Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2023/727 E. 2023/774 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/727 Esas
KARAR NO: 2023/774
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12/01/2023
NUMARASI: 2021/312 Esas, 2023/38 Karar
BİRLEŞEN İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2014/116 ESAS SAYILI DOSYASI
DAVA: TAZMİNAT
KARAR TARİHİ: 13/07/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; kooperatif ortaklarından/üyelerinden …’ın 15.05.2006 tarihinde, yazılı devir sözleşmesi ile üyeliğini müvekkiline satıp devrettiğini, Kooperatif Başkanlığına hitaben düzenlenen 15.05.2006 devir sözleşmesinde, devreden …’ın kooperatife ilişkin üzerine düşen üyelik bedellerinin tümünü ödediğini, ayrıca devredenin üye kaydının silinerek, adına tahsisli olan … Blok Kat:… no’lu dairenin yeni üye … adına tescili için gerekli işlemlerin yapılmasının talep edildiğini, davalı kooperatifin defalarca uyarılmasına rağmen dava tarihine kadar dairenin teslim edilmediğini, keşide edilen ihtarnamelerin de sonuçsuz kaldığını, müvekkilinin kooperatife ortak olması sebebiyle 2006 yılından itibaren genel kurullara katıldığını, hazirun cetvellerinde imzası bulunduğunu belirterek öncelikle … Blok Kat:… no’lu konutun müvekkiline teslim edilmesine, bunun mümkün olmaması halinde, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik 1.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; kooperatifin birkaç müteahhit tarafından kurulduğunu, emekçi insanların kandırılarak ev sahibi olma umuduyla üye yapıldığını, işin başındakilerin trilyonlarca borç ile herkesi ve her şeyi ortada bırakarak kaybolduğunu, üyelerin yıllar sonra bir araya gelerek genel kurul tertip ettiğini ve eski yöneticiler hakkında davalar açıldığını, birçok üyenin kendisine tahsis edilen konutu 3. kişilere sattığını, birçok kişinin belge ibraz etmeksizin daire talebinde bulunduğunu, 22.01.2006 tarihli Genel Kuruldan sonra genel kurul düzenlenmemesi üzerine başvurular yapılarak 16.05.2009 tarihinde Olağanüstü Genel Kurul yapıldığını ve yeni yönetim kurulu üyeleri seçildiğini, seçilen yeni yönetimce yapılan araştırmada kooperatif merkezi olarak gösterilen yerin boş bir daire olduğu, kooperatife ait hiçbir belge ve evrağın bulunmadığı hususlarının tutanak ile tespit edildiğini, eski yönetim kurulu üyelerine Üsküdar … Noterliğinin 10.07.2009 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi çekilerek, kooperatife ait ticari defter ve belgelerin tesliminin talep edildiğini, ancak teslim edilmemesi üzerine Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/436 Esas sayılı dosyasında defterlerin teslimi ve zayii davası açıldığını, bu dosyadan 1988-16.05.2009 tarihleri arasındaki tüm ticari defter ve kayıtların eski yönetim kurulunda olması sebebiyle kendilerinden istirdatına karar verildiğini, 22.11.2009 tarihli Genel Kurulda alınan karar ile eski üyeler hakkında Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/229 Esas sayılı dosyası ile sorumluluk davası açıldığını, davanın devam ettiğini, davacının, kooperatifin ortağı olmadığını, zaman zaman daire teslimi için kooperatife başvurmasına rağmen kooperatif üyeliği ile yapmış olduğu aidat ödemelerini ispat edemediğini, devir sözleşmesi dışında üyeliğe kabul edildiğine dair bir karar veya tutanak sunulmadığını, ortak olmadığından konut teslimi talebinde bulunamayacağını, ortaklığını ispat ettiği düşünülse dahi konut veya tazminat talep edilemeyeceğini, bunun için tüm akçeli yükümlülüklerin yerine getirilmesinin hukuken zorunlu olduğunu, bu nedenle aidatlarını ödediğine dair makbuz veya belge sunması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; kooperatif hissedarlarından olan davalının 15/05/2006 tarihinde kooperatif üyeliğini tüm hak ve yükümlülükleri ile müvekkiline satıp devrettiğini, davalı adına tahsisli .. Blok Kat:… nolu dairenin müvekkili adına tescilinin istenmesine rağmen kooperatif tarafından bu yönde bir işlem yapılmaması sebebiyle İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/242 Esas (Kadıköy Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/512 Esas sayılı dosyası) sayılı davasının açıldığını, Mahkemenin 6 nolu celsesinin 2 nolu ara kararı ile, müvekkiline, kooperatif hissesini devraldığını iddia ettiği …’a karşı bu dava ile birleştirilmek üzere dava açılması için süre verilmesi sebebiyle işbu davanın açıldığını, müvekkilinin hukuka uygun bir devir ile kooperatife hissedar olduğunu, davalının da kooperatif üyesi olduğunu belirterek davalının, müvekkiline hisselerini devretmeden önce kooperatif üyesi olduğunun tespitine, işbu açılan dava ile bahsi geçen davanın birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ 30/11/2017 TARİH VE 2014/514 ESAS 2017/1322 KARAR SAYILI KARARI İLE: Bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, …’ın kooperatif üyesi olduğu, davacının bu kişiden 15.05.2006 tarihli yazılı sözleşme ile kooperatif üyeliğini devraldığı ve devir sonrasında kooperatifin genel kurul toplantılarına katıldığı, Kooperatifler Kanunu 14. maddesi gereğince davacının kooperatif üyesi olduğu, Yargıtayın yerleşik içtihatları uyarınca tazminat hesabının yapılması gerektiği, davacının 07.02.2013 tarihli dilekçesinde davasının sadece tazminat talebi ile sınırlı tuttuğu, daire teslimine ilişkin talebinin atiye terk ettiği, kendisine konut verilemeyen kooperatif ortağı olan davacının “istifa ederek ortaklıktan çıkan bir ortak gibi değerlendirilerek yapmış olduğu ödemenin tazminat olarak kendisine iade edilebileceğine” dair görüşün hak ve vecibelerde eşitlik prensibine uygun olduğu değerlendirilerek davacının yapmış olduğu 79.484,00 TL’nin güncellenmiş değeri olan 184.863,18 TL’nin kendisine iadesi gerektiği gerekçesi ile davacının kooperatif üyeliğinin tespiti talebinin kabulüne, davacının alacak isteminin kısmen kabulü ile 184.863,18 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair karar verilmiştir.Karar davalı kooperatif tarafından istinaf edilmiştir.
DAİREMİZİN 08/04/2021 TARİH VE 2018/1341 ESAS 2021/498 KARAR SAYILI KARARI İLE: Mahkemece öncelikle birleşen dosya yönünden dava dilekçesinin usulüne uygun olarak dosya davalısına tebliğinin sağlanması ile HMK 297/2. Maddesine uygun hüküm tesisi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ 30/11/2017 TARİH VE 2014/514 ESAS 2017/1322 KARAR SAYILI KARARI İLE: Asıl davada, denetime ve hüküm kurmaya elverişli 29/08/2022 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, davacıya kooperatif ortaklığını devreden … ile devir sonrası davacının, davalı kooperatifin ortağı olduğunun davalı kooperatifin genel kurul toplantı tutanakları ile sabit olduğu, davacının, davalı kooperatife ödeme yükümlülüklerinin tamamını yerine getirdiğini ispatlayamaması ve davalı kooperatif adına kayıtlı taşınmaz bulunmaması nedeniyle, davada asli talep olan … Blok Kat:… no’lu konutun davacıya teslimi yönündeki talebin reddine karar verilmiş olup hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davacının tazminat talebinin yerinde görüldüğü, ancak terditli tazminat talebi, kısmi dava olarak açıldığından ve ıslah da yapılmadığından taleple bağlı kalınarak 1.000,00 TL üzerinden davanın kabulüne dair karar verilmiştir. Birleşen davada ise, kooperatif üyeliğinin tespiti davasının, ancak kooperatife yöneltilebilecek bir dava olduğundan bahisle davalının sıfat yokluğu (pasif husumet) nedeniyle birleşen davanın reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; asıl dava bakımından istinaf sebepleri olarak, huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiğini, ancak HMK m.107/2 hükmü gereğince tahkikat sona ermeden taleplerini tam ve kesin olarak belirleyebilmeleri için taraflarına 2 haftalık kesin süre verilmediğini, davaya konu tazminat taleplerinin belirsiz alacak davasına konu edilebileceğini, tazminat alacağı miktarının önceden belirlenmesi müvekkilinden beklenemeyeceği gibi senelerdir süren yargılamada düzenlenen bilirkişi raporlarında dahi bu tutarın kesin ve net olarak ortaya konulamadığını, dilekçelerinin içeriğinden de tazminat taleplerinin belirsiz alacak davası olarak ikame edildiğinin açık bir şekilde anlaşıldığını, 12/01/2023 tarihli duruşmada eksik hususları gidermek ve tazminat miktarını tam ve net bir şekilde belirleyebilmek için taraflarına süre verilmesi taleplerinin mahkeme tarafından reddedildiğini, bu hususun HMK m.31 uyarınca hakimin davayı aydınlatma ödevine aykırılık teşkil ettiğini ve müvekkilinin hukuki dinlenilme hakkını da ihlal ettiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, müvekkiline ödenmesi gereken tazminat miktarının 196.792,29 TL olarak hesaplandığını, işbu hesaplamanın, kooperatifin tutması gereken yasal defter ve belgeler dosyaya ibraz edilmemiş olmasına rağmen müvekkil aleyhine yorumlanarak yapıldığını, yapılan tazminat hesaplaması hatalı olup müvekkilinin zararının eksik hesaplandığını ve hesaplamanın hakkaniyete uygun olmadığını, teslim, devir ve tescil şartlarının tüm dosya kapsamında oluşup oluşmadığına ilişkin yeterli değerlendirme yapılmadığı gibi, müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getiremediğinden bahisle tazminat hesaplamasının da düşük yapıldığını, bu şekilde esasa ilişkin her iki taleplerinin de yeterince incelenmediği gibi konuya ilişkin tüm delillerin de toplanmadığını; birleşen dava bakımından istinaf sebepleri olarak, davalı …’ın 30/12/2009 tarihinden itibaren iflasına karar verilmiş olup Mahkemece taraf teşkili sağlanmadan yargılamaya devam edildiğini, davalının iflas tasfiyesini yürüten İstanbul Anadolu … İflas Müdürlüğünün … sayılı dosyasına yazılan müzekkere cevabında, iflas idare memuru bulunmadığı ve tasfiye işlemlerinin Müdürlükçe resen yürütüldüğünün bildirildiğini, bu cevabın, taraf teşkilinin sağlanması için yeterli olmamasına rağmen Mahkemece, dava dilekçesinin ön inceleme duruşma gün ve saati ile birlikte İstanbul Anadolu … İflas Müdürlüğünün … iflas sayılı dosyasına tebliğine karar verildiğini, ancak İflas Müdürlüğünün hiçbir duruşmaya katılmadığı gibi hiçbir beyanda da bulunmadığını, birleşen dava, İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin ara kararı neticesinde ikame edilmiş olup pasif husumet yokluğu nedeniyle red gerekçesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davalı …’ın devir tarihinde ortak olduğunun tespiti halinde 15/05/2006 tarihli devir sözleşmesinin geçerli olacağı ve müvekkilinin hukuka uygun bir devir ile kooperatifte hissedar olduğunun kanıtlanacağını, incelenen deliller ve kooperatif genel kurul kayıtları, hazirun ve posta listeleri uyarınca üyeliği devreden davalı …’ın kooperatif üyesi olduğunun sabit olduğunu, müvekkilinin ise, bu kişiden 15/05/2006 tarihli yazılı sözleşme ile kooperatif üyeliğini devraldığının ve devir sonrasında kooperatifin genel kurul toplantılarına katıldığının hazirun ve posta listeleri ile toplantı tutanaklarından açıkça anlaşıldığını, hukuki güvenirlik ilkesi gereği, mahkemenin yönlendirmesinden şüpheye düşmeyen müvekkiline pasif husumet yokluğu gerekçesinin izafe edilemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesinin asıl ve birleşen davaya yönelik veddiği kararlarının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Asıl dava, tapu iptali tescil olmadığı taktirde tazminat; birleşen dava ise kooperatif üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir. 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından sunulan 21/06/2013 tarihli raporda; davacının, davalı kooperatifin ortağı olduğuna dair yeterli belgenin dosya içerisinde mevcut olmadığını, davacının ortaklığını kanıtlayacak belgelerin sunulması halinde kooperatif dairesinin dava tarihindeki rayiç bedelinin tespiti ile tazminat hesabının yapılmasının mümkün olacağı bildirilmiştir. Aynı bilirkişi heyeti tarafından sunulan 30/06/2015 tarihli ek raporda; … Blok … Kat … nolu dairenin rayiç değerinin, inceleme tarihi olan 13/02/2015 tarihi itibariyle 260.000,00 TL; dava tarihi olan 08/06/2011 tarihi itibariyle 150.00,00 TL olduğu, somut olayda, davacı, ödemelerine ait herhangi bir ödeme belgesi dosyaya sunamadığından bu hali ile hesaplama yapmanın mümkün olmadığı, davacı tarafından, devreden …’a ait kooperatif ortaklığının devrine ilişkin özel yetki içeren bir vekaletname sunulmadığı, geçerli bir devri sözleşmesinin bulunup bulunmadığının Mahkemenin takdirinde olduğu, sonuç olarak davacının ortaklığı devir aldığına dair bir olgunun kesin olarak kanıtlanamamış olduğu gibi bir an için ortak olduğunun kabulü halinde dahi bir tazminat hesabı yapılabilmesi için davacının kooperatife yaptığı ödemeleri gösteren makbuzların da davacı tarafından dosyaya ibrazının gerektiği, davacı ödemelerinin belirlenmesi halinde formüle göre bir tazminat hesabının yapılabileceği bildirilmiştir. Aynı bilirkişi heyetinde yer alan kooperatif bilirkişisi tarafından sunulan 09/11/2016 tarihli ek raporda; davalı kooperatifin sicilden gelen dosyaları ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden gelen dosya ve belgelerin incelenmesi neticesinde, ortaklığı devreden …’ın kooperatif ortağı olduğu ve ortaklığı devretmiş olduğu tarihten önce yapılan 20/01/2006 tarihli genel kurul toplantısı hazirun listesinde 50 sıra numarasında kayıtlı olduğunun görüldüğü, bir önceki genel kurul toplantısı hazirun listesinde de kayıtlı olduğu, ortaklık devir tarihinden önce …’ın kooperatif üyesi olduğu, davacının, ortaklık devir sözleşmesi tarihi olan 15/05/2006 tarihinden sonra yapılan 28/01/2007 tarihli genel hazirun listesinde 65 sıra numarasında kaydının mevcut bulunduğu, bu kayıtların, davalı kooperatifin iddialarının aksine davacının devir senedi ile ortaklığı devraldığını ve kooperatif ortağı olduğunu gösterdiğini, davacının, devir tarihinden itibaren herhangi bir aidat ödemediğini kabul ettiği, devir tarihinden sonra yapılan genel kurullarda ise yeni ödeme kararları alındığı, ancak bu aditların davacı tarafından ödenmediği, kooperatiflerde borçlu ortağın daire teslimi ve tescili isteyemeyeceği doğru olsa da kendisine daire verilmeyen ortağın tazminat istemesi için kooperatife borcunun olmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, somut olayda davalı kooperatifin, davacıya tahsis edebileceği başka bir dairenin mevcut olup olmadığı hususunun incelenip belirlenmediği, bu halde davacının bir tazminat istemesinin mümkün olmayacağı bildirilmiştir. 3 kişilik farklı bir bilirkişi heyeti tarafından sunulan 25/08/2017 tarihli raporda; davacının devir suretiyle kooperatif ortağı olduğu, kooperatifin, davacıya verecek dairesi olduğuna dair beyanda bulunmadığı (ancak ilgili tapu müdürlüğünden sorulması ile mümkündür) ve davacı da, tapu isteminden vazgeçerek alacağını tazminat olarak hasrettiği için isteyebileceği tazminat miktarı ile ilgili yapılan hesap sonucu, davacının isteyebileceği tazminat miktarı rakamsal olarak 284.488,50 TL olarak gözükse de; davalı kooperatife tüm ödemelerini yapan ve bunun karşılığında daire alan bir ortağın, yapılan hesap uyarınca yararlanma sağlamak bir yana 175.318,76 TL zarar ettiğinin ortada olduğu, ortada zarar eden kooperatif ortakları varken davacının yapmış olduğu 79.484,00 TL(güncellenmiş değeri 184.863,18 TL) ödeme karşılığında 284.488,50 TL tazminat alabileceği gibi bir sonuca varılması kooperatifçilik anlayışı ile bağdaşmayacağı gibi bunun hukukun genel ilkelerine ve denkleştirici adalet kuralına da uygun olmayacağı ve hatta sebepsiz zenginleşme yaratacağı kanaatinde oldukları, bu durumda gerek Kooperatifler Kanunu md. 23 gereği, hak ve vecibelerde eşitlik prensibinden hareketle, hem de davacının (devir aldığı tarihe kadar) yapmış olduğu ödemeler ile kooperatife destek olduğu, kooperatifin arsa alması – inşaat yapılması safhalarına katkı sunmuş ve destek olmuş olduğu hususları da gözetilerek davacının istifa ederek ortaklıktan çıkan bir ortak gibi değerlendirilerek yapmış olduğu ödemelerin tazminat olarak kendisine iade edilebileceği, takdir ve kararın Mahkemeye ait olduğu bildirilmiştir. Dairemiz kaldırma kararından sonra Mahkemece, davalı kooperatif adına kayıtlı taşınmaz bulunmadığının anlaşılması halinde eksik ödemesi olan bir üyenin konut karşılığı tazminat alacağının hesaplanma şeklinin Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre hesap edilerek davacının, davalı kooperatiften konut karşılığı tazminat talep edip edemeyeceği, edebilirse miktarının ne olduğu hususunda rapor alınmasına karar verilmiş olup bilirkişi tarafından sunulan 29/08/2022 tarihli raporda; davacıya kooperatif ortaklığını devreden …’ın kooperatif ortağı olduğunun 20.01.2006 tarihli genel kurul hazirun listesinin 50. sırasından görüldüğü, ayrıca ortaklık devri sonrası davalı kooperatifin 28.01.2007 tarihli genel kurul toplantısı hazirun listesinin 65. sırasından davacının adının görüldüğü ve kooperatif ortağı olduğunun anlaşıldığı, kooperatifin, davacı ortağa tahsis edebileceği yeni bir konutun mevcut olmadığı anlaşıldığından talep dilekçesine bağlı olarak davacının tazminat talep edebileceği, kooperatiflerde hak ve vecibelerde eşitlik ilkesinden hareketle kanun, ana sözleşme ve genel kurul kararlarına bağlı olarak mali yükümlülüklerini kooperatife karşı tam olarak yerine getirerek konut sahibi olan emsal ortaklar gibi davacıya ortaklığını devreden …’ın kooperatife mali yükümlülüklerini kısmen yerine getirdiğini ispat edici kooperatif ticari defter kayıtları, banka ekstresi ve ödeme makbuzları vb. dava dosyasında mevcut olmadığından incelenemediği, dolayısıyla davacı tarafın aidat ödemelerini davalı kooperatife yapıp yapmadığı, yaptıysa ödeme miktarının denetime elverişli, şüpheden uzak ve kesin bir şekilde tespit edilemediği, ancak HMK ve 6102 sayılı TTK’nun ilgili maddeleri kooperatifler uygulaması kapsamında, ticari defterlerin davalı kooperatif tarafından usulüne uygun tutulması ve ibrazı gerektiği, taraflardan davacı ortak tacir olmasa dahi diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtların ibrazını talep ettiğinin dava dosyasındaki beyanlarından anlaşıldığı, ancak davalı kooperatifin defterlerinin dava dosyasına ibraz edilememesi davacı lehine olduğundan alacak miktarı hesaplamalarının yapıldığı ve kesin kanaate varılamayan ödemelere ilişkin ispat durumunun hukuki değerlendirilmesinin Mahkemeye ait olduğu, ticari defterlerin ibraz edilmemesine bağlı olarak 1999-2006 yılları arası gerçeklemiş ise aidat ödemesinin eksik ödeme nedeniyle davacıya konut tahsisi için yeterli olmadığı, kooperatif mevcudunda tahsise ilişkin bir konut bulunmadığı da anlaşıldığından taleple bağlı olarak ödenmiş kısmi aidatın güncel tutarının maddi tazminat olarak davacıya ödenmesini gerektirecek yeterli koşulların oluştuğu, davacıya ortaklığını devreden …’ın, kendi adına tahsis edilen 105 m2 alan büyüklüğündeki … blok …. Kat … nolu bağımsız bölüme ilişkin mali edimlerini 79.484,00 TL olarak ödediği ve dava tarihi itibarıyla bu söz konusu daire için (Yİ-ÜFE) endeksi taşınması sonucunda güncellenerek toplam 149.951,29 TL ödeme miktarı tespit edildiği, buna karşın eksiksiz ödeme yapan konut sahibi bir emsal üyenin ise dava tarihi itibarıyla 133.369,00 TL ödemesinin (Yİ-ÜFE) endeksi taşınması sonucunda toplam 218.142,09 TL’ye isabet ettiği, Yargıtayın yerleşik formülünün uygulanması sonucunda 1 adet taşınmaz için belirlenmiş rayiç bedel 150.000,00 TL’ye kıyasla 133.369,00 TL tam ödemesini yapmış emsal bir üyenin Yİ-ÜFE ile taşınmasına bağlı olarak dava tarihi Haziran 2011 itibarıyla güncelleme sonucunda 218.142,09 TL ödediği ve (-) 68.142,09 TL negatif bir yararlanma (150.000,00 TL – 218.142,09 TL) doğduğunun görüldüğü, buna bağlı olarak yaptığı 149.951.29 TL üzerinden eksik ödemede bulunmuş davacı ortağın emsal ortağa orantılanması yoluyla (-) 46.841,00 TL negatif bir yararlanma sağladığının kıyasla hesaplandığı, dolayısıyla alabileceği tazminatın 1 daire için 196.792,29 TL (149.951,29 TL + 46.841,00 TL = 196.792,29 TL) kadar olabileceği bildirilmiştir.Asıl dava bakımından ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesi;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup yeni HMK’nun 107. maddesi ile, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. HMK’nun 107. maddesi “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” hükmünü içermektedir.Somut dava, 08/06/2011 tarihinde açılarak Kadıköy Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/512 Esas sırasına kaydedilmiştir. Buna göre her ne kadar davacı vekili istinaf dilekçesinde davanın, belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürmüş ise de, davanın açıldığı tarih itibariyle HUMK hükümleri yürürlükte olup belirsiz alacak davası, 6100 sayılı HMK ile kabul edilen yeni bir dava türü olduğundan iddia edildiği üzere davanın, belirsiz alacak davası olarak açıldığının kabulüne imkan bulunmamaktadır. O halde Mahkemece de doğru olarak kabul edildiği üzere davacının tazminat talebi yönünden davası kısmi dava niteliğindedir. Somut uyuşmazlık, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 99/2 maddesi uyarınca basit muhakeme usulüne tabidir. Zaten davanın, basit usule tabi olduğu Mahkemenin tensip tutanağında da belirtilmiştir. Basit yargılama usulü 6100 sayılı HMK’nun 316 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nun 321/1 maddesi uyarınca, tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez. Hükmün verildiği 12/01/2023 tarihli celsede davacı vekili, herhangi bir eksiklik olup olmamasına binaen yazılı süre talep etmiş olup Mahkemenin, söz konusu talebin reddine yönelik gerekçeleri yerindedir. Ayrıca aynı celsede Mahkemece tahkikatın bittiği bildirilerek sözlü yargılama aşamasına geçildiği bildirildikten sonra davacı vekili bu seferde sözlü yargılama için süre talep etmiş olup bu talep de, HMK’nun 321/1 maddesine uygun olmadığından Mahkemece yerinde olarak reddedilmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 177/1 maddesi uyarınca, ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Aynı maddenin 3. fıkrasına göre ise, ıslah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Davacı vekilinin ne hükmün verildiği 12/01/2023 tarihli celseden önce ne de bu celsede Mahkemenin tahkikatın bittiğini bildirerek sözlü yargılama aşamasına geçildiğini bildirmesine kadar davasını ıslah etmek yönünden sözlü yada yazılı bir talebi olmamıştır. Bu sebeple davacı vekilinin, somut olayda uygulama yeri bulunmayan HMK’nun 107/2 maddesi uyarınca tahkikat sona ermeden taleplerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi bakımından taraflarına 2 hafta süre verilmesi gerektiğine yönelik istinaf sebebi yerinde değildir. “…Usule ait kazanılmış hak müessesi, usul hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga HUMK ve HMK’da “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676). Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır: a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. b) Benzer şekilde, uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir. c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez. d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2019/8-99 Esas 2022/872 Karar sayılı ilamı). Davacı taraf, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, müvekkiline ödenmesi gereken tazminat miktarının eksik bir şekilde 196.792,29 TL olarak hesaplandığı ile teslim, devir ve tescil şartlarının oluşup oluşmadığına ilişkin yeterli değerlendirme yapılmadığından bahisle hükmü istinaf etmiştir. İlk derece mahkemesinin 30/11/2017 tarih ve 2014/514 Esas 2017/1322 Karar sayılı kararı ile, davacının alacak isteminin kısmen kabulü ile, 184.863,18 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir. Karar, davalı kooperatif tarafından istinaf edilmiş olup Dairemizin 08/04/2021 tarih ve 2018/1341 Esas 2021/498 Karar sayılı kararı ile kaldırılmıştır. Hatta davacı taraf istinafa cevap dilekçesinde, kararın hukuka uygun olduğunu belirterek davalının istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir. Usulî kazanılmış hak kurumu, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Bu durumda Mahkemece tesis edilen ilk karara karşı davalı kooperatif vekili istinaf kanun yoluna başvurmuş ise de, davacı istinaf kanun yoluna başvurmadığından artık davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bu nedenle usuli kazanılmış hak kurumu dikkate alındığında, Mahkemece tesis edilen ilk karar ile, davacının tazminat talebi 184.863,18 TL olarak kabul edildiğinden artık bu miktardan daha yüksek bir tazminata hükmedilemeyeceğinden tazminat miktarının eksik hesaplandığına yönelik davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde değildir. Birleşen dava bakımından ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesi; Mahkemenin 07/11/2013 tarihli celsesinde, 2 nolu ara karar ile, davacıya, kooperatif hissesini devraldığı iddia ettiği …’a karşı işbu dosya ile birleştirilmek üzere dava açılmasına yönelik süre verilmesine dair karar tesis edilmiştir. Akabinde ise davacı tarafından davalı …’a karşı açılan davada İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 21/03/2014 tarihi ve 2014/116 Esas 2014/102 Karar sayılı kararı ile dosyanın İstanbul Anadolu 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/242 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir. Birleşen dosya davalısı …’ın, Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/973 Esas sayılı dosyasından 30/12/2009 tarih ve saat 15:20 itibariyle iflasına karar verilmiş olup iflas tasfiyesinin İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … iflas sayılı dosyasından yürütüldüğü anlaşılmıştır. İflas Müdürlüğüne yazılan müzekkereye verilen cevapta, tasfiye işlemlerinin Müdürlük tarafından resen yürütüldüğü bildirilmekle Mahkemece, tebliğ işlemleri bakımından İflas Müdürlüğü muhatap alınarak buna göre taraf teşkili sağlanmıştır. Bu nedenle davalının, taraf teşkilinin sağlanmadığına yönelik istinaf sebebi yerinde değildir. Öte yandan davacı vekili, mevcut delillere göre müvekkilinin, üyeliği devraldığını ileri sürdüğü davalı …’ın kooperatif üyesi olduğunun sabit olduğunu, adı geçenin üyeliğini, müvekkiline devrettiği tarihte ortak olduğunun tespiti halinde müvekkilinin de kooperatifte hissedar olduğunun kanıtlanacağını belirterek kararı istinaf etmiş ise de Mahkemece, kooperatif üyeliğinin tespiti davasının, ancak kooperatife yöneltilebilecek bir dava olduğundan bahisle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince tesis edilen asıl ve birleşen davaya yönelik kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin asıl ve birleşen davaya yönelik 2021/312 Esas, 2023/38 Karar ve 12/01/2023 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1. bendi gereğince REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince asıl ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar harcından davacı tarafından ayrı ayrı peşin olarak yatırılan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın ayrı ayrı davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Asıl ve birleşen dava davacısı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde; 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 361/1.fıkrası gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.13/07/2023