Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/2574 E. 2019/1990 K. 13.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2018/2574
KARAR NO : 2019/1990
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/02/2018
NUMARASI : 2017/812 E – 2018/111 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 13/12/2019
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle, dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların aralarında mülkiyeti … Genel Müdürlüğüne ait olan …., …, … Mah., … Sokağında kain, tapunun … ada, … parselinde kayıtlı taşınmazlar üzerinde ( taşınmaz maliki idare ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılarak ) birlikte inşaat yapma hususunda, 19/09/2012 tarihli ” İnşaat ortaklık Sözleşmesi” akdettiklerini, gerçek kişi tarafların 1/3 hisse ile eşit oranda ortak oldukları ve tüm giderlere yine eşit olarak katılacakları, inşaat işlerinin müvekkilinin o dönemde ortağı olduğu davalı … İnşaat.Ltd.Şti. üzerinden yürütüleceği ve inşaatın bitiminde gerçek kişi ortakların hisseleri oranında davalı şirketçe tapu devirlerinin yapılacağının kararlaştırıldığını, inşaatın yapılacağı yerle ilgili olarak ortaklık sözleşmesinde kararlaştırıldığı üzere 13.12.2013 tarihinde … Genel Müdürlüğü İstanbul …..Bölge Müdürlüğü ile davalı şirket arasına Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi yapıldığını, ilerleyen aşamada davalıların davacının bilgisi olmadan münferiden inşaat faaliyetlerine başladıklarının öğrenildiğini, bu hususun sözleşmeye aykırı olduğuna ilişkin olarak, müvekkili tarafından davalıya ihtarname gönderilerek, sözleşme çerçevesinde inşaat işi ile ilgili tüm giderlere katılmaya hazır olduğunu bildirdiğini, davalıların ihtara cevap vermediğini ve faaliyetlerine devam ettiklerini, … Bölge Müdürlüğü ile akdedilen sözleşmeden kaynaklanan yetkilere istinaden …numaralı parselleri tevhid ederek 15 parsel olarak birleştirip, bu parsele ilişkin inşaat ruhsatı alarak inşaat faaliyetlerine devam ettiklerini belirterek, taraflar arasında yapılan 19.9.2012 tarihli inşaat ortaklık sözleşmesine ve hukuka aykırı davalı tasarrufları sebebiyle müvekilinin başta mahrum kalmış olduğu kâr olmak üzere, sözleşmeye uyulmamasından kaynaklanan tüm zararlarının belirlenmesini, her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00-TL’nin dava tarihinden işletilecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı … San. ve Tic. Ltd. Şti ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; hissedarların 19.09.2012 tarihli sözleşme gereğince iş bitiminde tapu devrini almaya hak kazanacağını, halen inşaatın devam ettiği, ‘iş bitiminin’ gerçekleşmediği bir aşamada, üstelik her 2 sözleşme açısından bir fesih yok iken davacının huzurdaki davayı açmasında hukuki yarar olmadığını, davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.Diğer davalı … davaya cevap vermemiştir.Mahkemece ;taraflar arasında düzenlenen 19.09.2012 tarihli inşaat ortaklık sözleşmesinin fiilen ve tek taraflı sonlandırıldığı iddiası ile sözleşmenin ifa edilememesi nedeni ile uğranılan zararın tazmini talep edilmiş ise de, taraflar arasındaki inşaat ortaklık sözleşmesinde, inşaatın resmi işlemleri davalı … Şti. üzerinden yürütüleceği, iş bitiminde hissedarların hisse oranında tapu devirleri yapılacağının düzenlendiği,bu itibarla taşınmazın tevhit işlemi yapılarak davalı şirket adına tescil edildiği, ancak inşaatın henüz tamamlanmadığı, kat irtifakı tesis edildiği, taraflar arasındaki inşaat ortaklık sözleşmesinin taraflarca feshedilmediği, ortaklık sözleşmesinde kararlaştırıldığı şekilde resmi işlemlerin davalı şirket üzerinden yürütüldüğü, davalı tarafça inşaat giderleri talep edilmemiş olmasının sözleşmenin feshedildiği anlamına gelmeyeceği gibi, davacı tarafça da sözleşmenin fesih edilmemiş olduğu, davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Sözkonusu kararı davacı vekili istinaf etmiş olup,mahkemenin maddi olayın hukuki tesbit ve nitelemesinde hataya düştüğü,taraflar arasında inşaat ortaklık sözleşmesi mevcut ise de, davacının ortaklık dışında tutulduğunu, bilgisi dışında ve sözleşmeye aykırı olarak bir takım iş ve işlemlerin yapıldığını,bu husustaki ihtarlarına cevap verilmeyerek inşaat faaliyetinin devam ettirildiğini, ortaklık sözleşmesinin böylece davalı taraflarca fiilen ve tek taraflı olarak sonlandırıldığını, davacının zararının giderilmesi için adi ortaklığın tasfiyesini beklemek zorunda bırakılamayacağını, bu hususta oluşan zararların tazmini için açılan davada hukuki yararın bulunduğunu, aksi gerekçe ile verilen kararın hukuka aykırı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını, ortaklığa isabet eden bağımsız bölümler üzerine ipotek ve haciz şerhleri konulması sebebiyle eşit olarak dağıtılacak taşınmazların takyidatlandırılmasının ,davacının alacak veya mülkiyet hakkını tehlikeye düşürdüğünü beyanla, davacı da dahil gerçek kişi ortaklara devrolunacak bağımsız bölümlerin 3. kişilere devrinin önler mahiyette ve yine 3. kişilerin cebri icra işlemlerinden etkilenmememsini temin için ihtiyati haciz zımnında ihtiyati tedbir kararı verilmesi istenmiştir.HMK’nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda dava , taraflar arasında düzenlenen 19.09.2012 tarihli inşaat ortaklık sözleşmesinin fiilen ve tek taraflı sonlandırıldığı iddiası ile sözleşmenin ifa edilememesi nedeni ile uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.Dava konusu edilen 19/09/2012 tarihli inşaat ortaklık sözleşmesinde; sözleşme konusu inşaat işinde tarafların 1/3 hisse ile eşit oranda ortak oldukları, inşaat işinin resmi işlemlerinin davalı … San. ve Tic. Ltd. Şti üzerinden yürütüleceği, inşaatın bitiminde gerçek kişi ortakların hisseleri oranında davalı şirketçe tapu devirlerinin yapılacağının kararlaştırılmıştır.Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. ile dava dışı … Genel Müdürlüğü arasında mülkiyeti … Genel Müdürlüğü’ne ait olan … Mah. … ada, … parsel no.lu taşınmaz üzerinde 13.12.2013 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiği anlaşılmıştır.Taraflar arasında imzalanan 19/09/2012 tarihli sözleşme içeriğine göre, tarafların, birlikte inşaat yapımı hususunda anlaşmalarıyla bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu; sözleşmedeki düzenleme ile ortakların ortaklıktaki hisse oranları ile kar payı alacağının (inşaatın bitiminde gerçek kişi ortakların hisseleri oranında tapu devri yapılacağı şeklinde ) kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, taraflar arasındaki ilişki, TBK 620 maddesi ve devamı maddeleri kapsamında, bir adi ortaklık ilişkisi olup,sözleşme içeriğine taraflarca itiraz edilmemektedir.Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan kar payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Bu durumda, mahkemece; Türk Borçlar Kanununun 620. ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Yargıtay 3 Hukuk Dairesinin 2013/6119 E… 2013/10462 K …18.06.2013 ilamında da belirtildiği gibi; adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.” Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. (TBK 642. md.) Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir.Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması gerekmekte iken, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmekle, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile; bu aşamada HMK 353/1-a-6 maddesi kapsamında, mahkeme kararının kaldırılması ile yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına, yeniden yargılamaya devamı için dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine,Peşin alınan istinaf karar harcının isteği halinde davacı tarafa iadesine,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa, karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi uyarınca kesin olarak karar verildi