Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1604 E. 2020/1765 K. 04.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2020/1604
KARAR NO: 2020/1765
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/01/2020
NUMARASI: 2015/1 E – 2020/52 K
DAVANIN KONUSU: Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 04/12/2020
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ilk derece mahkemesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı vekilince yasal süre içerisinde istinaf edilmiş olmakla Dairemizce HMK’nın 353. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık teşkil eden hususlar hariç tutularak, istinaf neden ve gerekçeleri ile sınırlı olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili; müvekkilinden haksız olarak alınan kayıp kaçak bedelinin tam ve kesin olarak belirlendiği anda artırılmak üzere şimdilik 92.259,61 TL’nin ihtarname keşide tarihi olan 01/12/2014 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesinin talep etmiştir. Davalı davanın belirsiz dava olarak açılamayacağından öncelikle dava şartı yokluğundan redine karar verilmesini, ayrıca zamanaşımı ve husumet itirazları ile yargı yolu itirazları bulunduğunu beyanla, esasa ilişkin olarak kayıp kaçak kullanım bedelinin, kanuna ve EPDK’nın ilgili düzenlemelerine dayanan, yasal olarak faturalara tahakkuk ettirilen meblağlar olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; 21/01/2020 tarihli karar ile HMK 150/1 maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılması tarihinden itibaren 3 aylık yasal süre içerisinde yenilenmeyen davanın 21/01/2020 tarihi itibarıyla HMK’nun 150/5 maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Davanın devamı sırasında davacının Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 29/08/2019 tarih ve 2019/179 E.- 2019/732 K.sayılı ilamı ile iflasına karar verildiğini ve tasfiyesinin Gebze İcra Dairesinin 2019/20 iflas nolu dosya ile yapıldığı ve iflas idaresi davadan haberdar edilerek taraf teşkili sağlanmadığı gibi İ.İ.K 194 .maddesi de gözetilmeksizin davaya devam olunduğu ve 17/10/2019 tarihinde iflas idaresi olarak bihaber olunduğundan takip edilmeyen davanın işlemden kaldırıldığından bahisle kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Dosya içeriğinden; davacı vekilinin istifa dilekçesini sunması üzerine 04/04/2019 tarihli celsede istifa dilekçesinin davacı asile ihtaratlı olarak tebliğine karar verildiği ve duruşmanın 17/10/2019 tarihine ertelendiği iş bu celsede hazır bulunan davalı vekilinin de davayı takip etmediğine ilişkin beyanı doğrultusunda taraflarca takip edilmeyen dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği bilahare üç aylık sürede davanın yenilenmediğinden bahisle açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150. maddesinde “Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması” düzenlenmiştir. 6100 sayılı HMK’nin 150/1 maddesinde, ”Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir” denilmiş, devamında da “Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez” hükmüne yer verilmiştir. 6100 sayılı Kanun’un 150/2. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılabilmesi için davacı tarafın usulüne uygun olarak duruşmaya davet edilmiş ve mazeretsiz şekilde duruşmaya katılmamış olması gerekir. Duruşmaya mazereti sebebiyle gelmeyen taraf mazeret dilekçesinde bu yönde bir talepte bulunsa ve duruşma gününü kalemden ya da UYAP sisteminden öğreneceğini bildirse dahi; Mahkemece, bir sonraki duruşma gün ve saatinin kalemden ya da UYAP sisteminden öğrenilmesine karar verilemez. Bununla birlikte Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır. Bir davada davanın taraflarının yapılan hukuki işlemlerden haberdar olmaları, davacının duruşma gününden haberdar olması, usulüne uygun olarak duruşma gününden haberdar olup hazır olabilmesi usulüne uygun tebligat yapılmasına bağlıdır. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, Tebligat Kanununda açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde “Hukuki dinlenilme hakkı” düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK.’nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı) Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir. Mahkemenin, dava dilekçesini ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun amir hükmü gereğidir. Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır. (HGK.23.11.2011 gün ve 11-554 Esas-684 Karar) Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, davalı şirketin Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/179-732 E.K sayılı dosyasında, 29.08.2019 günü saat 15:30’ten itibaren iflâsına karar verildiği, buna göre davalı şirketin dava açıldıktan sonra davanın devamı sırasında iflas ettiği anlaşılmaktadır. Bu noktada öncelikle incelenmesi gereken husus, taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı noktasındadır. Kural olarak, İİK’nın 191. maddesi gereğince borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olup, müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi iflâs ile kısıtlandığından, aynı Kanun’un 226. maddesinde de masanın kanuni mümessilinin iflas idaresi olduğu hükmü kabul edilmiştir. Diğer anlatımla, iflasın açılmasıyla dava takip yetkisi (ve taraf sıfatı), artık müflise değil, iflas idaresine ait olup, adi tasfiyede İİK’nın 226-229 maddeleri gereği iflas masasını temsil yetkisi iflas idare memurlarına, şayet basit tasfiye (İİK’nın m. 218) usulü benimsenmişse, bu temsil yetkisi İflas Müdürlüğü’ne (İflas Dairesine) aittir. Müflisin tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olması (İİK’nın m.191), müflisin iflâs masasına giren mal ve haklarına ilişkin davaları takip etme yetkisini de etkiler. Müflis, iflâsın açılması ile hak ehliyetini kaybetmediği gibi, dava ehliyetini de kaybetmez. Ancak müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlandığından, masa ile ilgili davalar hakkındaki dava takip yetkisi (ve taraf sıfatı), artık müflise değil, iflâs idaresine aittir. İflâs idaresinin bu dava takip yetkisini kullanıp kullanmayacağını (yani davalara devam edip etmeyeceğini) tespit edebilmek için, ilk önce iflâs organlarının oluşması ve her dava hakkında esaslı bilgi sahibi olunması gerekir. Bu ise, zaman isteyen bir husustur. İşte bu nedenle, Kanun, müflisin taraf bulunduğu hukuk davalarının, iflâsın açılması ile belli bir süre için durmasını kabul etmiştir. (md. 194). İflastan önce açılmış olup da devam eden, müflisin (davacı veya davalı olarak) taraf bulunduğu hukuk davaları, (maddede yazılı istisnalar dışında) iflâsın açılması ile durur. Bu durma, ikinci alacaklılar toplantısından (md. 237) on gün sonraya kadar devam eder; ancak bundan sonra, duran hukuk davalarına devam edilebilir. (md. 194/1) İflâsın açılması ile duracak olan davalar, iflâstan önce açılmış olup da halen derdest bulunan (görülmekte olan) ve iflâs masasına giren mal, alacak ve haklara ilişkin hukuk davalarıdır. Bunlar, (davacı olarak) müflisin açmış olduğu davalar ile müflise karşı (davalı olarak) açılmış olan davalardır. Somut olaydaki alacak davası da bu tür davalardandır. Davaların durduğu bu süre içinde, iflâs idaresi, duran davalar hakkında araştırma yapar ve bu davaların geleceği hakkında karar verir. Burada, müflisin davacı veya davalı olmasına göre, bir ayrım yapmak gerekir. Müflisin davacı olduğu davalarda, iflâs idaresi bir davanın başarı şansı olduğu kanısına varırsa, masanın bu davayı takip etmesine karar verir; bu karar ikinci alacaklılar toplantısının uygun bulması ile kesinleşir ve ikinci alacaklılar toplantısından sonraki on günlük süre geçince, bundan böyle davaya, davacı olarak iflâs idaresi tarafından devam edilir. İflâs idaresi ve ikinci alacaklılar toplantısı, davanın başarı şansı olmadığı kanısına varırlarsa, masanın davayı takip etmemesine karar verirler. Bu halde, o davayı takip yetkisi, isteyen alacaklıya devredilir (md. 245). Hiçbir alacaklı, davayı takip etmek istemezse, o zaman, müflisin dava takip yetkisi yeniden doğar ve müflis iflâsın kapanmasını beklemeden, davayı kendi adına devam ettirebilir. Müflisin davalı olduğu davalara gelince: iflâs idaresi, alacakları tahkik ederken, ( md. 230 vd) müflise karşı dava açan alacaklının alacağının mevcut olup olmadığı hakkında bir karar vermez; sadece, bu alacağı davalı (çekişmeli) alacak olarak sıra cetveline geçirir. Bu alacağın, dolayısıyla davanın kabul edilip edilmeyeceği hakkındaki kararı, ikinci alacaklılar toplantısında karar verilir. İkinci alacaklılar toplanması davaya devam edilmesine karar verirse, iflâs idaresi, ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonra (müflis yerine) davayı takip eder veya tayin edeceği bir avukat vasıtasıyla davayı takip ettirir. Bir hukuk davasının kayıt-kabul davasına dönüşmesi için davalının iflas etmesi, iflas idaresinin de dava konusu alacağı iflas masasına kabul etmemesi gerekir. Davalı tarafı dava sırasında iflas eden aleyhine iflastan önce açılan ve İİK’nın 194. madde hükmünde sayılan istisnalardan olmayan bir davaya bakan Mahkemece asıl dava konusu alacağın, ikinci alacaklılar toplanmasında, iflas masasına kaydedilip, alacağın masaca kesin olarak kabul edilip edilmediğinin araştırılması ve şayet kesin suretle kayıt ve kabul edilmiş ise, konusu kalmayan davada hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmesi; masaya kayıt edilmesi istenip de alacak kısmen veya tamamen reddedilmiş ise ve kayıt-kabul davası ayrıca açılmamışsa, davaya alacağın iflas masasına kayıt ve kabulü davası olarak devam edilerek, varılacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirketin dava açıldıktan sonra iflasına karar verildiği, eş söyleyişle davalı şirketin yargılamanın devamı sırasında müflis halde olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın, dava dilekçesi ve gerekçeli karar dahil olmak üzere dosya kapsamında yapılması gereken tüm tebligatlar davalı müflis şirkete yapılmıştır. Oysa açıklandığı üzere iflas eden şirketin, bütün hak ve borçları yasa gereği olarak iflas masasına intikal ettiğinden ve müflisin bu hak ve borçları üzerinde tasarruf ehliyeti kalkacağından husumetin iflas masasına yönetilmesi gerekecektir. Diğer yandan iflas açıldıktan sonra masaya giren tüm mal, hak ve alacaklara ilişkin dava açılması ve açılmış davanın takibi iflas idaresine aittir (İİK m. 194). Davayı müflis şirket yönünden iflas idaresinin (yetkili iflas idare memurunun) temyiz ettiği de dikkate alındığında, davada taraf teşkili sağlanmadan karar verildiği açıktır. O halde mahkemece, davalı müflis şirket yönünden, iflas idaresine gerekli tebligatların yapılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra yukarıda açıklana usullere göre yargılamaya devam edilip, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan ve İİK’nın 194. maddesinin hukuk davalarının “durması”ndan sözettiği hususu göz önüne alınmadan, işin esasına girilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalıdır. Somut olayda; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde taraf teşkili sağlanmaksızın davacının duruşmadan haberdar olduğu ve duruşmaya katılmadığı gerekçesiyle 6100 Sayılı Kanun’un 150/1. maddesi gereğince 15/11/2018 tarihinde dosyanın işlemden kaldırılmasına ve sonrasında davanın üç ay içinde yenilenmediğinden bahisle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi isabetsizdir. Davacı tarafın hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiştir. Hal böyle olunca; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-a.5.maddesi uyarınca kabulü ile kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dava dosyasının mahkemesine gönderilmesi gerektiği anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-5 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 04/12/2020