Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2019/1220 E. 2021/1116 K. 13.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2019/1220
KARAR NO : 2021/1116
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/04/2019
NUMARASI : 2015/334 E – 2019/408 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 13/04/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilleriyle davalılar arasında düzenlenen 01/12/2012 tarihli adi ortaklık sözleşmesine göre müvekkillerinin tüm edimlerini yerine getirdiklerini, sözleşme kapsamında müvekkillerinin %25 ortaklık kar payı kapsamında tahakkuk eden 333.000-TL net kar, kira bedeli olarak 36.000-TL, maaş olarak 140.000-TL, yeni iş yerinin faaliyete geçirilmesi için yapılan masraf olarak 200.000-TL, kazanç kaybı ve manevi tazminat olarak 200.000-TL sözleşmeye konu makinelerin geç teslimi nedeniyle raf bedeli ve sube açılım bedeli olarak 233.762,23-TL olmak üzere toplam 942.762,23-TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye göre davacı tarafın herhangi bir hak talebinde bulunamayacağını, sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, adi ortaklık sözleşmesinde tasfiyeye karar verilmediği sürece ortakların herhangi bir hak talep edemeyeceğini, bu nedenlerle yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, davacı tarafın dava konusu yapılan alacağa dayanak yapmış olduğu 01/12/2012 tarihli sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olarak değerlendirilmesi gerektiği, adi ortaklık sözleşmesi kapsamında, adi ortaklık tasfiye edilmediği sürece adi ortaklığa bağlı olarak alacak ve kar payı talep edilemeyeceği, davacı tarafın katıldığı son oturumda sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olarak kabul edilip ortaklığın tasfiye suretiyle sonlandırılmasına muvafakat etmedikleri ve bu bağlamda HMK 26/1 md gereğince taleple bağlılık ilkesi kapsamında davacı tarafın dayanmış olduğu sözleşme ile adi ortaklığın tasfiye edilmeksizin davacı tarafa herhangi bir hak ve alacak sağlamayacağı gerekçesiyle ,davanın reddine karar verilmiştir.Kararı istinaf eden davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin taraflar arasındaki sözleşmenin içerik itibariyle adi ortaklık sözleşmesi olduğu, adi ortaklığın tasfiye sonucunda belirlenecek alacak veya kar payının ortaklara dağıtılabileceği, adi ortaklık sonlandırılmadan adi ortaklık sözleşmesine göre herhangi bir talepte bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş ise de ,olayda davacı … (… Ltd. Şti. İle …’I sözleşmede temsilen) ile davalı … ( …Ltd. Şti. Sözleşmede temsilen ) arasında dosyada mevcut 01.12.2012 tarihli, kuru yemiş ve diğer gıda ürünlerinin alım, satım, ithalatı ve ihracatı ile üretimi ve ticareti yapmak için ticari olarak anlaşmış oldukları, Sözleşmenin içeriğinde davaya ilişkin taleplerinin, sözleşmede kararlaştırıldığı üzere … ait üretim araçlarının … Üretime ait olacağı, sözleşmede herhangi bir ihtilaf durumunda her türlü taşıma ve üretime elverişli hale getirme sorumlulukları … üretime iade edileeği ,bu hususlara ilişkin sorumluluğun davalı …’E ait olacağı, sözleşmede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden kaynaklı doğacak yükümlülüklerin sözleşmenin C/2 bendinde belirtilmiş olup, ortaklığa bir borç yüklenemeyeceği , aksi halde sözleşmenin adi bir kira sözleşmesine dönüşeceğinin kararlaştırıldığını,sözleşme gereği müvekkillerinin her birisinin aylık 5.000,00 Tl maaş alarak işçi veya yönetici konumunda olacaklarının belirlendiği, şirketin finansal sorumluluğunun …’e ait olacağı, pazarlama işlemlerinde ise müvekkili …’ın yetkili kılındığını,Taraflar arasında aktedilen sözleşmeye davalı yanca uyulmamış olması nedeniyle, müvekkilinin davalı yana 23.12.2013 tarihinde ihtarname göndermiş ve sözleşmenin ifası sonucu üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmesi gerektiğini bildirmiş olduğu,davaya konu taleplerinde; Sözleşme gereği,müvekkiline düşen % 25 ortaklık karına ilişkin hiç bir ödeme yapılmamış olduğu, 23.12.2013 tarihli noter kanalıyla davalı yana gönderilen ihtarnameyle sözleşmenin feshi edildiği ihtar edildiği, sözleşme gereği, tarafların üretim araçlarının aylık kira bedelini 18.000,00 Tl olarak kararlaştırıldığı, davalı yanca üretim araçlarının 18.02.2014 tarihinde müvekkiline teslim edilmiş olması sebebiyle , iki aylık 36.000,00 Tl bedelin talep edildiği,sözleşme gereği her bir müvekkili için aylık 5.000,00 Tl bedel kararlaştırılmış olup, sözleşme tarihinden 01.12.2012 üretim araçlarını teslim ettiği 18.02.2014 arasında toplam 14 ay boyunca maaşlarını alamadıkları,bu sebeple 140.000,00 Tl her iki müvekkilinin toplam maaş alacağının talep edildiği,üretim araçlarının, sözleşmenin son bulması halinde, yeni iş yerinin faaliyete uygun hale getirilmesi (tadilat, montaj tesisat, söküm, vinç, lift ve 15 kişilik ameleler ile yükleme, boşaltmalar, aydınlatma, kamyonlar ile nakiller, ıso ve diğer faaliyet belgeleri için) gerekirken, üretim araçları 18.02.2014 tarihinde teslim edilmiş olmasına rağmen, belirtilen husular için müvekkiline bir ödeme yapılmadığı, müvekkilinin bu işlemler için 200.000,00 Tl harcama yapmış olduğu,müvekkiline makinalar 2 ay geç teslim edildiğinden, müvekkilinin …. Tic. Ltd. Şti.’ne ürün gönderememiş olduğu, , 2014 yılında metro şirketiyle çalışamayacağından, iş bağlantısı yapılan ve raf bedeli ve şube açılım bedeli olarak 233.762,23 Tl zararı doğmuş olup, müvekkilince yapılan harcamanın zarar hanesine yazıldığı,müvekkilinin sözleşmenin süresine riayet ederek, 23.12.2013 tarihinde sözleşmeyi feshettiği, fakat davalı yanın müvekkiline üretim araçlarını iki ay gecikmeli teslim ettiğinden, müvekkilinin bu dönemde müşteri sevkıyatı aksadığından, ticari ve müşteri kaybı meydana geldiği, bu gecikme nedeniyle, müvekkilinin 150.000,00 Tl yoksun kalınan maddi kazancı, 50.000,00 Tl’de ticari kaybı sebebiyle de manevi zararının oluştuğu, mahkemenin hukuki ilişkinin niteliğini tesbitte yanıldığını,davaya konu sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olmayıp, ticari bir işte taraflar arasında ilişkiyi düzenleyen bir sözleme niteliğinde olduğu,söz konusu sözleşme adi ortaklık sözleşmesinin şatlarını taşımadığından tasfiyenin de mümkün olmadığı, müvekkilinin sözleşme gereği davalıdan hak ettiği alacaklarının detaylarıyla belirtilmiş olduğunu, yargılamada alınan 11.02.2019 tarihli raporda da alacağın olduğunun tespit edildiğini, dava dilekçemizdeki talebi ıslah ettiklerini, .davanın reddedilmesinin , müvekkili açısından ve uzun yargılama süreside göz önüne alındığında usul ekonomisi açısından da ağır bir kayba yol açacağı ileri sürülerek, mahkemenin kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ,davanın kabulüne karar verilmesi talep edilmiştir….nun 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; Davacı tarafça ,bir kısım taraflar arasında yapılan sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olmadığını,davalı taraf ise sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olduğunu beyan ve iddia etmişlerdir.Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Davaya konu sözleşme incelendiğinde ,bu sözleşmenin kapsam ve konusu itibarıyla bir adi ortaklık sözleşmesi olduğu anlaşılmaktadır.Mahkemece yargılamada kök ve ek raporlar alınmıştır.Bilirkişi kurulun, sözleşmenin taraflarının kimler olduğu hususunun mahkemenin takdirinde olduğunu beyan etmişlerdir.Ek raporda ise ,itirazlar sebebiyle hesaplama yapılması cihetine gitmişlerdir. Davanın dayanağı 01/12/2012 tarihli sözleşmenin altı …,…, dava dışı …, dava dışı … tarafından imzalanmış olup,bu kısımda herhangi bir şirket ünvanı, kaşesi veya şirketi temsilen sözleşme yapıldığına ilişkin ibare bulunmamaktadır.Sözleşmenin giriş kısmında …’ın … ve …’ ı da temsil ettiği yazılmıştır.Davacı …’ın sözleşmede imzası bulunmamakta ise de ,sözleşme içeriği ve iş bu davadaki davacılık sıfatı dikkate alındığında ,aksi yönde bir beyanı da bulunmadığından sözleşmede taraf olarak yer aldığı sonucuna varılmıştır.Ancak , sözleşmede adları yazılı olan Şirketler’in de taraf olacağı sözleşmede yazılı ise de ,şirket kaşesi bulunmamaktadır,şirket adına/temsilen de işlem yapıldığı yazılmamıştır ve temsilcileri olukları sözleşmede yazılı olan gerçek kişilerin ,şirketlerin sözleşme tarihindeki yetkili temsilcileri olup olmadıkları belli değildir.Ancak ,sözleşme ile adlarına hareket ettiklerini bildirdikleri … ve … şirketlerini yükümlülük altına sokmuşlardır. Ne varki ,sözleşmede gerçek kişilerce temsil edildiği yazılan şirketlerin sözleşmenin yapıldığı tarihte yetkili temsilcilerinin kimler olduğu,temsillerinin ne şekilde yapılacağı ,şirketlerin temsil ettikleri sözleşmede yer alan … ve … sözkonusu şirketleri münferiden temsil yetkilerinin bulunup bulunmadığı ,adi ortaklık sözleşmesinin taraflarının kimler olduğu yöntemince araştırılmamıştır.Diğer yandan ,şirketlerin sözleşmeye taraf olup olmadıklarının tesbiti sonucunda ,her iki şirketin sözleşmede usulüne uygun şekilde temsil edilmedikleri sonucuna varıldığı takdirde ,şirketlerin mali kayıtlarının incelenmesiyle bu sözleşmeye onam verildiği anlamında gelecek işlemler yapıp yapmadıklarının da tesbiti ile sonucuna göre de adi ortaklığın sonlandığı da tarafların kabulünde olduğundan feshine karar verilmesi gereklidir.Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Davacı adi ortaklığa koyduğu sermaye payını ve ortaklık nedeniyle mahrum kaldığı kar payını talep etmiştir. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip çözüme kavuşturulmalıdır.Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.”.Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.)Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir.Bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde dosya kapsamından; bir kısım taraflar arasında yapılan yazılı anaşma ile adi ortaklığın kurulduğu tartışmasızdır.Mahkemece yapılacak iş;davacı ve davalı arasında adi ortaklık bulunduğu taraflarında kabulünde olduğuna göre, davacının ve davalının bu davada ileri sürdüğü taleplerinin ortaklığın tasfiyesi aşamasında değerlendirilmesi gerekir. Buna göre,mahkemece, yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle taraflardan anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.Bütün bu açıklamalar ışığında, dosya kapsamından anlaşıldığı üzere bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunun kabulü zorunlu olup, yukarıda da açıklandığı üzere öncelikle sözleşmede adı yazılı şirketlerin temsil durumlarının ve temsilleri usulüne uygun değil ise mali kayıtlarına göre sözleşmeye onam verildiğini gösteren işlemler yapıp yapmadıklarının ve sözleşmenin taraflarının hangi gerçek ve tüzel kişiler olduğunun net olarak tesbitinden sonra , uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen tasfiye ile ilgili sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan, yanılgılı ve eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiş,bu sebeplerle ,davacıların istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacıların istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla,yukarıda açıklanan şekilde yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine,Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.13/04/2021