Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/2608 E. 2020/1243 K. 20.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2018/2608
KARAR NO: 2020/1243
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/01/2018
NUMARASI: 2016/706 E – 2018/63 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 20/10/2020
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının İğdır ili, Merkez ilçesi, … Mah., … ve …Mevkii, .. Ada ve … parseldeki taşınmazda kat karşılığı İnşaat sözleşmesi imzaladığını, ancak işi almadan önce müvekkili ile görüşerek taşınmazların birlikte yapılmasını teklif ettiğini, müvekkili tarafından teklifin kabul edildiğini ve bir ortaklık sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye göre; inşaatın tamamlanması için her iki tarafın 500.000,00 TL sermaye koyacaklarını, müvekkilinin arsa sahiplerini tanıdığını, davalının müvekkili sayesinde işi alabildiğini, müvekkilinin kredi çekerek sözleşme kapsamında davalıya 100.000,00 Euro ve 180.000,00 TL ödediğini, üzerine düşen edimi yerine getirdiğini, davalının inşaata başladığını, inşaat süresinde müvekkiline maliyet ve yapılan harcamalar hakkında bilgi vermediğini, bu nedenle davalıya Bakırköy … Noterliğinin 26.09.2014 tarih … yev. no.lu ihtarnamesinin gönderildiğini, ihtar sonrasında davalı ile bir araya geldiklerini ve ek protokol imzalandığını, protokolde; müvekkilinin 100.000,00 Euro ve 180.000,00 TL ödemelerin de belirtildiğini, müvekkilinin başkaca bir ödeme yapmamasının, geriye kalan inşaatın davalıca tamamlanmasının ve taşınmazların inşaatına yapılan masrafların ve tarafların ödemelerinin düşüldükten sonra kalan karın paylaşılmasının hüküm altına alındığını, ancak davalının inşaatla ilgili bilgi vermediğini, inşaatın zarar ettiğini iddia ederek müvekkiline ödeme yapmayacağını bildirdiğini, taşınmazların inşaat masraflarının hesaplanması, elde edilen karı ise müvekkili ile % 50 olarak paylaşılması gerektiğini, ancak davalının müvekkili tarafından konulan sermayeyi ödemediğini ve herhangi bir kar payı da vermediğini, keşfen yapılacak inceleme ile, inşaatın maliyeti ve elde edilecek gelirin tespit edilebileceğini, bu nedenle davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını, davalının tespite ve ödemeye yanaşmaması sebebiyle iş bu davayı açma zarureti doğduğunu, gelinen aşamada kaba inşaatın tamamlandığını ve davalının daire ve dükkanların tapularını devir alarak satış aşamasına geldiğini, müvekkilinin ise yaptığı harcamalara rağmen karşılığını alamadığını, bu nedenle davalı şirket adına tescil edilen tapular üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiklerini, davalının bu taşınmazları satması halinde müvekkilinin kendi payına düşen hakkını alamayacağını, bu nedenle taşınmazların 3. kişilere devir edilmesinin önlenmesi için taşınmazlar üzerine tedbir konulmasını talep ettiklerini belirtelerek, İhtiyati tedbir taleplerinin kabulü ile; İğdır İli, Merkez İlçesi, … Mah. … ve … Mevkii, … Ada ve … parsel taşınmaz üzerinde davalı şirket adına tescilli taşınmazların başkalarına devir ve temlikinin önlenmesi yönünde İhtiyati tedbir konulmasına ve tedbir kararının derhal tapuya bildirilmesine, bu talepleri kabul edilmezse dava şerhi konulmasına ve tapuya bildirilmesine, Kesin talep sonucunu belirleme ve talep etme hakları saklı kalmak kaydı ile işbu belirsiz alacak davasının kabulü ile; İğdır İli, Merkez İlçesi, … Mah. … ve … Mevkii, … Ada ve … parsel taşınmaz üzerinde yapılan kat karşılığı inşaatta, inşaat maliyeti ile davalı şirket adına tescilli ve tescil edilecek olan 14 daire ve 1 dükkanın değerinin tespiti ile elde edilen karın yarısının (%50’sinin) ve müvekkili tarafından ortaklığa konan sermayenin (100.000 EURO ve 180.000 TL’nin) en yüksek oranda ticari avans faiziyle birlikte davalı yandan tahsili ile müvekkiline ödenmesine, Bu taleplerinin kabulü mümkün olmadığı takdirde; müvekkil tarafından ödenen 100.000,00 EURO ve 180.000,00 TL en yüksek oranda ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça iş bu davanın alacak talebiyle açıldığını, davacının “Müvekkili ile aralarında İğdır ili, Merkez İlçesi, … Mah. … Ada … Parselde bulunan taşınmaz üzerine yapı inşa etmek için adi ortaklık sözleşmesi yapıldığını, sözleşme kapsamında müvekkiline çeşitli tarihlerde 100.000,00 Euro ve 180.000,00 TL sermaye payı olarak para ödendiğini, öncelikle adi ortaklığın feshi ile kendilerine düşecek payı ve sermayenin kendilerine ödenmesine, olmazsa ödenen bu paraların kendilerine ödenmesine…” karar verilmesini talep ettiğini, davacının ödediği iddia olunan paraların tamamının müvekkiline ödenmediğini, davalının müvekkiline çeşitli tarihlerde toplamda 100.000,00 Euro para ödediğini, bu miktar konusunda uyuşmazlık bulunmadığını, fakat davacının ödediğini iddia ettiği 180.000,00 TL’nin müvekkiline ödenmediğini, müvekkilinin kendisine ödenen 100.000,00 Euro ya mahsuben davacının TEB İkitelli Şubesi’nde bulunan hesabına 130.000,00 TL ödeme yaptığını, bu ödemenin borçtan mahsup edilmesi gerektiğini, bunun haricinde taraflar arasında ticari ilişkiden dolayı davacının müvekkiline cari hesaptan kaynaklanan borcu olduğunu, tarafların ticari defterleri incelendiğinde ve mahsup işlemleri yapıldığında; müvekkilinin davalıya borcu olmadığının görüleceğini, buna ilişkin cari hesap ekstresi ve borcu gösteren diğer evrakları mahkemeye sunacaklarını, davacının adi ortaklık sözleşmesinin sona erdirilerek elde edilen karın yarısını talep ettiğini, ancak bu talebin yerinde olmadığını, üçüncü kişilerle yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesine davacının taraf olmadığını, bu durumda davacının talepte bulunma hakkı olmadığını, yapılan adi ortaklık sözleşmesinde sermayenin 1.000,00TL olarak belirlendiğini, bu miktarın inşaat yapmaya yetmeyeceğinin açık olduğunu, davacının iddia ettiği gibi 500.000,00 TL bir sermaye konulmasının söz konusu olmadığını, anılan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir. Mahkeme tarafından davacının talebinin 100.000,00 EURO ve 180.000,00 TL alacak olarak olduğu ve yapılan incelemede: davacının dava tarihinde davalıdan 100.000,00 Euro ve 47.520,00 TL alacaklı olduğu ve bu miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde 100.000 Euro ödemenin davacı tarafından ,müvekkile yapıldığı, bu konuda ihtilaf olmadığı ancak 180 .000,00 TL nin müvekkile ödenmediğini, müvekkil tarafından davacıya 132.480,00 TL ödeme yapıldığını ancak 56.000 Euro’nun TL karşılığı olup Euro borcundan mahsubu gerektiği, bilirkişi tarafından müvekkilin defterleri eksiksiz ve tam olmasına rağmen kapanış tasdikinin olmadığının beyan edildiği, bilirkişi tarafından 2013,2014 yılları envanter, 2015 yılı kebir ve envanter defterleri olmadığı şeklinde rapor sunulmasına rağmen bu eksiklerin giderilmeden rapor sunulması nedeniyle raporun ve buna dayanan kararın hatalı olması nedeniyle mahkeme kararı istinaf edilmiştir. Uyuşmazlık taraflar arasında 07/05/2014 tarihli Noter huzurunda taraflara arasında ‘Adi Ortaklık Sözleşmesi’ imzalanmış olup bu sözleşmeye dayalı karın %50 ve ödenen paraların tahsili talebi, bu mümkün olmazsa ödenen paraların tahsili talebidir. Sözleşme ile İstanbul Mahkemeleri yetkili kılınmıştır. Adi ortaklığın konusu davalı şirket ile dava dışı arsa sahipleri arasında 02/04/2014 tarihinde Noter huzurunda ‘Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi ve Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi’ imzalanmış olup bu yapı için imzalanan adı yazılı sözleşme uyarınca ortaklık sermayesi 1.000,00 TL olup her ortak için %50 si 500,00 TL sermaye koyacağı imza altına alınmıştır. ” Taraflar arasındaki sözleşme içeriği değerlendirildiğinde taraflar arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır Bir ortak tarafından sermaye payının istenmesi, aynı zamanda ortaklığın feshi ve tasfiyeyi de kapsar.Uyuşmazlık için maddi ve hukuki vaka bu şekilde değerlendirildiğinde inceleme bu yönde yapılmalıdır. Mahkemece, 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekmektedir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla tarafın emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (Türk Borçlar Kanunun 620/1 md.) Adi ortaklık ilişkisi, Türk Borçlar Kanunun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar.Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulmalıdır. Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır. Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise ” Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır.Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.) Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir. Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır. Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir. İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir. Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/10356 Esas 2015/13804 Karar) Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, 07/05/2014 tarihinde Büyükçekmece … Noterliği huzurunda inşaat ve taahhüt işleri için adi ortaklık kurulduğu ancak davacı ortak şirket tarafından sermaye payının istenmesi, aynı zamanda ortaklığın feshi ve tasfiyeyi de kapsadığından mahkeme tarafından uyuşmazlığın adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi olarak değerlendirilip sonucuna göre bir karar vermesi gerektiğinden davalı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kabulüne karar vermek gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.20/10/2020