Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2018/1557 E. 2020/958 K. 24.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2018/1557
KARAR NO : 2020/958
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/04/2017
NUMARASI : 2014/834 E – 2017/287 K
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 24/09/2020
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile 500.000.00 Euro bedelli senet bedelinin tahsili için icra takibinde bulunduğunu, tahsilde 29.10.2010 tarihli hisse devir sözleşmesinin 4. maddesine dayanıldığını, sözleşmenin ilgili mahkemeye sunulmadığını, böyle bir sözleşmenin bulunmadığını, olduğu belirtilen 29.10.2010 tarihli hisse devir sözleşmesinin tamamının sahte olduğunu, müvekkilinin herhangi bir borcunun bulunmadığını, söz konusu takibe ait senetteki imzaların müvekkilinin gerçek kişi ve şirket yetkilisine ait olmadığını, açılan imza itiraz davasında bilirkişi raporunun müvekkili aleyhine gelmesi üzerine 200.000.00 Euro’nun icra dosyasına yatırıldığını, bedelin çekilme olasılığının bulunduğunu, müvekkillerinin borçlu olmadığının belirlenmesini, mevcut senedin iptaline ve ödenen paranın iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;davacı iddialarının gerçek dışı olduğunu, icra dosyasından takip konusu yapılan senedin davacı ile yapılan 17.08.2009 tarihli iş ve fınans ortaklığı sözleşmesinin 9. maddesine istinaden müvekkiline verildiğini, davacıların bonoda imza inkarı yaptıklarını ve bu konuda alınan bilirkişi raporunda imzaların davacılara ait olduğunun belirlendiğini, 29.10.2010 tarihli hisse devir sözleşmesinin mahkemeye sunulmamasının nedeni yapılan imza incelemesinde bu delile ihtiyaç duyulmamasından kaynaklandığını, hisse devir sözleşmesinin sahte olduğunun iddiasının doğru olmadığını, sözleşmenin noter tasdikli ve apostilli olarak Alman Mahkemelerince de tasdik edildiğini, resmi belge olduğunu, dava dilekçesinin menfi tespit ve takip konusu senedin iptali davası olduğunu, davacı vekilince ayrıca icra dosyasına yatırılan 200.000.00 Euro’nun çekileceğinin bu paranın çekilmesinin önlenmesini talep ettiğini, bu durumda davanın terditli dava niteliğini kazandığını, ilk duruşmada davanın ret edilmesi gerektiğini, tarafların serbest iradeleri ile sözleşme imzaladıklarını, davacıların 500.000.00 Euro bono verdiklerini, borçlu olmadıkları iddiasının gerçeği yansıtmadığını, atılı bulunan imzaların sahte olduğu konusunda yapılan iddiaların da haksız olduğunu, bunun için belge ibrazı gerektiğini, %80 olarak talep edilen tazminatın da hukuka aykırı olduğunu, davanın haksız açıldığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda; “17/08/2009 tarihli sözleşmedeki 9. maddesinde; sözleşmeye uyulmadığının, sözleşmenin herhangi bir hükmüne uyulmadığı takdirde 500.000,00 EURO cezai şart olarak kabul edildiği, ortaklığın proje bitiminden önce uyulmadığı takdirde ihbarla sözleşmedeki cezai şartın istenebileceği hükmü gereğince anlaşmanın ihlal günü aynı zamanda senedin yasal olarak işleme konularak alma hakkına sahip olacağı belirlendiğinden, sözleşme gereğince cezai şartın da oluştuğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Söz konusu kararı davacı vekili istinaf etmiştir. İstinaf başvurusunda önceki iddialarını tekrarla birlikte özet olarak; Yargıtay 11. Hukuk Dairenin 19/03/2015 tarih 2014/6096 -2015/3865 sayılı kararı gereğince ceza-i şartla ilgili sözleşme gereği değerlendirmek suretiyle davacının talebinde haklı olup olmadığı konusunda rapor alınmasına dair ara karar oluşturulduğunu, verilen nihai kararın ise bu ara karara tamamen aykırı olduğunu, dava konusu bononun veriliş nedeninin sözleşmeden kaynaklanan ve oluşacak ihlal sonucu kanıtlanacak olan zararın kanıtlanması ile noter yoluyla gönderilecek ihtarnameden sonra bedelinin tahsilinin gerekebileceğini, bilirkişi raporunda davacının sözleşmeyi ihlal ettiğinin davalı tarafça kanıtlanması gerektiğinin bildirildiğini, davalının verilen yasal sürede itirazlarını bildirilmediğini, süresinden sonra yapılan itirazların eğerlendirilmemesi gerektiğini, bilirkişiler tarafından sunulan ek raporda belirtilen ve davalının delil listesinde yer almayan İstanbul ….Noterliğinin 16.11.2014 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnameyi keşide edenin davalı olmayıp, şirket olduğunu, bu ihtarnamenin de adres yetersizliğinden tebliğ edilmemiş olduğunu, dosyanın üç kez Adli Tıp Kurumuna gönderilip imzanın müvekkiline ait olduğu saptanamadığını, sonrasında müvekkiline ait olduğu yönünde rapor düzenlendiğini, rapor düzenleyenlerin ihraç edilmiş olduğunu, iade faturaları düzenleyenin Sandıkçı İnvest olduğu halde bilirkişilerin tamamen aykırı rapor düzenlediklerini, Sandıkçı İnvestten ayrılarak işe giren elemanlarla ilgili o tarihte herhangi bir ihtarname gönderilmeyerek rıza gösterildiğini, ihtarnameyi Sandıkçı İnvest gönderdiği halde senedi icraya koyanın davalı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir. Dava, taraflar arasındaki sözleşme gereği, sözleşmeye aykırılık ve mağduriyetin oluşması halinde tahsili mümkün olabilecek senet nedeniyle başlatılan icra takibi nedeniyle menfi tespit ve senedin iptali taleplerine ilişkindir.Dosya kapsamından, imza incelemesine yönelik olarak alınan raporların tümünün ATK’dan alındığı, imzaların davacıya aidiyetinin saptandığı, taraflar arasındaki İş ve Finans Ortaklığı sözleşmesinin 9.ncu maddesine göre davacılar tarafından verilen 500.000.00 Euro tutarındaki bononun veriliş nedeninin sözleşmeden ötürü meydana gelebilecek sözleşme ihlalinden ötürü bir mağduriyetin oluşması olarak kararlaştırılmış olduğu, bilirkişi raporuyla da davacının sözleşmeye aykırılıklarının saptandığıanlaşılmıştır. Sözleşmedeki cezai şart zarar uğrama değil, cezai şartın şartlarının oluşmasına ilişkindir.Buna göre, cezai şart koşullarının doğduğu saptanarak karar verildiği, ihtarnamenin tebliğ edilememesinin cezai şartın varlığını ve şartın oluştuğunu engellemeyip, talep edilmesine ilişkin olduğu gözetilerek karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık yoktur.Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararın mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine,Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 62,80 TL harcın mahsubu ile fazla alınan 8,40 TL’nin karar kesinleşince davacıya iadesine, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 24/09/2020