Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2021/821 E. 2021/1024 K. 02.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/821
KARAR NO: 2021/1024
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/09/2019
NUMARASI: 2019/467 Esas, 2019/748 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 02/06/2021
Taraflar arasındaki menfi tespit davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmalı yapılmasına gerek görülmediğinden, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kendisini müteahhit olarak tanıtan alacaklı taraf yetkilisi (…)’dan 200.000,00 TL tutar karşılığında ev aldığını, ancak müvekkilinin nakit parası olmadığından alacaklı taraf ile 40.000,00 TL tutarında 5 adet senet ve 1.000,00 TL bedelli her ayın 6’sında ödenmek üzere 60 adet senet düzenlendiğini ve sözleşme yapıldığını, müvekkilinin senetlerin ödemesini eksiksiz olarak yapmaya başladığını, 1 yıl geçtikten sonra … isimli kişinin söz konusu evin üzerinde kendi kredi borçlarının olduğunu, kredi ödemelerinin yapılmadığını, banka tarafından icrai işlemlerin başlatıldığını dair ihtar çekildiğini, her an evin satılabileceği konusunda müvekkilini uyardığını, davalının …’yu da dolandırdığını, dolandırmayı bir meslek halinde getirdiğini, bu konuda davalıya açılmış bir çok suç duyurusu ve dava bulunduğunu, müvekkilinin … ile anlaşıp, 800.000,00 TL kredi çekip bankaya borcunu ödediğini, ancak İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında müvekkili aleyhine başlatılan takibin dayanağı olarak gösterilen senetlere dayanarak takip başlatılmasının kabul edilemeyeceğini, müvekkilinin takip başlatılana kadar bütün senetlerin ödemesini yaptığını, icra takibinin kötü niyetli olduğunu belirterek; müvekkilinin takip konusu borçla bir ilgisi olmadığından müvekkilinin böyle bir borcunun olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline, davalının %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına çarptırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince “Davanın 6325 sayılı Kanunun 18/A-2., HMK’nın 114/2 ve 115/2.maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE” yönelik karar tesis edilmiştir. Karar süresinde davacı vekilince istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; HMK’nın 106. maddesi ve İİK’nın 72.maddesi gereğince açılan davanın menfi tespit davası olduğu, bu nedenle ilgili yasal düzenleme gereğince alacak talebi bulunmadığından arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 2020/85 E.- 2020/454 K.sayılı kararında da 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’ya eklenen 5/A maddesi gereğince ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığına dair karar verildiğini beyan ederek, verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İddia, savunma ve tüm dosya kapsamından; Dava, taraflar arasında yapılan satış vaadi sözleşmesi gereğince, taşınmazın davacı adına teslim ve tescil edilmediği gibi sözleşme gereğince tanzim edilen senetlerden kaynaklı davacının bedellerini ödediği halde, aleyhine başlatılan takibin dayanağı olarak gösterilen senetler nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebini içeren menfi tespit davasıdır. Mahkemece davacının 6102 sayılı Kanun’un 5/A maddesi gereğince arabuluculuk dava şartını yerine getirmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmıştır. 28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un (TKHK) Amaç Başlıklı 1.maddesinde “Bu Kanunun amacı kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmelerini teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir. Tanımlar başlıklı 3. maddesi (1) Sağlayıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan yada hizmet sunanın adına yada hesabına hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi, (k) Tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi (1) Tüketici İşlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına yada hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzer sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” düzenlemeleri bulunmaktadır. 6502 s. TKHK’nın 73. maddesine göre, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevlidir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınmalıdır ve görev hususunda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Somut olayda; taraflar arasında tanzim edilen adi yazılı satış sözleşmesi düzenlenmiş olup, bu durumda davalının, davacıya satıcı sıfatıyla taşınmazı sattığı anlaşılmakla, söz konusu davada 6502 sayılı Yasa’nın 3/1-k maddesi gereğince davacının tüketici sıfatına haiz olduğu, davalının ise satıcı sıfatına haiz olduğu, bu nedenle davacı ile davalı arasındaki satış işleminin aynı Yasa’nın 3/1-l maddesi gereğince tüketici işlemi niteliğinde olduğundan uyuşmazlığın çözümünde tüketici mahkemeleri görevlidir. Taraflar arasındaki temel ilişki tüketici ilişkisi olup, davanın nedeni de senetlerin şekli unsurlarına dayanmadığından davanın açıldığı asliye ticaret mahkemesi görevli olmadığından, tüketici mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine yönelik karar verilmesi gerekirken, davanın arabuluculuk dava şartını yerine getirmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine yönelik karar verilmiş olması isabetli olmamıştır. Bu nedenle davacının istinaf talebinin kabulü gereklidir. Bu itibarla; davacının istinaf talebinin kabulüne, HMK m.353/1-a-3 gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevsizliğine, dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine iadesine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine oybirliğiyle varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE, HMK m. 353/1-a-3 uyarınca İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 13/09/2019 Tarih, 2019/467 Esas, 2019/748 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2.İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ”nin GÖREVSİZLİĞİNE, 3.Görevli Mahkemenin İSTANBUL (NÖBETÇİ) TÜKETİCİ MAHKEMESİ olduğuna, 4.Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren, taraflarca 6100 s.HMK’nın 20.maddesine göre 2 haftalık kesin süre içinde ilk derece mahkemesine DOSYANIN GÖREVLİ MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİ İÇİN müracaat edilmesi halinde, davanın esastan görülmesi için DOSYANIN görevli İSTANBUL (NÖBETÇİ) TÜKETİCİ MAHKEMESİ’ne gönderilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde taraflarca DOSYANIN GÖREVLİ MAHKEMEYE gönderilmesinin talep edilmemesi halinde, ilk derece mahkemesince dosya esasa kaydedilerek 6100 s.HMK’nın 20.maddesi gereğince işlem yapılmasına ve karar verilmesine, 5.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca davacı lehine ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 6.Davacının yatırmış olduğu 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 7.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek kararda değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 02/06/2021 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.