Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2021/2177 E. 2023/1821 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2177
KARAR NO: 2023/1821
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/04/2021
NUMARASI: 2018/859 Esas, 2021/320 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 11/10/2023
Taraflar arasındaki alacak davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmalı yapılmasına gerek görülmediğinden, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, işin esasına geçilmek suretiyle dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; taraflar arasında 07.06.2013 tarihli iki adet Gayrimenkul Satış Vadi Sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin İstanbul ili, Şişli İlçesi, … Mah. … mevkii, … pafta, … ada, … parselde yapılmakta bulunan … projesindeki yatay ofislerden … numaralı teras ofis ile … numaralı bahçe ofisi niteliğindeki bağımsız bölümlerin satın aldığını, sözleşmenin 7.bölümünün A maddesinde inşaatın bitim ve teslim tarihinin 31.08.2015 olarak vaad edilmesine rağmen, belirtilen tarihte tesliminin yapılmadığını, sözleşmenin 7.bölümünün B maddesinde kararlaştırıldığı üzere davalıya zımnen 4 aylık ek süre tanındığını, son teslim tarihinin 31.12.2015 olduğunu, ancak bu tarihte de taşınmazların müvekkiline teslim edilmediği gibi kullanıma da uygun hale getirilmediğini, müvekkilinin kararlaştırılan satım bedelinin ödeme planına uygun olarak ödeyerek yükümlülüklerini tamamen yerine getirdiğini, davalının müvekkilinin hak kaybına uğraması için kasıtlı hareketlere giriştiğini, bu bağlamda inşaat bitmediği halde teslim tutanağının imzalanması, aksi takdirde belediye ve türlü resmi kurumlarda işlemlerin sekteye uğrayacağını, taşınmazın bir an önce teslimi için bu tutanağın imzalanmasının yasal zorunluluk olduğunu beyan ile 29.12.2015 tarihinde şantiye sahası dahi bitirilmeden halka açık alanlar kapalı ve yaşama uygun olmadığı halde, iradesini sakatlatmak suretiyle teslim tutanağını imzalattığını, teslim tarihi 2015 olan bir projenin 2017 yılı sonuna kadar inşaatının devam etmesi, şantiye sahasının bitirilmemesi, halka açık alanların kapalı olmasının bağımsız bölümlerin kullanılamaz olduğunun açık bir göstergesi olduğunu, müvekkili tarafından 17.11.2016 ve 06.12.2016 tarihinde çekilen fotoğraflardan da anlaşıldığı üzere, şantiye sınırlarının halka açık alanlarının panel ile kapalı olduğunu, ofis bölgesinde yaşamın başlamasının mümkün olmadığının belirlendiğini, müvekkilinin 08.03.2018 tarihinde söz konusu taşınmazların tapusunu aldığını, ancak projenin tamamlanmadığını ve yararlanmaya uygun olmadığını, müvekkilinin çok ciddi bir kira geliri kaybının bulunduğunu belirterek, teslim tarihi olan 31.12.2015 tarihinden itibaren projenin tamamlanmamış, kullanıma ve yararlanmaya uygun olarak zamanında teslim edilmemiş olması dolayısıyla hesaplanacak kira kaybı alacağı için şimdilik 10.000 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 18/03/2021 tarihli ıslah dilekçesinde; müvekkilinin mahrum kaldığı kira bedeli alacağının 264.000,00 TL olarak ıslah ettiklerini belirterek 264.000,00 TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini; müvekkili şirketin teslim tarihini sözleşme hükümlerine uygun şekilde ertelediğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 7/D maddesi uyarınca, mücbir sebepler nedeniyle teslim süresinin revize edilerek 31.12.2015 tarihi olarak değiştirildiğini, … projesi şantiyesinde 06.09.2014 tarihinde meydana gelen elim kaza ile birlikte gerekli yasal tahkikatların yapılabilmesi amacıyla şantiyede inşa faaliyetlerinin durdurulduğunu, sonrasında İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin önlemlerin A’dan Z’ye büyük bir titizlik ile kontrol edilmesi amacıyla bu defa idari kurumlar tarafından resmi olarak durdurulduğunu, sonraki süreçte idari kurumdan gelen bilgilendirme ve izinler doğrultusunda şantiyede iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin çalışmalar tamamlanarak … projesinde inşaat faaliyetlerinin yeniden başladığını, şantiyede faaliyet gösteren 50’den fazla firmanın ve onarım ekiplerinin tekrar organize edildiğini, yaklaşık 4 aylık sürede projede herhangi bir inşaat faaliyeti yürütülmediğini, anılan sürelerin teslim süresine eklenmesi gerektiğini, müvekkilinin 06.04.2015 tarihli yazı ile davacıya sözleşmenin 7/A maddesinde belirtilen teslim tarihinin 31.12.2015 tarihi olarak değiştirildiğini bildirdiğini, akabinde 25.12.2015 tarihli yazı ile de, bağımsız bölümlerin shell&core şeklinde Aralık 2015 sonu itibariyle teslime başlanacağının bildirildiğini, mücbir sebep dışında da esasen müvekkilinin sözleşmenin 7/B maddesi uyarınca, alıcının izni olmaksızın da 4 ay uzatma hakkı bulunduğunu, sözleşmeler ve eki teknik şartname hükmü uyarınca, bağımsız bölümlerin shell&core şeklinde teslimi gerektiğini, diğer bir ifade ile dava konusu taşınmazın sadece taşıyıcı sistemi (core) yapılarak ve cephesi/çatısı (shell) kapatılarak, ince yapı işleri yapılmadan alıcıya/davacıya teslimi esasının olduğunu, teslimden maksadın sözleşmeye konu yapının geçici teslimler ile beraber teslime hazır hale getirilmesi olduğunu, suyun, elektriğin şantiye tarifesinden olması, ortak alan kat bahçeleri ve diğer bağımsız bölümlerin henüz tamamlanmamış olması eksik veya kusur sayılmayacağına ilişkin sözleşmenin 7/P maddesi karşısında, davacı iddiasının kabul edilebilir bir yanı bulunmadığını, sözleşmenin 7/L maddesi uyarınca tüm eksikliklerin teslim tutanağında belirtilmesi gerektiğini, davacıya bağımsız bölümlerin teslimine ilişkin tutanakta belirtilmeyen bir eksikliğin sonradan ileri sürülmesinin hak ve nefaset kuralına aykırı olduğunu, sözleşmenin 7/M maddesi gereğince, teslim tutanağında belirtilen eksikler dışında alıcı bağımsız bölümü mevcut durumuyla kabul etmiş sayılacağını, başkaca herhangi bir değişiklik, ilave hak ve alacak talebinde bulunmayacağı düzenlemesi bulunduğunu, her ne kadar davacı teslim tutanaklarının iradesi sakatlanarak imzaladığını iddia etmiş ise de, bu iddianın dayanaksız olduğunu, müvekkili şirketin bu güne kadar gerçekleştirdiği projelerin tamamında dürüstlüğü ve müşteri memnuniyetini ön planda tuttuğunu, teslim aldığı bağımsız bölümler ile ilgili 3 yıl sonra bu tarz asılsız itham ve iddialarda bulunmasının iftira niteliğini taşıdığını, davacının müvekkilini ibra ettiğini, bu nedenle de kira kaybı talebinin yerinde olmadığını savunarak haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince; “…1-Davanın KISMEN KABUL, KISMEN REDDİ ile,154.724,28 TL’nin davalıdan dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,..” karar verilmiş, bu karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesindeki beyanları doğrultusunda, müvekkilinin sahip olduğu bağımsız bölümlerin teslim edilmemesi nedeniyle, mahrum kaldığı kira bedelinin deliller ve bilirkişi raporu ile ispatlandığını, bu nedenle davanın tümden kabulü gerekliyken kısmen kabulüne karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunun, belirterek reddedilen kısım yönünden istinaf taleplerinin kabulü ile kararın kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesindeki savunmalarıyla aynı doğrultudaki beyanları ile mahkemenin eksik incelemeyle karar verdiğini, kararın kaldırılması gerektiğini, yapı kullanım izin belgesinin düzenlendiğini, taşınmazların fiilen davacıya teslim edildiğini, proje dahilindeki bütün bağımsız bölümlerin hukuken teslim yapıldığını, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında hakimi reddettiklerini, HMK md. 40’a aykırı şekilde bizzat reddedilen hakim tarafından karar verildiğini, bu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf taleplerinin kabulü ile kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı kira kaybı alacağının tahsil istemine ilişkindir. Dava ilk olarak İstanbul Anadolu 4. Tüketici Mahkemesi’nin 2018/345 Esas sayılı dosyasına tevzi edilmiş, bu mahkeme tarafından davaya konu bağımsız bölümlerin ofis niteliğinde olduğu, davacının tüketici olmadığı görevli mahkemelerin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, kararın kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi üzerine yargılamaya İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/859 Esas numaralı dosyası ile devam edilmiştir. HMK m.2 uyarınca; dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin davalar ile şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, Asliye Hukuk Mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK 4/1-a maddesine göre “Tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır”. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 s.TTK’nın 5. maddesinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmü yer almaktadır. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/3. Maddesine göre de; Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. TTK’nın 4. maddesinde nelerin ticari dava olduğu açıklanmıştır. Buna göre hükümde sayılan dava ve işlerin yanı sıra her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan davalar da ticari davadır. Anılan yasa hükümleri gereği, davalı tarafın ticari işletmesi bulunmadığından ve dava konusu da maddede sayılan mutlak ticari davalardan olmadığından davaya bakmaya görevli mahkeme genel mahkemelerdir. Görev kamu düzeni ile ilgili olup, yargılamanın her safhasında ve re’sen nazara alınmalıdır.(Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2016/19310 Esas, 2019/7331 Karar sayılı ilamı) 6102 Sayılı TTK’nın 12.maddesine “bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla hakla bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Anılan Yasanın 11.maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” 15.maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkanda veya sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri 11.maddenin 2.fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. (Yargıtay 3. HD, 13.02.2019 tarih, 2017/12019E., 2019/1050 K.) Somut uyuşmazlıkta yanlar arasında ofis niteliğindeki 44 ve 120 numaralı bağımsız bölümlerin satışı yönünde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi düzenlenmiştir. Söz konusu taşınmazların tapusu satış yoluyla davacıya devredilmiştir. İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından taraf delilleri toplanmış uyuşmazlığın esasına ilişkin deliller toplandıktan sonra davanın kısmen kabulüne ilişkin hüküm kurulmuştur. Davalı şirket tüzel kişiliğine sahip tacir olup, davacının tacir olup olmadığına ilişkin herhangi bir delil dosyada bulunmamaktadır. Satışa konu bağımsız bölümlerin ofis niteliğinde olması davanın ticari dava olduğu ve Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi sonucunu doğurmamaktadır. Bu durumda mahkemece yapılması gereken davacının tacir olup olmadığına ilişkin delilleri toplamak ve davacının tacir olmaması halinde davanın ticari dava olmadığı gözetilerek, uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkemelerin genel görevli Asliye Hukuk Mahkemeleri olması gerekçesiyle göreve ilişkin dava şartı yokluğundan dolayı davanın usulden reddine karar vermekten ibaret olmalıdır. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen değerlendirilmelidir. Mahkemenin görevine ilişkin deliller toplanmaksızın karar verilmiş olması sebebiyle kararın kaldırılması gerekmektedir. Yargılama sırasında, 14/04/2021 tarihli celsede davalı vekili söz alarak, ” Ben reddi Hakim talebinde bulunmak istiyorum, gerekçeli reddi hakim dilekçemi mahkemeye sunacağım, tarafıma süre verilsin” şeklinde beyanda bulunmuştur. Bunun üzerine, “Yargılamanın geldiği aşama ve ortadaki hal nazara alınarak HMK41/c.maddesi gereğince yargılamayı uzatmaya yönelik Reddi Hakim talebinin nihai kararla birlikte İstinaf Yolu açık olmak üzere REDDİNE karar verildi, açıklandı, açık yargılamaya devam olundu.” şeklinde ara karar oluşturulmuş ve aynı celsede davanın esası ile ilgili nihai kararın verilmiştir. HMK md.38/2 kapsamı uyarınca, hakimin reddi dilekçe ile talep edilir. Bu dilekçede, red talebinin dayandığı sebepler ile delil veya emarelerin açıkça gösterilmesi ve varsa belgelerin eklenmesi gereklidir. Bu nedenle, davalı vekili duruşmada gerekçeli reddi hakim dilekçesini sunmak üzere süre istemesine rağmen mahkemece bu yöndeki dilekçenin ibrazı için süre verilmeksizin, hakimin reddi talebinin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf taleplerinin de kabulü gerekmiştir. Bu değerlendirmeler ve yasal düzenlemeler doğrultusunda; tarafların istinaf başvurularının diğer istinaf nedenleri incelenmeksizin usulen kabulüne, HMK m.353/1-a-3-6 gereği ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacının tacir olup olmadığının araştırılması, mahkemenin görev hususunun değerlendirilmesi, HMK m.38/2 uyarınca reddi hakim talebine ilişkin usul hükümlerine göre işlem yapılması için dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesi sonuç ve kanaatine oybirliğiyle varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.Tarafların istinaf başvurularının KABULÜNE, HMK m. 353/1-a-3-6 uyarınca İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 14/04/2021 tarih, 2018/859 Esas, 2021/320 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2.Yukarıda belirtilen gerekçe kapsamında gereği yapılmak üzere dosyanın kararı veren İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ne gönderilmesine, 3.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 4.Tarafların istinaf başvuruları kabul edildiğinden yatırmış oldukları istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran taraflara iadesine, gereğinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 5.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek kararda değerlendirilmesine, 6.Dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 11/10/2023 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.