Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1436 E. 2021/2756 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2020/1436
KARAR NO: 2021/2756
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/02/2020
NUMARASI: 2014/1182 E – 2020/116 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 20/10/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … Ltd. Şti. unvanı altında kurulduğunu, unvan ve nevi değişikliği sonrasında … A.Ş. adını aldığını, halen akaryakıt istasyonları ve dinlenme tesisleriyle ilgili hizmet sektöründe faaliyet gösterdiğini, davalı şirket ile müvekkili şirket arasında 22.12.2008 tarihli alt kira sözleşmesi ve 24.12.2008 tarihli kira işletme sözleşmesi akdedildiğini mülkiyetinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na intifa hakkı … Otobüs Derneğine ve işletme hakkı … A.Ş.’ye ait Büyük İstanbul Otogarında yer alan kuzey ve güney akaryakıt istasyonlarının davalı şirket tarafından işletildiğini, tarafların akaryakıt istasyonlarının işletilmesi hususunda ortaklık oranın ilk aşamada %50-%50, daha sonra ise 01.09.2012-01.09.2013 tarihleri arasında da %65 davalı %35 müvekkili şirket olacak şekilde kararlaştırdıklarını,bu ortaklık yapısında,tarafların birbirlerine 40.000,00+20.000,00=60.000,00 TL kira bedeli ödeme yapması yerine,iki adet akaryakıt istasyonunun davalı ve müvekkili şirket tarafından ortaklık yapısı altında işletilerek, elde edilecek gelirden müvekkili şirketin davalıya ödeneceği 60.000,00 TL’lik kira bedelinin 1/2’lik kısmının da mahsup edilerek paylaşılacağı konusunda anlaştıklarını, müvekkili şirketin işbu dava ve takip konusu alacağının kaynağını da davalı şirketin müvekkili şirkete ödemesi gereken ciro bedelini eksik ödemesi veya tamamen ödememesinden kaynaklandığını, anlaşmaya rağmen, davalı şirketin belirtilen edimlerini yerine getirmediğini ve elde edilen toplam cironun müvekkili şirkete hiç ödenmediğini,kimi zamanda eksik ödendiğini,bu sebeple de müvekkili şirketin payına düşen oranda ödemeyi hak ettiği şekilde alamadığını,ayrıca davalı şirketin 24.12.2008 tarihli işletme-kira sözleşmesinin eki olan işletme sözleşmesi eki başlıklı “Finansal Raporlama ve Ödeme Kurallarının” 2.2.maddesi gereğince her gün çalışan ya da çalışmayan akaryakıt pompalarındaki yazar kasalardan Z raporu almak veya aylık Z raporlarını müvekkili şirkete iletmek ile yükümlü iken bu raporları göndermediğini müvekkili şirketin kar zarar hesaplaması yapmasını engellediğini, müvekkili şirketin davacının taraflar arasındaki anlaşmaların ihlali niteliğindeki bu kötü niyetli davranışları sebebiyle oluşan zararının, daha fazla artmasını önleyebilmek amacıyla 24.12.2008 tarihli işletmecilik sözleşmesini Eyüp … Noterliğinin 28.05.2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile tek taraflı feshettiğini işbu ihtarnamenin 30.05.2013 tarihinde davalı şirkete tebliğ edildiğini,sözleşmenin feshinden sonra feshe kadar müvekkili şirket tarafından satın alınmış tüm ürünlerin davalı şirket tarafından satılmaya devam edildiğini, fesih öncesinde müvekkili şirkete yapması gereken ödemeyi yapmayan davalı şirketin, fesihten sonra da müvekkili şirketin satın aldığı ürünleri sattığını,ancak elde edilen geliri müvekkili şirkete hiç göndermediğini,müvekkili şirketin davalı şirketten alacağının 1.302.033,71 TL olduğunu,685.177,14 TL’lik alacağın,İstanbul 23.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/148 E. sayılı davası ile alacak konusu edildiği için bakiye miktar olan 616.856,57 TL’lik alacak miktarının tarafça İstanbul … İcra Müdürlüğünün 2014/11028 E. sayılı icra takibi konusu yapıldığını, Eyüp … Noterliği’nin 26.06.2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin davalı şirkete 03.07.2013 tarihinde tebliğ edildiği için 03.07.2013 tarihinden itibaren takibin açıldığı 18.04.2014 tarihine kadar 63.540,45 TL faiz işletildiğini, bu sebeple davalının yapmış olduğu itirazın iptalinin gerektiğini,davalı üzerine kayıtlı çok sayıda taşınmaz ve araçlarının bulunduğunu, ileride hak kaybı yaşanmaması ve davalı üzerine kayıtlı gayrimenkullerin ve araçların üçüncü kişilere devrini önlemek için tedbir konulması gerektiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamını,davalı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesini,uyap sistemi üzerinden davalı üzerine kayıtlı gayrimenkul ve araç sorgusu araştırmalarının yapılması ve tespit edilmesi halinde gayrimenkullerin ve araçların üçüncü kişilere devrini önlemek yönünde tedbir kararı verilmesini,yargılama gideri ve avukatlık vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin “İstanbul Büyük Otogarı … binası Kat:… Bayrampaşa/İstanbul” adresinde bulunan ve mülkiyeti İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait olup, büyükşehir belediyesi tarafından yap-işlet-devret usulüne göre işletme hakkının … A.Ş.’ye,intifa hakkı Uluslararası … Otobüsçüleri Derneği’ne devredilen Otogar Kuzey Akaryakıt ve Bakım istasyonu alanında kayıtlı gayrimenkulleri … A.Ş. ve … Otobüsçüleri Derneği ile 22/12/2008 tarihinde aralarında akdedilen kira ve işletme sözleşmesi ile kiralandığını,bu sözleşmenin taraflarca 05.05.2019 yılına kadar geçerli olmak üzere akdedildiğini, müvekkili şirketin taşınmazları kiraladıktan sonra, taşınmazlardaki akaryakıt istasyonlarını işletmek için yatırımlar yaptığını ve akaryakıt lisans sahibi davacı şirket ile önce 22.12.2008 tarihli, daha sonra 24.12.2008 tarihli ve en son 12.03.2010 tarihli işletme sözleşmesi akdettiğini, diğer bir deyişle taraflar Kuzey ve Güney İstasyonlarının işletilmesi şartları yönünden son iradelerini,12.03.2010 tarihli işletme sözleşmesiyle devam ettirdiklerini,müvekkili şirketin bu söz konusu Kuzey ve Güney istasyonlarının 22.12.2008 tarihinden, davacı tarafından sözleşmenin haksız olarak feshedildiğini öğrendiği,30.05.2013 tarihine kadar aralıksız olarak işlettiğini, hal böyle iken davacı tarafın Eyüp … Noterliği’nin … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile taraflar arasındaki sözleşmeyi feshettiğini akaryakıt istasyonlarını tüm demirbaşlarıyla iki iş günü içerisinde …’e teslimi hususunda müvekkili şirkete ihtarla bildirdiğini,bu ihtarnamenin 30.05.2013 tarihinde müvekkili şirkete tebliğ edildiğini, aynı tarih itibariyle müvekkili şirketin işlettiği akaryakıt istasyonlarına lisans sahibi olan davacı şirketin talebi üzerine …’nden akaryakıt aktarımı sonlandırıldığını, müvekkili şirketin taraflar arasında akdedilen sözleşmelere dayanarak akaryakıt istasyonlarını işletmeye devam ederken davacı şirketin iştirakçisi olduğu ana şirket … A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı …’ün defalarca asılsız nedenlerle ve başka şahıstan aracı kullanmak suretiyle dava konusu akaryakıt istasyonlarını boşaltması için müvekkili şirketin genel müdürü …’a sürekli haber gönderip kendisini tehdit ettiğini, bu tehdit ve baskılar netice vermeyip müvekkili şirketin genel müdürü …’ı bağlayıcılığı ve geçerliliği hususunda ısrarları üzerine, …’ün şirketin sözleşmesini haksız şekilde feshetme yoluna gittiğini, ancak müvekkili davacının sözleşmeyi feshettiği 28.05.2013 tarihi itibariyle davalı şirketin borcu bulunmadığını, müvekkili şirketin haksız fesih tarihi itibariyle alacak miktarının 2.191.627,61 TL cari hesap alacağı ve en az 2.034.512,96 TL vergi yükü alacağından ibaret toplam 4.226.140,57 TL olduğunu,dava tarafından sözleşmenin feshinin ardından müvekkili şirketin söz konusu akaryakıt kullanamadığını, sözleşmeye istinaden akaryakıt istasyonlarında ruhsat sahibinin davacı şirket olduğunu,bu nedenle davacı şirketin talimatı dışında müvekkili şirketin işlettiği istasyonlara akaryakıt verilmediğini,hal böyle olunca davacının sözleşmenin feshinden sonra akaryakıt aktarımının durdurduğunu belirterek davanın reddini,davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini,yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi tarafından; ” 6102 sayılı TTK m.18/f.2 hükmü (eski TTK m.20/f.2) uyarınca her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Her tacir ticari faaliyetlerinde tedbirli ve tecrübeli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlüdür.Bu yükümlülüğe aykırılık sebebi ile bir zarar doğarsa,tacir bu zarardan sorumlu olur. Basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gereken tecrübeli bir tacir…sözleşmenin ifa edilmeyeceğini düşünmeli ve öngörmelidir. Somut olayda tacir olan tarafların belirtilen düzenleme çerçevesinde elde edilen gelirin hangi oranın kime ait olacağını sözleşmenin başından itibaren kararlaştırdıkları,bu durumu bildikleri açıktır.O halde ahde vefa kaidesi gereği dahi bu hüküm ile taraflar bağlıdır.Esasen davacının sözleşmenin devam etmesi halinde dahi mevcut sözleşmeye göre davalıya ödemesi zorunlu olan kar payının,sözleşmenin feshi sonrası davacının talep edebileceği net tazminat tutarı belirlenirken bu tutardan evelliyetle düşülmesi zorunludur, Kaldı ki taraf şirketler arasında parekende ilişkisinin mevcut olduğu,bu sözleşme uyarınca davacının elde ettiği gelirden dolayı davalıya kar payı ödemesi sözleşmenin içeriğine ve ahde vefa ilkesine dahi uygundur.Bu itibarla kar payının mahsubu sonrası bulunan rakam bir başka deyişle ikinci bilirkişi kurulu raporunda belirtilen 537.385,14 TL davacının takip tarihi itibariyle talep edebileceği rakam olarak kabul edilmiştir… temerrüte esas kılınmak istenen ihtarnamenin açık ve kesin,belirli ve sonuçları içeren nitelik taşımadığı,bu itibarla temerrüt faizi talep edilebilmesinin yasal şartının oluşmadığı sonucuna varılmıştır…. İİK.m.67/f.2 hükmüne göre itirazın iptali davalarında davalı borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi karşısında borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklı tazminata mahkum edilir.” gerekçeleriyle, Davacının davasının kısmen kabulüne, İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E.sayılı icra dosyasına konu asıl alacağın 537.385,14TL kısmına yönelik davalının itirazının iptali ile bu kısım yönünden takibin devamına, Hükmedilen 537.385,14TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizinin değişen oranlarda işletilmesine, Hükmedilen 537.385,14TL asıl alacağın %20’sine isabet eden icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, Davacının fazlaya ilişkin itirazın iptali ve takibin devamına yönelik talebinin red olunmasına, Red olunan kısım açısından davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dava, taraflar arasında yapılan sözleşme gereği ödenmeyen kar payı alacağının tahsili talebine ilişkindir. Aynı taraflar arasında aynı sözleşmeden kaynaklanan ve İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/388 E – 2018/683 K sayılı kararına karşı taraflarca yapılan istinaf kanun yolu başvurusu sonunda dairemizce tarafların istinaf taleplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmiş, karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 3. HD 06.04.2021 tarih ve 2021/287 E- 2021/3719 K sayılı ilamında; “HMK’nın 33. maddesine göre; hakim, Türk hukukunu re’sen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada ileri sürülen maddi olayların ve sözleşmelerin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir. Uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır. Bir sözleşmenin niteliğini, yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin eder. Yorum, bir irade beyanının manasının tespitidir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır(TBK md 19/1). Bu aşamada, adi ortaklık ve ürün (hasılat) kirası sözleşmelerinin hukuki niteliğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır. Adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK md 620/1). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur. Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Bu nedenle, her olayda bu unsurların var olup olmadığının araştırılması gerekir.Ancak, adi ortaklığın, bazı komşu hukuksal müesseselerden, özellikle ürün (hasılat) kirası sözleşmesinden ayırt edilmesini sağlayan temel kriterler; müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurudur. Zira, ortaklığa sermaye olarak yalnızca emeğini koyan ortağın zarardan muaf tutulabileceğini öngören TBK’nın 623/3 maddesi hükmünün karşıt anlamına (argumentum a contrario) başvuran Türk doktrininde, ortaklığa sermaye olarak salt emeğini koyan ortak dışında hiçbir ortağın zarardan muaf tutulamayacağı, müşterek amacın ve sonuçta adi ortaklığın varlığından söz edebilmek için bütün ortakların hem kazanca ve hem de zarara katılmalarının gerekli olduğu görüşü egemendir. Ayrıca, ortakların müşterek amaca ulaşmak için birlikte çaba sarf etmek konusunda yükümlülük altına girmeleri, adi ortaklığın varlığı bakımından zorunludur. Bu unsur, ortaklık sözleşmesinin içeriğinde mutlaka yer almalıdır(Prof. Dr. Nami Barlas; Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, 3.Baskı, İstanbul 2012, s. 25-40). Ürün (hasılat) kirası ise; kiraya verenin kiracıya ürün (hasılat) veren bir mal, işletme ya da hakkın kullanılmasını, semerelerinden yararlanılmasını veya işletilmesini belli bir bedel karşılığında terk ettiği kira türüdür(TBK md.357). Hemen belirtmek gerekir ki, hem doğal hem de hukuki ürün getiren eşya ürün kirasına konu olabilir. Bu kapsamda işletmenin işletilmesi sonucu elde edilen kâr, hukuki ürün olarak nitelendirilebilir. Lokanta, otel, kantin, hastane, okul, dükkan, fabrika gibi iş yerlerinin işletilmek maksadıyla kiraya verilmesinde, reklam panolarının kiralanmasında, taksi kiralarında söz konusu olan ürün kirasıdır (Prof.Dr. Azra Arkan Serim; Hasılat Kirasında Tarafların Hak ve Borçları, İstanbul 2010, s. 3). Yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre de; kira sözleşmesinin, ürün kirasına ilişkin hükümlere tabi olabilmesi için, kiralananın işletme ruhsatıyla birlikte işletme hakkının devredilmiş olması gerekir. Öte yandan, ürün kirasında; kira bedelinin, üründen bağımsız bir bedel olarak kararlaştırılması hâlinde genel ürün (hasılat) kirasından; buna karşılık kira bedeli, ürünün belli bir hissesi ya da bölümü olarak belirlenmiş ise, katılmalı (iştirakli) ürün kirasından söz edilir (6098 sayılı TBK m. 357). Bununla birlikte kira bedelinin karma olarak yani bir kısmı sabit bir miktar, bir kısmının da üründen bir bölüm olarak belirlenmesi de sözleşme özgürlüğü çerçevesinde mümkündür. Ürün kirası sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini, özellikle müşterek amaç unsuru birbirinden ayırt eder. Ürün kirasında müşterek amaç takip edilmemesi önemli bir ayırt edici unsurdur. Bir sözleşmede kira bedeli, kiracının kiralanandan elde ettiği gelirin (kazancın) bir kısmını oluşturuyorsa, ürüne katılmalı kira söz konusu olur. Buna karşılık taraflar, ortak bir amaca ulaşmak için emek ve sermayelerini birleştirmek suretiyle bir araya getirmişler veya kazanç yanında zararın paylaştırılmasını da kararlaştırmışlarsa, adi ortaklık sözleşmesi söz konusu olur(Prof. Dr. Fikret Eren; Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Ankara 2015, s.435). Yapılan açıklamalar ve TBK’nın 19/1. maddesi ışığında taraflarca imzalanan sözleşmeler bir bütün olarak incelendiğinde; 24/12/2008 tarihli sözleşme ve ek sözleşmede, … Ltd. Şti ve … Otobüsçüler Derneği ile akdettiği sözleşme ile Güney ve Kuzey Akaryakıt İstasyonu Bölgesi olarak tanımlanan yerde istasyonun yapımını ve işletme hakkını elde eden, sonrasında bu yerlerde intifa hakkı sahibi olan … ile bayilik sözleşmesi akdeden davacı (birleşen davada davalı) … A.Ş.’nin, söz konusu iki adet akaryakıt istasyonunun işletme hakkını 05/05/2019 tarihine kadar belli bir (ilk yıl aylık 60.000 TL, sonraki yıllarda ÜFE artış oranına göre belirlenecek) bedel karşılığında davalı(birleşen davada davacı) … Ltd. Şti’ye terk edeceğinin, işletme faaliyeti ile ilgili tüm giderlerin davalı tarafından karşılanacağının, bu bağlamda davacı tarafından işletme giderleri ile ilgili olarak bir ödeme yapılması halinde ise bildirim üzerine derhal davalı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, 12/03/2010 tarihli sözleşmede ise tarafların yer değiştirdiği ve aynı istasyonların işletme hakkının davalı tarafından davacıya belli bir bedel karşılığında terk edileceğinin, işletme giderlerinin de aynı doğrultuda davacı tarafından karşılanacağının kararlaştırıldığı, 10/09/2012 tarihli ve “Ek Protokol” başlıklı sözleşmede ise; işbu sözleşmenin 24/12/2008 tarihli sözleşmenin ayrılmaz parçası olduğunun ve 24/12/2008 tarihli sözleşmeye ek olarak davalının akaryakıt istasyonlarından elde ettiği gelirin % 35’ini davacıya vereceğinin kararlaştırıldığı, söz konusu kararlaştırmaları içeren sözleşmelerde, müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurlarının bulunmadığı, aksine taraflar arasındaki uyuşmazlığı oluşturan işbu sözleşmelerin, yukarıda açıklanan ürün (hasılat) kira sözleşmelerinden olduğu, dolayısıyla asıl ve birleşen davanın, ürün kirası sözleşmelerine dayalı alacakların tahsili istemini içerdiği anlaşılmaktadır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 4/1-a maddesine göre; kiralanan taşınmazların, 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda, “Sulh hukuk mahkemeleri” görevlidir. Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra 03/06/2013 tarihinde açıldığına göre, görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda yanılgıya düşülerek davaların esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” denmek suretiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir. Buna göre, davaya dayanak sözleşmelerde, müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurlarının bulunmadığı, aksine taraflar arasındaki uyuşmazlığı oluşturan işbu sözleşmelerin, ürün (hasılat) kira sözleşmelerinden olduğu, davanın, ürün kirası sözleşmelerine dayalı alacakların tahsili istemini içerdiği anlaşılmakla uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu itibarla tarafların istinaf talebinin kabulüyle HMK’nın 353/1-a-3 maddesi gereğince kararın kaldırılarak dosyanın görevsizlik kararı verilemek üzere mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının ve Davalının istinaf talebinin kabulü ile HMK 353/1-a-3 maddesi uyarınca ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına ve dosyanın görevsizlik kararı verilerek sulh Hukuk Mahkemelerine gönderilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edenlere isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 20/10/2021