Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi 2018/349 E. 2020/593 K. 12.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
18.HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
ESAS NO: 2018/349
KARAR NO: 2020/593
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2017
NUMARASI: 2015/1167 Esas, 2017/889 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 12/03/2020
Taraflar arasındaki alacak davasında; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulduğundan, dosya içeriğine göre incelemenin duruşmalı yapılmasına gerek görülmediğinden, dosyanın tevdi edildiği Dairemiz Üye Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra, yapılan müzakerede de ön inceleme ve usule ilişkin eksikliğin bulunmadığının anlaşılması üzerine, işin esasına geçilmek suretiyle dosya üzerinden heyetçe yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı arasında 17/01/2011 tarihli alacağın temliki, sulh, ibra ve feragat sözlemesi adı altında sözleşme imzalandığını, sözleşme gereği davalı şirketin 3.279,00 USD’yi sözleşmenin 4. maddesi gereği 28 Haziran 2012 tarihinden itibaren başlamak üzere aylık 19 ay 164,00 USD ve son ödeme tarihi olan 28/01/2014 tarihinde 163,00 USD olmak koşulu ile 20 eşit takside ödemeyi kabul ettiğini, art arda 6 taksitin gününde ödenmemesi halinde takip eden 6 aylık ödemenin muacceliyet kesp edeceğini kararlaştırdıklarını, ancak bunların ödenmemesi nedeni ile davalıya Konya … Noterliğinden ihtarname çektiklerini, çekilen ihtarnameye rağmen istenen sürede taksitlerin ödenmemesi nedeni ile 1.1967,00 USD’nin dava tarihindeki Türk Lirası karşılığı olan 3.905,00 TL’sinin dava tarihinden itibaren hesaplanacak en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın davalı şirket ile yapılan alacağın temlik sözleşmesinin şartlarını yerine getirilmesi iddiasına dayalı itirazın iptalı davası olduğunu, uyuşmazlık konusu sözleşme ve infazın ticari bir işletme olan davalının ticari işletmesi ile ilgili olduğunu, işin ticari nitelikte olması sebebi ile ticaret iş niteliğinde olduğundan taraflardan birinin TTK m.19 gereğince tacir olması sebebiyle, biri için ticari nitelikte olan işin diğeri yönünden de ticari sayılacağından TTK m.19., 2., 3. ve 4. gereğince görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olacağından bahisle öncelikle görev yönünden davanın reddine karar verilmesini, esas açısından da dava dışı tasfiye halinde … AŞ nezdindeki henüz vadesi gelmemiş, mutlak ödenmesi ve hukuken garanti edilmeyen kâr ve zarar katılım bakiyesinin temlik alındığını, davalı şirketin temlik sözleşmesinden kaynaklanan edimlerini yerine getirdiğini ve borcunun bulunmadığından haksız davanın reddini savunmuştur. Davanın açıldığı ilk derece İstanbul 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce, asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı tesis edilmek suretiyle dosya İstanbul 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’ne devredilmiştir. Görevsiz mahkeme ve görevli mahkemede taraf delilleri toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi raporuna göre; davacının, davalıdan 3.905,00 TL alacaklı bulunduğu yönünde rapor tanzim edilmiş, ancak mahkemesince davacı alacaklının temlik ettiği dava dışı … AŞ’nin BDDK’nın 10/02/2001 tarih ve 171 sayılı kararı ile faaliyet izninin kaldırıldığı ve finans kurumunun tasfiye sürecine girdiği, tasfiye sürecinden sonra alacağın temlik edildiği, her ne kadar taraflar arasındaki sözleşmenin alacağın temliki olarak gösterilmişse de borçlunun değişmesi nedeniyle borcun nakli işleminin söz konusu olduğu, bu şekilde taraflar arasında kâr ve zarara katılma ortaklığı ilişkisi bulunduğu, hesabın niteliği gereği tasfiye işlemleri sonucunda bir alacak kalırsa hak talebi ile bulunabileceği, tasfiye sonuçlanmadan kâr ve zarar durumu belirginleşmediğinden alacak talebinde bulunamayacağı, dava tarihi itibariyle tasfiye sonuçlanmadığından alacağın muaccel olmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair karar tesis edilmiştir. Karar süresinde davacı vekilince istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesindeki iddialarını tekrarla, taraflar arasındaki temlik sözleşmesi gereğince davalı şirketin 8.taksitten itibaren edimlerini yerine getirmediğini, ihtarlarına rağmen ardışık 6 aydan sonra ödeme yapılmadığını, bilirkişi raporunda alacaklı olduklarının tespit edilmesine rağmen mahkemesince aksi gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, alacağın temliki hükümlerini düzenleyen TBK m.183 ve 184 gereğince temlik sözleşmesinin geçerli olduğunu, bu nedenle kararın usul ve yasaya aykırı olduğundan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İddia, savunma ve tüm dosya kapsamından; dava, 6098 sayılı TBK m.183 ve 184 gereğince alacağın temliki sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine yöneliktir. Davacı ile davalı şirket arasındaki alacağın temliki sözleşmesinin 17/01/2011 tarihi olması ve dava tarihinin 30/11/2013 tarihi olması nedeniyle, kararı veren asliye ticaret mahkemeleri TTK m.4/1-a-f ve TTK m.5/1 gereğince görevlidir. Dava hukuki niteliği itibariyle taraflar arasında imzalanan alacağın temliki sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsili istemi ile açılmış bir alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince davanın alacağın temliki sözleşmesi gereğince değil, borcun naklinden kaynaklandığı gerekçesiyle davanın reddine yönelik karar tesis edilmiş ise de, temlik tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu m.162 uyarınca kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak men edilmiş olmadıkça borçlunun rızasını almaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Aynı yasanın 163.maddesi uyarınca temlik sözleşmesinin yazılı olarak yapılması gerekir. 818 sayılı Borçlar Kanunu m.173 de borcun nakli düzenlenmiş olup, “bir borçluya karşı yapılan borcun nakli taahhüdü, müteahhidi ya borcu tediye etmek yahut alacaklının rızasını istihsal ederek borcu üzerine almak suretiyle, borçlunun beraetini tahsile mecbur eder.” şeklinde düzenlemeleri gereğince, borcun nakli sözleşmesi borçlu ile borcu üstlenen arasında yapılır ve alacaklının rızası alınır. Somut uyuşmazlıkta davalı, borçlu ile sözleşme yapmamış bulunduğundan sözleşmenin davalı temlik eden alacaklı ile temlik eden arasında gerçekleşmiş bulunduğundan, olayda borcun nakli sözleşmesi bulunmamaktadır. Taraflar arasında imzalanan sözleşme niteliği itibariyle alacağın temliki sözleşmesidir. Bu nedenlerle mahkemenin hukuki nitelendirmesinin borcun nakli olduğu yönündeki kabulü ve dolayısıyla …’nun halen tasfiye halinde bulunması nedeniyle, dava tarihi itibariyle tasfiye sonuçlanmadığından alacağın muaccel hale gelmediğinin kabul edilmesi yerinde değildir. Uyuşmazlık belirtildiği üzere sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu m.162 uyarınca alacağın temliki niteliğindedir. Taraflar arasında yapılan temlik sözleşmesinde davalı tarafından temlik alınan alacağın karşılığında alacaklıya temlik bedeli ödenmesine ilişkin takvim belirlenmiş ve mevcuttur. Ödemelerin dava dışı finans kurumunun tasfiyesi sonrası yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, ilk derece mahkemesi kararı yerinde değildir. Temlik sözleşmesinde her bir taksidin hangi tarihte ödeneceği belirlenmiş ve davacı alacaklı tarafından ödenmeyen taksitler açısından ihtarname de keşide edildiği, yapılan bilirkişi incelemesinde davacının dava değeri olan talep miktarı olan 3.905,00 TL alacağı bulunduğu tespit edilmiş bulunduğundan, kararın kaldırılarak davanın kabulüne, taleple bağlılık ilkesi gereğince 3.905,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline yönelik hüküm tesis edilmesi gerekmektedir. Bu itibarla; istinaf talebinin kabulüne, HMK m.353/1-b-2 uyarınca kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile 3.905,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan tahsiline, davacıya verilmesine karar vermek gerektiği kanaatine oybirliğiyle varılmakla, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A.İstinaf Başvurusu Yönünden; 1.Davacının istinaf talebinin KABULÜNE, HMK m. 353/1-b-2 uyarınca İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 24/10/2017 Tarih, 2015/1167 Esas, 2017/889 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2.İstinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle AAÜT 2/2 hükmü uyarınca davacı lehine ücreti vekalet taktirine yer olmadığına, 3.Alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,00 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye irat kaydını, 4.Davacının istinaf aşamasında yapmış olduğu 117,10 TL (85,70 TL istinaf yoluna başvuru harcı, 31,40 TL istinaf maktu karar harcı) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
B.Dava Yönünden; 1.Davanın KABULÜ İLE 3.905,00 TL’nin dava tarihinden(14/11/2013) itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 2.Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, 3.Alınması gereken 266,75 TL karar ve ilam harcından peşin yatırılan 66,70 TL’nin mahsubu ile bakiye 200,05 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına, 4.Davacının yargılama aşamasında yapmış olduğu toplam 756,00 TL (24,30 TL başvuru harcı, 66,70 TL peşin harç, 450,00 TL bilirkişi ücreti, 215,00 TL posta gideri) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5.Bakiye gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 12/03/2020 tarihinde, oybirliğiyle, kesin olarak karar verildi.