Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/343 E. 2020/302 K. 03.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2018/343
KARAR NO : 2020/302
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/11/2017
NUMARASI : 2014/1407 E – 2017/1229 K
DAVANIN KONUSU: Tespit
KARAR TARİHİ: 03/03/2020
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının doktora çalışmasını, müvekkillerinin doçent olmasından sonra onun yanında yaptığını, bu yakınlık sonucu 1984 yılında müvekkillerine birlikte iş kurmayı ve %50 ortaklık teklif ettiğini ve bunun olumlu karşılandığını, müvekkillerinin kamu görevlisi olması nedeniyle eczacılık ünvanını davalının kullanacağı bir eczane açması ve sermaye birikimi yapılarak şirketleşebilmek için 1986 yılında davalı …’e o günkü değeri ile 6.000.000 TL vererek 01 Nisan 1987 yılında Kadıköy’de Gülhane eczanesini açmasını sağladığını, işlerin büyümesi sonucu eczacılık faaliyetinin ticaret şirketine dönüştürüldüğünü ve bunun sonucu olarak 1987 tarihinde….A.Ş. adında şirket kurulduğunu, davalının, müvekkillerinin tecrübe ve yabancı dil bilgisine ihtiyacı olması nedeniyle “centilmenlik sözleşmesi” ve “şeref sözü” ile payların, davacı ve davalı arasında %50 olduğu konusunda anlaşıldığını, şirketteki çeşitli çalışmaları ve bu mutabakatlar sonucu müvekkillerinde, şirketteki ortaklığında bir sorun olmayacağı inancı doğduğunu, iş birliğinin ortak sonucu ve kanıtı olarak … ait faksın 1993 yılında müvekkillerinin evine bağlatıldığını, yurt dışındaki ilaç şirketleri ile yapılan işlerin tamamına yakınının müvekkillerinin evinden yürütüldüğünü, şirketin kurulmasından bir süre sonra, …’in … şirketinin mali durumundan şikâyet etmeye başlayıp, müvekkilinden şirketi bu durumdan kurtaracak birini bulmasını istediğini ve bunun üzerine arkadaşı Dr. … ile 1999 yılında %40 …, %30 müvekkilleri, %30 davalı üzerinde kalacak şekilde çalışılmaya başlandığını, daha sonra …’a %60 pay verilerek müvekkilleri ve davalı üzerinde %20 şer pay bırakıldığını, 1994’te … kapatma kararı verildiğini, davacı ve davalının eski %50 pay sahipliği anlayışı ve kabulü içinde devamı gayesi ile 16.11.1993 tarihinde 8233 numarasıyla Kadıköy’de müvekkillerinin haklarını davalının aile bireylerinin temsil ettiği …Ltd.Sti. adı altında yeni bir firma kurulduğunu, tüm anlaşmalar, bu kurulan firmaya devredilerek … daha sonra kapatıldığını, şirketin yurt dışındaki tüm işlerinin müvekkilleri tarafından başlatılmış ve takip edilmiş olduğunu, gittiği yerlerde de muhataplarla şirketin %50 ortağı olarak görüşmeler yaptığını, 2010 tarihli yönetim kurulu toplantısında davacının, müvekkillerinin adına alternatif yönetim kurulu başkanı yazdığını, davalının oğlu … tarafından yabancı şirketlerle yapılan yazışmaların, hesap dökümlerinin ve ticari fasılların başladığı tarihten bu yana şirket içi bütün kayıtların kopyasının müvekkile gönderildiğini, şirketin yurt dışı ticari iş bağlantısı faaliyetlerinin davalılar tarafından değil fiilen müvekkilleri tarafından yürütüldüğünü, müvekkillerinin sermaye payının deftere kaydedilmesini istemesi üzerine oyalandığını ve 2010 yılına kadar herhangi bir para ödemesi yapılmadığını, müvekkilleri eşi …n’ın 2002 yılında şirket kadrosuna alınarak şirketler adına vekâlet verilip 1990 yılında sigorta kaydı yapıldığını, müvekkillerinin oğlunun da söz konusu şirkette çalışmaya başlamasıyla annesi ve oğluna verilen paranın aynı hesapta birleştirilerek ödeme yapıldığını, … ilk kez 2010 yılında kar dağıtmaya karar verip ilk kez müvekkillerine de 75.000,00 TL ödeme yapıldığını, müvekkillerinin Eylül 2010 da iki kez ortaklık konusunu davalıyla görüştüğünü, davalının önce davacıya ait payı kabul edip daha sonra caydığını, caydığı şekliyle dahi ödeme yapmadığını, davalı tarafından müvekkillerine 2011 Mayıs ayından itibaren her ay 100.000,00 TL olarak 5 ayda toplam 500.000,00 TL kar payı ödemesi yapıldığını, bunun da ortaklık hakkını gösterdiğini, çünkü diğer ortakların da aynı meblağları aldığını, sonuç olarak şirketin son olarak ulaştığı sermayesi müvekkillerinin 1984 yılından beri yaptığı çalışmalar sonucu olup bunun yarısının müvekkillerine ait olduğunu, Ticaret Sicili Gazetelerinde ilan edilen sermaye artırımı, toplam sermayenin …ailesi arasındaki pay devirleri, şirketin nevi değiştirerek Limited Şirketten Anonim Şirkete dönüştürülmesi konularının davalılar tarafından müvekkillerinden gizlenerek yapıldığını, müvekkillerinin yarı ortaklık hakkını ihtarname ile istemesi üzerine, cevaben ortak olduğu kabul edilmeyerek, çalışmasının danışmanlık niteliğinde kabul edildiğini, şirketteki toplam değer 41.000.000 TL olup bunun yarısı 20.500.000 TL’sinin müvekkilinin ortaklık payı olduğunu belirterek, neticede; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak suretiyle, davacının % 50 adi ortaklık payının … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi nezdinde devam ettiğinin ve % 50 pay sahibi olduğunun tespiti ve … A.Ş.’deki payların devrinin tedbiren yasaklanmasını talep etmiştir.Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından beyan edilen tüm hususları kabul ettiğini, kendisinin 1994 yılına kadar … firmasını yönettiğini, bu tarihten sonra … ile …’in %50 şer pay sahibi olarak … adı altında yeni bir firma kurduklarını ve …’ın payının, … ve ailesi tarafından temsil edildiğini bildiğini, …’in zamanında kendisine ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle kullandığı bu taktiği davacının fark etmediğini ve aynısını şuanda ona uygulandığını, davacının dilekçesinde belirtilen hususların tümünün gerçek olduğunu belirtmiştir.Davalı … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; anonim ortaklıkta pay sahipliği sıfatının kazanılması, pay sahipliğinin ispatı vb konuları TTK da düzenlendiğinden davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğunu, dava konusu mal varlığına ilişkin olduğundan, davacının 20.500.000 TL dava değeri üzerinden nispi harcı tamamlaması gerektiğini, 818 sayılı BK 126/4 gereği ticari olsun olmasın, bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün davaların 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davacının iddiasına göre …’ deki ortaklığın 1993 yılında kurulduğu ileri sürüldüğüne göre BK m 126 kapsamında davacımn ortaklığa yönelik taleplerinin zamanaşımına uğradığını, … Sanayideki %50 pay sahipliğinin HMK 200 uyarınca ancak senetle ispat olunabileceğini, davacı ve müvekkilleri davalılar arasındaki ilişkinin danışmanlık ilişkisi niteliğinde olduğunu, 26 yıldan beri sözlü ya da yazılı bir talebin bulunmadığını, … A.Ş. müvekkilleri … tarafından degil aile bireyleri tarafından 1993 yılında kurulduğunu, … A.Ş tarafından, …A.Ş.’ye herhangi bir mal varlığı değeri geçmediğini, … AŞ kuruluşundan uzun bir süre boyunca davacı ile müvekkilleri arasında bir bağlantı sağlanmadığını, yeniden bir ilişki kurulmasının 2002 yılında gerçekleştirildiğini, bu tarihten sonra davacıya danışman olarak aylık ücret ödemesi yapıldığını, anonim ortaklıkta pay sahipliği sıfatının ya kuruluşta şirket ana sözleşmesinin imzalanmasıyla ya da kurulmuş bir şirketin paylarının daha sonra devralınması yoluyla kazanılacağını, bu nedenle davacının hiçbir zaman pay sahipliği sıfatını kazanamadığını, davacının bir yandan “statüsü gereği evrak oluşturmamayı tercih ettiğini” bir yandan da “geçmişte sürekli olarak ortaklığı resmileştirme çağrılarına karşı müvekkilin bahane bulduğunu ve yazılı bir belge oluşturmasını titizlikle engellediğini” belirterek çelişkili açıklamalarda bulunduğunu, davacının o dönemki statüsü itibariyle anonim şirket ortağı olmasını engelleyen bir kanun hükmü bulunmadığını, davalının, davacıdan başka danışmanlarla da çalıştığını, diğer davalı …’a huzurdaki davanın yöneltilmesi ve davalının davayı kabul etmesinin, esasen huzurdaki talebin müvekkilini zarara uğratabilmek için oluşturulan bir kurgu olduğunu açıkça gösterdiğini belirtmiş, neticede; ihtiyadi tedbirin kaldırılmasını, devamı halinde teminat takdirini, harcın tamamlatılmasını, dosyanın işbölümü itirazı kapsamında Kadıköy Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini, davanın zamanaşımından reddini, işin esasına girildiği halde davanın esastan reddini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda “davacının, davalı … ve …. Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi arasında ortaklık ilişkisinin kesin deliller ile ispatlanamadığı, yazılı delil başlangıcı olduğu ve davalı …’den sadır olduğu ileri sürülen organizasyon şemasında, davacının ortaklığına ilişkin bir açıklamaya yer verilmediği, yönetim kuruluna şirket dışında atama yapılmasına hukuken bir engel bulunmadığı, belgenin davalı …’den sadır olması halinde dahi ortaklık ilişkisinin tespitine yeterli olamayacağı” gerekçesiyle davanın davalı … yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, diğer davalılar yönünden esastan reddine karar verilmiştir.Söz konusu kararı davacı vekili istinaf etmiştir. İstinaf başvurusunda önceki iddialarını tekrarla birlikte özet olarak; davada, müvekkili tarafından ortaklığın varlığını ispatlayacak kuvvette bir çok delil olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin bu delilleri yeterli görmediğini, davalı şirketin hattı ve fax numarasının müvekkili üzerine kayıtlı ve evine bağlı olduğunu, şirketin kuruluşunun oldukça eski olduğu için ortaklığı belgeleyebilecek birçok delilin eski bilgisayarlarda kayıt altına alındığını ve bu kayıtların incelenmesi için bilirkişi tespitinin talep edildiğini, bilirkişinin bu konuda sağlıklı bir inceleme yapmamış olduğunu, dinlenen tanıkların söz konusu uyuşmazlığı müvekkili lehinde aydınlattığını, müvekkilinin şirket işleri gereği yapmış olduğu birçok seyahatin belgelendiğini, şirket iç yazışmalarında müvekkilinin ortaklığı açık ve net şekilde ikrar edildiğini, davalıların müvekkilinin ortaklığını ikrar ettiği birçok delilin değerlendirmeye alınmadığını, davalıların birçok yazışmada müvekkilinden ortak olarak bahsetmeleri ve müvekkiline kar payı vermiş olmalarına rağmen bunların değerlendirilmediğini, hukukçu bilirkişi raporunda değinilen hususların göz önünde bulundurulmadığını, sundukları delillerden müteveffa … tarafından hazırlandığını düşündükleri … tablo çıktısındaki eklemeler, çıkıntılar ve yazılarda müvekkilinin yönetim kurulunda gösterildiğini, davalıların iddia ettiği en temel hususlardan olan, müvekkilinin aslında bir danışman olduğu, şirkette kesinlikle herhangi bir ortaklığının olmadığı ve danışman olarak yaptığı işlerin karşılığında gerekli ödemeleri aldığı hususunun da bu belgenin gerçek olması durumunda çürütüleceğini, organizasyon şeması üzerinde bazı kişiler açıkça danışman olarak gösterilmişken, müvekkilinin danışman olarak gösterilmediğini, mahkemece belirtilen çıkıntı, ekleme ve yazıların … eli ürünü olduğuna kanaat getirildiğinde bu hususlar yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilerek tanık ifadelerinden yararlanabileceği halde bu yazıların … eli ürünü olduğunun anlaşılması için dosyanın Adli Tıp uzmanı bilirkişiye tevdi edilmesi gerektiğini ileri sürmüş, bilahare kararın tebliğinden sonra sunduğu dilekçede ise karar gerekçesinde, adi ortaklık ilişkisinin varlığı için; ortak amacı gerçekleştirmek için birlikte hareket etmek gerektiğinin belirtildiğini, dosyada bu yönde bir delil olmadığının belirtildiğini, ancak dosya kapsamında müvekkilinin söz konusu şirketin sıhhatli çalışması ve kar etmesi için birçok çalışma ve yurt dışı seyahati yaptığını, şirketin asıl faaliyet konusu ile ilgili genellikle karar alan konumunda olduğunu, davalılar ile yapılan e-posta yazışmaları ile de sabit olduğu üzere şirketi de facto olarak idare ettiğini, Bilirkişi …’ın, zaman akışıyla zorunlu olarak üç ayrı sistemle yapılan kayıtları güçlükle açabildiğini, bunların 4885 adetinin dosyada toplanmış olduğunu tespit ettiğini,bu dosyalarda bulunan kayıtların toplam hacmi hesap edildiğinde 83.000 (seksen üç bin) sayfa çalışmaya tekabül ettiğini, mahkemece amacı gerçekleştirmek için birlikte hareket edilmediğinden bahsederken bunca belge için müvekkili tarafından yapılan çalışmaları gerekçede değerlendirilmediğini, müvekkilinini oğlunun davalının tüm çocukları gibi İstanbul’da yerleşik ve şirkette faal olarak çalışmış olduğunu, taraflar arasında anlaşmazlık çıkana kadar şirketteki faaliyetlerini sürdürdüğünü, bir süre bağlı firma olan … Genel Müdürlüğü görevini üstlendiğini ve mesul kişi olarak belgeleri imzaladığını, gerek müvekkili, gerekse eşi ve çocuğunun, şirketin yurt dışı temaslarını sağlamak adına yüzlerce seyahat yapıp binlerce sayfa belge hazırladıklarını, şirket zor durumda kalınca üzerlerine kredi çekmelerine rağmen mahkemece ortak amacı gerçekleştirmek için birlikte hareket olmadığının değerlendirildiğini, davalılar tarafından ortaklık ilişkisinin müteveffa …’in oğlu olan …’in e-posta yazışmalarında ortaklığı ikrar ettiğini, müvekili tarafından gönderilen %50 ortak olduğunu belirttiği bazı e-postalara ise hiç bir itiraz gelmediğini, ortada bir adi şirket var ise, bu şirketin daha sonra varlıkları ile limitet şirkete daha sonra da anonim şirkete dönmüş ise, adi ortaklığın tespitinin önemli olduğunu, adi ortaklıktan limitete, limitetten ise anonim ortaklığa geçiş konusunda müvekkilinin görüşünün alınmadığını, bu işlemlerin müvekkilinden gizli yapıldığını, sonraki aşamalarda kurulan şirket sermayelerinde müvekkilin hakkı olup olmadığının öneminin olduğunu, mahkemece dışarıdan yönetici atanabileceğinin gerekçede belirtildiğini, ancak mahkemece, sunmuş oldukları şemanın hatalı değerlendirildiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir. Dava, davacı ile davalılardan … arasındaki başlangıçta mevcut adi ortaklık ilişkisinin tespiti ile bu bağlamda davalı …Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nde yarı oranda pay sahibi olduğunun tespiti istemine ilişkindir.Dosya kapsamından davanın ilk olarak 02.05.2012 tarihinde açıldığı, Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/736 E – 2013/29 K sayılı kararıyla Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verildiği ve dosyanın temyizi üzerine Yargıtay 3 Hukuk Dairesi’nin 2013/15856 E. – 2014/1366 K. sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verildiği, yapılan inceleme göreve ilişkin olup nihai kararı veren Asliye Ticaret Mahkemesinin verdiği bir karara karşı temyiz incelemesi yapılmadığına dair Yargıtay 3. Hukuk Dairesi görüşü nedeniyle kanun yolu incelemesinin Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gerektiği anlaşılmıştır.Somut olayda; davalı şirketin 11.11.1993 tarihinde …, … ve … tarafından sicile tescil ile kurulduğu, 19.11.2011 tarihinde şirket nevinin limited iken anonim şirkete dönüştürüldüğü, davacının şirket ana sözleşmesinde ortak olarak görünmediği anlaşılmıştır.Yine dosya kapsamında, davalı şirketin kuruluşundan önce davacı ile davalı arasında adi ortaklığın kurulduğuna ilişkin yazılı belge olmadığı, esasen bu hususun davacının da kabulünde olduğu, şirket şeması veya aboneliklerin bulunması ile yapılan ödemelerin adi ortaklık nedeniyle gelir paylaşımına işaret eden yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğunun ileri sürüldüğü görülmektedir.Adi ortaklık sözleşmesi geçerlilik yönünden herhangi bir şekle tabi olmayıp, sözlü yapılan adi ortaklık sözleşmesi geçerli ise de; inkarı halinde, bu ortaklığın varolduğunu ileri süren kişinin, bu ortaklığı, uygulanması gerekli HMK’nın 200. maddesi gereğince ispatı gerekir. Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür. Somut olayda; davalı taraf, davacı ile …Sanayi ve Tic. AŞ’yle aralarındaki ortaklık ilişkisini reddettiğine göre; ispat yükü, bunu ileri süren davacı tarafa ait olacaktır.Dosya kapsamında yukarıda bahsedilen davacı ile … San ve Tic Aş arasında adi ortaklık bulunduğuna dair yazılı belgenin bulunmadığı, dava dilekçesinde şirkete ait faks cihazının eve bağlandığı iddia edilen şirket, davalı şirket olmayıp, dava dilekçesi içeriğine göre davacı ile davalı … arasında ortaklığa konu olabilecek …. ait olduğu ve … ile Davalı … arasında organik bir bağın olduğunun da ispat edilemediği anlaşılmaktadır.Tüm bunlara göre yapılan değerlendirmede davacının adi ortaklığı ispatlayamadığı, yazılı delil başlangıcı olduğu iddia edilen hususların … veya davalı şirketten sadır olmadığı, anonim şirkete ortaklığın ancak hisse devri ile ve şekil şartlarının yerine getirildiğinde ispatlanabileceği, bunun haricinde ancak adi ortaklık yoluyla şirketin kurulmasından önce hazırlık eylemi olarak kurucular arası pay ortaklığının söz konusu olabileceği, bu hususun da kanıtlanamadığı anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararda, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine,Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL’nin istinaf eden davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/03/2020