Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1785 E. 2021/1013 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2019/1785
KARAR NO: 2021/1013
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/07/2019
NUMARASI: 2014/703 E – 2019/775 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 01/04/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … ile davalı arasında düzenlenen 01/11/2006 tarihli protokole göre müvekkilinin getirmiş olduğu işlerin davalı tarafından faturalandırılarak tahsilatının yapılacağı tarafların her ay sonu yapılmış olan ortak işlerin hesabını yaparak hak edişi düzenleyip müvekkili tarafından açılacak hesaba hak edişlerin ödeneceğini, ayrıca muhatap tarafından sabit ödeme yapılacağının ancak ödenmesi gereken miktarların ödenmemesi nedeniyle keşide edilen Beyoğlu … Noterliğinin 31/05/2010 tarihli ihtarnamesi ile borcun ödenmemesi üzerine Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında başlatılan takibe vaki itirazın haksız olduğunu alacağın 200.000,00TL’lik kısmının 09/07/2010 tarihli Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye nolu temliknamesi ile …’a temlik edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulması koşulu ile takip dosyasında borca yönelik itirazın şimdilik 250.000,00TL’lik kısmının iptaline, alacağın %40 oranında az olmamak üzere davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Kısmi itirazın iptali davası açılamayacağını davanın bu nedenle reddi gerektiğini, davacılar arasındaki temlik ilişkisinin müvekkilinin bağlamaması nedeniyle davacı …’ın aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, 01/11/2006 tarihli protokol gereğince davacıya 600.000,00TL ödeme yapıldığını, başka alacağının bulunmadığını, dava dilekçesinde her ay sabit ödeme yapılacağının iddia edilmesine rağmen protokolün 5. Maddesinde sabit ödeme olan 2.000,00TL’nin …’ın hesabına borç olarak işletileceğinin belirtildiğini, protokolün 7. Maddesi gereğince davacının sigorta primlerinin ödendiği gibi kendisine yardımcı olarak aldığı kardeşi …’nın da primlerinin ödendiğini, ayrıca davacının kredi ödemeleri ve mazot ödemelerinin müvekkilince cari hesaba işlenerek davacıya ödendiğini, davacının sözleşmeye aykırı şekilde müşteri tarafından iade edilen ürünleri kabul ederek müvekkilinin zararına neden olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda; ” taraflar arasında 01/10/2006 tarihli protokol ile başlayan hizmet sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu, sözleşmeye göre davacının davalıya müşteri temin edeceği, davalının da getirilen müşteri ile yapılan işlerden elde edilecek brüt karın 1/2sini davacıya ödeyeceği, bu kapsamda ödemelerin masraf olarak da ödenebileceği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki ticari ilişkide davacı tarafından davalıya getirdiği ileri sürülen işler usulüne uygun şekilde zamanında belirlenmemiş, yapılan ödemeler zamanında kayıt altına alınmamıştır. Bu durumda mahkememizce davacıya, getirmiş olduğu işlere ilişkin deliller sunması istenmiş, davacı tarafından sözleşme bağlantısı kurulduğu ileri sürülen şirketlere yazılar yazılmıştır, davacı tarafından sözleşmeye aracılık ettiği kesin olarak belirlenen şirketlere yapılan işler üzerinde hükme esas alınan son bilirkişi kurulu raporunda belirtildiği üzere işler yapılmış olup yapılan işlerin kar durumu da dikkate alındığında davacıya yapılan ödemeler ve davalı tarafından masraf olarak yapılan ödemeler mahsup edildikten sonra davacının 162.000,00TL alacağının bulunduğu anlaşılmıştır. Ancak bilirkişi kurulunca düzenlenen rapor ve ek raporda davalının bir kısım yakıt ve sigorta ödemeleri dikkate alınmadığından mahkemece yukarıda gerekçe kısmında açıklanan ve davalı vekilinin önceki dilekçelerinde de belirtilen ancak son olarak 01/04/2019 tarihli dilekçe ekinde sunulan ve … Bankasında ödendiği bildirilen çek ödemeleri ile mazot ve SGK ödemelerinin mahsubu sonrası davacının 99.557,65TL alacağının bulunduğu anlaşılmakla bu miktar üzerinde davanın kısmen kabulüne davalı itirazının iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine alacak likit olmayıp yargılamayı gerektirir olması nedeniyle icra inkar talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (Hüküm fıkrasında dosya numarası sehven yetkisiz icra müdürlüğününü … esas sayılı dosyası olarak yazılmış ise de gerekçeli karar da yetkili icra dairesinin … esas sayılı dosyası yazılarak maddi hata düzeltilmiştir.)” gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile; davalının Büyükçekmece …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazının 99.557,65-TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %16 oranını geçmemek üzere değişen oranlarda avans faizi uygulanarak ve takip talebindeki diğer koşullar ile devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine,2-Alacak likit olmayıp yargılama sonucu belirlendiğinden icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davalı vekili istinaf başvurusunda özetle; raporlar arasındaki çelişkinin giderilmeden karar verildiğini, birinci bilirkişi raporundaki ödeme kısmına davacının açıkça itiraz etmediğini, ikinci bilirkişi raporunda da alacağın tespit edilemediğinin bildirildiği halde mahkemece üçüncü bilirkişi raporuna göre karar verildiğini, itirazlarının değerlendirilmediğini, davacının alacak iddiasını ispatlayamadığını, davacının davalının ticari kayıtlarına delil oyarak dayanmış olması nedeniyle başkaca delile dayanamayacağını, kararda belirtilen mahsup işleminin ne şekilde yapıldığının belli olmadığı gibi hatalı olduğunu, davacının 2006-207-2008 yılları arasında aldığı ödemeleri belirtmesine rağmen, 2009 yılı ödemelerini eksik bildirmesi nedeniyle mahsubun yapılmamasının hatalı olduğunu, isticvap talepleri hakkında olumlu-olumsuz karar verilmediğini, 10.10.2018 tarihli celse için gönderilen mazeret talepleri hakkında karar verilmediğini, rapora beyan için sürenin de sadece davacı tarafa verildiğini, yemin deliline dayandıkları halde bu delilin hatırlatılmadığını ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.Dava, taraflar arasında 01/10/2006 tarihli protokol ile başlayan hizmet sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu, davalının sözleşmeye göre yapması gereken ödemeleri yapmadığı iddiasıyla başlatılan takibe vaki itirazın kısmi iptali istemine ilişkindir.Dosya kapsamından; Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında 833.67,02TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız takip başlatıldığı ödeme emrinin 22/06/2010 tarihinde tebliğ itirazı üzerine icra dairesinin yetkisi borç ve ferilerine itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılan yargılamada bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmediği, mahkemece son alınan bilirkişi raporunun diğer bilirkişi raporları değerlendirilmek suretiyle hazırlandığı belirtilerek hükme esas alındığı, ancak hükme esas alınması ve önceki raporlara üstünlük tanınması gerekçesinin belirtilmediği, bunun yanısıra “21/06/2019 tarihli yazıda … Bankasınca bildirilen …, …, …, …, … nolu çeklerin ödendiği anlaşılmakla yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmaksızın davacı tarafından yapılıp bilirkişi raporlarında dikkate alınmayan bu tür ödemeler mahkememizce yargılamanın daha fazla uzamaması adına belirlenen miktarda düşürerek dikkate alınmıştır. Bunun yanı sıra taraflar arasındaki sözleşmede bir kısım ödemelerin masraf şeklinde ödeneceği belirtildiğinden davalının 01/04/2019 tarihli dilekçesi ekinde gösterilen ve mutabakat bulunmadığı anlaşılan 2009 yılına ilişkin mazot giderleri, kardeşi ve annesine ait SGK ödemeleri mahkememizce dikkate alınmış bu miktarlarla davacı alacağından ek rapor alınmaksızın mahsup edilmiştir.” gerekçesiyle resen mahsup işlemi yapılmış ise de gerekçeli kararda mahsubu yapılan rakamların yargısal denetime elverir şekilde gösterilmediği, çeklerin kime karşı ve ne kadar bedelle ödendiğinin gösterilmediği görülmüştür. Yüksek Yargıtayın yerleşik uygulamasında belirtildiği üzere; bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür. Bu itibarla, kararın gerekçe içermediği, bu nedenle de denetlenebilir olmaktan uzak olan yerel mahkeme kararının, Anayasa ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun emredici hükümlerine de açıkça aykırılık oluşturduğu, bu hususun HMK’nın 355. maddesine göre kamu düzenine ilişkin ve re’sen dikkate alınacak hususlardan olduğu anlaşılmakla HMK’nın 353/1-a-4-6, 355, 297 ve 298 maddeleri gereğince kararın kaldırılması ile dosyanın mahkemesine iadesine, diğer istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK’nın 353/1-a-4-6, maddeleri uyarınca kaldırılmasıyla,yukarıda izah edilen şekilde, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 01/04/2021