Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/519 E. 2021/486 K. 23.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2019/519
KARAR NO : 2021/486
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2018
NUMARASI: 2016/947 E – 2018/1060 K
DAVANIN KONUSU: Ari Ortaklığın Feshi ve Tasfiyesi
KARAR TARİHİ: 23/02/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle, dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle ;müvekkilinin uzun yıllar inşaat sektöründe çalıştığını, davalı ile aralarındaki güven duygusu ile birlikte çalışma kararı aldıklarını, 2011 yılından itibaren ortak olarak 3 ayrı inşaat yaptıklarını, bunlara ilişkin sözleşme yapmayı ertelediklerini,güven ilişkisi sebebiyle işlemlerin davalının şahıs şirketi üzerinden yürütüldüğünü,müvekilinin ortaklığa hem sermaye ve hem de emeğini koyduğunu,inşaatların ortak yapıldığına dair şahitlerin bulunduğunu, müvekkilinin ortakık için yaptığı ödemeleri de elden yaptığını, 28/10/2011 tarihli ilk satış vaadi sözleşmesine istinaden kat karşılığı yapılan inşaata müvekkili ve davalının kişi başı 150.000,00 TL sermaye koyduklarını, arsa sahibi ile sözleşme yaptırdığını, 12/03/2013 ve 03/04/2013 tarihli sözleşmelere bağlı olarak yapılan 2 inşaatın yapımının ise önceki dairelerin satılması ile kendi içine döndürüldüğünü, sermayeye gerek kalmadığını, müvekkiline sadece 300.000,00 TL verildiğini, müvekkilinin, inşaatlar tamamlandıktan sonra davalının anlaşmaktan imtina ettiğini belirterek, ortaklık durumunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 13/03/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile davacının adi ortaklığa sermaye olarak koyduğu 150.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, 3 inşaattan elde edilen ve müvekkiline ödenmeyen kârın tespiti ile davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının emlak komisyonculuğu yaptığını, müvekkili ile ortaklık için herhangi bir ödeme yapmadığını, belirtilen sözleşmelerin hiçbirisinde davacının ortaklığının bulunmadığını, müvekkili ile davacı arasında sözlü ve yazılı herhangi bir ortaklık sözleşmesi bulunmadığını belirterek ,davanın reddini istemiştir. Mahkemece, taraflar arasında yazılı bir adi ortaklık sözleşmesi bulunmadığı, davacının da adi ortaklık ilişkisinin sözlü olarak kurulduğunu ileri sürdüğü, davacı ile davalı arasında HMK 203/1 maddesi anlamında tanık dinlenmesine imkan veren bir yakınlık ya da delil başlangıcı bulunmadığından, davacı tarafından karşı tarafa yemin teklifinde bulunulmayacağı beyan edildiğinden,davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.Kararı istinaf eden davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece tanıkların dinlendiğini,bilirkişi raporu alındığını, ancak daha sonra dosyanın, SPK uzmanı bilirkişiye tevdii edilerek rapor alınmasına ilişkin verilen ara karardan dönülmesine karar verildiğini, davacı vekiline yemin deliline başvurup başvurmayacağı hususunda beyanda bulunması, yemin deliline başvuracaksa bu hususta yemin metnini sunmak üzere iki haftalık kesin süre verilmesine şeklinde ek bilirkişi raporuna gönderilecek kararından bir gün sonra rücu ettiğini , rücu sebeplerinden biri olarak davalı tarafın tanık dinletilmesine rızasının olmadığı şeklinde gösterildiğini, zaten bu aşamaya kadar hem davacı hem de davalı tanıklarının dinlenmiş ve dosyanın bilirkişiye gönderilmiş olduğunu, başta tespit davası olarak açılan bu davanın alacak davası haline geldiğini ve davanın reddiyle davalı vekili lehine fahiş bir vekalet ücreti çıktığını ,davanın tespit davası olması nedeniyle maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini , dosyada bulunan tüm delillerinin yazılı delil başlangıcı olduğunu, bu delillerin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu ,kararın usul ve hukuka aykırı olduğunu beyanla ,kararın kaldırılması istenmiştir….nun 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; Dava, adi ortaklık tesbiti iddiasına dayalı olarak açılmış, ıslah yolu ile adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi talep edilmiştir.Dosyada ,tarafların tacir olduğuna ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Adi ortaklığın konusu ,ortak inşaat yapım işi olduğu beyan edilmiştir.Bilindiği üzere, adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını veya emeklerini) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Yine, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir.6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı madde gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki (6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak) iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, HMK 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkemelerce resen dikkate alınması gerekmektedir.Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyuşmazlık, taraflar arasında inşaat yapım işine yönelik adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Diğer bir anlatımla, uyuşmazlık, tarafların ticari işletmelerine ilişkin olmayıp, ortak olduğu ticari işletmeye ilişkindir. Kaldı ki, tarafların tacir olduğuna dair bir bilgiye de dosya içerisinde rastlanılamamıştır. Hal böyle olunca, tarafların tacir olmadığı ve mahkemece; davanın ticari dava niteliğinde bulunmadığı,davanın Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine girdiği gözetilerek, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine ( görevsizlik kararı) verilmesi gerekirken ,esasa girilip karar verilmiş olması doğru görülmeyerek, kararın kaldırılması gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf talebinin kabulü ile HMK 353/1-a-3 maddesi uyarınca ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak, görev hususunda karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf talebinin kabulü ile HMK 353/1-a-3 maddesi uyarınca ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına ve dosyanın görev yönünden karar verilmek üzere için ilk derece mahkemesine iadesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 23/02/2021