Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1690 E. 2021/2829 K. 27.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2020/1690
KARAR NO: 2021/2829
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/11/2020
NUMARASI: 2018/90 E – 2020/752 K
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 27/10/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle, dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … A.Ş.’den bir yıl elektrik dağıtım hizmeti aldığını, sürenin sonunda başka bir şirketle anlaşma yaptığını, davalı şirketin kendisine fesih tazminatı bedeli adı altında 84.564,00 TL tutarlı fatura düzenleyerek gönderdiğini, kendisinin böyle bir borcunun olmaması nedeniyle fatura sistemi üzerinden davalı şirkete bu faturayı iade ettiğini, ardından ikinci kez aynı faturanın düzenlenerek gönderildiğini ve bu faturayı da iade ettiğini, kendisine karşı elektrik kesme işlemi yapmaya çalıştıklarını, davalı şirket ile yapılan sözleşmede yer alan taahhütnameye göre taahhütnamenin kendiliğinden uzayacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığını, sözleşmede ceza koşulu ya da cayma bedeli hükmü de bulunmadığını, söz konusu faturadan ötürü icra takibine maruz kalmamak için borçlu olmadıklarının tespitine yönelik olarak dava açtıklarını belirtmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında yapılan sözleşmenin 8’inci maddesinde sözleşmenin bitimine 90 gün öncesine kadar fesih bildiriminde bulunulmaması durumunda sözleşmenin uzayacağına ilişkin hüküm bulunduğunu, davacı tarafın böyle bir bildirimde bulunmadığından sözleşmenin bir yıl daha uzadığını, taahhüt süresi içinde sözleşmenin feshedilmesi durumunda da en yüksek faturanın iki katı tutarında fesih tazminatı talep etmeye hakları olduğunu, bu nedenle dava konusu fatura bedelini talep etmekte hakları olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından ” Davacıya gönderilen en yüksek bedelli fatura içerisinde sadece enerji bedeli bulunmamaktadır. EPDK mevzuatına göre tüketici ya da son kullanıcıya yansıtılmakta olan Kayıp Kaçak Bedeli, Enerji Fonu, Dağıtım Sistemi Sistem Kullanım Bedeli, İletim Sistem Bedeli, Perakende Satış Hizmetleri Bedeli, Sayaç Okuma Bedeli ve KDV de yer almaktadır. Davalı şirketin ceza koşulunu hesaplarken tüketici ya da son kullanıcıdan devlete ya da EPDK’ya verilmek üzere tahsil ettiği yan ödemeleri de hesaba katarak hesaplama yapması ceza koşulunun amacının dışına çıkması anlamına gelir. Bu nedenle ceza koşuluna ilişkin hesaplamanın davalının davacıya verdiği enerji hizmet bedeli üzerinden yapılması gerekmektedir. Hazırlanan 11.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamalarda fatura içinde yer alan Kayıp Kaçak Bedeli, Enerji Fonu, Dağıtım Sistemi Sistem Kullanım Bedeli, İletim Sistem Bedeli, Perakende Satış Hizmetleri Bedeli, Sayaç Okuma Bedeli ve KDV’nin düşümü yapılıp bundan sonra kalan kısım için ceza koşulunun hesaplanmasının yapılıp yapılmadığı anlaşılamadığından dosya elektrik mühendisi bilirkişiye verilerek bu alacak kalemlerinin düşümü yapıldıktan sonra kalan enerji bedeli miktarı üzerinden ceza koşulunun hesaplanması istenilmiştir. ….Davalı şirketin davacıya gönderdiği fatura bedeli 84.564,00 TL olup hazırlanan 05.07.2020 tarihli bilirkişi raporunda tespit edilen ceza koşulu miktarı olan 49.778,24 TL düşüldüğünde davalının 34.785,76 TL fazla talepte bulunduğu ve bu kısım için davacının borçlu olmadığı anlaşılmaktadır. (Ceza koşulu fatura bedeli 84.564,00 TL – Bilirkişi tarafından hesaplanan ceza koşulu bedeli 49.778,24 TL = fazla talepte bulunulan miktar 34.785,76 TL) Bu hesaplama basit matematik işlemini gerektirdiğinden ve yapılan hesaplama tarafların 6100 sayılı HMK m. 107’ye göre bedel artırımında bulunmalarını ya da HMK m. 176’ya göre ıslah da bulunmalarını gerektirmeyeceğinden 6100 sayılı HMK m. 30 usul ekonomisi uyarınca ikinci kez bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır.” gerekçeleriyle .Davanın KISMEN KABULÜNE, 2-13/11/2017 tarih … sayılı ve 84.564,00-TL tutarlı faturanın 34.785,76-TL’sinden davacının borçlu olmadığının tespitine, 3-Şartlar oluşmadığından her iki tarafın da kötüniyet taleplerinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı ve davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf başvurusunda özetle; ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüyle 12.684,75-TL tutarındaki teminat mektubu ilk derece mahkemesine sunulduğunu, yargılama öncesi ve sonrasındaki iddialarımız abonelik sözleşmesinin bitiminden sonra tarafımıza yükletilmeye çalışılan borç miktarının esasen var olmadığı hususu hakkında olduğunu, ancak yargılama süreci boyunca bilirkişi marifetiyle yaptırılmaya çalışılan saptamalarda ana husus adeta bir itirazın iptali davasında temel olan ticari borç ya da adi borç ilişkisiymiş gibi düşünüldüğünü, taraflar arasındaki sözleşme boyunca süregelen ilişkiden doğan karşılıklı bir alacak olmadığı gibi, sözleşmenin bitiminden sonra da doğması muhtemel bir borcun mevcut olmadığını, tarafların salt ticari defterlerinin incelenerek bilirkişi raporunun düzenlenmesinin usul ekonomisi ilkesine ters düştüğünü, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin ve taahhütnamenin farklı bakış açılarıyla değerlendirilip sözleşme ve taahhütname hükümlerinin bu şekilde yorumlanması gerektiğini, dava devam etmekteyken davalı şirket tarafından Merkezi Takip Sistemi üzerinden … sayılı dosya ile müvekkili şirketin borçlu durumuna sokulmaya ve müvekkiline dayatılan haksız ve mesnetsiz sözde alacakların bu yol ile tahsil edilmeye çalışıldığını, bu takip kapsamında yalnızca ödeme emri tebliğ edildiğini, ödeme emrinde borç miktarının 150.494,10-TL olarak belirtildiğini, ödeme emrinde takip dayanağı belge olarak 28.08.2020 tarih ve 12.09.2020 son ödeme tarihli bir sözde fatura belirtilmişse de müvekkiline böyle bir takip dayanağı kat’i suretle tebliğ edilmediğini, takibe itiraz edildiğini, davalı tarafın derdest davaya konu miktar için tekrar icra takibi başlatmış olmasının kötüniyetinin açık göstergesi olduğunu ileri sürmüştür. Davalı vekili istinaf başvurusunda özetle; cezai şartın düzenlendiği sözleşme hükmünün açık olduğunu, sözleşme hükmünde:” SÖZLEŞME ÇERÇEVESİNDE TAHAKKUK ETTİRİLECEK EN YÜKSEK ELEKTRİK FATURASININ İKİ(2) KATI TUTARINDA FESİH TAZMİNATI” hükmedileceğinin bildirildiğini, cezai şartın hesaplama yönteminin açık olduğunu, mahkeme gerekçesinde bildirilenin aksine bu bir yansıtma değil, maktu cezai şartın miktarının belirlenmesi için bir yöntem olduğunu, düzenleme, haksız olarak sözleşmeyi fesheden tarafın ödemekle yükümlü olacağı bedelin belirlenmesi için yöntemin ne şekilde olacağını gösterdiğini, kayıp- kaçak davalarındaki hatalı mantığı buraya oturtmaya çalışmanın yanlış olduğunu, sair bedeller ayırt edilerek salt enerji bedeli üzerinden hesaplama yapılarak cezai şart bedelinin bu olacağı şeklinde değerlendirme yapılması ve bu doğrultuda hüküm tesisi doğru olmadığını, ayrıca kararda maddi hata olduğunu, hükmedilen vekalet ücreti 7.446,74-TL olması gerekirken matematiksel hesap hatası nedeniyle eksik hesaplanmış, 7.271,17-TL olarak hesaplandığını ileri sürmüştür. Dava, abonelik sözleşmesinin süresinden önce feshedildiği gerekçesiyle tahakkuk ettirilen fatura nedeniyle menfi tespit talebine ilişkindir. Dosya kapsamından; taraflar arasında 02.09.2015 tarihli Elektrik Enerjisi Satış Sözleşmesi ve İndirimli Elektrik Taahhütnamesi imzalandığı, sözleşmenin “Sözleşmenin Kendiliğinden Uzaması” başlıklı 8’inci maddesinde “Taraflardan herhangi birisi sözleşme bitiş tarihinden 90 gün öncesine kadar sözleşmenin feshedileceğini diğer tarafa Türk Ticaret Kanununa uygun olarak bildirmediği sürece sözleşme birer yıllık sürelerle kendiliğinden uzar.” düzenlemesi getirilmiştir. Sözleşme maddesinde geçen Türk Ticaret Kanununa uygun olarak bildirim koşulu 6102 sayılı TTK m. 18/III’de yer alan “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” hükmüne uygun şekilde bildirim yükümlülüğü olduğu, İndirimli Elektrik Taahhütnamesinin 1’inci maddesinde sözleşmenin 8’inci maddesine yollama yapıldığı ve “sözleşmenin 8’inci maddesinde belirtilen 90 günlük sürenin öncesinde, taraflar indirim bedelini yeniden müzakere edebileceklerdir. Bir anlaşmaya varılamaması halinde sözleşme 8’inci maddeye uygun olmak kaydıyla süresinde tazminatsız olarak sona erdirilebilecektir.” düzenlemesi bulunduğu, davacının 90 gün öncesinden sözleşmeyi yenilemeyeceğini bildirmediği anlaşılmaktadır. Davacının istinaf istemin yönünden yapılan değerlendirmede; davalı tarafından dava devam ederken yeni bir fatura tahakkuku ile takip başlatıldığı bildirilmiş ise de belirtilen faturanın bu davaya konu olmadığı, takibe itiraz edilidği belirtildiğine göre, itirazın iptali davasının açılması halinde .elirtilen itirazlar ile kötü niyetin ileri sürülebileceği nazara alındığında davacı itirazları yerinde görülmemiştir. Davalı yönünden yapılan değerlendirmede ise; taraflar arasında akdedilen sözleşmede sözleşmenin yenilenmemiş ve cezai şartın hesaplanması hususları düzenlenmiştir. Belirtilen maddelerde fatura bedeli baz alınmış, faturadaki enerji bedeli olarak belirlenmemiştir. 11.02.2019 tarihli bilirkişi raporunda abonelik ilişkisinde davacı tarafça ödenen en yüksek fatura bedelinin 44.467,60 TL olduğu, sözleşme gereği bunun iki katının da 88.935,20 TL olduğu mütalaa edilmiştir. Hal böyle olunca dava edilen 84.564,00 TL tutarlı fatura nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebiyle davanın açıldığı, davalının ise bu miktardan daha fazlasınını sözleşme gereği talep edebileceği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Bu itibarla, davacının istinaf isteminin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, davalının istinaf istemininHMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulüyle kararın kaldırılarak davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Davalının istinaf talebinin HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulü ile söz konusu karar kaldırılarak yeniden esas hakkında; 1-Davanın reddine, 2-Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcından davacı tarafça peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihindeki AAÜT uyarınca 11.793,32 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısımların kararın kesinleşmesi halinde yatıran taraflara iadesine, İstinaf incelemesiyle ilgili olarak; Davalıdan Peşin alınan istinaf karar harcının, istinaf edene isteği halinde ilk derece mahkemesince iadesine, Davacıdan alınması gereken 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, Davalının istinaf aşamasında yapmış olduğu 31,50 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa, karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 01/11/2021