Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2022/405 E. 2022/674 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/405
KARAR NO: 2022/674
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/06/2021
NUMARASI: 2021/146 Esas, 2021/509 Karar
DAVANIN KONUSU: Rücuen Tazminat
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın görev yönünden reddine yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmalı yapılmasına gerek görülmediğinden, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, işin esasına geçilmek suretiyle dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; müvekkili şirketin … adıyla … markasının yetkili bayii temsilciliğini yapmakta olduğunu, sözleşme uyarınca sadece … firmasının belirlediği marka ve ürünlerin satışını yaptığını, davalının ise tüm Türkiye genelinde dava konusu cihazın ithalatçısı ve sorumlusu olarak faaliyet göstermekte olan tek şirket olduğunu, dava dışı tüketici …’ın müvekkil şirketin mağazasından dava konusu cep telefonunu satın aldığını, cihazı aldıktan bir süre sonra cihazda sorunlar yaşadığını, …’ın ürün ile ilgili sıkıntılarını bildirmesi üzerine, cihazın teknik servise gönderildiğini, ancak teknik serviste herhangi bir işlem yapılmadığını, bunun üzerine …’ın Eskişehir Tepebaşı Tüketici Hakem Heyetine başvurduğunu, tüketicinin haklı bulunarak zararın müvekkili şirketten karşılandığını, üründeki ayıbın üretim aşamasından kaynaklandığını, müvekkili şirketin cihazı kapalı kutusunda sattığı için üründeki bu ayıbı bilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle uğranılan zarar olan 3.099,00 TL’nin 02/11/2020 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile yargılama giderlerinin davalı şirket üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; davacının kusurlu eylemleri sonucunda meydana gelen zararı hakkı kötüye kullanmak suretiyle müvekkili şirketten tanzim etme niyetinde olduğunu, ürünün üretimden kaynaklı hatasının tespiti için bilirkişi raporu gerektiğini, Tepebaşı İlçe Tüketici Hakem Heyeti kararında bile herhangi bir ayıptan bahsedilmediğini, üzerine düşen hukuki sorumluluğu yerine getirmeyen ve tüketiciye karşı müvekkili şirketin başvurabileceği bir kanun yolu bırakmayan tarafın ihtilafın dışında kalan tarafı sırf müteselsil sorumlu diye uğradığı zararı tazmin etmeye zorlanamayacağını, dava konusu talebin ve faiz miktarının fahiş olduğunu, taraflar arasında ticari bir ilişki olmadığını, dolayısıyla üzerinde mutabık kılınan bir faiz oranı da bulunmadığını, bu nedenle faiz uygulanacaksa bile yasal faiz uygulanması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “…1-Davanın görev yönünden REDDİ ile mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,..” karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dilekçesinde de belirttikleri gibi müvekkili şirketin tüketiciye satılan telefondaki üretimden kaynaklı ayıp nedeni ile tüketici hakem heyeti kararı uyarınca tüketicinin zararını karşılamak durumunda kaldığını, bu ayıptan dolayı ürünün ithalatçısı olan davalı şirketin sorumlu olduğunu, bu nedenle rücuen alacak talep ettiklerini, 6502 sayılı Kanunu’nun 11.maddesinde ayıplı mala ilişkin tüketicinin haklarının yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı firmaların müteselsilen sorumlu tutulduğunu, hem müvekkili şirketin hemde davalının tacir olduğunu, uyuşmazlığın ticari nitelikte olduğunu, davanın ticari dava olduğunu belirterek, istinaf taleplerinin kabulü ile kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava, ayıplı mal nedeniyle alıcıya ödenen bedelin rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkili şirketin satıcısı olduğu cep telefonundaki üretimden kaynaklı ayıp nedeni ile tüketici hakem heyeti kararı uyarınca tüketicinin zararlarının müvekkil şirket tarafından karşılandığını, maddi zarardan davalının sorumlu olduğunu belirterek, tüketiciye ödenmiş olan 3.099,00 TL’nin davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ise; müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, zararın davacının kusurlu eylemleri nedeni ile meydana geldiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince uyuşmazlığın tüketici işleminden kaynaklandığı, davaya bakmakla görevli mahkemelerin tüketici mahkemeleri olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un (TKHK) amaç başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmelerini teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir. Tanımlar başlıklı 3. maddesi (1) sağlayıcı; Kamu Tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan yada hizmet sunanın adına yada hesabına hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi, (k) Tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi (1) Tüketici İşlemi; mal veya hizmet piyasalarında Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına yada hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzer sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” düzenlemeleri bulunmaktadır. 6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m. 99), İcra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m. 31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m. 22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar; her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Tüm bu açıklamalar ışığında 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan Yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan sayılması gerektiği ve Kanunun 5. maddesi uyarınca ticari davalarda görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu açıktır. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınmalıdır ve görev hususunda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Yukarıda belirtilen açıklamalar ve yasal düzenlemeler kapsamında somut olaya bakıldığında; her iki taraf da şirket tüzel kişiliğine sahip tacir olup, tacirler arasındaki uyuşmazlıklar ticari dava niteliğinde olduğundan, 6502 sayılı Yasa’nın 3.maddesi kapsamında yanlar arasında tüketici ilişkisinin bulunduğunu kabul etmek mümkün değildir. TTK’nın 4. ve 5. maddeleri uyarınca; dava ticari dava olup, davaya bakmakla görevli mahkemeler Asliye Ticaret Mahkemeleridir. O nedenle; mahkemece uyuşmazlığın esasına ilişkin deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken göreve ilişkin hatalı değerlendirme neticesinde yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır. Davacı vekili istinaf taleplerinde haklıdır. Bu itibarla, davacının istinaf talebinin kabulüne, HMK m. 353/1-a-3 gereği ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtilen kapsamda yargılamaya kaldığı yerden devam edilerek, esasa ilişkin karar verilmek üzere dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine oybirliğiyle varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.Davacının istinaf başvurusunun kabulüne, HMK m. 353/1-a-3 uyarınca İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 22/06/2021 tarih, 2021/146 Esas, 2021/509 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2.Yukarıda belirtilen kapsamda uyuşmazlığın esasına girilerek yargılamaya devam edilmesi hususunda dosyanın kararı veren İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ne gönderilmesine, 3.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca davacı lehine ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 4.Davacının peşin olarak yatırdığı 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, gereğinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 5.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek esas kararda değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 17/03/2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.