Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2021/101 E. 2023/846 K. 12.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/101
KARAR NO: 2023/846
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/10/2020
NUMARASI: 2018/1302 Esas, 2020/569 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 12/04/2023
Taraflar arasındaki alacak davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik verilen karara karşı davalılar …, … ve davacı vekili tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, işin esasına geçilmek suretiyle dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılar … ve … île müvekkili şirket arasında 17.10.2005 tarihinde, imzalanmış olan … Tic. A.Ş. Yıin, Kadıköy … Noterliğinin 31.07.1997 tarih ve … yevmiye numaralı Düzenleme Seklinde Kat Karşılığı Satış Vaadi İnşaat Sözleşmesi iie hak sahibi bulunduğu, İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, … Mahallesi, … pafta. … ada, … parsel sayılı yerdeki … Blok, … Kat, … nolu dairenin , KDV dahil 160.000,00 USD bedelle satılması hususunda anlaşılmış olduğunu, sözleşmenin 3. Ve 4. maddelerinde açıkça belirtildiği üzere, satışa konu gayrimenkulun bedeli olan KDV dahil 160.000,00 USD ve cezai şart karşılığı olarak 210.000,00 USD olmak üzere toplam 370.000,00 USD tutarlı, … Bankası A.Ş. tarafından tanzim edilmiş alan 17.10.2005 tarih ve … T.M. Seri no’lu teminat mektubunun, müvekkili tarafından davalılar … ve …’a verilmiş olduğunu, sözleşmenin 4. maddesinde belirtildiği üzere, davalı alıcıların, müvekkili satıcı ile arsa sahipleri arasında tapu devri ve tescili davasının derdest olduğunu ve bu dava sonucunda satıp lehine hükmen tescilin yapıldığı tarihten sonra alıcı adına tapu devrinin yapılabileceğini bilerek ve kabul ederek daireyi satın almış olup, sözleşmenin imzası ile birlikte dairenin fiilen alıcıya teslim edilmiş olduğunu, davalı alıcıların satışa konu daireyi, sözleşmenin imza tarihinden itibaren kullanmakta ve/veya yararlanmakta olduğunu, sözleşmenin 4. maddesinin 4. Paragrafında, sözleşmenin imzalanmasını müteakip 3. Yılın sonunda devam eden dosyanın kesinleşmemiş olması halinde alıcının keşide edeceği ihtarname ile tek taraflı olarak sözleşmeden cayma hakkına sahip olduğunun düzenlenmiş olup, her hakkın kullanılmasında ve borcun ifasında olduğu gibi, alıcının da cayma hakkını TMK M.2’ye uygun olarak kullanmak zorunda olduğunu, davalı alıcıların cayma hakkının kullanılabilir olmasından itibaren, makul bir sürede cayma hakkım kullanması gerektiğini, ancak somut olayda alıcıların cayma haklarım, 17.10.2008 tarihinin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, kullanmamış olduklarını, müvekkili şirket ile arsa sahipleri arasındaki İstanbul Anadolu 7. ATM’nın 2014/1228 E. sayılı dosyası üzerinden görülen, tapu iptali davasının karara bağlanmış ve verilen karar ile; davalılar … ve …’a satışı yapılmış olan … Blok, … Kat, … nolu Dairenin tapusunun müvekkili şirket adına tesciline karar verilmiş olduğunu, davalıların müvekkili şirket ile olan davanın geldiği durum ve aşamayı bilmelerine rağmen, müvekkili şirket ile aralarındaki sözleşme hükümlerine aykırı hareket ederek, herhangi bir ihbar ve ihtarda bulunmaksızın müvekkil şirketin vermiş olduğu teminat mektubunu nakde çevirmek için … Bankası A.Ş.’ye müracaat etmiş olduklarım, müvekkili tarafından İstanbul Anadolu 24. AHM’nde teminat mektubunun paraya çevrilmemesi için ihtiyati tedbir başvurusunda bulunulmuş ve mahkeme tarafından bu talebin kabul edilmiş ve bu yönde karar verilmiş ise de davalıların, bu karar çıkmadan önce teminat mektubunu paraya çevirerek, 370.000,00 USD uhdelerine geçirmiş olduklarını belirterek fazlaya dair talep ve hakları saklı kalmak üzere teminat mektubunun haksız olarak nakde çevrildiğinin tespitine, davalılara haksız yere ödenen 370.000,00 USD tutarlı teminat mektubu bedelinin, daha önce tahsil edilen 160.000,00 USD meblağın takas ve mahsubuyla bakiye 210.000,00 USD meblağın, nakde çevrilme tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanunun M.4/a’da belirli avans faizi oranında ticari temerrüt faiziyle birlikte davalılardan tahsiline ve müvekkiline ödenmesine, davacının uğradığı 884.000,00 TL mahrum kalınan kira bedelinin, her bir kira bedelinin muacceliyet ve temerrüt larihınden itibaren işleyecek, 3095 sayılı Kanunun M.2/2’de belirli avans faizi oranında ticari temerrüt faiziyle birlikte davalılardan tahsiline ve müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Bankası A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı banka tarafından tahsis edilen kredi limiti çerçevesinde davacı … Tic. A.Ş, ‘nin lehdar olduğu ve diğer davalılar … ve …’ın muhatapları olduğu 17.10.2005 tanzim tarihli, … Seri no’lu 370.000,00 USD tutarlı “kesin” ve “süresi” teminat mektubunun düzenlenmiş olduğunu, teminat mektubunun muhatapları … ve …’ın 19.10.2018 tarihli yazılı talepleriyle davalı bankanın teminat mektubunu lehdar davacının sözleşme taahhütlerini zamanında yerine getirmediği gerekçesi ile tazmin talebinde bulunmuş olduklarını, muhatabın usulüne uygun tazmin talebi üzerine muhatabın belirttiği hesaba 2.057.126,00 TL’nin yatırılmış olduğunu, davacının diğer davalılar ile arasındaki problemlerin bankayı ilgilendirmediğini, teminat mektubunun garanti sözleşmesi niteliğinde olan bir belge olması nedeniyle tazmin taleplerinde garantörün sadece “şekli inceleme” yapma yetkisi olup taraflar arasındaki ilişkinin esasına girmesinin mümkün olmadığını, teminat mektubunun tazmini aşamasında sunulmuş bir tedbir kararının mevcut olmadığını, mezkur tedbir kararının paraya çevirme işleminden sonra verildiği için hedeflenen korumanın sağlanamamış olduğunu, davalı bankadan kira bedelinin talep edilmesinin mümkün olmaması nedeni ile de kira bedeli talebi yönünden, müvekkili banka açısından reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek banka aleyhine açılmış davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davacı şirketten kendileri ve 3 çocukları için Ağustos 2005 ile Şubat 2006 tarihleri arasında fiyatları farklı olmakla birlikte, aynı olan Gayrimenkul Satış Sözleşmeleri ile 4 adet daire satın almış olduklarını, daire alımları hakkında müvekkillerinden …’a ait … Bankası Yeşilköy Şubesindeki hesabının dökümü ekte olup, sözleşmenin imzalandığı 9 gün içerisinde 3 ayrı defada toplamda 783.000,00 USD bankadan elden çekilmiş olduğunu, banka yolu ile ödenmiş olan daire bedellerinin ise, … Bankasının Hasan Paşa Şubesinden ayrıca gönderilmiş olduğunu, müvekkilinin elden ödemiş olduğu bedeller ile ilgili ısrarla makbuz istemiş ise de davacı şirketin buna yanaşmamış, karşılığında müvekkile, hem bankadan yaptığına ödeme için, hem de elden yaptığınız ödeme kadar size kat’i, süresiz ve başvuru halinde derhal paraya çevrilebilecek bir teminat mektubu verdiğimiz için makbuza gerek olmadığını söylediğini, aynı dönemde bankadan çekilen para ile satın alınan dairelerin gerçek bedelleri arasında illiyet bağının kurulduğunun aşikar olduğunu, davaya konu edilen gayrimenkulü 17.10.2005 tarihinde, 370.000,00 USD ödeyerek satın almış olduklarını, müvekkilinin … Bankası Yeşilköy Şubesindeki hesabından 17.08.2015 tarihinde 340.000,00 USD buna ilaveten 19.08.2005 tarihinde 325.000,00 USD daha çekmiş olduğunu, sözleşme tarihi olan 17.10.2005 tarihinde de 21.000,00 USD daha çekilmiş olduğunu, hesap dökümlerinden görülebileceğini, davacı şirketin müvekkillerine satmış olduğu gayrimenkulün tapusunu veremediğinden, “tapu devri gerçekleşinceye kadar” müvekkillerine 370.000,00 USD değerinde kat’i süresiz ve bankaya başvuru halinde derhal nakde çevrilebilecek teminat mektubu vermiş olduğunu, davacı şirketin, vergiden kaçmak amacıyla, gayrimenkulun bedelini 160.000,00 USD, 210.000,00 USD ‘yi ise cezai şart karşılığı olarak yazmış olduğunu, davacı şirketin, en geç 3 yıl içerisinde satıcının tapu devrini gerçekleştiremediği takdirde, alıcıya vermiş olduğu teminat mektubunun nakde çevrilebileceğini ve geçmiş yıllara ilişkin kira talebinde bulunmayacağını da sözleşme ile kabul etmesine rağmen, işbu dava ile cezai şartı ve geçmiş yıllara ilişkin kıra taleplerini dava konusu etmiş olduğunu, oysa davacının taleplerinin dava konusu yapılamayacağının Gayrimenkul Satış Sözleşmesi ile hüküm altına alınmış olduğunu, müvekkillerinin gayrimenkulün tapusunu almayı sabırla beklediklerini, uzun yıllar geçmesine rağmen tapunun halen verilmemesi nedeniyle, davacı şirket ile yeniden 15.08.2015 tarihli ek düzenleme adı altında gayrimenkul bedeli olarak ödedikleri 370.000,00 USD karşılığı kadar aldıkları teminat mektubunun ve ilk imzalanan Gayrimenkul Satış Sözleşmesi şartlarının geçerliliği konusunda anlaşma akdetmiş ve bu ek sözleşme üzerinden de 3 sene geçmesine rağmen halen tapularını alamadıkları daire ile ilgili 12 sene evvel ödemiş oldukları 370.000,00 USD olan teminat mektubunu nakde çevirmek zorunda kalmış olduklarını, davacı şirket yetkilileri ile imzalanan 15/08/2015 tarihli ek düzenleme ile teminat mektuplarının, daire bedelleri karşılığı olduğunu açıkça beyan ederek satış vaadi sözleşmelerinin halen geçerli olduğunu belirtmiş ve teminat mektuplarının lehtarların diledikleri tarihte nakde dönüştürebileceklerini, kendi kayıtlarını inceleyerek teyit ve beyan etmek suretiyle müvekkillerine vermiş olduğunu, sunulan belge incelendiğinde, bahsi geçen belgede davacının cezai şartm varlığından bahsetmediğinin görülebileceğini, müvekkillerinin bedelini ödedikleri daireler için ticari hayatta bankalara teminat olarak gösteremediklerinden ve bankalardan kredi alamadıklarından dolayı son derece mağdur olup zarara uğramış olduklarını, günümüz ticari hayatın zorlukları karşısında borçlarmı ödeyebilmek için teminat mektuplarını nakde dönüştürmelerinin kaçınılmaz olduğunu belirterek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince;”…1-Davalı … Bankası A.Ş yönünden açılan davanın feragat nedeniyle reddine, 2-Davalılar … ve … yönünden açılan davanın kısmen kabulü ile; 1.167.558 TL’nin 19/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, Aşan istemin reddine,..” karar verilmiştir. Karar süresinde davalılar … ve … ve davacı vekilince istinaf edilmiştir. Davalılar … ve … vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı davaya konu ettiği alacak hakkında müvekkilini temerrüte düşürmediğini, müvekkillerine yazılı bildirim yapmadığı gibi ihtarname ile bedelin ödenmemesi halinde uygulanacak faiz oranını belirtmediğini, bu nedenle cezai şart nedeniyle bu bedele uygulanmış olan faiz talebinin dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, 17/10/2005 tarihli sözleşme gereğince “alıcıların satıl bedeli ve cezai şart toplamı ödemiş olduğu 370.000 USD karşılığı almış olduğu teminat mektubunun nakde çevirme hakkında sahip olduğu” şeklinde açık düzenlemeye göre müvekkilinin davacıya ödediği 370.000 USD gayrimenkulün eder değeri olduğuna dair açık ikrar niteliğinde bulunduğunu, sözleşmede yer alan bu açık ödeme ikrarına rağmen davacının vergi ödememek için yasaları dolanma adına kötü niyetli olarak düzenlemiş olduğu sözleşme ile daire bedeli olarak 160.000 USD’nin mahsup edilerek 210.000 USD cezai şart bedelinin müvekkillerinden tahsili bu bedele uygulanacak avans faizi hakkındaki kararın haksız mesnetsiz ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, 15/08/2015 tarihli ek sözleşme gereğince müvekkillerinin tapuyu almayı beklediklerini, tapunun devredilmemesi nedeniyle bu sözleşmenin düzenlendiğini, ek düzenleme ile gayrimenkulün bedeli olarak ödedikleri 370.000 USD karşılığı kadar teminat mektubunu ve ilk imzalanan gayrimenkul satış sözleşmesinin geçerliliği konusunda anlaşma olduğunu, davacının cezai şart ile satış bedelini ayrıştırması, davacı şirketin haksız zenginleşmesine sebebiyet vereceğini, müvekkillerinin 15/08/2015 tarihindeki düzenledikleri ek sözleşme sonrası cayma ihtarnamesi göndermeyip davacı inşaat firmasının verdiği yetkiyle daireyi kullandıklarını, taşınmazın devredilmemesi nedeniyle satış bedeli olarak ödenen 370.000 USD karşılığı teminat mektubunun paraya çevrilmesini usul ve yasaya uygun olduğunu, bilirkişi raporunda müvekkilini satın aldığı dönemde gayrimenkulün rayiç bedeli tespit edilmiş olup, satın aldıkları tarihteki değer ile de örtüştüğünü, bu nedenlerle ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili istinaf ve istinafa cevap dilekçesinde özetle; taşınmazın değeri sözleşmede 160.000 USD olarak belirtildiğini, 210.000 USD’nin ise cezai şarta karşılık sözleşmenin düzenlendiğini, 15/08/2015 tarihli ek düzenlemede teminat mektubunun tutarını gayrimenkul bedeline ilişkin olduğuna yönelik herhangi bir ikrarı mevcut olmadığını, davalıların teminat mektubunun satış bedeline ilişkin olduğuna dair iddiasını ispat edemediklerini, müvekkilinin teminat mektubu tutarının gayrimenkulün bedeline ilişkin olduğuna yönelik herhangi bir ihtarının mevcut olmadığını, taraflar arasında taşınmazın satış bedeli açık olarak yazılmış olup, bu bedelin davalı tarafından ödendiğini, satış bedelinin haricinde başka bir ödeme belgesinin söz konusu olmadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin cezai şart alacağına ilişkin talebinin kabulüne ilişkin kararın onanmasına davalının istinaf talebinin reddine, müvekkilinin kira alacağı yönünden talebine yönelik yerel mahkeme kararının kaldırılarak, kira alacağı yönünden de davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Dava, taraflar arasındaki Kadıköy … Noterliği’nin 31/07/1997 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile bulunduğu, Kadıköy ilçesi, … Mah., … pafta,… ada, … parsel, … Blok … Kat … nolu dairenin harici satış sözleşmesinden davalının cayması nedeniyle davacı tarafından paraya çevirilen teminat mektubunun fazla tahsil edilen kısmının iadesine ilişkindir. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, davanın her safhasında re’sen gözetilir. 6102 sayılı TTK’nun 6335 sayılı Kanunla değişik 5. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK 4/1-a maddesine göre “Tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır”. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 s.TTK’nın 5. maddesinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmü yer almaktadır. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 5/3. Maddesine göre de; Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır. TTK’nın 4. maddesinde nelerin ticari dava olduğu açıklanmıştır. Buna göre hükümde sayılan dava ve işlerin yanı sıra her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan davalar da ticari davadır. Anılan yasa hükümleri gereği, davalı tarafın ticari işletmesi bulunmadığından ve dava konusu da maddede sayılan mutlak ticari davalardan olmadığından davaya bakmaya görevli mahkeme genel mahkemelerdir. Görev kamu düzeni ile ilgili olup, yargılamanın her safhasında ve re’sen nazara alınmalıdır.(Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2016/19310 Esas, 2019/7331 Karar sayılı ilamı) 6102 Sayılı TTK’nın 12.maddesine “bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla hakla bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Anılan Yasanın 11.maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” 15.maddesinde de ” İster gezici olsun ister bir dükkanda veya sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri 11.maddenin 2.fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. (Yargıtay 3. HD, 13.02.2019 tarih, 2017/12019E., 2019/1050 K.) Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi 6502 sayılı kanunun 3/k maddesi gereğince tüketicidir. Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan yada mal sunan adına veya hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişileri de 6502 sayılı yasanın 3/1 maddesi uyarınca satıcı sayılır. Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya bunun adına veya hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık vb. sözleşmelerde dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem 6502 sayılı yasa 3/1 maddesine göre tüketici işlemi niteliğindedir. Somut olayda davacı satıcı davalılar tüketici taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesi tüketici işlemi olduğu göz önüne alınarak, 6502 sayılı yasanın 73. maddesi gereğince, tüketici mahkemesi görevli olduğundan, mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi gerekmektedir. Bu itibarla; davalılar …, … ve davacının istinaf talebinin kabulüne, HMK m.353/1-a-3 uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın görevli Tüketici Mahkemesine gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine oybirliğiyle varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1.Davalılar …, … ve davacının istinaf başvurusunun kabulüne, HMK m. 353/1-a-3 uyarınca İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 14/10/2020 tarih, 2018/1302 Esas, 2020/569 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2. İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin görevsiz olması nedeniyle Davanın Göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle 6100 s.HMK.nun 114-c ve /115/2..m.leri uyarınca USULDEN REDDİNE, 3.Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren, taraflarca 6100 s.HMK’nın 20.maddesine göre 2 haftalık kesin süre içinde ilk derece mahkemesine DOSYANIN GÖREVLİ MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİ İÇİN müracaat edilmesi halinde, davanın esastan görülmesi için dosyanın görevli TÜKETİCİ MAHKEMESİ’ne gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine İADESİNE, Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde taraflarca DOSYANIN GÖREVLİ MAHKEMEYE gönderilmesinin talep edilmemesi halinde, ilk derece mahkemesince dosya esasa kaydedilerek 6100 s.HMK’nın 20.m. gereğince işlem yapılmasına ve karar verilmesine, 4.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 5.Davalılar …, …’ın yatırmış olduğu istinaf karar harcının talep halinde yatıran taraflara iadesine, gereğinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 6.Davacının yatırmış olduğu istinaf karar harcının talep halinde yatıran bu davacıya iadesine, gereğinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 7.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek kararda değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 12/04/2023 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.