Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2017/1479 E. 2018/292 K. 15.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2017/1479
KARAR NO : 2018/292
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/03/2017
NUMARASI : 2014/852 E – 2017/352 K
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 15/03/2018
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Kontrolörlüğünün 07.02.2011 tarihli raporunda, Resmi Sağlık Kurum ve Kuruluşlarına ait elektrik faturası tahakkuklarında ticarethane tarifesinin uygulandığı ve tüketim vergilerinin yersiz olarak uygulanması ile davalı Bedaş tarafından 480.706,86 TL tutarında fazla tahakkuk belirlendiğini,ilgili bakanlığa bağlı Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine kesilen elektrik faturalarında Resmi Sağlık Kuruluşları tarifesi uygulanması gerektiği halde ticarethane için belirlenen birim fiyatı uygulandığından kamu zararının oluştuğunu, Üniversite Hastaneleri, Sağlık Bakanlığına bağlı Devlet Hastaneleri ve Sağlık Ocakları için “Diğer-1” isimli tarifenin birim fiyatının uygulanması gerektiğini, davalının fazla tahsil ettiği tutar olarak 480.706,86 TL yı 31/12/2010 tarihinde davacı kuruma ödemesine rağmen, sağlanan tahsilatın ödeme tarihine kadar işleyen faizine orantılı olarak mahsup edilerek ana paradan kalan alacak tutarı olan 56.448,00 TL’nin ödenmediğinden bahisle, davalı kurumun haksız kazanç elde ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla haksız ödenen 56.448,00 TL’nin ödeme gününden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili vermiş olduğu cevap dilekçesi ile, görevli mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, Diğer 1 abone grubundan tahakkuk yapılması gerekirken, ticarethane tarifesinden yapılan tahakkuk sebebiyle, ilgili dönem yönünden 480.706,86TLnin davacı tarafa iade edildiğini, davacının faize dair talebinin Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin Hatalı Bildirimde bulunulması başlıklı 23.maddesinde düzenlendiğini, “yanlış tarife” olarak belirtilen durumda, bu maddede faturalara son ödeme tarihine kadar itiraz edilebileceğini, dava konusu faturalara ise süresinde itiraz edilmediğin ihtirazi kayıt belirtilmeden ödeme yapıldığını, talep edilen faizin fahiş olduğunu beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
Görevsizlik kararı ile dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece, alınan iki ek rapor sonrası 24/02/2017 tarihli bilirkişi üçüncü ek raporunda; “Maliye Bakanlığı Müfettişi tarafından düzenlenen rapor ile davacı tarafından davalı elektrik dağıtım şirketine fazladan ödenen tutarın 419.672,19 TL olduğu, bu fazla ödeme tutarının, davalı elektrik dağıtım şirketi tarafından faizi de hesaplanarak 480.706,86 TL olarak 31.12.2010 tarihinde yatırılmış/ödenmiş olduğunun sabit olduğunu, tahsil edilen bu tutar bakımından tahsilat aşamasında herhangi bir ihtirazi kayıt da beyan edilmediği ve ileri sürülmediğinin görüldüğünü,davacı idarenin huzurdaki alacak davasına konu ettiği 56.448,00 TL’nin mesnedi ve nasıl hesaplandığı konusunda dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını, davalı elektrik dağıtım şirketi tarafından hesaplanıp ödenmiş olan faiz tutarının doğruluğunun ve yerindeliğinin yeniden hesaplanması hususunun mahkeme takdirinde olduğunu, ancak hesaplamanın yapılabilmesi için, davacı idare aboneliklerine ait fatura, dönem ve ödeme bilgilerinin davalı tarafından bu rapor öncesi dosyaya sunulduğu biçimde detay ekstrelerinin de ibraz edilmesi gerektiğini, önceki raporlarda varılan sonuçları değiştirecek yeni bir veri bulunmadığını, davacının talebini oluşturan 56.448,00 TL’nin nasıl hesap edildiği ve tespit edildiği davacı tarafından açıklanıp, herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin (davacı tarafından) tahsil edilmiş olan 61.034,17 TL faiz tutarının doğruluğu ve yerindeliği hesabının yapılmasının talebi halinde, bunun, üstte belirtilen bilgi eksikliğinin giderilmesi ile mümkün olabileceğinin belirtildiğini” buna göre; davacı tarafça davalı nezdinde abonesi olduğu bağlı hastanelere ait elektrik faturalarında resmi sağlık kuruluşları tarifesinin uygulanması gerektiği halde ticarethane için uygulanan tarifenin uygulandığı, bu nedenle çıkartılan ihtarname sonrası davalı tarafından 480.706,86 TL’lik ödeme yapıldığı, ancak faizin ödenmediği ileri sürülerek dava açılmışsa da; gerek mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemeleri, gerekse davacı kuruma ait teftiş raporları dikkate alındığında, davalı tarafından davacı … Bakanlığına bağlı bir kısım hastane faturalarında Sağlık Bakanlığına bağlı resmi kuruluşlar tarifesi (hastane tarifesi) üzerinden faturalandırma yapılması gerekirken diğer (ticari kuruluş olarak) faturalandırma yapıldığı, söz konusu yanlış faturalandırma nedeniyle davalı tarafından davacıya toplam 419.672,19 TLlik fazla fatura çıkartıldığı, bu fazla ödeme tutarının Maliye Bakanlığı teftişi sonrası davacı tarafından davalıya gönderilen ödeme yazısı dikkate alınarak, faturalandırma tarihinden itibaren toplam 480.706,86 TL olarak davalı şirket tarafından davacı kuruma 31/12/2010 tarihinde yatırıldığı, 419.672,19 TL’lik asıl kısma, davacı tarafça iddia edilen faizi 56.448,00 TL de eklenerek bulunacak rakamın 476.120,19 TL olduğu, oysa davalı şirket tarafından davacı kuruma 31/12/2010 tarihinde davacının talebinden de fazla olmak üzere 480.706,86 TL olarak yatırıldığı, bu bağlamda davalı tarafından fazla tahsil edilen elektrik faturalarının hesaplanan yasal faizi ile birlikte dava tarihinden önce davacı kuruma ödendiği gerekçesiyle “Davacının davasının reddine” karar verildiği görülmüştür.
Mahkemenin kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davalının resmi sağlık kuruluşlarına uygulaması gereken tarife dışında ticarethane tarifesi uygulayarak fazla tahsilat yaptığını, davacı kurum kamu zararının 480.706,86 TL olduğunu, davalı kurumun bu tutarı davacıya iade ettiğini, kamu zararlarının tahsiline ilişkin usul ve esaslar hakkındaki yönetmeliğin “Kamu zararından doğan alacaklarda faiz” başlıklı 18/3.maddesinde yer alan sorumlular ve ilgililerce yapılan ödeme tutarının alacak aslı ile faiz tutarının alacak aslı ve faizine orantılı olarak mahsup edilir hükmü gereğince ,davalıdan yapılan tahsilatın tamamını kapsayıp kapsamaması konusunda ödemelerin yapıldığı tarihten itiraben yersiz ödeme nedeniyle faiz hesaplanması ve tahsili gerektiğini, davalının sağladığı haksız tahsilat sebebiyle ödeme tarihlerine kadar işleyen faizine orantılı olarak mahsup edilerek ana paradan bakiye alacak tutarının 56.448,00 TL olduğunu, bunun dayanağını da dilekçelerinde ayrıntılı açıkladıklarını, her bir fatura dönemi açısından fatura ödeme dönemi için fazla ödenen miktara ödemenin yapıldığı tarihten itibaren faiz işletilmek üzere kamu zararı tespit edilmesi gerekirken bu hesaplamanın yapılmadığını, ihtirazi kayıt ileri sürülmeden ödeme yapılmasının karşı tarafa hak bahşetmediğini, ek bilirkişi raporlarına itirazlarının dikkate alınmadığını, eksik inceleme ile hüküm kurulduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Emsal nitelikte Yargıtay 10.Hukuk Dairesi Başkanlığı 2015/3755 E.2017/8642 K.sayılı karararında “….ihtirazi kayıt; “muayyen haklarını kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu husustaki vaki beyanı” olarak tanımlanabilir. İhtirazi kayıt ileri sürme hakkı, yenilik doğurucu nitelikte olup, bir hukuksal durumu ortaya çıkarmak, var olan hukuksal durumu değiştirmek veya ortadan kaldırmak için kullanılır. Bu haklar, nitelikleri gereği, sonuçlarını kendiliğinden meydana getirirler. İhtirazi kayıt ileri sürmeye yönelik hak, başka bir hakkı koruyucu nitelikte olup, koruduğu hak, asıl alacağa bağlı olan ve henüz ifa edilmeyen yan edimlere ilişkin haklardır.
İhtirazi kayıt ileri sürme hakkının kullanılmaması ile, alacaklının korunan bu haklarını talep etmesi engellenmiş olur. Bu engellenme itiraz niteliğinde bulunmaktadır. Alacaklının, bu hakkını kullanmakla korumak istediği hakları korunmuş olmakta, bu irade kullanılmaz ise, korunmak istenen (fer’i nitelikte) hak düşmektedir.
Bu ön koşul, ifanın kabulü sırasında ya da en geç ifanın ardından hemen kullanılmalıdır. Alacaklının, borcun ifası sırasında veya en geç ifanın arkasından derhal, ifanın tam olarak yapılmadığına ilişkin çekinceye dair iradesini, borçlu tarafa bildirmemesi, alacaklının borçlu tarafından yapılmayan ifaların yapılmasına ilişkin talebinden zımnen feragat ettiği anlamını taşımaktadır. Alacaklının ihtirazi kayıt ileri sürmemesi, karşı tarafın ifasını ve ifaya ilişkin davranışı ile ortaya koyduğu iradesini kabul ettiği anlamına gelecektir. Hareketsizlik hiçbir zaman ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünü göstermez ve bu yolda bir karine oluşturmaz.
818 sayılı Borçlar Kanunu 113. maddesinde ayrıca; “veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz…” ifadesi yer almaktadır ( 6098 sayılı Borçlar Kanunu 131/2. maddesinde de; “İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir” şeklinde düzenleme mevcuttur). Buna göre, alacaklı açıkça ihtirazi kayıt hakkını ileri sürmese bile, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu hakkın kullanıldığının kabulü gerekecektir. “Hal icabı” kavramı değerlendirilirken kuşkusuz, somut olayın özellik ve gerekleri dikkate alınmalıdır.
Burada önemli yön, alacaklının hangi eylem ve işlemlerinin, bu hakkı kullanmak istediği şeklinde yorumlanması gerektiğidir. İfade edilmek istenen husus, somut olayın niteliğinin, para borcunun son bulmasına karşılık, işlemiş faiz borcunun devamını gerektirmesidir. Alacaklının, asıl borç konusu para alacağını tahsil ederken, işlemiş faizleri talep hakkını saklı tuttuğunu beyan etmediği veya bu durum “hal ve koşullardan çıkartılmadığı” takdirde ise, yukarıda belirtilen yasal ilke uyarınca, asıl borç son bulmakla, faiz alacağı da son bulacaktır.
Yargılama hukukunun genel bir kuralı olarak, belli bir hukuk kuralına dayanarak hak elde etmek isteyen taraf, bu kuralın uygulanabilmesi için gerekli koşulların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. Davacı (alacaklı), ihtirazi kayıt ileri sürdüğünü, ya da durumun gereğinden bu hakkını kullandığının anlaşılması gerektiğini ispat etmekle yükümlüdür” denilmiştir.
Somut davada, davacıya ait hastanenin asıl alacağının 419.672,49 TL olduğu 30/03/2011 tarihli İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünün 30/03/2011 tarihli dağıtım yazısından anlaşılmaktadır. Davalı ise fazladan tahsil ettiği 419.672,49 TL’yi faiziyle birlikte 30/12/2010 tarihinde davacının hesabına yatırmıştır. Davacıya bağlı dava konusu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ise bu hususu Maliye Bakanlığı İstanbul Defterdarlığına 05/04/2011 tarihli dosyada örneği bulunan yazı ile bildirmiştir.İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünün 18/05/2011 tarihli yazısında ise ilgili hastaneden davaya konu tutarın faiziyle birlikte ödenip ödenmediğinin bildirilmesinin istenildiği görülmüştür. 01/06/2011 tarihinde ise davalı Bedaş’tan faizi ile ödeme yapılması talep edilmiş, 30/06/2011 tarihli İl Sağlık Müdürlüğünün hastaneye yazısında da Bedaş’tan bakiye faiz tutarı bu yazı ile istenilmiştir.
Davalı Bedaş ise hastanenin 01/06/2011 tarihli yazısını ilgi tutarak istenen faize ilişkin bakiye ödeme talebin uygun görülmediğini 15/06/2011 tarihili cevabi yazısı ile bildirmiştir.
Bu durumda, 419.672,49 TL asıl alacak için faiziyle birlikte ödenen 480.706,86 TL’nin ödendiği tarih olan 30/12/2011’den sonra, davacı ödemenin hemen sonrasında ihtirazi kayıt ileri sürmediği gibi, gerek ihtirazi kayıt ileri sürdüğünü, gerekse bu hakkı kullanmak istediğini de uygun süre ve süreç içinde bildirmediğinden, davalının ifasını olduğu gibi kabul etmiş durumdadır. Zira davacının faiz ve bakiye alacak konusundaki en erken yazışması 18/05/2011 tarihli belgeye dayanmaktadır. Açıklanan duruma göre, davacı alacaklı, davalının yaptığı ödemeyi ihtirazi kayıt ileri sürmeden kabul etmiştir.
Ayrıca alınan 3.ek bilirkişi raporunda iadeye konu asıl alacağın 419.672,19 TL olmasına rağmen, davalı tarafından davacıya 480.706,86 TL olarak ödendiğinin belirlendiği, bu yönüyle de alacak aslının ödenmesine rağmen faizinin ödenmediği iddiasının yerinde olmadığı tespit edilmekle, davacı kurumun muhakkik rapor ve alacak kaydı listesinde de yine davacının asıl alacağının 419.672,19 TL olduğu ve bu asıl alacağın faiziyle birlikte davacıya iade edildiği belirlendiğinden, davacının bakiyeye yönelik (temeli faize dayalı) alacağı da ispatlanamamıştır.
Hükme dayanak son 3. ek bilirkişi raporu hükme ve denetime elverişli olmakla, yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasının davaya katkı sağlamayacağı açıktır.
Açıklanan gerekçelerle, davacının istinaf talebi yerinde görülmediğinden, usul ve hukuka uygun bulunan mahkeme kararına karşı davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince reddine karar vermek gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince reddine,
Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına
İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 15/03/2018