Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/1301 E. 2021/3502 K. 27.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2020/1301
KARAR NO: 2021/3502
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/02/2020
NUMARASI: 2018/12 E – 2020/174 K
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 27/12/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle, dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Gölbaşı Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ile 01/01/2017-30/04/2017 tarihleri arasında hizmet verilmek üzere 29/12/2016 tarihli Hizmet Alım Sözleşmesi imzalandığını, daha önce bu işin davalı şirket tarafından yerine getirildiğini, davalının belediye ile olan ilişkisinin sona ermesinin ardından yeni dönemde aynı işçilerle aynı işe müvekkilinin devam ettiğini, yeni dönemde 3 işçinin işten ayrılması nedeniyle işçilere kıdem tazminatı ödendiğini, ödemenin dava dışı işçilerin Gölbaşı Belediyesi bünyesinde daha önceki alt işveren nezdinde geçen çalışma süresi de dikkate alınarak hesaplanıp yapıldığını, alt işverenler arasında 4850 sayılı İş Kanunu 6.maddesi anlamında fiili işyeri devri olduğunun kabul edildiğini, davalının söz konusu tazminat ödemelerinden adı geçen işçileri çalıştırdığı süre ile sınırlı olarak sorumluluğu bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla HMK 107 maddesi kapsamında şimdilik 24.350,00 TL.nin dava dışı işçilere yapılan ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafça ödenen kıdem tazminatlarının tek muhatabının Gölbaşı Belediyesi olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacı tarafından ödenen kıdem tazminatları için müvekkilinin sorumluluğuna gidilecek ise hesaplamanın dava dışı işçilerin müvekkili nezdinde çalıştığı süre ve ücret ile hesaplama yapılarak miktarın belirlenmesi ve bu tutardan belediye başkanlığının sorumlu olduğu %50 tutarın mahsubu gerektiğini, yine kıdem tazminatı ödemesi yapılan çalışanların iş akitlerinin kıdem tazminatını hak edecek şekilde sona erdirilmiş olması gerektiğini, bu konuda herhangi bir bilgiye rastlanmadığını müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, davacının ödeme tarihinden itibaren faiz talebini kabul etmedikleri gibi davacının ancak yasal faiz talep edilebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne, 18.057,85 TL.nin 13/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmiştir. Mahkemece verilen kararı, davacı vekili ve katılma yolu ile davalı vekili istinaf etmiştir. 1-Davacı vekilince verilen istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece, davalının işçiyi çalıştırdığı dönemdeki ücreti üzerinden sorumlu tutulduğunu, ancak müvekkilinin dava dışı işçilere son ücretleri üzerinden ödeme yapmış olup, aksi yöndeki hesap şekli ve kararın, hatalı ve haksız bir sonuca yol açtığını, gerekçeli kararda, bu konuda 4857 Sayılı İş Kanunu madde 14/3’e dayanılmıştır. Anılan madde düzenlemesinde, ” işyeri devri halinde işçinin kıdeminden önceki ve sonraki alt işverenlerin sorumlu olduğu, ancak bu sorumluluğun işçiyi çalıştırdıkları süreler ve devri esnasında işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlı olduğu” hükmüne yer verildiğini, bu gerekçenin, hatalı olup, hukuki nitelendirmenin yanlış yapılmasından kaynaklandığını, şöyle ki; 4857 Sayılı İş Kanunundaki madde 14/3 hükmünün, işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin olduğu, yani işçi, kıdem tazminatı talebiyle önceki ve sonraki alt işverenlerden talepte bulunursa, alt işverenlerin sorumluluk hesaplamasının nasıl yapılacağı bu maddeye göre belirlendiği, ancak iş bu davada, taraflar arasındaki ilişkiye uygulanacak kanunun İş Kanunu olmadığı, iki tacir arasında, Borçlar Kanunu hükümleri doğrultusunda şekillenen rücuen alacak davası niteliğinde bulunduğu, dolayısıyla İş Kanunu hükümlerinin bu ilişkiye uygulanmasının usulen mümkün olmadığı gibi, Borçlar Kanunundaki rücu düzenlemesi içeriğinde de, paylaşımın belirtilen şekilde yapılacağına dair bir bir açıklama yer almadığı, işçiye ödeme yapan kim olursa olsun, tazminatın son ücretten hesaplandığı, rücu davası açıldığında da, istem Borçlar Kanunu’na dayanmakta olup, rücuya başvuranın kimliğine göre hesaplama şeklinin değiştirilmesinin hukuki bir mantığı /mevzuatta karşılığı bulunmamadığı, Diğer yandan avans faizi yerine, yasal faize hükmedilmesinin hatalı olduğu, tarafların tüzel kişi-şirket statüsünde oldukları, alacağa avans faizi uygulanmasının asıl olup, mahkemenin aksi yöndeki kararının hatalı olduğu, Ayrıca, mahkemenin işçi .. .’in iş
akdinin, kıdem tazminatını gerektirecek şekilde feshi durumunun gerçekleşmediği kanaatiyle, bu işçiyle ilgili alacak talebini reddetmesinin de hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, kararın kaldırılması istenmiştir. 2-Davalı vekilince katılma yolu ile verilen verilen istinaf dilekçesinde özetle ; gerekçeli kararda dava dışı Gölbaşı Belediyesi ile imzalanan Hizmet Alım Sözleşmesinin 22. maddesi ve Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 38. maddelerinde kıdem tazminatından yüklenicinin sorumlu olacağına dair ifadenin yer aldığı yönündeki hükmün TBK 167 gereği teselsül hükümlerine ve Anayasamızın 10. maddesi kapsamında eşitlik ilkesine aykırı olduğu, kıdem tazminatının başlı başlına bir işçilik alacağı kalemi olduğu ve Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 38. maddesinde yer alan ” ücret ” veya ” yan ödeme ” kavramlarının karşılığı olamayacağının açık olduğu, ayrıca şartname hükmünde yer alan ” yan ödeme ” kavramının SGK prim ödemesi, yol, yemek vb. alacak kalemlerini ifade ettiği, dolayısıyla sözleşmeler hukuku gereği hizmet alım sözleşmesi ve eki şartnamelerinde kıdem tazminatına ilişkin açık hüküm yer almamakta olup, TBK 167. maddesinin uygulanması gerektiği, 7166 Sayılı Kanun gereği Asıl İşverenler tarafından Alt İşverenlere karşı rücuu davası açılamayacağı, Asıl İşverenlerin işçilik alacalarından tek başlarına sorumlu olacaklarının ifade edilmiş olduğu, akabinde işbu yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından 2019/42E., 2019/73K., 19/9/2019 Tarihli, 15/10/2019 – 30919 Yayım Tarih-Sayılı Kararıyla Anayasanın 10. maddesinde yer alan EŞİTLİK ilkesine aykırı olduğu, kamu asıl işverenleri ile özel sektör asıl işverenleri arasında farklılığa yol açacağı gerekçesiyle iptal edildiği, görüleceği üzere Anayasa Mahkemesi tarafından kanunlar önünde özel tüzel kişiliğe haiz asıl işverenler ile kamu tüzel kişiliğine haiz asıl işverenler arasında herhangi bir fark bulunmadığı ifade edilmiş ve hatta kararda TBK 167. maddesinin uygulanmasına yönelik gerekli atıflar yapılmış olduğu , ancak buna rağmen Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin kamu tüzel kişilikleri yönünden teselsül hükümlerine ve hukuka aykırı bir şekilde koruyucu bir tavır sergilediği ve Hizmet İşleri Genel Şartnamesi 38. Maddesinde yer alan ” Ücret ve Yan Ödeme ” tanımını Kıdem Tazminatını ifade ettiği şekilde yanlış bir yorumlama şeklinde gittiği, bu sebeplerle dava dışı Gölbaşı Belediye Başkanlığı ile akdedilen Hizmet Alım Sözleşmesi ve eki şartnamelerde Kıdem Tazminatına ilişkin açık hükmün yer almaması sebebiyle Yerel Mahkeme Hükmünün hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kaldırılmasına ve dava dışı Gölbeşı Belediyesinin yarı yarıya sorumluluğunun mahsup edilerek karar verilmesi istenmiştir. …nun 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; dava, işçilik alacaklarını ödeyen işverenin alt işverene karşı açtığı rücu talebine ilişkindir. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; davacının dava dışı işçi …’a 15.193,55 TL., …’e 7.001,22 TL.ve …’e 4.722,88 TL.ödeme yaptığı bellidir. Mahkemece yargılamada alınan bilirkişi raporda her bir işçiye yapılan ödeme değerlendirilmiş olup kıdem tazminatı ödenen işçilerden … ve … adlı işçilerin iş sözleşmelerinin yaşlılık aylığı almaya hak kazanmak suretiyle emeklilik nedeniyle feshedildiği, dosyada mevcut SGK hizmet dökümleri, emeklilik yazıları ve sigortalı işten ayrılış bildirgelerinden bu durumun anlaşıldığı, dolayısıyla söz konusu iki işçinin iş akdinin 1475 sayılı Yasanın 14/5 maddesi gereği kıdem tazminatına hak kazanmalarına olanak verecek şekilde sonlandığı, bu nedenle davacı şirket tarafından yasal zorunluluk gereği ödenen kıdem tazminatının davalı şirketin payına düşen miktarı yönünden rücu isteminde bulunabileceğinin kabul edilmesi gerektiği, ancak … adlı işçiye ödenen kıdem tazminatı için ise aynı şeyi söylemenin mümkün olmadığını, bu işçinin 20/02/2017 tarihli dilekçesiyle rahatsızlığından dolayı tüm işçilik hakları ödenerek işten çıkışının verilmesini talep ettiğini, iş akdinin bu şekilde sonlandırıldığını, dosyaya sunulan belgeler arasında dava dışı işçi …’in iş akdini 4857 sayılı Yasanın 24/1-a-b maddesine dayanarak haklı nedenle feshettiğini gösteren bir delil bulunmadığını, ayrıca sigortalı işten ayrılış bildirgesinde de işten çıkış nedeni kodunun 22 yani “diğer nedenler” şeklinde bildirildiğini, iş akdinin 4857 sayılı Yasanın 24/1-a-b maddesine dayanılarak feshedilmiş olması durumunda işten çıkış nedeni kodunun 24 yani “işçi tarafından sağlık nedeniyle fesih” şeklinde bildirilmesi gerektiğini, bu durumda davacının, dava dışı işçi …’e kıdem tazminatı ödemesinin yasal zorunluluk gereği olduğunun söylenemeyeceğini ve dolayısıyla davacının bu işçi için ödediği kıdem tazminatını davalıya rücu etmesinin de mümkün olmadığı görüşü bildirilmiştir. Sözkonusu bilirkişi raporunda da bildirildiği üzere, dava dışı işçi …’e kıdem tazminatı ödemesinin yasal zorunluluk bulunmadığı,buna rağmen davacı tarafça bu işçiye de kıdem tazminatı ödendiği anlaşılmış olup, Yargıtay 15. HD’nin ESAS NO:2021/545 KARAR NO :2021/66 sayılı içtihadında da açıklandığı üzere (ayrıca dava dışı işçilerin işten çıkarıldığı tarihte işçilik alacaklarını hak edip etmediği ve miktarı belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken) şeklinde içtihatları, kıdem tazminatı ödenmesine ilişkin mevzuat hükümleri sebebiyle, davacı tarafın kıdem tazminatı ödenmesi için yasal şartları oluşmayan dava dışı işçi yönünden yaptığı ödemeyi talep edemeyeceği sonucuna varılmakla, davacı tarafın bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Diğer istinaf sebeplerinin incelenmesiyle, Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan kök raporda, 1475 sayılı Kanunun 14/7 maddesine göre işyerini devreden işverenlerin sorumluluklarının işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlı olduğunun kabul edildiğini, bu sınırlamanın işçiye karşı olan sorumlulukla ilgili olduğunu, alt işverenler arasındaki rücu ilişkisinde iş kanunu hükümlerine dayanılamayacağını, aksi takdirde son alt işverenin sorumluluğunun aşırı derecede arttırılmış olacağını belirterek davalı şirketin sorumlu olduğu miktarların hesabında son ücreti esas alarak hesaplama yapmıştır. Kök rapora davalı vekilinin müvekkilinin dava dışı işçilere karşı sorumluluğunun kendi dönemi ve kendi döneminin son ücretiyle sınırlı olduğunu ileri sürülerek yapılan itirazı üzerine , bilirkişiden devir tarihindeki ücret üzerinden hesaplama yapması yönünde 14/10/2019 tarihli 1.ek ve ayrıca 2.ek raporlar alınmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 120.maddesi ile yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanunu 14/3 maddesinde “İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. 12.7.1975 tarihinden itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesi ile sınırlıdır. 12.7.1975 tarihinden evvel işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.” hükmünü içermektedir. Bu hüküm uyarınca davalının sorumluluğunun işçiyi çalıştırdığı süre ve devir esnasındaki ücret seviyesi ile sınırlı olarak belirlenmesi gerektiği mahkemece kabul edilmiş olup, mahkemenin bu yöndeki gerekçesi mevzuata ve kıdem tazminatının hesaplanma şekline uygun olmakla,bu yöne ilişkin istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Uygulanacak faiz yönünden ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesiyle; Dava dilekçesinde, rücu konusu alacağın, ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsili talep edilmiştir. TBK 168. maddesi uyarıca; rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur. Bu hüküm uyarınca davacı şirketin işçiye yaptığı ödeme nedeniyle, ödeme tarihinden itibaren faiz talep etmesi mümkün olup borçluyu ayrıca temerrüde düşürmesi gerekli değildir. Ancak,taraflar tacir ise de; 3095 sayılı yasanın 2. maddesine dayanılarak avans faizi istenebilmesi için taraflar arasındaki ilişkinin ticari iş niteliğinde olması gerekmektedir. Alt işverenler arasındaki işyeri devrinin bir sözleşmeye dayanmadığı fiili durumdan kaynaklandığı, bu nedenle taraflar arasında ticari bir iş bulunmadığından, talep edilebilecek faiz çeşidinin de kanuni faiz olduğu şeklindeki bilirkişi görüşü ve mahkemece buna göre yasal faize hükmedilmesinde usul ve hukuka aykırılık görülmemiştir.Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir. Davalı tarafın istinaf talebinin incelenmesiyle ;dava, işçilik alacaklarını ödeyen işverenin alt işverene karşı açtığı rücu talebine ilişkindir.Alt işverenler arasında fiilen işyeri devri yapılması sözkonusu olmayıp,kanundan doğan bir devir sözkonusudur.Somut olayda ,taraflar arasında bir hizmet alım sözleşmesi bulunmadığından ,sözleşme veya şartname hükümlerinin olayda incelenmesine gerek bulunmamaktadır.Dava konusu olayda talep ,dava dışı işçiyi ,belirli süre çalıştırmış olan alt işverenlerin ,kendi dönemleri yönünden işçilik alacaklarından sorumlu tutulması iddiasına dayalı rücu davası olup, dava dışı Gölbaşı Belediyesinin de sorumlu tutulması gerektiği yönündeki davalı tararın istinaf sebepleri,davanın niteliği ve tarafları gözetildiğinde yerinde görülmediğinden ,davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmişir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Davalının katılma yolu ile istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Davacıdan alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 308,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 249,10 TL’nin alınarak hazineye irat kaydına, Davalıdan alınması gereken 1.233,53 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 308,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 925,13 TL’nin alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalılar üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 27/12/2021