Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2022/1500 E. 2022/1734 K. 22.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1500
KARAR NO: 2022/1734
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/06/2021
NUMARASI: 2021/387 Esas, 2021/489 Karar
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin Uyarlanması
KARAR TARİHİ: 22/06/2022
Taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanması davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin yetkisizliğine yönelik verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmalı yapılmasına gerek görülmediğinden, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili İstanbul Anadolu 32. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada dava dilekçesinde özetle; Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 01/06/2010 tarih ve 2010/31 sayılı kararı ile hazine adına kayıtlı olan Muğla İli, Bodrum İlçesi, … Köyü, …-…-…-…-… ve … parsel nolu taşınmazların özelleştirme kapsam ve programına alınmasına karar verildiğiNİ, karar gereği davalı tarafından ihalenin gerçekleştirildiği ve ihaleye müvekkil şirketlerinin de iştirak ettiğini ve şirketlerinin verdiği teklif ile 2.sırada yer aldığını, davalı idare tarafından şirketlerine gönderilen 17/02/2016 tarih ve 1002 sayılı yazıda ihale konusu taşınmazların müvekkili şirkete satış ve işletme hakkının verilmesine karar verildiği belirtilerek ihale şartnamesinde yer alan “ihale bedelinin ne şekilde ödeneceği” hususunun bildirilmesi ve satış sözleşmesi imzalanması amacıyla hazır bulunulması gerektiğinin bildirildiğini, davalının yazısının şirketlerine ulaşmasında birkaç gün sonra müvekkili şirketleri tarafından ödemenin ne şekilde yapılacağının bildirildiği ve davalı kurumun davetine şirketlerinin icazet ettiği ve taraflar arasında 09/11/2016 tarihli satış sözleşmesi imzalandığını ve davalı kuruma bu sözleşme kapsamında kesin, süresiz ve şartsız banka teminat mektubu verildiğini, yukarıda belirtilen süreçlerden sonra müvekkili şirketlerinin, meskur ihaleye giren ve en yüksek teklifi veren şirketin, ihaleye iştirak sırasında verilen geçici teminat mektubunun, davalı kurum tarafından irad kaydedildiğini ve bu şirketin de “teminat mektubunun paraya çevrilerek irad kaydedilmesi” işleminin iptali için Danıştay’da dava açtığını ve açılan davada işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne ve işlemin iptaline karar verildiğini, ilgili şirketin aldığı bu karar sonrası davalı kuruma başvurduğunu, ancak davalı kurumun ilgili şirketin başvurusunu reddettiğini, ilgili şirket tarafından da bu red kararına karşı Danıştay’da 2.kez dava açıldığını, tüm bu süreçler yaşanırken müvekkili şirketlerinin bölgenin en büyük alanlarından biri olan sözleşme konusu taşınmazlarda yapılacak otel-konut ve ticari ünitelerin inşaası ve satışı için yerli ve yabancı yatırım firmaları ve büyük inşaat şirketleri ile görüşmelere başladığını, ancak görüştükleri tüm şirketlerin dava sonuçlanıncaya kadar projede yer almayacaklarını bildirdikleri, bu davalar devam ederken müvekkili şirketlerinin davalı kuruma ödeme yapmasını beklemenin hukuka ve hakkaniyete aykırı düşeceği gibi, ödeme yapılmasının müvekkili şirketlerinin mahfına sebebiyet vereceğini ya da devleti milyonlarca lira zarara uğratacağını, zira Danıştay’da açılan davanın davalı kurum aleyhine neticelenmesi halinde taşınmazların müvekkili şirketlerinden istenileceğinin, davalı kurumun da kabulünde olduğundan bahisle ve ayrıca davalı idarenin elinde kesin, süresiz ve şartsız teminat mektubu bulunduğundan herhangi bir riski de bulunmadığından HMK’nın 397.maddesi kapsamında açılan iş bu davada öncelikle taraflar arasındaki ödemeye ve bu ödemelere teminat amaçlı verilen kesin, süresiz ve şartsız banka teminat mektuplarının paraya çevrilmesine ilişkin muarazanın önlenmesine, Danıştay 13. Dairesinin 2017/2818 esas sayılı davasının kesinleşmesinin beklenmesine, davanın reddi şeklinde kesinleşir ise aradan geçen zaman dikkate alınarak taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenen ödeme vadelerinin hukuka ve hakkaniyete uygun bir şekilde uyarlanmasına, şayet davanın kabulü şeklinde kesinleşir ise müvekkili şirketleri tarafından ödenen bedelin en yüksek reeskont faiziyle birlikte iadesine ve müvekkili şirketlerinin menfi ve müspet her türlü zararının şimdilik 50.000,00 TL’sinin yine en yüksek reeskont faiziyle birlikte davalı kurumdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı taraf cevap dilekçesinde özetle; öncelikle ihtiyati tedbir kararının yetkisiz ve görevsiz olan mahkemece verildiğini, davacı ile idareleri arasında imzalanan sözleşmenin 9.maddesine istinaden sözleşmeden doğabilecek ihtilafların hallinde kesin yetki kuralları hariç Ankara Mahkemeleri ve İcra Dairelerinin yetkili olduğunun düzenlendiğini, diğer taraftan davacı tarafın hukuki konumu ve dava konusu işin mahiyeti dikkate alındığında bahse konu işin ticari bir iş ve görevli mahkemenin de ticaret mahkemesi olduğunu, ayrıca özelleştirme uygulamalarına ilişkin idari davaların ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülmesinin gerektiğini, mahkemede görülmekte olan davanın derdest bir dava olduğunu, davacı tarafın dayanağını oluşturan Danıştay 13. Dairesi’nde görülen davanın mahkemedeki iş bu dava açılmadan önce reddedildiğini ve davacı tarafın bu durumu bildiği halde dava dilekçesinin içeriğinde açılan davayı gerekçe göstererek konusu ve tarafları aynı olan iş bu davayı açtığını, davacı tarafın iyi niyetli olmayıp ödeme tarihine çok az bir zaman kala tedbir talep ederek iş bu davayı açtığını, müvekkilleri idari ile davalı şirket arasında imzalanan sözleşme uyarınca idarenin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirerek taşınmazların ve işletme hakkının davacı tarafa devrettiğini, bu meyanda sözleşmenin halihazırda ayakta olduğunu, bu sebeple davacının da sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini, davacı tarafın idareye vermiş olduğu 06/12/2018 tarihli dilekçe üzerine idare tarafından davacı tarafa verilen 20/12/2018 tarihli ve 13/09/2019 tarihli cevapların içeriğinin olayın akış sürecine ve yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun olduğunu ve ticari işlemlere karşı dava açılması ihtimali bulunduğundan hareketle bir tacirin ticari muamelelerde bulunmadığı iddiasının ticaret hayatına uygun düşmediğinden bahisle, davanın usul ve esastan reddini talep etmiştir. İstanbul Anadolu 32. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce 21/02/2020 tarih, 2019/1051 Esas, 2020/151 sayılı Kararı ile “davada görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu” gerekçesiyle görevsizlik kararı tesis edilmiş, bu kararın istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 04/02/2021 tarih, 2021/23 Esas, 2021/153 Karar sayılı Kararı ile ” istinaf başvurusunun esastan REDDİNE” yenilik karar tesis edilmiştir. Dairemiz kararından sonra ilk derece İstanbul Anadolu 32. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dosya kesinleştirilerek tevzi bürosuna gönderilmiş ve İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne tevzi edilmiştir. İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 04/06/2021 tarih, 2021/354 Esas, 2021/426 sayılı Kararı ile “Dava dosyasının istinaf kararı sonrası ilk tevzinin yapıldığı İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi ‘ne gönderilmesine” yönelik karar tesis edilerek, dosya İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmiştir. İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce ise 11/06/2021 tarih, 2021/389 Esas, 2021/691 sayılı Karar ile”Dava dosyasının İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesine iadesine” yönelik karar tesis edilerek dosya İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmiştir. İlk derece İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce; “1-Mahkememizin YETKİSİZLİĞİNE, bu nedenle davanın usulden REDDİNE, 2-Taraflardan birinin, karar süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak, dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi halinde dosyanın yetkili ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NE gönderilmesine” yönelik karar tesis edilmiştir. Karar süresinde taraf vekillerince istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; vekil olarak açtıkları davada yargılama sürecinde verilen kararların biri hariç hiçbirinin tebliğe çıkmadığı ve son olarak verilen yetkisizlik kararının da vekil yerine asile tebliğ edildiğini, ön inceleme aşamasına gelinmeden yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmadığını, belirterek verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yargılamadaki cevap ve beyanlarını tekrar ederek, verilen yetkisizlik kararının doğru olduğunu, ancak müvekkili İdare’nin hiçbir dayanağı kalmayan ihtiyati tedbir kararı nedeniyle mağduriyeti artmakta, kamu zararının büyüdüğünü, bu itibarla İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/387 Esas, 25.06.2021 tarihli ve 2021/489 sayılı ihtiyati tedbirin kaldırılması hususunun yetkili mahkeme tarafından değerlendirilmesi hususundaki kararının düzeltilerek, ihtiyati tedbirin kaldırılmasını, talep etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesine cevap dilekçesinde özetle; bir mahkemenin huzurunda görülen bir davada karar verebilmesi için yetkili ve görevli olması gerektiğini, mahkemelerin bir taraftan kendilerini görevli veya yetkili görmeyip; ardından da “sanki” görevli veya yetkiliymiş gibi herhangi bir konuda karar vermeleri mümkün olmadığını belirterek, davalının tedbirin kaldırılması yönündeki talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. İddia, savunma ve tüm dosya kapsamından; Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanması talebine ilişkindir. Davalı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı vekili tarafından davanın açıldığı, İstanbul Anadolu 32.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/1051 Esas sayılı dosyasına 17/12/2019 tarihinde yasal süresinde cevap dilekçesi sunulduğu, cevap dilekçesi ile ilk itiraz olarak görev ve yetki itirazında bulunulduğu görülmüştür. HMK’nın 17.maddesinde “tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa dava sadece sözleşme ile belirlenen bu mahkemelerde açılır.” şeklindeki düzenleme göz önüne alındığında davacı tacir, davalı kamu tüzel kişisidir. Taraflarca düzenlenen sözleşmenin 9.maddesi ile “işbu sözleşmeden doğabilecek ihtilafların hallinde kesin yetki kuralları hariç Ankara Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkilidir” denilmek sueti ile Ankara Mahkemelerinin ve icra dairelerinin yetkisinin kabul edildiği anlaşıldığından, süresinde yapılan yetki itirazı mucibince mahkemenin yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya uygundur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/15-2141E- 2019/442 K sayılı kararında da değinildiği üzere; Dava şartlarının bulunması davanın esasının incelenmesi için gerekli olduğundan davanın başından sonuna kadar var olmalıdır. Bu nedenle davanın başında öncelikle dava şartları incelenir. Hâkim dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden inceler, tarafların bu konuda talepte bulunması gerekli olmadığı gibi hâkim onların bu konudaki talepleri ile de bağlı olmayıp davanın başında dava şartlarının bulunduğunu tespit ettikten sonra davanın esasını incelemeye geçmelidir (Pekcanıtez/Özekes/Akkan /Korkmaz, s. 930). 6100 sayılı HMK’nın “Dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar” başlıklı 138/1. maddesinde, Mahkemenin, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar vereceği, gerektiği taktirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği belirtilmiştir. Dava şartları ve ilk itirazların karara bağlanması için, tarafların açıklamaları yeterli ise hâkim, dosya üzerinden karar verebilir. Verilen karar (görevsizlik veya yetkisizlik kararı gibi) davayı (o mahkemede) sona erdirici nitelikte ise, hâkim tarafları ön inceleme duruşmasına davet etmeden (dosya üzerinden) gerekli kararı verebilir. Bu hâlde ön inceleme duruşması yapılmasına, tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesine ve tahkikat aşamasına geçilmesine gerek kalmaz (Kuru B., s 286). Nitekim 6100 sayılı HMK’nın 138. madde gerekçesinde de, usule ilişkin hususların, şekli nitelik taşıdıklarından yargılamanın başında dosya üzerinden de incelenerek karara bağlanabileceği, ancak mahkemenin kararını vermek için tarafların dinlenmesine ihtiyaç duyması hâlinde bunu tahkikat aşamasında değil, ön inceleme oturumunda yapacağı, böylece dava şartları ve ilk itirazlarla ilgili sorunların, en geç tahkikat başlamadan ön inceleme duruşması sonunda karara bağlanmasının amaçlandığı belirtilmiştir. Anılan düzenleme ile hâkime dava şartlarına ilişkin olarak hangi aşamada karar verilmesi noktasında takdir hakkı tanınmış olup, hâkim tarafların dinlenmesine ihtiyaç duymaması hâlinde gerekli gördüğü takdirde dosya üzerinden de karar verebilecektir. 6100 sayılı HMK’nın 30. maddesi uyarınca hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olup, dava şartlarına ilişkin bir sorunun yargılamanın başında çözülmeyip sonrasında dava şartı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ekonomisi ilkesi ile de bağdaşmayacaktır.Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayda, mahkemece dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmeden ya da aşamalardaki sadece gönderme kararları da tebliğ edilmeksizin dosya üzerinden görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi, 6100 sayılı HMK’nın 115/1. ve 138. maddeleri ve usul ekonomisi uyarınca mümkündür. Ayrıca davacı vekilinin, istinafa konu kararın asile tebliğ edildiği yönündeki itirazının incelenmesinde ise müsnet kararın 24.01.2022 tarihinde e-tebliğ yolu ile davacı vekiline tebliğe çıkarıldığı anlaşılmış olmakla davacının bu yöndeki itirazının da reddi gerekmektedir. Davalının istinaf nedenlerinin incelenmesinde ise, istinafa konu kararın sadece yetkisizlik kararı olduğu ve hüküm içeriğinde tedbirle ilgili somut bir kararın olmadığı, HMK m.389-394.m.leri gereğince dosya kapsamında verilen tedbir kararı ile ilgili olarak yetkili yer mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği, istinaf konusu ilk derece mahkemesi kararında ihtiyati tedbir kararı ile ilgili gerekceli istinaf denetimine tabi bir ara kararı bulunmadığından davalının bu yöndeki itirazları da yerinde değildir. Bu değerlendirmeler ile dava konusu uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenlemeler doğrultusunda, tüm dosya kapsamında toplanan delillere göre, tarafların istinaf başvurusunun HMK m.353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar verilmesi sonuç ve kanaatine varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.HMK m.353/1-b-1 gereğince davacının ve davalının istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca taraflar lehine ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 3.Davacıdan alınması gereken istinaf harçları peşin olarak yatırıldığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 4.Davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 5.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin HMK’nın 360 ıncı maddesi yollamasıyla, madde 323 uyarınca istinafı talep eden üzerinde bırakılmasına, 6.Dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 22/06/2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.