Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2023/798 E. 2023/839 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/798 Esas
KARAR NO: 2023/839
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 26/04/2022
NUMARASI: 2020/654 Esas, 2022/365 Karar
DAVA: ALACAK (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/09/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında imza edilen sözleşme gereği davalı firmanın araç satış miktarının artması ve pazar payının yükselmesi gayesiyle … nezdinde davalı firmadan araç satın almış müşterilere ücretsiz park yeri tahsisine ilişkin çalışma yürütülmesi esasları düzenlendiğini, taraflar arasında 12/04/2007 tarihinde bir yıl süreli olarak imzalanan sözleşme gereği davalının, fikri müvekkiline ait olan sözleşme konusu faaliyetten yararlandığını fakat bedelini tam ödemediğini, davalının aynı fikri kullanmaya devam ederek sözleşme gereği yapması gereken ödemeleri yapmadığını, davalı aleyhinde mahrum kalınan kara ilişkin açılan davanın lehe sonuçlandığını, Yargıtay tarafından onandığını, taraflar arasındaki sözleşmenin 12/04/2008 tarihinde sona ermesine rağmen davalının kaçak olarak 2009 yılında kullanmaya devam ettiğini, Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/161 D. İş sayılı 16.06.2008 tarihli tespitinde de bu hususun sabit kılındığını, davalıya gönderilen ihtarnameye bir cevap alınamadığını, davalının 2009 yılı sonuna kadar müvekkiline ait projeyi kullanmaya devam ettiğini, davalı aleyhinde eksik ödemeler sebebiyle değişik tarihlerde birden fazla Fikri Sınai Haklar Mahkemelerinde davalar açıldığını, ancak görev yönünden usulen reddedildiğini, en son İstanbul Anadolu 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesinin, görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olması sebebiyle davanın görev yönünden reddine ilişkin verdiği kararın Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onandığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000,00 TL’nin davalıya ihtarname keşide edilen tarihten itibaren işleyecek ticari faizi ile 12/04/2007-12/04/2008 tarihleri arasında araç başına müvekkiline eksik ödenen miktarın tespiti ile ödenmesine; davalıya ihtarname keşide edilen tarihten itibaren işleyecek ticari faizi ile sözleşmenin sona erdiği 12/04/2008 tarihinden fiilen … ve davalı arasında sona erdirildiği tarihe kadar yararlanmış araç sayısının tespiti ile müvekkilinin hissesine tekabül eden bedelin ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, aynı talepleri içeren İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı ve Yargıtay tarafından onanan 2014/502 Esas sayılı davayı kazandığını, aynı konuda aynı tarafların yer aldığı mükerrer talepli işbu davanın kesin hüküm nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının 2007-2008 dönemine ilişkin alacak iddiasının 14 yıl geçmesi nedeniyle hak düşümüne uğradığını, davacı tarafın, zararının 2008 yılına ilişkin olduğunu iddia ederek 14 yıl sonra ileri sürüldüğünü, dolayısıyla zamanaşımına uğrayan taleplerin kabulünün mümkün olmadığını, davacı şirketin hak sahipliği belli olmadığından sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, ücretsiz park sağlama hak ve yetkisi büyükşehir belediyesine ait olup davacının böyle bir hakkı olmadığını, davacı tarafın sözleşme bittikten sonra dava konusu olan dönem için yani 2008 yılında, büyükşehir belediye ile protokol yaparak ücretsiz park yeri alamadığını, 25 bin park yeri için yapılmış olan bu sözleşmenin söz konusu rakama ulaşılması ile kendiliğinden sona erdiğini, davacının, müvekkili şirkete pazarlayabileceği ücretsiz park yeri yokken kesin hükümle 20.492,00 TL tahsil etmesine rağmen kar mahrumiyeti yaşadığı iddiasının bu davada dinlenemeyeceğini, davacının aynı konuda yeniden dava açmasının yasaya, usule ve hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; davacının uyuşmazlık konusu ettiği 2008 Ocak ile 28/04/2009 tarihleri arası taleplerin İstanbul Anadolu 4 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/502 Esas 2014/457 Karar sayılı dosyasında karara bağlandığı, kararın Yargıtay temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, HMK’nun 114/1-i maddesinde aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olmasının dava şartı olarak düzenlendiği, dolayısıyla iş bu talepler yönünden davanın kesin hüküm dava şartı yokluğundan reddine; davacının 28/04/2009-24/07/2009 dönemlerine ilişkin taleplerinin ise dava tarihi gözönüne alındığında zamanaşımına uğradığı değerlendirilerek bu kısım talepler yönünden ise zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; somut olayda 12/04/2007 tarihinde taraflar arasında akdedilen sözleşmede sona erme hükümleri düzenlenmemiş olup bu durumda “Genel Hükümler”de yer alan fesih durumlarından hiçbirinin de gerçekleşmediği göz önünde bulundurulduğunda sözleşmenin sona ermediği ve geçerliliğini sürdürdüğünün anlaşılacağını, sözleşmenin geçerliliğini sürdürmesi sebebiyle davalı ile dava dışı … arasında 15.150 araca ilişkin yapılan 24/07/2009 tarihli sözleşmeden dolayı davalının müvekkile karşı borcunun doğduğunu, davalı aleyhine açılan ve lehe sonuçlanıp Yargıtay tarafından onanan İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/502 Esas 2014/457 Karar sayılı kararında, mahrum kalınan kar hakkında karar verilmiş iken sözleşme konusu 25.000 araç dışında davalı ile dava dışı … arasında akdedilen ve müvekkilinin fikir projesinin kullanıldığı sözleşmeden kaynaklanan edimin yerine getirilmesine ilişkin kesin hüküm teşkil edecek karar verilmediğini, bu nedenle ilk derece Mahkemesi kararın kaldırılması gerektiğini, TBK’nun 146. maddesi uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu düzenlendiğini, kanunun 154. maddesinde ise zamanaşımının kesilmesi sebeplerine yer verildiğini, 24/07/2009 tarihli 15.150 araç konulu sözleşmeden müvekkili lehine doğan borca ilişkin davalı aleyhinde eksik ödemeler sebebiyle değişik tarihlerde birden fazla Fikri Sınai Haklar Mahkemelerinde davalar açıldığını ve görev yönünden usulden reddedildiğini, en son İstanbul Anadolu 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi tarafından Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğuna dair verdiği kararın Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onandığını, hemen sonrasında işbu dosya kapsamında açılan dava ile alacak taleplerinin sürdürüldüğünü, TBK’nun 157. maddesi uyarınca, bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımının, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlayacağının düzenlendiğini, buna göre kesilen zamanaşımının işbu davada kararın verildiği 26.04.2022 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağını, dolayısıyla alacak talepleri 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde olduğundan ilk derece Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde, istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, haksız fiil hükümlerine dayalı olarak oluştuğu iddia edilen alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesi ile 2 farklı konuda talepte bulunmuştur. Bunlardan birincisi, 12/04/2007-12/04/2008 tarihleri arasında araç başına müvekkiline eksik ödenen miktarın tespiti ile ödenmesi; ikincisi ise, sözleşmenin sona erdiği 12/04/2008 tarihinden fiilen … ve davalı arasında sona erdirildiği tarihe kadar kaçak uygulanılması nedeniyle yararlanmış araç sayısının tespiti ile müvekkilinin hissesine tekabül eden bedelin ödenmesidir. Mahkeme 27/04/2021 tarihli celsesinde, davacı vekiline maddi tazminat talebini somutlaştırması ve ayrıştırarak yazılı beyan dilekçesini sunması ile yine davalının sözleşmenin sona erdiği tarihten hangi tarihe kadar bedelsiz kullanıma devam ettiği hususunda açıklamada bulunması için 2 haftalık kesin süre verilmiştir. Davacı vekili buna ilişkin sunduğu beyan dilekçesinde, taraflar arasında imzalanan 16/04/2007 tarihli sözleşme dönemi için davalının ödemesini yaptığını belirterek işbu dava ile, 16/04/2007 tarihli sözleşmede karar kılınmış hususların aynı şartlarda müvekkiline ait fikrin ve projenin kullanılarak 19/03/2008 tarihinde ve yine 24/07/2009 tarihinde 15.150 araç üzerinden devam ettirilmesi sebebiyle bu sözleşmeler gereği müvekkiline ödenmesi gereken bedellerin tespiti ile müvekkile ödenmesinin talep ve dava konusu edildiği bildirilmiştir. Somut olayda, taraflar arasında akdedilen 16/04/2007 tarihli Ücretsiz Parklanma Projesi Sözleşmesinin “Konu” başlıklı 2. maddesinde, 25.000 adet … ve Dacia araç sahibinin sözleşmede belirtilen şartlar dahilinde … otoparklarında ücretsiz park etmeleri, pazarlama ve promosyon hizmetlerinin proje sahibi olan davacı tarafından yürütüleceği hususları kararlaştırılmıştır. Daha sonra davalı tarafın dava dışı … ile iki sözleşme akdettiği, 19/03/2008 tarihli Ücretsiz Parklanma Projesi Sözleşmesinin, 25.000 adet … ve Dacia araç sahibinin sözleşmede belirtilen şartlar dahilinde … otoparklarında ücretsiz park etmelerini konu aldığı; 24/07/2009 tarihli Açık ve Katlı Otoparkları Kullandırma Sözleşmesinin ise, 15.000 adet … ve Dacia araç ile 150 adet … personeline ait olan toplam 15.150 adet aracın sözleşmede belirtilen şartlar dahilinde …’a ait açık ve katlı otoparklarda günlük 12 saate kadar ücretsiz park etmelerini konu aldığı anlaşılmaktadır. Somut uyuşmazlıkta, davacı ve davalı arasında yapılan 16/04/2007 tarihli sözleşmenin sona erdiği ve sözleşme bedelinin ödendiği davacı tarafın da kabulündedir. Dolayısıyla davacının bu sözleşme kapsamında talepte bulunamayacağı açık olup esasen davacı vekilinin UYAP üzerinden sunduğu 24/05/2021 tarihli beyan dilekçesi ile bu hususa ilişkin bir talebinin olmadığı da açıklanmıştır. Dosya kapsamında yer alan 19/03/2008 tarihli Ücretsiz Parklanma Projesi Sözleşmesi ve 24/07/2009 tarihli Açık ve Katlı Otoparkları Kullandırma Sözleşmesi ise, davalı ile dava dışı … İstanbul Otopark İşletmeleri Tic. AŞ arasında akdedilmiş olup davacı taraf işbu sözleşmelerin tarafı değildir. İşte davacı taraf da, bahsi geçen beyan dilekçesinden anlaşılacağı üzere 19/03/2008 ve 24/07/2009 tarihli sözleşmeler gereği ödenmesi gereken bedellerin tespiti ile ödenmesini talep ve dava etmiştir. Bilindiği üzere, sözleşme ilişkisi nisbi nitelikte olup ancak tarafları arasında hüküm ve sonuç doğurur. Dolayısıyla davacı, tarafı olmadığından talebini dayandırdığı sözlemelere göre bir hak talep edemeyecek olsa da dava ve beyan dilekçelerine göre davalıdan, kendisine ait projenin kullanılmaya devam edilmesi sebebiyle ödeme talebinde bulunduğu, bu haliyle taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunmadığından, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen dava da dikkate alındığında talebin, haksız rekabet hükümlerine dayandığını kabul etmek gerekir. Davacı tarafından davalıya karşı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/3605 Esas 2015/11730 Karar sayılı kararı ile onanan davada verilen 2014/502 Esas 2014/457 Karar sayılı karar ile, davalının sözleşmeyi, sona ermesinden sonra haksız, dayanaksız ve karşılıksız olarak kullanmaya devam etmesinin TTK 56 maddesi hükmüne göre haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile, 20.492,00 TL maddi ve 2.250,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Maddi tazminat hesabı, Ocak 2008 ve 28/04/2009 dönemleri dikkate alınarak yapılmıştır. 6100 sayılı HMK’nun 144/1-i bendi uyarınca, aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması dava şartı olarak düzenlenmiş olup Ocak 2008 ve 28/04/2009 dönemleri arasındaki talepler bahsi geçen davada artık kesin hükme bağlandığından işbu davada söz konusu dönemi kapsayan talepler bakımından Mahkemece kesin hüküm dava şartı yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmesi yerinde olmuştur. Yukarıda yapılan açıklamalar ile birlikte değerlendirildiğinde, davacı, ancak diğer şartların da bulunması halinde 28/04/2009 tarihinden sonrasına ilişkin dönemi dava konusu edebilecektir. Davalı vekili, cevap dilekçesi ile zamanaşımı itirazında bulunmuş olup Mahkemece ise, 28/04/2009-24/07/2009 dönemlerine ilişkin taleplerin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle zamanaşımından reddine karar verilmiştir. Bu durumda davacının taleplerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve buna göre Mahkemenin kararının doğru olup olmadığı incelenmelidir. Davacı vekili eldeki dava ile aynı konulara ilişkin İstanbul Anadolu 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın dilekçesinde, davalının, müvekkiline ait projeyi sözleşme sona erdikten sonra haksız olarak 2009 yılı sonuna kadar kullanmaya devam ettiğini bildirmiş olup haksız rekabet teşkil eden eylemin son bulması sebebiyle işbu dava bakımından haksız rekabete dayalı talebe ilişkin zamanaşımı süresinin bu tarih itibariyle işlemeye başladığını kabul etmek gerekir. Bu tarih itibariyle 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu; dava tarihi itibariyle ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu yürürlükte olsa da haksız rekabete ilişkin zamanaşımı süreleri hem 6762 sayılı hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda aynı olup bu açıdan bir farklılık bulunmamaktadır. Buna göre haksız rekabete dayalı açılan davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her hâlde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Ayrıca bu süreler dışında bir de ceza davası zamanaşımı süresi öngörülmüş ise de somut olayda, cezayı gerektiren bir fiil bulunmadığından ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanması söz konusu değildir. Bu durumda 28/04/2009 tarihine kadar oluşan maddi zararın İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin kesinleşen kararı ile tazminine karar verilmiş olup eldeki davanın konusunu oluşturan bu tarihten sonrasına ilişkin dönem bakımından talep edilen zarar uyarınca zamanaşımı 2009 yılı sonundan başlayacaktır. O halde dava tarihi de dikkate alındığında davanın 1 ve 3 yıllık zamanaşımı süreleri içinde açılmadığı ve arada zamanaşımının durması yada kesilmesi sebepleri de bulunmadığından davalı tarafın zamanaşımı savunması yerinde olup Mahkemece tesis edilen karar isabetlidir. Mahkeme davacının talebini 28/04/2009-24/07/2009 dönemlerine hasrederek zamanaşımını değerlendirmiş ise de, esasen davacının talebinin 28/04/2009 tarihinden itibaren devam eden haksız kullanımlara ilişkin olduğu ve bir süre sınırının zikredilmediği anlaşılmış olup bu hususun varılan sonucu değiştiren bir tarafı olmasa da sadece bu yanılgıya değinmekle yetinilmiştir. Açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/654 Esas, 2022/365 Karar ve 26/04/2022 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1. bendi gereğince esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 269,85 TL harçtan davacı tarafça peşin olarak karşılanan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.14/09/2023