Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2019/1489 E. 2021/2623 K. 22.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1489
KARAR NO: 2021/2623
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/09/2018
NUMARASI: 2014/1210 Esas, 2018/1019 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 22/12/2021
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmalı yapılmasına gerek görülmediğinden, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, işin esasına geçilmek suretiyle dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında sözleşme imzaladıklarını, bu sözleşme uyarınca müvekkilinin davalıya 60.000 USD finansman desteği sağlayacağı belirtilmiş olup, sözleşme uyarınca müvekkilinin davalı şirketin Türkmenistan’ da bulunan resmi çalışanlarına 60.000 USD nin teslim edildiğini ve teslim tesellüm tutanağı düzenlenerek imzalandığını, ancak sözleşme gereğince yapılan finansman desteğinin üzerinden 6 ay sonra davalı şirketin müvekkiline 120.000 USD ödemese gerektiğini, ancak davalı şirketin 6 ay sonunda bu borcunu ödemeyerek temerrüte düştüğünü, bunun üzerine müvekkilinin İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının akdedilen sözleşmeye aykırı davranarak, TTK hükümlerini de ihlal ederek yalnızca süre kazanmak maksatlı olarak hukuki veya fiili hiçbir haklılığı bulunmadığı halde takibe itiraz ederek müvekkilini mağdur ettiğini ve telafisi mümkün olmayacak zararlara uğrattığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu müvekkilinin mağduriyetinin giderilmesi için iş bu davayı açtıklarını beyan ederek, davalı tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasına yapılan itirazın iptaline takibin devamına karar verilerek alacağın %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın dava dilekçesi ve delil listesinin HMK nin emredici hükümleri gereğince usulüne uygun olmadığını, davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesinin yeterli olmadığını, yasaların emredici hükmü gereği davacının dava dilekçesindeki iddia ve beyanlarını ispat ile mükellef olduğunu ve delillerini sunması gerektiği halde dava dilekçesi içinde davaya konu somut olayı ve taleplerini ispatlayan yeterli belge veya evraklarını sunmadığını, davacı Türkmen vatandaşı ile müvekkil arasında hukuki bir ilişki olmadığını, alacağı dayanak olarak gösterilen ve dava dosyasına başlıca delil olarak sunulan 21/04/2008 tarihli sözleşme üzerinde bulunan imzaların müvekkil şirketi temsil ve ilzama yetkili … ‘nun eli ürünü olmadığını, sözleşmede bulunan imzalara ilişkin imza inkarında bulunduklarını, dava dilekçesinde belirtilen sözleşmenin müvekkili şirketin tamamen bilgisi dışında imza altına alındığını, sözleşme altındaki imzanın şirketi temsil ve ilzama yetkilisi olan …’nun eli ürünü olmadığını, sözleşmedeki imzanın müvekkili şirket temsilcisinin eli ürünü olup olmadığının araştırılması için, sözleşme aslının mahkemece kasasına alınarak, müvekkil şirketin temsilcisinin uygulamaya elverişli imza örnekleri ile mahkeme huzurunda alınacak imza örneklerinin grafolojik inceleme için bilirkişiye verilmesini, davacı tarafın ortada geçerli bir sözleşmenin varlığının ispatlanamamışken davacı tarafın sözleşmeye dayanak alacağının doğruluğuna ve imzanın kabul edildiğine yönelik beyanlarının dayanaksız ve kötü niyetli olduğunu, davacı tarafından delil olarak sunulan sözleşmenin incelendiğinde Rusça ve Türkçe tercümesi arasında farklar olduğunu, sözleşmede kendisini girişimci olarak belirten davacı …’in kiminle bu sözleşmeyi akdettiği ve ilgili tutarı kime teslim ettiğinin belli olmadığını, paranın teslim edildiğine dair tutanakta ismi geçen …’nın müvekkil şirket temsilcisi ve çalışanı olmadığını, tutanakta ismi geçen …, isimli şahısın müvekkil şirketin Türkmenistan inşaatında çalışmış duvar ustası olduğunu bu şahısın ise müvekkil şirket namına para teslim almaya ve imza vermeye yetkisinin bulunmadığını, aynı şekilde tutanakta ve sözleşmede ismi geçen ve Türkiye’ de olduğu belirtilen ve Türkmenistan Şubesi genel müdürü olarak belirtilen …’nun müvekkil şirket tarafından 06/09/2001 tarihli vekaletname ile T.C hudutları dahilinde temsile yetkili kılındığını ve 03/04/2008 tarihinde azilname ile vekaletten azledildiğini, sözleşme tarihinin 21/04/2008 olduğunu, ayrıca müvekkil şirketin defter ve kayıtlarının incelenmesi halinde, şirket hesabına nakden 60.000 USD borç para girişi olmadığını ve uluslararası bir para transfer işleminin de bulunmadığının anlaşılacağını, ayrıca müvekkili şirket ile davacı arasında hukuki bir ilişkinin mevcut olmadığını, davacı tarafın iddia ettiği alacağına ilişkin tüm belgelerini dosyaya ibraz etmesi ve iddiasını ispatlaması gerektiğini beyanla davacının ispat edemediği davasının reddine karar verilerek davacı aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; davanın reddine karar verilmiş olup, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Türkmenistan Maliye ve Ekonomi Bakanlığından alınan evrakta görüleceği üzere davalı şirketin Türkmenistan’da ki şubesinin yöneticisinin … olduğunu, 60.000 USD nin teslimine ilişkin 22.04.2008 tarihli belgeyi imzalayan kişinin de bu kişi olduğunu, 16.12.2014 tarihinde belge asıllarının mahkemenin kasasına ıslak imzalı olarak teslim edildiğini, bu belgelerde ve sözleşmede yazılan hususlar okunduğunda 60.000 $’ın finansman desteği için verildiğini, ayrıca da Türkmenistan’da ki inşaat işleri için müvekkilice iş bu işlere ortak olunduğunu, davalının 21.09.2017 duruşmada dahil olmak üzere duruşmalara katılmadığını, iddianın, savunmanın genişletilebileceğini, mahkemenin davacı yanca iddiası genişletildiği, değiştirildiği denerek kabul görmediğini, finansman desteğinden edilen sözleşmede ayrıca malzeme ve mal alımlarından bahsedildiğini, müvekkilinin 60.000 $ koyup 120.000 $ alacak şekilde bir sözleşmenin olmadığını, müvekkilinin Türkmenistan’da ki işleri ayarlayacak olup, üstüne düşen görevi nedeniyle bir fiili inşaat işlerini ayarladığını, patentini kullanarak tüm sorumluluğunu hukuki olarak üzerine aldığını, ticari olarak da iş bu işe para yatırdığını ve de inşaat işlerini bir fiil takip ettiğini, 21.04.2008 tarihli sözleşmeye göre, davacı müvekkilinin davalı şirket adına şirket imza yetkilisi …‘nun imzası ile sözleşme akdedildiğini, Türkmenistan’daki şubenin genel müdürü olarak … gösterildiğini, davalı cevap dilekçesinde …‘nun 03.04.2008 tarihli azilname ile vekaletten azlettiğini belirtmiş ise de, 21.04.2008 tarihli sözleşmeyi de şirketin müdürü ve imza yetkilisi olan …‘nun imzası ile vekaletten daha önce azledildiği iddia edilen …’nun Türkmenistan’daki şubenin genel müdürü olarak atandığını, bu vekaletten azlin ticaret sicili de ilan edilmediğinden iyiniyetli üçüncü kişilere bağlamayacağını, 07.11.2008 tarihli protokole göre, davalı şirketin Türkmenistan’daki şubesinin borçları çıkartılmış olup, işbu mutabakat mektubunda müvekkilinin alacağının 110.000 $ olarak gösterildiğini, 10.11.2018 tarihli ortak faaliyet hakkındaki sözleşmeye göre davalı tarafından şirket yetkilisi olan …‘nun imzası ile sözleşme düzenlendiğini, sözleşmenin konusunun Türkmenistan’da yapılacak olan dört adet inşaat işi olduğunu, davalı şirketin Türkmenistan’daki şubesinin yöneticisi …’un Bölge müdürü olarak atandığını, uzlaşma akdine göre müvekkili davacının 21.04.2008 tarihli sözleşme gereğince, 03.01.2010 tarihi itibari ile 110.000 $ alacaklı olduğunu, garanti mektubuna göre 03.01.2010 tarihi itibari ile 110.000 USD davacı müvekkilinin alacağının şirketin ayni ve gayrimenkulleri ile teminat altına alındığını, bu duruma rağmen bilirkişi raporunda bu belgelerin davalı şirket karar defterinde olmadığından ve de şirket kararlarında Türkmenistan’daki şubenin genel müdürü olarak … ve de …’un bölge müdürü olarak atayan davalı şirketin genel müdürü ve davalı şirkette münferiden en geniş biçimde temsil ve ilzam edebileceği anlaşılmış olan …olmasına rağmen, şirket karar defterinde olmamasının bağlayıcılığının olmadığını, yapılan imza incelemesinde huzurda alınan imzalar hariç diğer toplanan tüm imzaların aynı olduğunu, …’nun mahkeme huzurunda imzasını değiştirerek attığını, müvekkilinin 21.04.2008 tarihinden 03.01.2010 tarihine kadar davalı şirketin Türkmenistan’daki inşaat işleri takip ettiği gibi inşaat işlerinin 20 ayda bittiği anlamına geldiğini, uzlaşma akdinde de belirtildiği üzere, 13.05.2007 patent sahibi olduğunu, Türkmenistan’da belirtilen işlerin yapımı için bu patentin kesinlikle şartı olduğunu, dava konusu sözleşmeler incelendiğinde davalının ilişkilerin ticari bir ilişkiden kaynaklandığı, davalının müvekkiline 120.000 $ borcu bulunduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkeme kararının kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Dava, İstanbul … icra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına davalı borçlunun yaptığı itirazın iptaline ilişkilidir. Davacı tarafından yapılan ilamsız icra yoluyla takip de alacağı 21.04.2008 tarihli sözleşme gereği 120.000 $ alacak nedeniyle tahsilini talep etmiştir. 21.04.2008 tarihli davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin “ girişimci …, …Ltd Şirketinin Türkmenistan’daki şubesine 66.000 ABD Doları değerinde ve üç ay süreyle finans yardımının verilmesi ile işbu sözleşmeye ek olarak hukuki geçerliliği sahiptir“, sözleşmenin 1.6 maddesinde “ …Sistemleri İnşaat Ltd Şirketi’ne kalan borç bakiyesi 120.000 $’ı altı ay içerisinde ödenecektir“ hükümleri içerdiği anlaşılmaktadır. Davacı, taraflar arasında 10.11.2008 tarihli ortaklık faaliyeti hakkında sözleşme düzenlendiği her iki sözleşmenin sonucunda tarafların “uzlaşma akdi“ düzenleyerek davalının 110.000 $ borcu bulunduğunun tespit edildiğini iddia etmektedir. Ticari davalar; mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m. 99), İcra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m. 31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m. 22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar; her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye hukuk mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye ticaret mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup, mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca resen dikkate alınır. Taraflar arasındaki ihtilaf icra takibinin dayanağı olan 21.04.2008 tarihli ödünç sözleşmesine dayanmaktadır. Tüketim ödüncü sözleşmesi Türk Borçlar Kanun’unda düzenlenmiştir. Bir tüketim ödüncü sözleşmesi ödünç veren tarafından kazanç sağlama amacıyla yapılıyorsa veyahut ödünç alan ödünç konusunu ticari amaçlarla kullanacaksa yapılan ödünç sözleşmesi TBK m. 387/2 anlamında ticari tüketim ödüncü niteliği taşır. Davacının tacir olmadığı göz önüne alındığında Türk Ticaret Kanun’u 4 ve 5. maddeleri gereğince Ticaret Mahkemesi görevli olmadığından, ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve yasaya aykırıdır. O nedenle davacı istinaf talebinde haklıdır. Bu itibarla; davacının istinaf talebinin kabulüne, HMK m.353/1-a-3 gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli Nöbetçi İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine oybirliğiyle varılmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ; 1.Davacının istinaf talebini kabulüne, HMK m. 353/1-a-3 uyarınca İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 27/09/2018 tarih, 2014/1210 Esas, 2018/1019 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,2.İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin GÖREVSİZLİĞİ’ne 3.Dairemiz kararının ilk derece mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren, taraflarca 6100 s.HMK’nın 20.maddesine göre 2 haftalık kesin süre içinde ilk derece mahkemesine DOSYANIN GÖREVLİ MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİ İÇİN müracaat edilmesi halinde, davanın esastan görülmesi için DOSYANIN görevli NÖBETÇİ İSTANBUL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne gönderilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, Dairemiz kararının ilk derece Mahkemesince taraflara usulüne uygun olarak tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde taraflarca DOSYANIN YETKİLİ ve GÖREVLİ MAHKEMEYE gönderilmesinin talep edilmemesi halinde, ilk derece mahkemesince dosya esasa kaydedilerek 6100 s.HMK’nın 20.maddesi gereğince işlem yapılmasına ve karar verilmesine, 4.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca taraflar lehine ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 5.İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verildiğinden davacının yatırmış olduğu istinaf karar harçlarının talep halinde davacıya iadesine, 6.İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek kararda değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 22/12/2021 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.