Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1401 E. 2019/1436 K. 26.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2019/1401
KARAR NO : 2019/1436
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/11/2018
NUMARASI : 2017/1288 E – 2018/891 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 26/09/2019
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle, dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirket ile müvekkili arasında adi ortaklık sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşme kapsamında, davalı şirketin üstlendiği yükümlülükleri yerine getireceği konusunda davalı şirketin ortağı olan diğer davalıların kefil olduğunu, ancak davalının müvekkilinin haberi olmadan arsa sahipleriyle 2. ve 3. kez Düzenleme Şeklinde Arsa Payı Karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi imzalandığını, bu sebeple planların onayının geciktiğini, dolayısıyla inşaata geç başlanıldığını, böylece adi ortaklık sözleşmesinin ihlal edildiğini ve bundan dolayı müvekkilinin 500.000 USD alacak hakkının olduğunu, yine sözleşmeye aykırı olarak müvekkilinin haberi ve izni olmadan davalının dava dışı başka bir şirket ile adi ortaklık sözleşmesi akdettiğini, bunun TBK’nin 626 maddesinde düzenlenen kanuni rekabet yasağına aykırı olduğunu belirterek, müvekkilinin davalı tarafından ihlal edilen sözleşme gereği hak ettiği 500.000,00 USD’nin ihtarname tarihi olan 15/04/2016 tarihinden itibaren en yüksek faiziyle birlikte tahsilini, adi ortaklık sözleşmesi gereği müvekkilinin projenin tamamı üzerinde %2 lik kısmının mahkemece tespiti ve bu kısım üzerinde satış hakkının müvekkiline verilmesini, taraflar arasında akdedilen sözleşme gereğince davalının %50 hissesinin net kârının %27’lik kısmı için tamamlanan daire ve dükkanların satış hakkının müvekkiline ait olduğuna karar verilmesini, 500.000,00 USD alacak hakkının, projenin tamamlanmasından 4.500.000,00 USD olarak güncellenmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, kefaletin yazılı olarak yapılmadığını, dolayısıyla geçersiz olduğunu, davacının eda davası ile birlikte tespit davası açmasının usulen mümkün olamayacağını, davacının sözleşmedeki yükümlülüklerinin hiçbirini yerine getirmediğini, davacının adi ortaklığın kurulduğuna dair iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek, açılan davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait bulunduğu gerekçesiyle , mahkemenin görevsizliği sebebiyle davanın usulden reddine, yasal süre içerisinde başvurulması halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.Sözkonusu kararı davalı taraf istinaf etmiştir. İstinaf dilekçesinde özetle; davacı her ne kadar tacir olmasa da müvekkili şirket açısından ticari iş sözkonusu olduğundan mahkeme kararının yasaya aykırı olduğunu , somut olaya konu sözleşme incelendiğinde adi ortaklıktan söz etmenin mümkün olmadığını , aralarında komisyon sözleşmesinin olduğunu, TTK 4 uyarınca komisyon sözleşmesi ticari dava sayıldığından, mahkemenin somut olayda görevsizlik kararı vermesinin yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek,kararın kaldırılması istenmiştir.Yapılan incelemede ; bilindiği üzere, adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını veya emeklerini) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, 14.01.2018 tarihinde açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Yine, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir.6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı madde gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki (6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak) iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, HMK 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkemelerce resen dikkate alınması gerekmektedir.Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı adi ortaklıkta “tacir” sıfatını taşımamaktadır.Şirket ortağı olmak ,tek başına tacir vasfını vermemektedir. Davacının tacir olmadığı ,davalı tarafça verilen dilekçelerde de kabul edilmektedir. Uyuşmazlık, taraflar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle ortaklığa kalacak olan dairelerin paylaşımına yönelik, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Diğer bir anlatımla, uyuşmazlık, tarafların ticari işletmelerine ilişkin olmayıp, ortak oldukları ticari işletmeye ilişkindir. Ayrıca, tarafların tacir olduğuna dair bir bilgiye dosya içerisinde rastlanılamamıştır. Hal böyle olunca, taraflardan her ikisinin birden TTK 5.maddesi uyarınca ticari dava için, tacir olması koşulunun oluşmadığı, davanın TTK 4.maddesinde sayılan mutlak ticari dava niteliğinde olmadığı anlaşılmakla, ve mahkemece; davanın ticari dava niteliğinde bulunmadığı gözetilerek, davada görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olduğundan, görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş olmasında, usul ve hukuka aykırılık bulunmadığından, davalı tarafın yerinde görülmeyen istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davalıların istinaf başvularının HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Harçlar Yasası gereğince alınması gerekli 44,40 TL karar ve ilam harcı, peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına ve istinaf eden davalılar üzerinde bırakılmasına,İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalılar üzerinde bırakılmasına,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa, karar kesin olmakla istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a-3 ve 353/1-a kıyasen uygulanarak kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 26/09/2019