Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/3005 E. 2020/1730 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2018/3005
KARAR NO: 2020/1730
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/09/2018
NUMARASI: 2018/153 E – 2018/811 K
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/12/2020
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin … no’lu abonesi olduğunu, işyerine yeni makineler alınması sebebiyle elektrik tüketiminin arttığını, bu nedenle davalı şirkete müracat edilerek güç artırımı nedeniyle yeni sözleşme yapılarak tesisata 20.02.2014 tarihinde yeni sayaç takıldığını, davalı tarafın sökülmüş sayaçta yaptığı muayenede sayacın arızalı olduğunu tespit ederek 2016/10. dönem faturasına 4.599,40 TL. bedelli ek tüketim faturası tahakkuk ettirdiğini, müvekkili tarafından faturaya itiraz edilmesine rağmen yapılan müracatın 23.02.2017 tarihli yazı ile reddedildiğini, davalı tarafin elektriğinin kesileceği ihtarında bulunarak sonrasında elektriği kestiğini, müvekkilinin 06.06.2017 tarihinde faturayı ödemek zorunda kaldığını, gerçekte arıza nedeniyle tespit edilen bedelin davalı şirkete ödendiğinden faturanın hukuka aykırı olduğunu, davalı şirketin güç arttırımı nedeniyle değiştirmiş olduğu sayaçta inceleme yaparak müvekkiline kaçak kullanım adı altında 1.916,90 TL. tahakkuk ettirdiğini, yapılan itirazı davalı idarenin inceleyerek kaçak kullanımı kaldırdığıni ve aynı miktar kadar ek kullanım bedeli tahakkuk ettirdiğini, bu bedelin de müvekkili tarafından ödendiğini, davalı şirketin aynı sayaç üzerinde inceleme yaparak hiçbir beyanda bulunmadan 01.06.2013 – 26.03.2014 tarihleri aralığı için 4.599,40 TL. bedelli ek tüketim faturası düzenlediğini, bu durumda davalı şirketin 1.916,90 TL. ek tüketim tahakkuk ettirmiş iken bir kez daha 4.599,40 TL. bedelli ek tüketim faturası düzenlemesinin hukuka aykırı olduğuni, müvekkili şirketin eski makinaları kullanıyor iken ayda 80-100 TL elektrik faturası ödediği, davalı şirketin 9 aylık dönem için 4.599,40 TL. tahakkuku nasıl hesapladığının bilinmediğini, sayaç bağlantı tutanağından 20.02.2014 tarihi olduğu dikkate alındığında davalı şirketin bir ay fazladan tahakkuk yaptığının görüldüğünü beyan ederek; sayaç üzerinde ve davacının ödemeleri üzerinde yapılacak teknik incelemeler neticesinde müvekkilinin davalı elektrik şirketine borçsuzluğunun tespiti ile ödenen faturaların istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; hukuki nedenlerle davaya görev, yetki ve zamanaşımı nedeniyle itirazda bulunduklarını, özellikle davacının tacir sıfatının olmaması ve ticaret sicil kaydının bulunmaması nedeniyle mahkemenin görevsiz olduğunu, Asliye Hukuk ‘un görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesini , neticeten davanın reddini gerektiğini ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi tarafından; sayacın işyeri aboneliğine ait olmakla her iki taraf açısından ticari nitelikte olduğundan mahkeme görevli olmakla görev itirazı, davalının adresi itibariyle yetki itiraz taraflar arasındaki sözleşmesinden kaynaklı hukuki ilişki Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi gereğince 10 yıllık yine zaman aşımı süresine tabi olduğundan zaman aşımı itirazı yerinde görülmeyerek yapılan yargılama sonunda; davacının davalıya 2016/10 dönemine ait PBA2016019613432 nolu 4.599,40TL bedelli fatura nedeniyle 4.013,53 TL borçlu olmadığının tespitine, bu miktarın 06/06/2017 ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Karara karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı vekili istinaf başvurusunda özetle; İTO’ dan yapılan sorgulamada davacının tacir sıfatını taşımadığının görüldüğünü, bu sebeple ticaret mahkemelerinin görevli olmadığını, kararın eksik inceleme ile verildiğini, bilirkişi heyetince hazırlanan raporda, 01.06.2013-26.03.2014 tarihleri arasında ciddi bir düşüş meydana geldiği tablo halinde tespit edilmiş ancak tespite rağmen ek tüketim hesabının doğru olarak yapılmadığını, bilirkişi heyetinin, eksik tüketim hesabında, eksik tüketimin söz konusu olduğu 01.06.2013-26.03.2014 tarih aralığını değil de; 24.09.2016-19.10.2016 tarihleri arasındaki dönem tüketimi dolayısıyla düzenlendiğinden bahisle söz konusu tarih aralığını baz aldığını, hükme ve denetime, somut durumu tespite elverişli olmayan rapora karşı itiraz edildiği halde taleplerinin reddedildiğini, davacı abonenin tesisatında 20.02.2014 günü değiştirilen sayacın arızalı olduğunun tespit edildiğini, sayaç arızası tespit edildiğine göre arızanın tespit edildiği tarihten geriye 12 aylık dönem için yapılan değerlendirmede Haziran 2013 den itibaren tüketim kaydında düşme tespit edildiğini, bu halde doğru bulgu ve bilgi ile eksik tüketim kaydı tespit edildiğini, 01.06.2013-26.03.2014 tarihleri aralığında ve Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği ” sayacın hiç veya doğru tüketim kaydetmemesi halinde tüketim miktarının tespiti” başlıklı 14. maddesinde yer alan hükümlerine uygun olarak ilave tüketim hesabının yapıldığını, yapılan işlemlerin EPDK yönetmelikleri ve mevzuata uygun olduğunu ileri sürmüştür. Dava, sayacın arızalı olduğunun tespit edilmesi üzerinde yapılan ek tahakkuklar nedeniyle menfi tespit ve ödenen bedelin istirdadı talebine ilişkindir. Davalı tarafça görev itirazında bulunulmuş, mahkemece, sayacın işyeri aboneliğine ait olmakla her iki taraf açısından ticari nitelikte olduğu gerekçesiyle görev itirazı reddedilerek esas hakkında karar verilmiş, verilen karar davalı tarafça istinaf edilmiştir. Bu noktada öncelikle çözümlenmesi gereken husus davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğudur. Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Görev itirazı yapılmış ise veya yapılmamış olsa bile re’sen mahkeme, ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip, karara bağlamalıdır. TTK’nın 14.maddesine göre “bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir” Aynı Yasa’nın 17.maddesi hükmünce de; “iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildir” düzenlemesi yer almaktadır. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanun’unun 3. maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK 1463. maddesinde de, önce 17. maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse Kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir. Gerçekten, 19.02.1986 tarih 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile T.T.K.’nun 1463. mmaddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre; 1- Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1.fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar, 2- Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. Somut olayda her ne kadar davalı tarafça tutulan kaçak tespit tutanaklarında davalının abone grubu ticarethane olarak belirtilmiş ise de, dosya içeriğinden davacının Türk Ticaret Kanunu kapsamında tacir ya da esnaf olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Bu durumda mahkemece TTK’nın 14,17,1463. maddeleri, 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3. maddesi çerçevesinde davacının tacir olup olmadığı araştırılarak, davacının tacir olduğunun saptanması halinde görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi, aksi halde genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilerek, ilgili mahkemeye görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde esasa ilişkin hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2016/20667 E.2018/8234 K.sayılı kararı). Bu itibarla, mahkemece bu hususlar araştırılmadan, buna ilişkin deliller toplanmadan ve karar gerekçesinde bu deliller tartışılmadan görevsizlik kararı verildiği görülmekle, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca karar kaldırılarak, belirtilen hususlarda araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/12/2020