Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1466 E. 2020/1643 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/1466
KARAR NO : 2020/1643
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/03/2020
NUMARASI : 2019/950 E – 2020/209 K
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkilleri hakkında haksız olarak kaçak elektrik kullanım işlemi yapılıp fatura kesildiğini, müvekkillerinin işyerini çalıştırabilmek için davalının belirttiği borcu kabul etmek zorunda kaldığını, davalı tarafın senet borçlusunu ekol ayakkabı olarak belirterek yanlışlık yaptığını, müvekkillerinin yaptığı itiraz sonucu davalı kurumun indirim yaptığını, davalının kaçak elektrik tutarını hesaplarken müvekkilinin daha önce kullandığını elektrik tüketimini baz almadığını belirterek kaçak elektrik kullanılmadığı yönünde karar verilmesini ceza tutanağı ve faturaların iptalini ve buna bağlı verilmiş senetlerin iptalini talep ve dava etmiştir.Kaçak elektrik tutanağının haklı olduğu ve görevlilerince tespit edildiğini, ilgilinin yaptığı itirazın komisyon tarafından değerlendirilip karara bağlandığını, davacının talep ve iddialarının haksız olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesi tarafından, “TTK’nun 5/A maddesi uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan ticari davalarda dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulması dava şartı olarak öngörülmüştür. Davanın “menfi tespit” davası olması, davanın konusunun bir miktar paranın ödenmesi ile ilgili olduğu sonucunu değiştirmediğinden mahkememizce davada arabuluculuğa başvurunun zorunlu dava şartı olduğu kanaatine varılmıştır. 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinde arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceği açıkça belirtilmiştir. Bu kapsamda davacı tarafça arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığı” gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu sebebi ile usulden reddine karar verilmiştir.Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davacı istinaf başvurusunda özetle; emsal nitelikteki İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 21/03/2019 tarih, 2019/521 Esas, 2019/423 Karar sayılı ilâmında “ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabulucuya başvurma zorunluluğu bulunmadığına” karar verildiğini, açtıkları menfi tespit davasında kaçak elektrik kullanımını içeren ve buna istinaden yasaya aykırı şekilde kesinlen faturalar ve senetlerin söz konusu olduğunu, dava dilekçesinde para alacağı veya tazminat taleplerinin bulunmadığından menfi tespit davalarında da arabulucuya başvurulması zorunluluğu bulunmadığını ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.Dava, kaçak elektrik tutanaklarına dayalı fatura tahakkuku nedeniyle menfi tespit ve faiz bedeli de eklenerek hesaplanan borç taksitlendirme nedeniyle verilen senetlerin iptali istemine ilişkindir.Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.Menfi tespit davası İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır.Arabuluculuk hükümleri yönünden yapılan değerlendirmede ise; 06/12/2018 tarih ve 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ya eklenen 5/A maddesi uyarınca, ” (1) Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca; “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”Somut davadaki gibi, tacirler arasındaki, bir miktar para borcundan, borçlu olmadığına dair, ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarında, 7155 sayılı Kanun ile TTK’ya eklenen 5/A madde uyarınca, kanunun amaçsal yorumuna göre, parasal bir uyuşmazlık söz konusu olduğundan, gerek iş davalarındaki zorunlu arabuluculuk düzenlemesindeki kanun gerekçelerindeki benzerlikler, gerekse kanun koyucunun, bu tür parasal uyuşmazlığa dair ticari nitelikteki menfi tespit davalarını da kapsama alma arzusunda olduğuna ilişkin doktrin görüşleri karşısında, ticari dava türündeki menfi tespit davasının zorunlu arabuluculuğa tabii olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki, aksinin kabulü halinde, dava şartına tabii olmadığı düşünülerek açılan Menfi Tespit davası sırasında, para borcu ödenmek zorunda kalınırsa, davanın kendiliğinden istirdat davasına dönüşebileceği de düşünüldüğünde, o takdirde, yasa koyucunun düzenlemesindeki gibi bir para alacağı söz konusu olacak, ancak, dava şartı arabuluculuğa tabii olmaksızın sonuçlandırılması hali gündeme gelecektir ki yasa koyucunun amacının bu olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca yasal düzenlemede, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında arabuluculuk zorunlu hale getirilirken, dava tipi olarak bir sınırlandırma yapılmadığı, taleplerden söz edildiği de dikkate alındığında Ticari Menfi Tespit davasının da zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğu kabul edilmelidir.Yüksek Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2020 tarih ve 2019/3048 Esas – 2020/1093 Karar sayılı ilamında da menfi tespit davasında dava konusunun bir miktar alacağa ilişkin olduğu açık olup 7155 sayılı Yasa’nın 20. maddesi ile TTK’nrn 5. maddesine eklenen 5/A maddesi kapsamında menfi tespit davasında arabulucuya başvurmanın dava şartı olduğu vurgulanmıştır.O halde; izah edilen nedenler ve mahkemenin gerekçesine göre de arabulucuya başvurmak dava şartı olarak kabul edildiğinden TTK’nın 5/A ve 6325 SK’nun 18/A maddesi 2.bendi son cümlesi uyarınca, arabulucuya başvurulmadan dava açılamayacağından dava şartı yokluğundan davanın reddine ilişkin kararda isabetsizlik görülmemiştir.Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararın mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği tespit edilmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine,Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına ve istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına,İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 26/11/2020