Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi 2019/898 E. 2019/820 K. 29.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
19. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/898
KARAR NO : 2019/820
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 08/11/2016
NUMARASI : 2015/922 Esas – 2016/830 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/04/2019
İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/11/2016 tarihli, 2015/922 Esas, 2016/830 Karar sayılı dosyasında verilen karar istinaf incelemesi için dairemize tevzi edilmekle Dairemiz yukarıda belirtilen esas sırasına kaydı yapıldı.
Dosya incelendi. Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Dava değerinin 37.995.47 TL olduğunu, davalının imzalamış olduğu “Garanti Sözleşmesi” hükümlerine göre, müvekkil banka ile “Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi” imzalamış .. .i’nin kredi kartı borcundan doğmuş ve doğacak tüm borçlarından herhangi bir limite bağlı olmaksızın sorumlu olduğunu kabul ve taahhüt ettiğini, borçlu …’nin kredi kartı borcunu ödememesi nedeni ile asıl borçlu ve garantör hakkında Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, borçlunun itirazı ile icra takibinin durduğunu, İleri sürerek borca, faize ve ferilerine yapılan itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davalı aleyhine yapılan icra takibinin ve açılan davanın kötü niyetli olduğunu, garanti sözleşmesi başlıklı kefalet sözleşmesinin dosyaya ibraz edilmediğinden bu konudaki itirazın sunma imkanı bulunmadığını, İcra takibine itirazın aynen tekrarladığını, borcunun olmadığını, bu hususta bir hukuki işlem olmadığını, dosyaya sunulan “Garanti Sözleşmesi” olarak belirtilen sözleşmenin 28.12.1994 tarihli olduğunu ve garanti sözleşmesi olmadığını, kredi kartı kullanımına yönelik kefalet sözleşmesi olduğunu, Yargıtay’ın da bu hususta kararının bulunduğunu, (Yargıtay’ın 2001/19-534 Esas ve 2001/583 K sayılı 04.07.2001 tarihli kararı) Kefalet sürecinde sürenin belli olması koşunun yanında kefil olunan tutarında kesin olarak belirlenmiş olması gerektiğini, ancak bu sözleşmede süre belirtilmediği gibi 1994 yılındaki kredi kartı limiti ile takip tarihindeki limitin çok farklı olduğunu, yükseltilen bu limitten dolayı davalının sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, asıl borçluya ihtarname keşide edildiği halde davalı yönünden hiçbir işlem yapılmamasının ilginç olduğunu, asıl borçlu İle yeni bir kredi kartı sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmeye ilişkin olarak davalının hiçbir kefaletinin olmadığını, kendisi ile de yeni sözleşme koşullarında her hangi bir işlem yapılmadığını, sonradan yapılan sözleşmeye de kefaletin olmasının mümkün olmadığını ileri sürerek geçersiz sözleşmeye dayalı olarak ve kötü niyetle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İstinafa konu karar, İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/11/2016 tarihli 2015/922 Esas, 2016/830 Karar sayılı davanın reddine yönelik kararıdır.Davacı vekili, icra dosyasında alacağın müvekkil şirkete temlik edildiğini, temlik eden banka ile davalı arasında imzalanan sözleşmenin üçüncü kişinin fiilini taahhüt olduğunu, dolayısıyla mahkemenin kefalet sözleşmesi olarak nitelendirmesinin yerinde olmadığını, garanti sözleşmesinin Borçlar Kanununda düzenlenmediğini ancak Borçlar Kanunun 128. maddesine göre üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğinde değerlendirilmesi gerektiğini, garanti sözleşmesinin tek tarafa borç yükleyen şekle bağlı olmayan, tarafların sözleşme serbestisi kapsamında gerçekleştirdikleri asıl borçtan bağımsız bir borç olduğunu bu nedenle kefalette aranan sürenin belli olması limitin gösterilmesinin şart olmadığını beyan ederek istinaf talebinde bulunmuştur.
GEREKÇE : Taraflar arasında davacının bankadan alacağı temlik aldığı hususunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, temlik eden ile davalı arasında yapılan 28/12/1994 tarihli garanti sözleşmesinin kefalet akdi olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, garantör konumunda bulunan davalının dava dışı kredi kartı borçlusunun borçlarından dolayı sorumluluğunun bulunup bulunmadığı ve miktarı hususundadır. İlk derece mahkemesince, İİK.’nun 67. Maddesine dayalı olarak açılan itirazın iptali davasına dayanak icra dosyası celp edilmiş, 28/12/1994 tarihli garanti sözleşmesi, banka kayıtları dosya arasına alınarak tarafların iddia ve savunmaları kapsamında bilirkişi raporu alınmıştır.İlk derece mahkemesince, ” … Davalı “Garanti Sözleşmesi” başlıklı, içeriğinde kredi limiti bulunmayan bir belgeyi garantör sıfatı ile imzalamıştır. Davalının garanti sözleşmesini imzalamasında kişisel çıkar veya menfaati bulunduğu hususu davacı tarafından iddia ve ispat edilemediğinden sözleşmenin kefalet sözleşmesi niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Davalının kefaletinin geçerli olabilmesi için sözleşmenin yazılı şekilde yapılması, kefilin sorumlu olacağı muayyen miktarın (limitin) gösterilmesi zorunludur. Sözleşmede kefalet limiti belirtilmediği gibi sözleşme içeriğinde kefilin sorumlu tutulacağı azami miktarın belirlenmesine yarayacak sözleşme limitine de yer verilmemiştir. Bu nedenle davacının davalı kefil açısından geçersiz olan bu sözleşmeye dayanarak davalıdan bir talepte bulunamayacağı… ” gerekçeleriyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür. İncelenen İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra dosyasında kredi kartı kullanımından kaynaklı alacağın tahsili amacıyla kredi kartı borçlusu … ile davalı …hakkında takip yapıldığı, davalının takibe itiraz ettiği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki garantörlük sözleşmesi incelendiğinde, davalının 28/12/1994 tarihli kredi kartı üyelik sözleşmesinden kaynaklı dava dışı borçlunun borçlarından müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağını kabul ettiği görülmüştür. Dosyaya sunulan banka kayıtları incelendiğinde üç adet farklı kredi kartı sözleşmesine ilişkin talepte bulunulduğu görülmüştür. 5464 sayılı 5. bendinde ” Kart hamilinin borcu kefile bildirilmedikçe, kefil için temerrüt durumunun oluşmayacağı sözleşmede gösterilir. Sözleşme hükümlerinde kefilin sorumluluğunu artırıcı nitelikteki değişikliklere ve kartın kullanım limitinin yükseltilmesine ilişkin olarak kefilin ilave şartlara dair sorumluluğunun başlaması için kefilin yazılı onayının alınması şarttır. Kredi kartı kullanımlarındaki kefalet, Borçlar Kanununda belirtilen adi kefalet hükümlerine tâbidir. Asıl borçluya başvurulup borcun tahsili için tüm yollar denenmeden kefilden borcun ifası istenemez. ” şeklinde hüküm bulunmaktadır. B.K.’nunda düzenlenen adi kefalete ilişkin hükümlerde birlikte değerlendirildiğinde, alacağı temlik eden ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliğinin garantörlük değil kefalet sözleşmesi olduğunun kabulü gerekir. Kefalet sözleşmesinin 1994 yılında yapıldığı kefalete konu edilen miktarın açıkça yazılı olmadığı gibi kefalet süresi de belirtilmemiştir. Ayrıca bilirkişi raporunda belirtilen ve hesaplama yapılan kredi kartlarından dolayı davalının kefaletinin bulunup bulunmadığı da davacı tarafından ispatlanamamıştır. Davalının icra dosyasındaki itirazı göz nüne alındığında, B.K.’nun 598. Maddesinin 4. Bendi gereği kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir. Dolayısıyla 1994 yılında imzalan kefalet sözleşmesinden kaynaklı olarak talep edilen alacağın 2011 yılında takip konusu yapılması nazara alındığında davalının sorumlu tutulamayacağı anlaşılmıştır. Bu nedenle davacının istinaf talebinin reddi gerekmiştir. Açıklanan tüm bu nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm tesisi usul ve yasalara uygun görülmüştür.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Dairemiz ilk derece mahkemesi kararını hem maddi olay hem de hukuka uygunluk bakımından incelemeye tabii tutarak yapmış olduğu istinaf incelemesinde; İstinafa konu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b maddesi gereğince istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
Davacı tüketici sıfatını taşımış olduğundan 6502 sayılı yasa gereği harçtan muaf olduğundan istinaf başvurusu nedeni ile harç alınmasına yer olmadığına,
Davanın ve dosya üzerinde yapılan yargılamanın niteliği ve avukatlık asgari ücret tarifesi göz önünde bulundurularak aleyhine istinaf kanun yoluna başvurulan için vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
İstinaf kanun yoluna başvuru için yapılan yargılama giderlerinin kanun yoluna başvuran davacı üzerinde bırakılmasına, artan kısmın talep halinde ilk derece mahkemesince yatırana iadesine,
Dair; dosya üzerinde, tarafların ve vekillerin yokluğunda oy birliği ile KESİN olarak verilen karar, açıkça okundu. 02/04/2019