Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi 2020/1715 E. 2020/1846 K. 08.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
19. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1715
KARAR NO: 2020/1846
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21/12/2016
NUMARASI: 2014/1152 Esas – 2016/872 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 08/12/2020
İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/12/2016 tarihli, 2014/1152 Esas, 2016/872 Karar sayılı dosyasında verilen karar istinaf incelemesi için dairemize tevzi edilmekle Dairemiz yukarıda belirtilen esas sırasına kaydı yapıldı. Dosya incelendi. Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, dava dışı … A.Ş. İle müvekkili arasında 05/04/2000 tarihli ve 3 yıl süreli … Kampanyalarının ve … ürünlerinin tanıtılması amacıyla sözleşme düzenlendiğini, sözleşmenin 10. Maddesinde avans olarak toplam 1.500.000,00 USD ‘nin … müziğe ödendiğini, davalının avans olarak yapılan ödemeye karşı kefil olduğunu, 07/01/2002 tarihli ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğini, müvekkilince ödenen avansın tahakkuk eden miktarlar düşüldükten sonra geriye kalan 1.484.126,5 USD’nin iadesinin istendiğini, bu miktarın 10.000 USD ‘sinin tahsili için İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/148 sayılı dosyasından dava açıldığını, Yargıtay bozmasından sonra İstanbul 25. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/341 Esasını alan davada, davanın kabulüne karar verildiğini, alacağın tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasından takip yapılarak … hakkında 21/05/2013 tarihinde aciz vesikası alındığını ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasından ilamsız takip başlatıldığını, davalının haksız itiraz ettiğini belirterek davalının itirazının iptaline ve %20 inkar tazminatı ödenmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı … ile davalı arasında 05/04/2000 tarihinde sözleşme yapıldığını, müvekkilinin o tarihte ödenen 1.500.000,00 USD avansın teminatı için sözleşmeye ek olarak şahsi kefalet senedidir başlıklı senedi imzalayarak verdiğini, sözleşmenin 07/01/2002 tarihinde davacı tarafından haksız feshedildiğini, İstanbul 25. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/341 sayılı dosyasından müvekkili hakkında davanın reddine karar verildiğini, davacının ek şahsi kefalet borcuna ilişkin 1.484.126,00 USD üzerinden takip yaptığını, şahsi kefalet senedidir başlıklı senetin adi kefalet sözleşmesi olduğunu 05/04/2000 tarihli işbirliği sözleşmesinin 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmeden önce düzenlendiğini, 6101 sayılı kanunun 1. Maddesinde geçmişe etkili olmama prensibinin düzenlendiğini, kefalet sözleşmesinin en erken ve sözleşmede hiçbirşey kararlaştırılmamışsa asıl borç ilişkisi muaccel olduğu zaman muaccel olacağını, kefalet sözleşmesinin muaccel olduğu andan itibaren 10 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğunu, … A.Ş.’nin 19/01/2002 tarihinde temerrüte düştüğünü, adi kefiller yönünden bu tarihte borcun muaccel olduğunu, müvekkili hakkındaki icra takibinin 05/04/2013 tarihinde yapıldığını, zaman aşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/12/2016 tarihli 2014/1152 Esas, 2016/872 Karar sayılı davanın zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik kararına karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusu neticesinde dairemizce 15/10/2018 tarihinde, HMK.’nun 353/b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davacının davasının reddine yönelik olarak verilen karara karşı yine davacının temyiz talebi doğrultusunda Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2019/167 Esas 2020/1360 Karar sayılı ilamı ile 08/07/2020 tarihinde bozma kararı verilerek dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere dairemize gönderildiği görülmüştür. Davacı vekili, ilk derece mahkemesinin kararının, gerekçeli karar hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edilerek tesis edildiğini, mahkemece iki kez bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, ek rapor alındığını ayrıca müvekkili için uzman görüşüne başvurularak mütala alındığını, alınan bu mütalaalara ve bilirkişi raporlarına rağmen zaman aşımı kesilmesinin mahkemece değerlendirilmediğini, müvekkili şirketin kefile zamanaşımı süresi içerisinde başvurduğunu, bunun dışındaki tartışmaların yerinde olmadığını, zamanaşımı süresi içerisinde hem kefillere hem de borçluya başvurulduğunu, dolayısıyla açılan asıl dava ve ek dava ile zaten zamanaşımı süresi içerisinde başvurunun yapıldığını, adi kefiller bakımından alacağın 10.000 USD’lik kısmı bakımından asıl davanın açıldığı 31/01/2002 tarihinde geriye kalan kısım yönünden de ek davanın açıldığı, 30/09/2011 tarihinde sürenin kesildiğini, 29/12/2012 tarihinde kesinleşen İstanbul 25. Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyası ile de kesilen zamanaşımının yeniden başladığını, davaya konu takibin de 05/04/2013 tarihinde zamanaşımı süresi içerisinde adi kefil olan davalıya müracaat edildiğini, yasal mevzuat gereği adi kefile başvurmadan önce asıl borçluya karşı tüm takip yollarının tüketilmesi gerektiğinden asıl borçlu şirkete karşı başlattığı takibin sonucun beklendiğini ve o dosyada …in icra takibini karşılayacak miktar ve nitelikte malı olmadığının tespit edilerek aciz vesikasının alındığını, bu aşamadan sonra da şahsi kefil olan … ve …’e karşı 05/04/2013 tarihinde süresinde davaya konu icra takibinin yapıldığını, sonuç itibariyle taraflar arasında 05/04/200 tarihinde imzalanan kefalet sözleşmesi bakımından on yıllık sürenin 05/04/2010 tarihinde dolduğunu, yürürlük kanunun 6.maddesinin hükmünün atfıyla 5/2 maddesi hükmü gereği 01/07/2012 tarihinden itibaren 1 yıllık ek sürenin uygulama alanı bulacağını, buna göre de şahsi kefillerin sorumluluğunun 01/07/2013 tarihine kadar süreceğini, davaya konu takibin ise 05/04/2013 tarihinde süresi içerisinde takip başlatıldığını bu nedenle de 2010 yılında yürürlükte olmayan bir hüküm gerekçe gösterilerek kurulan yeni hükmün yerinde olmadığını beyan ederek şahsi kefil olan davalının borçtan sorumlu olduğunu beyan ederek istinaf talebinde bulunmuştur.
GEREKÇE : Davacı … A.Ş. ( Eski Unvanı: … A.Ş. ) dava dışı … A.Ş. İle 05/04/200 tarihli 3 yıl süreli iş birliği sözleşmesini akdetmiştir. Anılan sözleşmenin 10.maddesi uyarınca iş bu sözleşmede belirtilen ve ileride elde edeceği gelirine mahsup edilmek üzere avans olarak toplam 1.500.000,00 USD’nin … A.Ş.’ye davacı şirket tarafından ödendiği, o tarihte … A.Ş. Ortakları …, … ve …nun ödenen bu avansa yönelik, dosyada örneği bulunan bila tarihli kefalet sözleşmesi ile şahsen kefil oldukları ve 07/01/2002 tarihinde davacı şirket tarafından 3 yıl süreli iş birliği sözleşmesinin feshedildiği hususunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davacı şirketin …ten kaynaklanan sorunlar nedeniyle iş birliği sözleşmesini feshetmesi sonucu sözleşme kurulurken avans olarak ödenen bedelin iadesini bu sözleşmeye şahsi kefil olan davalıdan talep edip edemeyeceği, şahsi kefil yönünden alacağın talep edilebilir nitelikte olup olmadığı, takip tarihi itibariyle şahsi kefilin sorumlu olduğu bedelin miktarı, bu kefalet sözleşmesinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve hak düşürücü sürenin geçip geçmediği hususundadır. İlk derece mahkemesince, tarafların sunmuş oldukları deliller, davaya dayanak İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra dosyası İstanbul 44.asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/413 Esas, 2011/45 Karar sayılı dosyası, İstanbul 25.asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/341 Esas, 2012/52 Karar sayılı dosyaları mahkeme dosyası arasına alınmış ve tarafların iddia ve savunmaları kapsamında da bilirkişi incelemesi yaptırıldığı anlaşılmıştır. İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında davacı şirket tarafından davalı … ile dava dışı … hakkında 1.484.126 USD $ alacağı yönünden 05/04/2000 tarihli iş birliği sözleşmesine ek şahsi kefalet borcuna dayalı olarak takip yapıldığı, davalının süresi içerisinde 11/04/2013 tarihli dilekçesi ile zaman aşımı ve borcun tamamına yönelik itirazda bulunduğu anlaşılmıştır. Dairemizce TBK’nun 598. maddesi ile getirilen 10 yıllık sürenin bir zamanaşımı süresi olmadığı, dolayısıyla kesilmesinin veya durmasının söz konusu olamayacağı, 10 yıllık sürenin gerçekleşmesi ile birlikte kefilin yükümlülüğünün kendiliğinden yasa gereği ortadan kalkacağı, hakimin bu süreyi re’sen gözeteceği, sözleşme tarihi olan 05.04.2000’den itibaren kefilin kefalet akdinden dolayı sorumlu olacağı 10 yıllık sürenin sona erdiği, bu sebeple ilk derece mahkemesinin 10 yıllık süreyi esas alarak davayı reddetmesinin yerinde olduğu, ancak bu sürenin zamanaşımı süresi olmayıp, kefilin borçtan sorumlu tutulabileceği süre olduğu gerekçesiyle davacının istinaf taleplerinin reddine ve şahsi kefile karşı 10 yıllık sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine yönelik dairemizce kurulan hüküm temyiz incelemesi sonucu bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında, “….05.04.2000 tarihli İşbirliği Sözleşmesi davalı … tarafından adi kefil olarak imzalanmıştır. Sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda gerçek kişi kefillerin kefaletlerinden sorumlu olacakları süre yönünden bir zaman sınırlaması öngörülmemiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 598. maddesinin üçüncü fıkrası ile gerçek kişilerin kefaletinin kefalet tarihini takip eden 10 yılın sonunda kendiliğinden sona ereceği düzenlenmiştir. Yine 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrasında, Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olduğunda başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahiplerinin Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacakları, ancak, bu ek sürenin, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamayacağı öngörülmüştür. Somut olayda davalının 05.04.2000 tarihli adi kefaletinin üzerinden 10 yıl geçmekle 05.04.2010 tarihinde kefaleti kendiliğinden sona ermiş ise de, 6101 sayılı Yürürlük Kanunu gereğince 01.07.2012 tarihinden itibaren 01.07.2013 tarihine kadar kefalet sorumluluğu uzatılmıştır. Davacı tarafından davalı … aleyhine takip 05.04.2013 tarihinde başlatıldığından, hak düşürücü süre içinde takibin yapıldığı anlaşılmaktadır. ….Öte yandan takip kefalet süresi yönünden hak düşürücü süre sona ermeden yapılmış ise de, davalının zamanaşımı def’inden yararlanması mümkündür. …Davacı, … şirketi hakkında aldığı iş bu ilamı İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden takibe koymuş ve ancak … şirketinin malvarlığı olmaması nedeniyle davacının talebi ile icra müdürlüğünce 21.05.2013 tarihinde borç ödemeden aciz belgesi düzenlenmiştir. Bu arada davacı, adi kefil davalı … hakkında 05.04.2013 tarihinde 1.484.126 USD üzerinden ilamsız icra takibi başlatmış, davalı vekilinin ödeme emrine itirazı üzerine 28.03.2014 tarihinde eldeki itirazın iptali davasını açmıştır. 818 sayılı BK’nun 134. maddesinin ikinci fıkrasında (TBK m. 155/2) zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince kefile karşı da kesileceği düzenlenmiştir. Açıklanan bu safahat ve zamanaşımının kesilmesine ilişkin kanun hükmü birlikte değerlendirildiğinde, davalı kefil …’ün kefalet borcunun zamanaşımı süresi dolmamıştır….” yönündeki bozma kararı gereği dairemizce işin esasına girilerek ilk derece mahkemesince toplanan deliller ve dosyaya sunulan belgeler birlikte değerlendirmek suretiyle inceleme yapılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacı şirketin sözleşmeyi sona erdirerek açmış olduğu İstanbul 25. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/341 Esas, 2012/52 Karar sayılı 29/02/2012 tarihli kararında asıl dava ve birleşen ek davanın dava dışı borçlu … yönünden kabulüne karar verildiği ve temyiz edilmeksizin bu kararın kesinleştiği, … aleyhine yapılan takip sonucu alacağı karşılayacak miktarda ve nitelikte malı bulunmadığından 21/05/2013 tarihinde borç ödemeden aciz belgesi alınarak şahsi kefil olan davalı aleyhine takip yapıldığı anlaşılmıştır. Bu haliyle alınan aciz vesikası nedeniyle şahsi kefile başvuru hakkını kazandığı anlaşılmıştır. Kefalet sözleşmesinin yapıldığı tarihte kefalet limitinin belli olması ve sözleşmenin yazılı olması geçerlilik şartıdır. Şahsi kefalet senedinde 05/04/2000 tarihli sözleşmenin 10. Maddesi gereği 1.500.000,00 USD’ye davalının şahsi kefil olduğu ve bu tarih itibariyle de geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunduğundan ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda belirlenen 1.484.126,00 USD yönünden davalının sorumlu olduğunun kabulü gerekmiştir. Asıl borçlu … hakkında bir çok kez takipler yapılmış olması ve davaların açılmış olması nedeniyle zamanaşımı süreleri kesilmiş, asıl borçlu hakkında zamanaşımının kesilmiş olması nedeniyle kefil olan davalı hakkında da zamanaşımı süreleri kesilmiş ve alacak zamanaşımına uğramamıştır. Ayrıca 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrası gereği, Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği üzere icra takip tarihi itibariyle kefalet için hak düşürücü süre de geçmemiştir. Bu nedenle ve tüm dosya kapsamından hareketle davacının davasının kabulü yönünde hüküm tesis edilmiştir. Açılan davanın itirazın iptali davası olması, alacağın belirli ve likit olduğunun anlaşılması nedeniyle alacağın takip tarihi itibariyle TL karşılığı üzerinden %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacının istinaf talebinin KISMEN KABULÜNE, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/12/2016 tarihli, 2014/1152 Esas, 2016/872 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, Davacının davasının KABULÜ ile, Davalı …’ün İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile aleyhine yapılan icra takibine yapmış olduğu itirazının İPTALİNE, İcra takibinin 1.484.126,00 USD üzerinden kaldığı yerden devamına, Davacının icra inkar tazminatı talebinin KABULÜ ile, asıl alacağın icra takip tarihindeki TL değeri olan 2.681.815,00 TL üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, İlk derece yargılaması nedeni ile davacı tarafından yatırılan harcın talep halinde davacıya ilk derece mahkemesince iadesine, İlk derece yargılaması nedeni ile hesap edilen 183.194,78 TL nispi karar harcının davalıdan ilk derece mahkemesince hazine adına tahsiline, Davacı tarafından yapılan 1.520,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, İlk derece yargılaması nedeni ile davacı kendisini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan A.A.Ü.T gereğince hesap edilen 112.097,67 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, İstinaf kanun yolu başvurusu nedeni ile davacı tarafından yatırılan harçların talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, 54,40 TL maktu karar ve ilam harcının davalıdan ilk derece mahkemesince hazine adına tahsiline, İstinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle davacı tarafından yapılan 76,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, İstinaf başvurusu nedeni ile davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. hükümleri göz önünde bulundurularak 4.080 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Hem ilk derece yargılaması hem de istinaf başvurusu üzerine yapılan yargılama nedeni ile tarafların yatırmış oldukları gider avanslarından artan kısımların ilk derece mahkemesince talep halinde taraflara iadesine, Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, davalı asilin yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde dairemize verilecek dilekçe ile yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulüne anlatıldı. 08/12/2020