Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2017/2362 E. 2019/609 K. 10.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2017/2362
KARAR NO : 2019/609
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/06/2017
NUMARASI : 2013/465 E – 2017/545 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 10/04/2019
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 15/10/2003 tarihinde meydana gelen yangın sonrasında, yanan ev ve eşyalarının bedelinin davacıdan tahisiline dair açılan davada davanın reddine ilişkin kararın temyizde bozulmasına karar verildiği, bozmaya uyularak devam eden yargılama sırasında ise Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/112 esas sayılı dosyasında toplam 172.302,75 TL maddi ve manevi zararın yangın tarihinden itibaren faiziyle tahsiline ilişkin verilen ve onararak kesinleşen ilamın infazı için Kadıköy … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasıyla yapılan takipte, davacı şirket tarafından 03/04/2012 tarihinde 457.690, 59 TL ödediğini, bozma sonrası yargılamada, yangının emniyetsiz şekilde montajlanan elektrik kofrasından çıktığının belirlendiğini, bu kofranın 14/11/2002 tarihinde L-02 nolu proje kapsamında, yeni dünya sokaktaki havai hatların yer altına alınması işini üstlenen davalı şirketçe yanan binaya monte edildiğini, davalı şirketin zarara neden olduğunu belirterek, zararı gideren davalının iç ilişki gereğince davalıya karşı doğan rücu hakkı gözetilerek, 457.690,59 TL’nin ödeme tarihi olan 03/04/2012 tarihinden itibaren işleyecek değişken oranlı avans faiziyle beraber tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının, yeni dünya sokaktaki havai hatların yer altına alınması işi nedeniyle davacı ile aralarında bulunan sözleşme ilişkisi sonrası evin kofre tesisatını monte ederek, tüm edimlerini yerine getirip, ücretini aldığını, zamanaşımının kofre tesisatının yapıldığı tarihten itibaen başlaması gerektiğini, kesin kabul tarihinin 08/01/2004 olduğu dikkate alınarak eser sözleşmesi açısından 5 yıllık zamanaşımına göre, davanın zaman aşımı sebebiyle reddi gerektiğini, ile, sözleşmenin 30.5 maddesi gereği yüklenicinin sorumluluğunun, kesin kabulün yapıldığı tarihten itibaren 5 yıl ile sınırlandırıldığını; bu 5 yıl içinde yüklenicinin kusurlarından oluşan zararlardan sorumlu olduğunun düzenlendiğini; zararın kesin kabul tarihinden önce gerçekleşmesi sebebiyle de, davacının bu maddeye dayanamayacağını; rücuya konu mahkeme kararında davalı yada davacının kusur durumunun belirlenmediğini beyanla, davanın reddini istemiştir.Mahkeme, davanın yangın sebebiyle zarar görenin kesinleşen hükümle belirlenen zararını karşılayan idare tarafından; işi yapan yüklenici şirkete karşı açılan rücuan tazminat davası olduğu, rücuya konu Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/112 esas sayılı dosyasındaki kararın kesinleşmesinden itibaren zaman aşımının başlayacağı; buna göre de davanın süresinde açıldığı, sözleşmenin 30.5 maddesindeki düzenlemeye göre, davalı yüklenicinin kesin kabulden sonra 5 yıl içindeki zararlardan sorumlu olacağına dair hükmün; kesin kabulden önceki zararlardan sorumlu olmayacağı şeklinde yorumlanamayacağı, alınan uzman bilirkişi raporu ve ek raporu ile hesap bilirkişi raporu kapsamında; yangının evin dışında başladığı; içinden başlasaydı yangının ilerleme yönünün farklı olacağı ve evin arka kısmı yanarak göçmesinin söz konusu olamayacağını, ayrıca yangın evin içinden başlasaydı karbonmonoksit nedeniyle evin içindeki yaşlı kadının mutlaka ölmesi gerekeceğini, oysa kadının zehirlenmeksizin yangından kurtulduğunu; gerek yangının ilerleme izi gerekse evde meydana getirdiği hasarın şekline göre yangının ev dışına monte edilen kofradan çıktığının sabit olduğu; kofrayı da davalı yüklenicinin monte ettiği hususunda ihtilaf bulunmadığı; davacı idarenin olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığı; yangının kofranın montesinden 1 yıl sonra çıkması nedeniyle davacının alabileceği bir tedbirinde bulunmadığı, yangının yüksek bir ihtimalle kofrada gevşek kablo bağlantısı sebebiyle çıkmış olduğu; idarenin kontrol sorumluluğunun bulunduğu ancak söz konusu gevşek kablo bağlantısının kontrol ile anlaşılamayacağı, bu nedenle davacıya kontrol kusuru izafesinin mümkün olmadığının belirlendiği, buna göre, davalı şirketin yüklenici olarak söz konusu zarardan sorumlu olacağı; iş veren olarak dava dışı ev ve eşya sahibinin zararını karşılamak zorunda kalan davacı şirketin, davalı yüklenicisine rücu edebileceği; kendi iç ilişkileri gereğince gerçekleşen bir rücuda asıl dosya davalısı, bu dosya davacısı şirketin ödemeyi yaptıktan sonra, davayı ihbar ettiği alt taşeronuna ayrı bir dava ile rücu edebileceği , hesap bilirkişisi raporunda 457.690,59 TL ödemenin mahkeme kararına uyumlu bir ödeme olduğu, davacının ödemede gecikerek miktarın artmasına neden olmadığı, bu nedenle herhangi bir indirim yapılmasına gerek bulunmadığı gerekçesiyle; “Davanın kabulüne ,457.690,59 TL’nin 03/04/2012 tarihinden itibaren işleyecek değişken oranlı avans faizi ile davalıdan tahsiline, davacıya verilmesine” karar vermiştir.Bu karara karşı davalı vekili istinaf talebinde bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde; mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükme dayanak hesap bilirkişi raporundaki değerlendirmelerin yerinde olmadığını, hesaplamaların da usule aykırı olduğunu, davacının ilamlı takip başlatılmadan önce ödeme yapması mümkünken, icra takibinden sonra yaptığı ödeme sebebiyle ferilerinin de talep edilmesinin kötü niyet teşkil ettiğini, davacının ödemesi gereken tutarları icra dosyasına ödediği, fazla ödeme yapmadığını belirterek hesap raporuna itibar edilemeyeceğini, ayrıca alınan ek bilirkişi raporundaki belirlemelere göre davalı şirket için %50, ihbar olunan diğer şirket için %50 kusur oranının belirlendiğini, bu durumun da kabul edilemez olduğunu, yapılan kofra montajının uygun olmayan şekilde yüzeye monte edildiğinin basit bir kontrolle anlaşılabilir mahiyette olduğunu, bu nedenle bunun gizli ayıp olarak kabul edilemeyeceğini, kontrol işinin davacı idareye ait olduğunu, ayrıca sözleşme ve şartname gereğince yapılan her işin her aşamasının kontrol makamının, davacı şirket olduğunu, buna ilişkin görev yapan mühendislerin imzaladıkları kesin kabul tutanağı bulunduğunu, uzman raporu da göz önüne alınarak, aktedilen sözleşme hükümleri gereği gizli ayıbın davacı kontrolörlerince yerinde tespit edilmesinin mümkün olmadığına dair tespit ve hükme esas alınan bilirkişi raporunu kabul etmediklerini 08/01/2004 tarihli kesin kabul tutanağı gereğince davalı şirketin yangından sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, kullanılan tüm malzemelerin önce davacı idareye gösterilerek idarenin onayından sonra sözleşme konusu iş için kullanıldığını, bu nedenle gizli ayıbın sözkonusu olamayacağını, gizli ayıp olsa bile davacı idare yetkililerinin durumu yerinde tespit edebileceklerini, sözleşmeye konu ”L-02 havai hatların yeraltına alınması işi” kesin kabulle sonuçlanmakla, ayrıca dava konusu yangının meydana gelmesinde kaçınılmazlık durumunun da sözkonusu olduğunu, bu durumun bilirkişilerce değerlendirilmediğini, bu durumda kaçınılmazlığın mutlaklığından kaynaklanan zararın sonucunun kimse tarafından önlenemeyeceğini, buna göre fiille sonuç arasında illiyet bağını kesen mücbir sebep ya da umulmayan halin söz konusu olması durumunda kaçınılmazlık durumunun değerlendirilmesi gerektiğini, olayın meydana geldiği yer, ortam dikkate alınarak olayda kaçınılmazlık durumunun bulunduğunun kabulünün zorunlu olduğunu, yine kesin kabulün yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık zamanaşımının dolduğunu, sözleşmenin 30.5. Maddesi gereğince kesin kabul öncesi oluşan arızalardan davalının sorumlu olmadığını, bu yönüyle kesin kabul tarihinden önce meydana gelen arıza sebebiyle oluşan zarardan davalının sorumlu olmadığını, tüm kusurun davacıya ait olduğunu, , davacı idarenin denetim yükümlülüğü açısından sorumlu olduğu kusurun belirlenmesi ve buna göre alacak tutarından sorumlu olduğunu tespiti gerektiğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.Rücuya konu ana davada bozma öncesi davanın reddine ilişkin karar, temyiz incelemesi sırasında dava dışı ev sahibinin yaptırdığı tespitte alınan tespit raporundaki veriler kapsamında yangının bina dışına monte edilen kofradan çıktığının belirlendiği, buna göre mahkeme kararının bozulmasına dair verilen karar sonrası alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında ana dava davalısı bu dosya davacısı … zarardan sorumlu olduğu belirlenerek, davanın maddi ve manevi tazminat yönünden kabulüne yönelik kararın onanmasına karar verilip kesinleştiği görülmekle ana davaya esas bu rücu davasında alınan kusur ve hesap bilirkişi raporlarında, kofradan çıkan yangın sebebiyle yapılan işin gizli ayıp niteliğinde bulunduğu, bu davada yapılacak kontrolle ortaya çıkarılamayacağı, dolayısıyla rücu davasındaki davacı …, ana davada davayı ihbar ettiği yüklenici şirket … A.Ş. İle diğer ihbar olunan … Şirketi açısından her iki şirketin olayda %50’şer kusurlu oldukları belirlenmekle, davacı … davalı yüklenici … A.Ş.’ye rücu hakkının doğduğunun kabulü gerekir. Alınan kusura ilişkin bilirkişi raporları hükme dayanak yapılacak yeterliliktedir.Yapı malikinin sorumluluğu, bir bina ya da diğer bir inşa eserinin bizatihi kendisinden kaynaklanan bir nedenle oluşan zarardan sorumluluğu kapsamakta olup, niteliği itibariyle kusursuz sorumluluk türlerinden “olağan sebep sorumluluğu”dur. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik ancak illiyet bağını kesen sebeplerin (mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir.Enerji nakil hatları, bölgede elektrik enerjisinin dağıtımını yerine getirmektedir. Bu faaliyet, varlığı ve niteliği itibariyle bir tehlike ve dolayısı ile zarar ihtimali taşıdığından, davalı şirketin sorumluluğu, bir sebep sorumluluğu olan kusursuz (objektif) sorumluluktur. Sorumlu kişi veya işletmenin, kusurlu olup olmaması, özen ödevini yerine getirip getirmemesi, işletme veya nesnede (şeyde) bir bozukluk veya noksanın bulunup bulunmaması, meydana gelen zararın tazmin borcu yönünden bir etkiye sahip değildir. Zira bunların sebep oldukları zararlarda, kusurun bulunup bulunmadığı ya da rolünün olup olmadığı çoğu zaman bilinemediği veya ispat edilemediği gibi, sorumlu kişi veya işletme, her türlü özeni gösterse, gözetim ve denetim ödevini yerine getirse, gerekli bütün tedbirleri alsa bile, gene çoğu zararın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Bu sebeple sorumluluğunun bağlandığı olgu ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduğu zaman, sorumluluk da gerçekleşmiş olacağından, bu işletme veya nesnelerin sahip veya işletenleri, bunların sebep oldukları zararı gidermek zorundadır.Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği 5. maddesinde; kuvvetli akım tesislerinin, cana ve mala herhangi bir zarar vermeyecek ve tehlike oluşturmayacak bir biçimde yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır. Enerji nakil hattının sorumlusu olan davacı … tehlike arzeden yapı eserinin fena yapılmasından, bakımı ve işletilmesindeki eksikliklerden TBK 69. Madde gereğince sorumludur. Bu sorumluluk kusura dayanmayan objektif bir sorumluluktur. Somut olayda yangın davalıya ait enerji nakil hattından (dava dışı ev sahibinin evine montajlanan kofradan) kaynaklandığına göre davacı … kusursuz olarak sorumlu bulunmaktadır.Davacı … ile davalı yüklenici … A.Ş. arasında imzalanan sözleşme gereğince yüklenici meydana gelen zararlardan sorumlu olacaktır. Kaldı ki kesin kabul öncesi oluşan zararlardan yüklenicinin sorumlu tutulamayacağı düşünülemez. Ana dava yüklenici davalı ile onun taşeronu diğer şirkete ihbar edilmiştir.Gizli ayıp nedeniyle ,davacı … yüklenicisine verdiği işten meydana gelen zararlardan dolayı yaptığı ödemeyi yüklenicisine rücu edebilecektir. Bu nedenle yüklenici ve yüklenicinin taşeronunun olaydan %50 kusurlu olduğuna ve gizli ayıp nedeniyle davacının kontrol etse bile kofradaki tesisat ayarını tespit edebilmesinin mümkün olmaması gözetildiğinde ise ,davacıya yüklenecek bölüşük kusur da belirlenemedğinden, davalının bilirkişi raporuna karşı itirazlarının ve istinaf talebinin yerinde olmadığı ,kaldıki bu durumda yeni bir bilirkişi raporunun alınmasının davaya katkı sağlamayacağı açıktır. Ayrıca alınan hesap bilirkişi raporunda rücuya konu kararın icra marifetiyle tahsiline dair yapılan ödemenin faiz ve ferileri yönünden de usulüne uygun olduğunun belirlendiği, ana davanın ihbar edilmesi sebebiyle, davalının takip ve ferilerinden de sorumlu olacağı göz önüne alınarak, davacının ödeme yaptığı tarih baz alındığında, zamanaşımının da henüz dolmadığı görülmekle, mahkemenin kararının usul ve hukuka uygun olduğu anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle davalının istinaf talebinin HMK 353/1b-1. madde gereğince reddi gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davalının istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Harçlar Yasası gereğince alınması gerekli 31.264,84 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 7.818,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 23.446,84 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalı üzerine bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10/04/2019