Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2023/2227 E. 2023/1798 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/2227
KARAR NO: 2023/1798
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/04/2023
NUMARASI: 2017/354 Esas, 2023/342 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak ( Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan )
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
Taraflar arasındaki alacak davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen karara karşı davalılar – karşı davacılar vekili tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmalı yapılmasına gerek görülmediğinden, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, işin esasına geçilmek suretiyle dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin davalı … ile 260.000 TL karşılığında İstanbul ili, Küçükçekmece ilçesi, … mah. … mevkii, … ada, … parsel, … ve … numaralı bağımsız bölümlerin satışı için anlaştıklarının, …’in anılan daireyi oğlu … adına satın alığını, taraflar arasında cari hesaptan müvekkili şirketin 6.000,00 TL alacağı kaldığını, ve bunun karılığında da İstanbul … İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu 28/03/2010 ödeme günlü senet tanzim edildiğini, ancak senet tanzim edilirken müvekkili şirket temsilcisinin dikkatsizliğiyle senet üzerine yazılan hatanın fark edilmediğini, senet borçlusu olarak … ve … yazılması gerekirken sadece … yazıldığını, her 2 borçlunun adlarının yazıldığını ancak soyadlarının belirtilmediğini, oysa ki senet altındaki imzanın …’e ait olduğunu, müvekkili şirketin banka kanalıyla senedi protesto ettiğini, borçluların senedi ödemediklerini oysa ki senet altındaki imzanın …’e ait olduğunu, müvekkili şirketin ödeme yapmaları için borçluları defalarca aradığını ancak davalılarca oyalandığını, son olarak senedin taraflarca icraya verildiğini ve İstanbul … İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına yapılan itiraz neticesinde müvekkili şirket yetkilisinin hataya nasıl düşürüldüğünün anlaşıldığını, davalı tarafın sebepsiz zenginleştiği 6.000,00 TL’nin senet ödeme günü olan 28/03/2010 tarihinden itibaren işletilmek üzere avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Öncelikle davanın zaman aşımı nedeniyle reddi gerektiğini, Davacı taraf ile müvekkillerinden … arasında sözleşmenin teknik şartları ile haçrlar ve vergiler kısmında belirtilen ruhsat ile ilgili şartın gerçekleştirilmediğini, davacı yanın tüm inşaatı tamamlayarak ruhsatı alması gerekirken, binayı tam olarak bitirmediği için ruhsat alamayarak sözleşmeye aykırı davrandığını, bu nedenle davacı tarafın müvekkilinden bir alacağı bulunmadığını, Taraflar arasındaki sözleşmenin ödeme planının 3. Maddesinde belirtildiği üzere 100.000,00 TL’nin davacı tarafça bütün şartların yerine getirilmesi halinde ödeneceğinin açık olduğunu, davacı tarafın tüm işlemeleri tamamlamadan 3. Maddede belirtilen 100.000,00 TL’nin 94.000,00 TL’sini haksız yere tahsil ettiğini, senet dava konusu yapılmadığı için davacı tarafından doldurulmuş senetle ilgili cevap haklarını saklı tuttuklarını, … Mimarlık Mühendislik İnş. San . Ve Tic. Ltd. Şti nin müvekkiline satmış olduğu daire ile ilgili yapılması gereken tüm işlemleri tamamlamayarak ruhsatı alamadığını, oysa sözleşmeye göre sattığı dairenin ruhsat işlemlerini de tamamlayarak bütün işlemleri bitirmesi gerekirken sözleşmeye ve işin gereğine aykırı davrandığını, … Mühendislik İnş. San . Ve Tic. Ltd. Şti’nin imar kanununa ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşat etmek olduğu ve mevzuata olan aykırılığı gidermek zorunda olduğunu, oysa karşı taraf müteahhit şirketin imar kanunu ve diğer mevzuatlara aykırı hareket ettiğini, davacının satmış olduğu taşınmaz imar ve yapı denetimine uygun bir şekilde tamamlamadığı için müvekikilinin satın aldığı taşınmazın gerçek değerinden daha düşük bir değerde olmasına su faturalarının daha pahalı tarifeden kullanmasına neden olduğunu bu nedenle müvekkilinin şimdilik 1.000,00 TL maddi zararının davacı/karşı davalıdan tahsilini asıl davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı karşı davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilince sunulan cevaba ve karşı davaya cevap dilekçesinde özetle; Zaman aşımı itirazının yerinde olmadığını, alacağın TBK uyarınca 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, müvekkili şirket tarafından inşaata başlanmadan önce Tapu Kadastro Müdürlüğüne başvurularak çap’ın alındığını, yine 2008 yılında röperli krokinin, imar durumunun ve inşaat ve yapı ruhsatının alındığını, problemin daha önceden inşa edilmiş 4992 parsel sayılı taşınmazdaki binanın dava konusu parsele tecavüz etmesinden kaynaklandığını, hatalı ölçüm ve çap verilmesinde müvekkili şirkete yüklenecek bir kusur bulunmadığını, belediyenin söz konusu sorunu çözdüğünü ancak maliklerin gerekli idari başvuruyu yapmamalarından iskan alınamamakta olduğunu, davalı tarafın iddialarının ve karşı davasının davayı uzatmaya yönelik olduğunu savunarak davanın kabulünü, karşı davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; ” ..1 – Davacı tarafça açılan davanın kabulü ile; 6.000,00 TL nin 28/03/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 2 – Davalı tarafça açılan karşı davanın REDDİNE,.. ” karar verilmiş, bu karara karşı davalılar – karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davalılar – karşı davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesindeki savunmalarını tekrarla, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olmadığı gerekcesiyle isitinaf dilekçesindeki nedenlerle kaldırılmasını talep etmiştir. İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda aşağıdaki değerlendirmeler yapılmıştır:Asıl dava; kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği yapılan binadan dolayı davalının yükleniciye eksik ödediği bedelin tazmini, karşı dava ise; kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan eksik iş bedeli ile gecikme kaynaklı tazminat isteklerine ilişkindir. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, davanın her safhasında re’sen gözetilir. 6102 sayılı TTK’nun 6335 sayılı Kanunla değişik 5. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK 4/1-a maddesine göre “Tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır”. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 s.TTK’nın 5. maddesinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmü yer almaktadır. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/3. Maddesine göre de; Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. TTK’nın 4. maddesinde nelerin ticari dava olduğu açıklanmıştır. Buna göre hükümde sayılan dava ve işlerin yanı sıra her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan davalar da ticari davadır. Anılan yasa hükümleri gereği, davalı tarafın ticari işletmesi bulunmadığından ve dava konusu da maddede sayılan mutlak ticari davalardan olmadığından davaya bakmaya görevli mahkeme genel mahkemelerdir. Görev kamu düzeni ile ilgili olup, yargılamanın her safhasında ve re’sen nazara alınmalıdır.(Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2016/19310 Esas, 2019/7331 Karar sayılı ilamı) 6102 Sayılı TTK’nın 12.maddesine “bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla hakla bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Anılan Yasanın 11.maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” 15.maddesinde de ” İster gezici olsun ister bir dükkanda veya sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri 11.maddenin 2.fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. (Yargıtay 3. HD, 13.02.2019 tarih, 2017/12019E., 2019/1050 K.) 6502 Sayılı Yasanın 3. maddesinde “Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, Satıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi, ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı Yasa’da düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici diğerinin ise satıcı veya sağlayıcı olması, taraflar arasındaki işlemin de tüketici işlemi olması gerekir. Yasanın düzenleniş amacı gözetildiğinde her alıcının tüketici olarak kabulünün mümkün olmadığı açıktır. Yasanın lafzından da anlaşıldığı üzere, tüketici olarak kabul edilmenin ilk koşulu, ticari veya mesleki olmayan bir amaçla hareket edilmiş olmasıdır. 6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Asıl ve birleşen her iki davada da; Davalı karşı davacının iki adet bağımsız bölümü konut ihtiyacı için alan birisi, diğer davacı-karşı davalı şirketin ise bina yapıp daire satma işini meslek haline getirmiş bir kişi olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, yükleniciden konut satın alınması nedeniyle, şirket ile davalı-karşı davacı arasındaki satış vaadi işlemi bir tüketici işlemidir. Davadaki iddiaların kanıtlanması halinde, hak sahibi yüklenicinin ve konut alıcısının kişisel alacakları hakkında karar verilecektir. Buna göre davada esas itibariyle bir tüketici işleminin haklı olup olmadığı yargılanacak olup, asıl davanın tüketici mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. Diğer bir ifade ile davalı taraf tacir olmadığı gibi mutlak ticari davada sözkonusu olmadığından, asıl ve karşı davada görevli mahkeme tüketici mahkemesi olup yerleşik Yargıtay uygulamaları da bu yöndedir. Hal böyle iken, asıl ve karşı davaya Asliye Ticaret mahkemesince bakılması usul ve yasaya uygun olmamıştır. Davalı karşı davacının istinaf istemi yerindedir. Yukarıda belirtilen nedenlerle,GÖREVLİ mahkemece esasa ilişkin tüm taraf delilleri toplanıp değerlendirilmeksizin karar verilmiş olması nedeniyle davalılar – karşı davacılar vekilinin istinaf kanun yoluna başvurusunun, HMK m. 353/1-a-3 maddesi gereğince usulen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun olarak Görevli tüketici mahkemesince yeniden yapılacak yargılama sonunda tüm taraf delilleri toplanarak deliller kapsamına göre bir karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine oybirliğiyle varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.Davalılar ve karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulüne, HMK m. 353/1-a-3 uyarınca İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ nin 25/04/2023 tarih, 2021/354 Esas, 2023/342 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2.İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ nin GÖREVSİZLİĞİNE, 3.Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren, taraflarca 6100 s.HMK’nın 20.maddesine göre 2 haftalık kesin süre içinde ilk derece mahkemesine DOSYANIN GÖREVLİ MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİ İÇİN müracaat edilmesi halinde, davanın esastan görülmesi için DOSYANIN GÖREVLİ Nöbetci İSTANBUL TÜKETİCİ MAHKEMESİ’ne gönderilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde taraflarca DOSYANIN GÖREVLİ MAHKEMEYE gönderilmesinin talep edilmemesi halinde, ilk derece mahkemesince dosya esasa kaydedilerek 6100 s.HMK’nın 20.maddesi gereğince işlem yapılmasına ve karar verilmesine, 4.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca davacı – karşı davalı lehine ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 5.Davalılar – karşı davacıların yatırdığı istinaf karar harcının talep halinde davalılar – karşı davacılara iadesine, gereğinin İlk Derece Mahkemesi’ nce yerine getirilmesine, 6.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek kararda değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 05/10/2023 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.