Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1408 E. 2021/1405 K. 18.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2019/1408
KARAR NO : 2021/1405
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2018
NUMARASI : 2014/1115 E – 2018/1176 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 18/05/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; avukat olan müvekkilinin daha önce davalılar … ve eşi … vekilliğini yaptığını, aynı zamanda ailece görüştüklerini ve yakın dostluklarının olduğunu,… isimli işletmenin resmi olarak … adına kayıtlı olduğunu ve eşi … tarafından işletildiğini, Taraflar arasındaki güven ilişkisi nedeniyle söz konusu dükkanın işletilmesi hususunda taraflar arasında 01/10/2012 tarihli ortaklık sözleşmesinin yapıldığını ve dükkan için 120.000,00 TL’ye anlaşıldığını, buna göre ortak olanlar (… ile …’in) ortaklık bedeli olarak davalılara 80.000,00 TL ödeyeceğini, ödemenin yapılması ile ortaklığa konu restaurant ile ilgili 3 ortağın ortaklık payının % 33 hisse oranına göre nakdi parasal bazda 40.000,00’er TL olacağını, Davacının % 33 hisse payına düşen 40.000,00 TL’sini 01/10/2012 tarihli ortaklık sözleşmesinin imzalanmasından 26/11/2012 tarihine kadar davalılardan … ve eşi …’nin banka hesabına ödediğini, En son davalıların işlerin kötüye gittiği, dükkanın devredilmesi gerektiğinden bahisle işletmenin ortaklık tarihinden itibaren gelir-gider hesabını yapmayı, akabinde de işletmenin devri ile herkesin alacağını alması yönünde beyanda bulunduklarını, ayrıca “ben dostuma zarar verir miyim, bir mağduriyet varsa da teminatı ben olurum, bana güven, hiçbir sıkıntı yaşamazsın” şeklinde güvence verdiğini, İşyerinde yaşanan tartışmaların istenmeyecek kavgalara vs. yol açmaması için, davacı adına işyerinde bulunan davacının kardeşi … işyerinden ayrılıp memlekete gittiğini,Ancak davalıların, müvekkilini oyalayarak şahsi menfaat temini yönündeki gerçek niyet ve amacına ulaştığını, davalıların dava konusu dükkanı devretmesine rağmen, sözleşme ve anlaşmaya aykırı davranarak haksız ve kötü niyetle davacı “hissesine (%33) denk gelen 40.000,00 TL’sini ödemediğini ve davacının fakirleşmesine neden olduğunu buna karşılık davalıların sebepsiz şekilde zenginleştiklerini beyanla sebepsiz zenginleşme kurallarına göre 40.000,00 TL’nin en son ödemenin yapıldığı 26/11/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsilinİ talep etmiştir. Davalılar dava dilekçesi ve duruşma tutanağı usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap vermemişlerdir.İlk Derece Mahkemesince: ortaklık sözleşmesi, vergi kayıtları, ödemelere dair banka kayıtları vs deliller toplanmış, SMMM bilirkişiden rapor alınmış, neticeten; “ortaklığın kurulduğu 01/10/ 2012 tarihinden itibaren 56.469,03 TL hasılat beyan ettiği, gelir vergisi beyannameleri matrahsız olup zarar olduğu,beyanname detayları olmadığından zarar miktarının tespit edilemediği, ortaklık devir payı hesaplaması için defter ve belgeler sunulmadığı, bu nedenle dosyada bulunan bilgi, belgeler haricinde bir hesaplama imkanı olmadığı “gerek- çesiyle”ispatlanamayan davanın reddine” karar verilmiştir.İstinaf Başvurusu: Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin kararına dayanak yaptığı 14/04/2017 tarihli bilirkişi raporunun eksik, hatalı, hüküm kurmaya elverişli olmadığını, 14/04/2017 tarihli Bilirkişi raporuna karşı ,Davalıların davacının dükkanın gelir-giderin hesabı için toplantı taleplerine ve hesap vermeye yanaşmadıkları, türlü hile ve desiselerle defter ve belgeleri sakladıkları, işyerinin gelir ve gider durumu ile ilgili olarak kurum ve kuruluşlara gerçeğe aykırı beyanlarda bulunarak Gelir Vergisi beyannamelerini matrahsız gös- tererek zarar beyan ettikleri, beyanname detaylarını sakladıklarını, tutulması gereken defter ve belgeleri usulüne uygun olarak tutmadıklarını, sözkonusu defter ve belgeleri de ilgili kurumlara bildirmediklerini,vergi dairelerince yoklamalarda yerinde bulunmadıkları,kayıtlarını re’sen terkin ettiklerini, türlü hile ve desiselerle usul ve yasalara aykırı bir şekilde işyerini işletme yoluna gittiklerini,01/10/2012 tarihli ortaklık sözleşmesinin 5.2, 6, 7, 8, 9. maddelerine de aykırı davrandıklarını, davacının bilgisi ve rızası dışında usul ve yasaya aykırı bir şekilde işyerini “…‘’ adlı bir yere devrettikleri, usulüne uygun bir devir yapmadıkları gibi, aldıkları devir bedelini davacıdan gizleyerek, dava- cıya herhangi bir ödeme yapmadıklarını, Ortaklardan dava dışı … hissesine düşen parayı alarak ayrılmışsa da ….’in hissesini satıp satmadığı, sattı ise kime kaça sattığının bilinmediği, bu hususlarla ilgili gerektiğinde …’in tanıklığına başvurulabileceğini ,Söz konusu dükkanın gelir-giderin hesabı için hesap vermekten kaçan, iş yerinin gelir ve gider durumu ile ilgili kurum ve kuruluşlara gerçeğe aykırı beyanlarda bulunarak, Gelir Vergisi beyannamelerini mat- rahsız olarak zarar gösteren, beyanname detaylarını saklayan, defter ve belgeleri usule uygun tutmayan, kurumlara bildirmeyen, hukuka ve ortaklık sözleşmesine aykırı davranarak davacının bilgisi ve rızası dışında usul ve yasaya aykırı bir şekilde gizlice işyerini devrederek türlü hile ve desiselerle işletme yoluna giden davalıların haksız ve yersiz eylem ve işlemlerine karşın bilirkişi tarafından alacak hesaplaması yapılması hatalı ve eksik olacağı yönünden itirazda bulunduklarını, Davanın sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan 40.000’TL’nin tahsiline ilişkin alacak davası olduğunu, Davacının davalılardan … adına kayıtlı,’ … Cd No:… … İST’’ adresindeki … isimli dükkana, dava dışı … ile birlikte, 01/10/2012 tarihli ortaklık sözleşmesi uyarınca ortak olduğu, ortaklık için 120.000,00 TL’ye anlaşıldığı, ortaklığa konu restaurant ile ilgili ortakların ortaklık payının hisse/oran bazında % 33, nakdi parasal bazda 40.000,00’er TL olduğunu,Davacının 40.000,00 TL’ye karşılık 05/10/2012 tarihinden 26/11/2012 tarihine kadar yapılan banka eft dekont çıktıları, sözleşme ve ödeme belgelerine göre davalıların banka hesabına toplam 47.500,00 TL ödeme yaptığını, bunun 14/04/2017 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edildiğini,Davalıların dava konusu işyerini devretmesine rağmen, davacının %33 hissesine denk gelen 40.000,00 TL’sini ödemeyerek sebepsiz bir şekilde zenginleştiklerini beyanla söz konusu 40.000,00 TL’nin müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsilinin gerektiğini,Mahkemece “ispatlanamayan davanın reddine” dair verilen kararın usule, yasaya, adalete ve hakkaniyete aykırı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre;Dava, sebepsiz zenginleşme nedenine dayalı alacağın tahsili şeklinde ikame edilmiştir.Medeni yargılama hukukunda egemen olan “Taraflarca Getirilme İlkesi” HMK 25 mad- desinde düzenlenmiş olup ilgili kanun maddesinde aynen: “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” denilmektedir.Buna göre; hakim hükmünü verirken taraflarca bildirilen ve ispatlanan vakıalar ile bağlıdır.Diğer yandan HMK 33.maddesinde “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmüne yer veril- miştir. Bu düzenleme gereğince, hakim taraflarca bildirilen/veya bildirilmeyen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarını kendisi tespit edilecektir.6098 sayılı TBK. m.77/1’e göre; zenginleşen başkasının malvarlığından veya emeğinden haklı bir sebep olmaksızın elde ettiği zenginleşmeyi geri vermek zorundadır. Geri verme borcunun konusu ve kapsamı; TBK. m. 79 ve 80’de “aynen geri verme ilkesi”ne göre düzenlenmiştir.Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.Dosyanın tetkikinde; taraflar arasında … isimli işyerinin işletil- mesi hususunda 01/10/2012 tarihli “Ortaklık Sözleşmesi” imzalandığı anlaşılmaktadır. Davacı, ortaklık payı oranında işletme bedelini ödediğini, ancak ortaklığa konu işletmenin bilgisi ve rızası dışında “…” isimli bir yere devredildiğini, ancak kendisinin % 33 ortaklık payına isabet eden paranın ödenmediğinden bahisle alacak talebinde bulunmaktadır.Davacı vekili alacağını sebepsiz zenginleşme hukuki nedenine dayandırmış ise de, davacının ortak olma düşüncesiyle davalılara ödeme yaptığı, taraflar arasında dava konusu işyerinin işletilmesi hususunda hukuken geçerli bir ortaklık sözleşmesi bulunduğu anlaşılmakla uyuşmazlığın çözümünde geçersiz, tahakkuk etmemiş veya sona ermiş nedenlerle hataen yapılmış ödemelerle ilgili sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanamayacaktır.Davacının beyanlarından taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin, ortalık konusu iş yerinin devri yoluyla sona erdiği anlaşılmaktadır. Ancak ortaklığın sonra ermesi ile tasfiye farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bu durumda mahkemece; Türk Borçlar Kanunu’nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınarak ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekmektedir. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 644. Maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık mal varlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.” Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. (TBK’ nun 642. md.)Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir” hükmünü ihtiva etmektedir.Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde tasfiye hususunda hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçek- leştirilmelidir. Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlen- dirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar öden- dikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belir- lenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Diğer yandan davanın Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açıldığı, ancak davacı ve davalı tarafın ger- çek kişi olduğu, dosya kapsamında tacir araştırması yönünden yapılmış bir araştırma bulunmadığı görül- mektedir.Buna göre mahkemece;Öncelikle, davada davacı ve davalı tarafın vergi kayıtları, vergi matrahları, ticaret sicil ve esnaf oda kayıtlarının celbi,Bakanlar Kurulu’nca çıkartılan, esnaf-tacir arası ayırıma dair kararnamedeki gelir sınırının dosyaya alınması ile tarafların “tacir” ve/veya ” esnaf” olup olmadıkları, işletmelerinin esnaf işletmesi kapsamında kalıp kalmadığı, hangi usule göre defter tuttukları, davanın ticari işletmeleri ile ilgili olup olmadığı ,TTK 4 ve 5.md gereğince, ticaret mahkemesi sıfatıyla faaliyet gösteren mahke- menin iş bu uyuşmazlığın çözümünde görevli olup olmadığının ,yani göreve ilişkin dava şartının bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir.Mahkemenin görevli olmadığının tespiti halinde ” göreve ilişkin dava şartı yokluğu ” nedeniyle “usulden red” hükmü kurulması, mahkemenin görevli olduğunun tespiti halinde de ; BK 620 vd maddelerinde düzenlenen fesih ve tasfiye usulü uygulanarak tarafların borç ve alacaklarının buna göre tespiti ve sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulüne, eksikliği tespit edilen hususlar yeniden yargılama gerektirdiğinden HMK 353/1-a-6 gereğince dosyanın ilk derece mahke- mesine gönderilmesine karar verilmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla,yukarıda izah edilen şekilde, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine,Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 18/05/2021