Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2023/321 E. 2023/402 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/321 Esas
KARAR NO: 2023/402
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/04/2022
NUMARASI: 2010/735 Esas, 2022/378 Karar
DAVA: TAZMİNAT
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket nezdinde … nolu Klasik Yangın Paket Sigorta Poliçesi ile 04/06/2009-04/06/2010 tarihleri arasında sigortalı bulunan … Tic. A.Ş.’nin kiracı olarak bulunduğu Yeni Otogariçi Yolu Tamir Otoları Park Yeri No: … Altıntepsi, Bayrampaşa/İstanbul adresindeki işyerinde 18/12/2009 tarihinde davalı … Tic. A.Ş. Tarafından diğer davalı İSKİ Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğunda bulunan kanal hattı üzerine fazla toprak dolgusu yapılması ve bu dolgunun yoğun su alarak daha da ağırlaşması sonucu oluşan yağmur suyu hattının çökmesi ve tıkanması nedeniyle geri tepen suların iş yerinin bulunduğu otogarın alt kısmını basması neticesinde hasar meydana geldiğini, müvekkili şirket tarafından alınan ekspertiz raporunda, 18/12/2009 tarihinde meydana gelen su basması neticesinde sigortalı iş yerinde oluşan hasar miktarının 2.213.814,85 TL olduğunun tespit edildiğini, müvekkili şirket tarafından davaya konu olay nedeniyle 19/01/2010 tarihinde 500.000,00 TL ve 02/02/2010 tarihinde 1.700.000,00 TL olmak üzere toplam 2.200.000,00 TL sigorta tazminatı ödendiğini, gerek Eyüp 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/298 D.İş dosyasında alınan bilirkişi raporu gerekse ekspertiz raporu ile sigortalı işyerinin ve içindeki emtianın hasarlanmasına, otogarın Davutpaşa girişinde bulunan Ayvalıdere’ye bağlanan yağmur suyu hattının çökmesi ve tıkanması sonucu yağmur sularının geri tepmesi nedeniyle otogarın en alt katına suyun sirayet etmesinin neden olduğunun tespit edildiğini, yapmış olduğu inşaattan dolayı kanal hattı üzerine fazla toprak dolgusu yapması, bu dolgunun yoğun su alarak daha da ağırlaşması sonucu yağmur suyu hattının çökmesi ve tıkanması sonucu yağmur sularının geri tepmesi sonucu meydana gelen olaydan davalı … Tic. A.Ş.’nin sorumlu olduğunu, kanalın yapım, bakım ve onarım sorumluluğunun bulunduğunu, diğer davalının yapmış olduğu inşaat esnasında gözetim ve denetim yükümlülüğünü gerektiği şekilde yerine getirmediğini, oluşan zarardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, sigortalısına yaptığı ödeme sebebiyle rücu hakkının doğduğunu belirterek fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydı ile 500.000,00 TL’nin ödeme tarihi olan 19/01/2010 tarihinden ve 1.700.000,00 TL’nin ise ödeme tarihi olan 02/02/2010 tarihinden itibaren ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davaya dayanak teşkil eden Eyüp 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/298 D.İş dosyasında alınan bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, raporda yer alan hususların tamamının hukuka ve gerçeğe aykırı olduğunu, … Evleri inşaatının imar kanununa ve projelerine uygun olarak İSKİ ve ilgili belediyelerden onay almak suretiyle tamamlandığını, davaya konu zararın iddia edildiği gibi müvekkili şirket tarafından yapıldığı iddia edilen toprak dolgu sonucu oluşmadığını, müvekkili şirket tarafından onaylı plan ve projelere ve yönetmeliklere uygun olarak tamamlanan inşaatta iddia edilenin aksine kanal içerisinde fazla toprak dolgu yapılmadığını, dolayısıyla zararın oluşumu ile müvekkili şirket arasında hiçbir illiyet bağı bulunmadığını, bu sebeple müvekkili şirkete husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu zararın oluşumunun sebebinin, yağmur kollektörünün yapıldığı tarihte kullanılan beton kalitesinin standartlardan uzak olması, miadını doldurmuş olması, İSKİ’nin gerekli onarım ve bakımları yapmamış olması ve aşırı yağmurun da bu durumu tetiklemiş olmasından kaynaklandığını, hasarın İSKİ’nin hizmet kusurundan kaynaklandığını, dava konusu zarar ile İSKİ arasında nedensellik bağı bulunduğunu, öte yandan sigortalının işletme ruhsatının ve kiracısı bulunduğu taşınmazların iskanının bulunmaması nedeni ile klasik yangın paket sigorta poliçesi kapsamında davacı şirket tarafından anılan hasarın karşılanmaması gerektiğini, hasarın karşılanabilmesinin zorunlu şartları arasında sigortalanan işletmenin, işletme ruhsatının ve iskanının olması gerektiğini belirterek davanın müvekkili şirket yönünden reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; davalının, davaya konu su basması olayında %50 oranında kusurlu olduğu, bu durumda TBK’nun 49. maddesi ve olay tarihinde yürürlükte olan eski BK’da yer alan düzenleme uyarınca kusuru oranında zarardan sorumlu olduğu, hükme esas alınan 20/12/2019 ve 22/04/2021 tarihli bilirkişi kurulu raporlarında davaya konu su basması olayı nedeni ile tespit edilen toplam hasar miktarının 2.549.675,62 TL olarak hesaplandığı, dava dilekçesinde talep edilen toplam tazminatın ise 2.200.000,00 TL olduğu, bu durumda davalının bu miktarın yarısı olan 1.100.000,00 TL’den sorumlu tutulması gerektiği, davalının sorumlu tutulduğu 1.100.000,00 TL’nin 500.000,00 TL’sinin 19/01/2010 tarihinde, 600.000,00 TL’sinin ise 02/02/2010 tarihinde davacı tarafça sigortalısına ödenmesi sebebiyle ödeme tarihlerinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği gerekçelerine istinaden davanın kısmen kabulüne, toplam 1.100.000,00 TL tazminatın 500.000,00 TL’sinin 19/01/2010 tarihinden, 600.000,00 TL’sinin 02/02/2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde taraf vekillerince istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; aynı olaya ilişkin hem davalı … Tic. A.Ş. hem de İSKİ aleyhine açılan davada İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/336-563 E.K. Sayılı, tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, anılan kararın, bu davada da emsal nitelik arz etmesine rağmen Mahkeme tarafından emsal kararla çelişkili şekilde davanın önce İSKİ yönünden tefrik edilerek görevsizlik kararı verilmesi ve akabinde de davalı … Tic. A.Ş.’nin, zararın tamamından sorumlu olması gerekirken % 50 kusuru oranında tazminattan sorumlu tutulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davaya konu zararın tek bir olaydan kaynaklandığını, müvekkili şirketin sigortalısının olayda müterafik kusurunun bulunmadığını, olaya ortaklaşa kusurları ile sebebiyet veren zarar sorumlularının müvekkili şirketin zararını giderdikten sonra kusurları nisbetinde diğer zarara sorumlularına ileride rücu edebileceği nazara alınarak davalı … Tic. A.Ş.’nin kadri marufunda olduğu tespit olunan tazminat miktarının tamamından sorumlu olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, bunun TBK’nın 61, 62, 163, 167. maddelerine ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı … Tic. A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde; müvekkili şirket tarafından inşaatın, kanuna uygun olarak ve gerekli tüm izinler alınarak yapıldığını, sigorta poliçesi kapsamında zararları sigorta şirketince karşılanan işletmelerin, işletme ruhsatı ve iskanı bulunması gerektiğinden davacının rücu davası açmasının hukuka aykırı olduğunu, kırılan tabliyenin ağır hasarlı ve bakımsız olduğunu, yapımı, bakımı ve onarımı ilgili idarede (İSKİ) olan ağır hasarlı ve bakımsız bir kollektörün yıkılmasının sorumluluğunun müvekkili şirkete yüklenmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, ilgili idarenin, üst tabliyesi çöken kanalın arazinin hangi kısmından geçtiğini müvekkiline bildirmediğini, kollektörün geçtiği güzergah bildirilseydi zararın meydana gelmeyeceğini, Mahkemece, tanıklarının dinlenmediğini, kusurlu idare ve müvekkili şirket arasındaki belge ve yazışmaların dikkate alınmadığını, meydana gelen zararla müvekkili arasında hiçbir illiyet bağı bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, dava dışı sigortalıya ödenen bedelin rücuen tahsili istemine ilişkindir. Mahkemenin 28/04/2022 tarihli celsesinde, davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü aleyhine açılan davanın iş bu davadan tefriki ile Mahkemenin ayrı bir esasına kaydedilmesine karar verildiği ve karar içeriğinden anlaşılacağı üzere Mahkemenin 2022/327 Esas 2022/386 Karar sayılı karar ile de, idari yargının görevli olduğundan bahisle davanın HMK 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Davacı sigorta şirketi ile dava dışı sigortalı … Ticaret AŞ arasında 04/06/2009-04/06/2010 tarihleri arasında geçerli Klasik Yangın Poliçesi düzenlendiği, riziko adresinin Yeni Otogariçi Yolu Tamir Otoları Park Yeri No: … Altıntepsi, Bayrampaşa/İstanbul olduğu, 18/12/2009 tarihinde meydana gelen olay sebebiyle oluşan zarara karşılık davacı tarafından dava dışı sigortalısına 2.200.000,00 TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı sigorta şirketi tarafından tespit istenmesi üzerine Eyüp 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/298 D.İş dosyasında alınan 28/01/2010 tarihli bilirkişi raporunda, otogarın Davutpaşa girişinde bulunan ve mansabı Ayvalıdere’ye bağlanan yağmur suyu hattının çökmesi ve tıkanması sonucu yağmur sularının geri tepmesi nedeniyle otogarın en alt katına suyun sirayet etmesinin sonucu sigortalı işyerinin ve içindeki emtianın hasarlanmasına neden olduğu, söz konusu kanalın çökmesine de, yandaki … Evleri inşaatı esnasında bu inşaatı yapan müteahhit tarafından kanal hattı üzerine fazla toprak dolgusu yapılması ve bu dolgunun yoğun su alarak daha da ağırlaşması sonucu sebebiyet verildiği belirtilmiştir. Davalı … Tic. A.Ş. tarafından tespit istenmesi üzerine Eyüp 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/292 D.İş dosyasında alınan 07/01/2010 tarihli bilirkişi raporunda, meydana gelen hasarın nedeni olarak, kanal üstü dolgusunun, aşırı yağışlar nedeniyle bünyesine su alarak ağırlığının artması ve bu şekilde kanal tabliyesinin fazla zorlanması; kanal kutu kesiti üst tabliyesinin aşırı sehim yapıp kırılması ve göçmesi, üzerindeki toprak dolgunun da beraberinde çökmesi, kanal yatağının kapanması, atık suların geri tepmesi ve çevreye zarar vermesi; olay zamanı bölgede meydana gelen yağışların, diğer zamanlardakinden fazla olması, yağışların sağanak şeklinde yağması şeklide belirtilebileceği, kanalık yaklaşık 20 yıl önce inşa edildiği dikkate alındığında kullanılan malzeme kalitesinin uygun olduğunun söylenebildiği, günümüz koşullarında ise daha yüksek bir beton kalitesinin kullanılması gerektiği, tespit isteyen firmanın mimari projesinin İSKİ tarafından onaylanmış olduğu, bu projede binaların kanala göre konumunun ve arka bahçe üst kotunun belli olduğu, mevcut kanala bir bağlantı yapılmadığı bildirilmiştir. Hakkındaki dava tefrik edilen davalı İSKİ tarafından tespit istenmesi üzerine Eyüp 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/2 D.İş dosyasında alınan 18/01/2010 tarihli bilirkişi raporunda, İSKİ’nin sorumluluğunda bulunan Bayrampaşa Ayvalıdere kanal güzergahının yanı başında inşa edilmiş olan … Evlerinin bahçe düzenlemesi sırasında parsel sınırı dışında kanal güzergahı üzerinde dolgu yapılması sonucu göçükler meydana geldiği ve hasara sebep olduğu bildirilmiştir. Dava dışı … AŞ tarafından tespit istenmesi üzerine Eyüp 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/298 D.İş dosyasında alınan 08/01/2010 tarihli bilirkişi raporunda, … ile … Evlerinin arka bahçesinin arasında bulunan Ayvalıdere yağmur suyu kanalının yapısının betonarme olduğu ve üzerinin toprak ile örtülü bulunduğunun belirlendiği, meydana gelen çökme ve göçmelerin kanal üstü toprak dolgusunun aşırı yağışlar nedeniyle bünyesine su alarak ağırlığının artması ve bu şekilde kanal tahliyesinin fazla zorlanması sonucu oluştuğu bildirilmiştir. Davalı … Tic. A.Ş. tarafından İTÜ’ye yapılan başvuru üzerine bilirkişiler tarafından düzenlenen 04/05/2011 tarihli teknik raporda, … Tic. A.Ş. tarafından … Evleri inşaatının, onaylı projesine ve projede yer alan kayıtlara uygun olarak yapıldığı, toprak dolgunun yapımı sırasında yağışlar ve zemin sularının yaratacağı risklere karşılık drenaj önlemleri alındığı, Ayvalıdere su kanalına bağlantı yapılmadığı, kanal üzerine göçmeye yol açacak bir toprak ilavesi yapılmadığı, inşaat sınırları dışında kalan kanalın bulunduğu alanlarda tabliyede önemli sehimlerin olmasının bu hususu teyit ettiği, bu haliyle kanalın hizmet ömrünü doldurduğunun belirlendiği, bu nedenle … Evleri kapsamında yapılan çalışmaların, su kanalının göçmesine ve oluşan zarara sebebiyet vermediği bildirilmiştir. İtfaiye Müdürlüğünce düzenlenen 25/12/2019 tarihli yangın raporunda, müdahaleden önce otogarın zemin kat dahilini tahmini 1,5 metre yüksekliğinde su bastığının, insanların ve araçların su içinde kaldığının görüldüğü, su basmasının yağan sağanak yağıştan dolayı olduğu bildirilmiştir. … Ltd. Şti. tarafından tanzim edilen 23/01/2010 tarihli eksper raporunda, sigortalının beyanı ve yapılan tespitlere göre, Davutpaşa girişinde site şeklinde yapılmış olan inşaatın ön cephesindeki bahçe tanzimli alanın alt kısmından ana kollektör hattının geçtiği, bahçe alanı ile birlikte sitenin etrafının duvarla çevrili olduğu, ana kollektör hattının üzerinin sitenin inşaatını yapan firma tarafından betonla kapatıldığı, bu betonun üzerine de yaklaşık metre yüksekliğinde toprak yığıldığı, daha sonra bu alana bahçe düzenlemesi yapılarak sitenin etrafının bahçe duvarı ile çevrildiğinin öğrenildiğini, hadisenin zamana sarih olarak bahçe toprağının zamanla suya doyması, bu doyma sebebiyle toprak ağırlığının artması ve bu artış sebebiyle kollektör hattı üzerindeki betonun çökmesi sebebiyle kanalın tıkanması şeklinde olayın meydana geldiği kanaatine varılarak site tarafından yapılan uygulamanın kusurlu olabileceğinin düşünüldüğü, hasarlı olarak tespiti yapılan araçlar sebebiyle sigortalıya ödenmesi gereken tazminatın 700.000,56 TL olduğu bildirilmiştir. … Ltd. Şti. Tarafından tanzim edilen 25/01/2010 tarihli eksper raporunda da, olayın meydana gelişine ilişkin, … Ltd. Şti. tarafından tanzim edilen 23/01/2010 tarihli eksper raporunda belirtildiği şekilde kanaat belirtildiği, emtia hasarının ise toplamda 1.513.814,29 TL olarak belirlendiği görülmüştür.İbraname, Mutabakatname ve Tazminat Makbuzu uyarınca, hasar tutarı olarak belirlenen 2.200.000,00 TL’nin ödenmesi ile sigortalının, ödenen tazminat miktarına kadar haklarını TTK’nun 1301 maddesi gereğince temlik ettiği görülmüştür. Bilirkişi heyeti tarafından sunulan 05/11/2012 tarihli raporda, … Evleri inşaatının yüklenicisi olan davalı … Tic. A.Ş.’nin … Evlerinin arka bahçesinin peyzaj ve çevre düzenleme çalışmalarını yaparken, peyzaj ve çevre düzenleme amacıyla arka bahçesinden geçen ve 1990’lı yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından dere islahı amacıyla inşa olunan (5 m x 2,5) ebatlarındaki kutu kesitli yağmur suyu kanalının üstüne yaklaşık 5 – 8,5 m toprak dolgu yapmış olduğunun 07.01.2010 tarihli tespit raporundan anlaşıldığı, Mayıs 2011 tarihli İ.T.Ü. teknik raporunda; kanalın yan duvarları ile üst tabliyesinin betonarme olduğunun, üst tabliye betonunun orta kısmında önemli miktarda sehim oluştuğunun, sehiminin hem bahçe içinde hem de parsel dışındaki asfalt yol altında mevcut olduğunun, kanal betonlarının yetersiz olduğunun, donatıların korozyona uğradığının, tabliye betonlarının betondan sıyrıldığının, bu nedenlerle kanalın üst tabliyesinin taşıma fonksiyonunu yerine getiremediğinin belirtildiği, olay günü meydana gelen yağışların sağanak ve şiddetli olması, bu yağışlar sonucu kanalın üst tabliyesi üzerindeki toprak dolgunun tamamen suya doygun hale gelip, esasen toprak örtüsüz durumda dahi taşıma fonksiyonunu yitiren üst tabliyenin su ve toprak ağırlığını taşıyamayarak çöktüğü, üst tabliyenin kırılması sonucu beton parçalarının ve … Evleri bahçesinden şev kayması sonucu ortaya çıkan toprağın kanal kesitini doldurduğu, kanaldan geçemeyen suların çevreye ve özellikle Otogar’ın Davutpaşa girişine doğru (Bu bölgenin kotunun kanal kotuna göre aşağıda kalması nedeniyle) hızla akmasının mümkün olduğu, dava dışı davacının işyerinde zarara sebep olan suların bu sular olabileceği, bu durumda davalı … Tic. A.Ş.’nin 1. derece sorumlu olduğu, davalı İSKİ Genel Müdürlüğü’nün proje aşamasındaki onayında, “İnşaat aşamasında mevcut İSKİ yer altı tesislerine (kollektör) zarar verilmemesi ve kollektöre bağlantı yapılmaması şartı ile tasdik edilmiştir.” denilmiş olmasına rağmen, davalı … Tic. A.Ş.’nin kollektörün üst tabliyesi üzerine 5 m yüksekliğinde toprak dolgu yapması, 1990’lı yılardaki dere ıslahının ve dolayısıyla yağmur suyu kanalının davalı İSKİ Genel Müdürlüğü tarafından yapılmamış olması, olay tarihinde dere ıslah çalışmalarının davalı İSKİ’nin görev ve sorumluluğu içinde bulunmaması nedenleriyle meydana gelen zarardan davalı İSKİ’nin sorumlu tutulamayacağı kanaatine varıldığı, bununla beraber davalı İSKİ’nin … Evleri inşaatının Ayvalı Dere taşkın yatağının 50 metrelik koruma bandı içinde yapılmasına itiraz etmediği hususunda takdirin mahkemeye ait olduğu bildirilmiştir. Bilirkişi heyetinde yer alan mali müşavir bilirkişi tarafından ticari defterlerin incelenmesi üzerine sunulan 27/02/2013 tarihli raporda, davacının, incelenen ticari defter dökümlerinde meydana gelen hasardan dolayı 19/01/2010 tarihinde 500.000,00 TL, 02/02/2010 tarihinde 1.700.000,00 TL olmak üzere toplam 2.200.000,00 TL sigorta tazminatı ödemiş olduğu bildirilmiştir. Tarafların itirazlarının değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi heyetinden alınan 26/11/2013 tarihli ek raporda, taraflarınca sunulan 05/11/2012 tarihli rapordaki görüş ve kanaatlerin korunduğu bildirilmiştir.Tarafların itirazlarının değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi heyetinden alınan 11/11/2014 tarihli 2. ek raporda, davalı İSKİ’ye bir kusur yüklenemeyeceği, kök ve ek raporlarında sunulan gerekçeler ışığında dava konusu olayda davalı … Tic. A.Ş.’nin %60; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Bayrampaşa Belediyesinin her birinin %20 oranında kusurlu olabileceği bildirilmiştir.Bilirkişi kök ve ek raporlarında davacı tarafından sigortalısına ödenen bedelin yerinde olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmadığından bahisle bilirkişi heyetine iki makine mühendisi bilirkişi dahil edilerek bu amaçla alınan 20/12/2019 tarihli ek raporda, hasar gören 24 adet otobüsün toplam hasar onarım bedelinin 700.000,22 TL olarak hesaplandığı bildirilmiştir.Davacı vekilince sunulan yazılı beyan dilekçesinde, rücuya tabi sigorta ödemesi içerisinde sadece araçların bulunmadığı, ayrıca emtia, demirbaş, makine tesisat, dekorasyon, koruma kurtarma kalemlerinin de yer aldığının belirtilmesi sebebiyle bilirkişi heyetine bir endüstri mühendisi bilirkişi dahil edilerek, Yargıtay aşamasından geçerek kesinleşen İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/336-563 E.K. sayılı ilâmında hükme esas alınan kusur oranlarının da nazara alınarak buna göre davacı tarafından sigortalıya ödenen bedelin yerinde olup olmadığının, davaya konu su basması olayı nedeni ile meydana gelen hasar ile miktarının ve neticeten davacının, davalı taraftan talep edebileceği tazminat tutarlarının tespiti amaçıyla alınan 22/04/2021 tarihli ek raporda, olaydan sonra mahallerde bulunan emtia (otobüs yedek parçası) malzemelerinin toplam hasar tutarının 1.369.743,16 TL; demirbaş niteliğindeki malzemelerin toplam hasar tutarının 64.769,04 TL; makine ve tesisattaki hasar tutarının 357.163,20 TL; muhtelif dekorasyonda oluşan hasarın 45.500,00 TL olması ve olaydan sonra çamurun temizlenmesi, tahliyesi ve dezenfekte edilmesi için 12.500,00 TL harcanması gerektiği bildirilmiştir. Aynı olay sebebiyle … Sigorta AŞ tarafından İSKİ’ye karşı İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 2010/2288 Esas sırasında açılan davada, toplam 56.311,00 TL hasarın davalı idarenin %70 oranında kusuruna isabet eden 39.417,00 TL’si; … Tic. A.Ş.’ye karşı Bakırköy 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/20 Esas sırasında açılan davada ise, toplam 56.311,00 TL hasarın davalı şirketin %30 oranında kusuruna isabet eden 16.893,30 TL’si talep edilmiştir. İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 2010/2288 Esas 2011/2108 Karar sayılı kararı ile, davalı İSKİ’nin hizmet kusuru bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 8. Dairesinin 2012/2624 Esas 2018/6001 Karar sayılı ilamı ile “…Bu itibarla; İdare Mahkemesince, konunun uzmanı olan bilirkişilerden alınacak raporla; yağmur suyu tahliye kanalını, işlevini yerine getirecek nitelikte bulundurmayan, denetim görevini ihmal eden İSKİ Genel Müdürlüğü’nün hizmet kusuru ile, imara ilişkin yetkilerini kullanmayan ilçe belediyesinin ve büyükşehir belediyesinin kusurunun araştırılması ve varsa ne oranda olduğunun ortaya konulması; üçüncü kişi konumundaki sitenin yapı müteahhidinin de zarar doğuran olaya etkisi ve kusur oranının belirlenmesi sonrasında; davalı idare dışında idarelerin hizmet kusurunun tespiti halinde bu idarelerin hasım konumuna alınarak ve bu kusur oranları gözetilerek tazmin kararı verilmesi gerekirken; bu hususlar gözetilmeksizin eksik inceleme neticesinde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir…” gerekçelerine istinaden kararın bozulduğu, bozma üzerine Mahkemenin 2019/417 Esas sırasına kaydedilen davada alınan bilirkişi raporunda … Evlerinin müteahhit firmasının (dava dışı) %50, Bayrampaşa Belediyesi ve İSKİ’nin her birinin %25 oranında kusurlu olduğu belirtildiği, bu doğrultuda Mahkemenin 2019/417 Esas 2020/1552 Karar sayılı kararı ile, 14.077,75 TL tazminatın ayrı ayrı Bayrampaşa Belediyesi ve İSKİ’den yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verildiği anlaşılmıştır. Bakırköy 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/20 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda, dava konusu zararın meydana gelmesinde davalının 1. Derece kusurlu ve sorumlu bulunduğu belirtilmiş olup Mahkemenin 2011/20 Esas 2013/183 Karar sayılı kararı ile, davanın kabulü ile 16.893,30 TL’nin 29/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verildiği, kararın Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/14565 Esas 2015/2929 Karar sayılı ilamı ile onandığı ve aynı Dairenin 2015/18385 Esas 2016/2229 Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği görülmüştür. Aynı olay sebebiyle … Sigorta AŞ tarafından asıl dava ile … AŞ, İSKİ, Bayrampaşa Belediye Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve birleşen dava ile … Tic. A.Ş.’ye karşı İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/336 Esasına kayıtlı açılan davada sigortalı işyerinde oluşan zarar sebebiyle ödenen 29.216,00 TL hasar tazminatının talep edildiği, alınan bilirkişi raporunda davalı İSKİ’nin % 30 kusur oranına tekabül eden 8.764,884 TL’den münferiden; davalılar Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Bayrampaşa Belediyesinin % 20 kusur oranına tekabül eden 5.843,25 TL’den müştereken ve müteselsilen; davalı … Tic. A.Ş.’nin ise % 50 kusur oranına tekabül eden 14.608,14 TL’den sorumlu olduğunun belirtildiği, davalılar Bayrampaşa Belediye Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yönelik taleplerin tefrik edilerek yeni esas numarası üzerinden görevsizlik kararı verildiği anlaşılmış olup sonuç olarak Mahkemenin 2014/336 Esas 2014/563 Karar sayılı kararı ile, davanın kısmen kabulü ile, davalı … A.Ş yönünden davanın reddine, davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Bayrampaşa Belediye Başkanlığı yönünden görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle iş bu davalılar yönünden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi yönünden kusur durumu nazara alınarak 8.764,88 TL’nin 28.01.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte bu davalıdan alınarak davacıya verilmesine, birleşen dosya davalısı olan … Tic. A.Ş. yönünden kusur durumu nazara alınarak 14.608,14 TL’nin 28.01.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği, kararın Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2018/6390 Esas 2020/3430 Karar sayılı ilamı ile onandığı ve aynı Dairenin 2020/2850 Esas 2020/5024 Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği görülmüştür. Öncelikle poliçenin düzenlenme tarihi dikkate alındığında somut olayda hangi kanunun uygulanacağı belirlenmelidir. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 2. maddesinde “(1) Bu Kanunda aksi öngörülmemiş veya farklı bir şekilde düzenlenmemişse: a) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır. b) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleşmiş hukukî fiiller, bağlayıcılıkları ve hukukî sonuçları itibarıyla, bu tarihten sonra dahi, gerçekleştikleri tarihte yürürlükte bulunan kanuna tâbidir. c) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten sonra meydana gelen olaylara Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanır…” ; “sigorta sözleşmesi” başlığı altında 39. maddesinde “(1) 6762 sayılı Kanun yürürlükte iken yapılmış ve hüküm ifade etmeye başlamış sigorta sözleşmelerine, Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl süreyle 6762 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Ancak, bu bir yıllık süre içinde sigorta ettireni, sigortalıyı ve lehdarı koruyan hükümler bakımından, 1517nci maddesi müstesna, Türk Ticaret Kanunu hükümleri geçerli olur…” düzenlemeleri yer almaktadır. Buna göre somut olayda, taraflar arasındaki Klasik Yangın Poliçesinin 04/06/2009-04/06/2010 tarihleri arasında geçerli olmak üzere düzenlendiği, rizikonun ise 18/12/2009 tarihinde meydana geldiğinin anlaşılmış olması sebebiyle 6102 sayılı TTK hükümleri gereğince değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. 6102 sayılı TTK’nın 1472 maddesinde halefiyet düzenlenmiştir. Maddede, sigortacının sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçeceği, sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hakkın tazmin ettiği bedel kadar sigortacıya intikal edeceği ifade edilmiştir. Sigortalının tazminat alacağının hukuki temelinin haksız eylemden, kanundan veya sözleşmeden kaynaklanmış olması arasında hiçbir fark yoktur. TTK’nun 1472. maddesinden kaynaklanan halefiyet hakkı sigortacıya, zarar sorumlusundan, sigortalısına ödediği sigorta bedeli kadar talep hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da zarar sorumlusuna karşı dava hakkını sağlamaktadır. Bu dava türüne doktrin ve uygulamada sigortacının rücu davası adı verilmektedir. Halefiyete dayalı olan rücu davasında, esas itibariyle sigortalının kendisine zarar verene karşı açacağı tazminat davasının, onun halefi sıfatıyla sigortacı tarafından açılmasıdır. Her tazminat davasında olduğu gibi, sigortacının açtığı rücu davasında da davalının kusurunu ve zararı ispat etmek davacı sigortacıya düşer. Halefiyete dayalı sigorta rücu davasında sigortacı halefiyet hukuki ilişkisi sebebiyle ancak selefinin sahip olduğu haklara sahip olur. Sigortacı halefiyete dayanarak rücu davasını zarar sorumlusu aleyhine yönelttiğine göre, sigortalının zarar sorumlusuna karşı açacağı tazminat davasında sigortalı neyi ispat etmesi gerekiyorsa, sigortacıda bu davada onu ispat etmekle yükümlüdür. Somut olayda, davacı sigorta şirketi ile dava dışı sigortalısı … Ticaret AŞ arasında 04/06/2009-04/06/2010 tarihleri arasında geçerli olmak üzere düzenlenen Klasik Yangın Poliçesi uyarınca, riziko adresinde 18/12/2009 tarihinde meydana gelen olay sebebiyle oluşan zarara karşılık davacı tarafından dava dışı sigortalısına 2.200.000,00 TL ödeme yapılmıştır. Halefiyete dayalı olarak açılan işbu rücu davasında, davalının kusurunu ve zararı ispat etmek davacı sigortacıya düşer. Mahkemece yargılama aşamasında, uyuşmazlık ile ilgili rapor alınmış olup ayrıca dava açılmasından evvel de meydana gelen olay sebebiyle eksper raporu alındığı gibi delil tespiti talebi üzerine bilirkişi raporları da alındığı ve bu raporların da dosyaya kazandırıldığı görülmüştür. Tüm bu raporlar dosya kapsamında yer alan diğer deliller ile birlikte değerlendirildiğinde; dava dışı sigortalının işyerinin bulunduğu Büyük İstanbul Otogarı ile davalı şirketin müteahhitliğini yaptığı … Evleri arasında kalan Ayvalıdere’ye bağlanan yağmur suyu tahliye kanalının, davalı tarafından söz konusu inşaatın yapımı esnasında kanal üzerine yapılan toprak dolgunun sağanak yağış ile birlikte yoğun su alarak ağırlaştığı ve zorlanma ile birlikte çökmesi ve tıkanması sonucu sağanak ve şiddetli yağışların da etkisiyle geri tepen yağmur sularının zarara neden olduğu anlaşılmakla bu anlamda davalı, zararın meydana gelmesinde tamamen kusurlu olmasa da kusurun çoğunluğu davalıya aittir. Bunun yanında meydana gelen olay sebebiyle davalı dışında kusurlu olduğu tespit edilenler de vardır. Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda davalının %60, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Bayrampaşa Belediyesinin her birinin %20 oranında kusurlu olduğu bildirilmiştir. Ayrıca İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 2019/417 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda, … Evlerinin müteahhit firmasının yani davalının %50, Bayrampaşa Belediyesi ve İSKİ’nin her birinin %25 oranında kusurlu olduğu; İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/336 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda ise, İSKİ’nin % 30, Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Bayrampaşa Belediyesinin % 20 ve davalının % 50 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/336 Esas 2014/563 Karar sayılı kararı ile, bilirkişi raporunda tespit edilen kusur durumları nazara alınarak tahsil yönünde verilen kararın Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2018/6390 Esas 2020/3430 Karar sayılı ilamı ile onandığı ve aynı Dairenin 2020/2850 Esas 2020/5024 Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği dikkate alındığında kesinleşen ilamın, işbu dosya bakımından güçlü delil mahiyetinde olduğunu kabul etmek gerekir. Bu sebeple davalının, meydana gelen olayda kusurunun bulunmadığına yönelik istinaf sebebi yerinde değildir. Bu aşamada konuyla ilgisi bakımından hukukumuzda yerini bulan müteselsil sorumluluk kavramına da değinmek gerekmektedir. “…Müteselsil borçluluk; bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk hâlidir (Akıntürk, T.: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s.35). Gerçekten de birden ziyade kimse, alacaklıya karşı aynı sebepten dolayı ve her biri borcun tamamı için “asıl borçlu” sıfatıyla borçlu olurlarsa, müteselsil borçluluktan bahsedilebilecektir (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 1993, s.285). Müteselsil borçluluğun kaynakları, diğer bir ifadeyle birden fazla borçlular arasında teselsül ilişkisinin hangi sebeplerden ileri geldiği, mülga BK’nın 141. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre;“Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın fıkdanı halinde teselsül ancak kanunun tayın ettiği hallerde olur”. Benzer düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 162. maddesinde de yer almış olup madde;“Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere hem 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 141. maddesinde hem de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 162. maddesinde müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki birinci fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise ikinci fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hâllerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur. Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması hâlidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur. Kanundan kaynaklanan müteselsil borçluluk hâllerinden biri de 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51 maddeleri ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62 maddelerinde düzenlenen müteselsil sorumluluk hâlidir. Kanun koyucu birden fazla kimselerin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermeleri hâlinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür (Akıntürk, s.123). Birden çok kişi aynı zarardan aynı sebepten veya çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğünün şartlarının gerçekleşmesi hâlinde söz konusu olur. Buna göre birden çok kişi aynı zarara birlikte sebep olabilecekleri gibi, çeşitli nedenlerle de sebep olabilirler. İkinci hâlde sorumlulardan yalnız biri söz konusu zarara sebebiyet verirken, diğeri sebebiyet vermediği böyle bir zararı başka bir nedenle tazmin zorunda kalabilir. Sonuç itibariyle müteselsil sorumluluk üç hâlde doğabilir. Birinci hâlde, zarar verenlerden her birinin ayrı ayrı sorumlu olduğu iki veya daha fazla sebep bir araya gelmekte ve bu suretle zararlı sonucu meydana getirmektedir. İkinci hâlde ise zarar, iki veya daha çok sebepten değil, hukuken önem taşıyan bir tek sebepten doğmaktadır. Ancak burada hukuk düzeni bu tek sebep için iki ayrı kişiyi sorumlu tutmaktadır. Üçüncü hâlde ise, zarar yine bir tek sebepten meydana gelmekle birlikte, sorumluluk hukukuna göre bu zarardan sadece bir kişi sorumlu olmaktadır. Ancak, zarar veren yanında üçüncü bir kişi de bir sözleşme gereğince söz konusu zararı gidermeyi (sorumluluğu) üzerine almaktadır (Eren, F.:Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s.831, 832). Aynı zarardan dolayı birden çok kişinin zarar görene karşı sorumluluğu, hukuk politikası açısından üç ayrı şekilde düzenlenebilir. Bunlar; sorumlulukların paylaştırılması, sorumlulukların toplanması ve sorumlulukların yarışmasıdır. Sorumlulukların paylaştırılmasında, aynı zarardan sorumlu olan birden çok kişinin kısmî sorumluluğu söz konusu olur. Burada zarar verenlerden her biri, zarara sebep olduğu oranda sorumludur. Sorumlulukların toplanmasında, birden çok kişiden her biri, diğerinden bağımsız olarak zararın tamamından sorumludur. Zarar gören, uğradığı zararı sorumluların her birinden ayrı ayrı talep eder. Birinin zararı tazmin etmesi, diğerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Burada zarar verenlerin sorumlulukları toplanmaktadır. Son olarak taleplerin yarışmasında tazminat yükümlülerinden her biri zarar görene karşı, diğer yükümlü veya yükümlüler tarafından zararın tamamı tazmin edilinceye kadar sorumludur. Tazminat yükümlülerinden her biri, sanki zarara tek başına sebebiyet vermiş gibi, zararın tamamı tazmin edilinceye kadar bundan sorumlu olurlar. Taleplerin yarışmasında zarar bir defa tazmin edilir. Ancak zarar görenin zararı tazmin edilinceye kadar zarar verenlerin tamamı bundan sorumlu olur. Taleplerin yarışması sisteminde zarar görene ayrıcalık tanınmakta, ona sorumluların tamamına ve dilediğine dava açma hakkı tanınmaktadır. Tazminat yükümlülerinden biri zararı tazmin ettiği oranda diğerleri de sorumluluktan kurtulmaktadır. Zararın tamamı tazmin edilirse, sorumluluğun tamamı, bir kısmı tazmin edilirse, o kısmı sona erer. Bu bakımdan, taleplerin yarışması ilkesi borcu sona erdirici bir niteliğe sahiptir. Burada zarar gören uğramış olduğu zarardan daha fazla tazminat alamaz, zarar bir defa tazmin edilir. Bu niteliği itibariyle de taleplerin yarışması, zarar görenin sebepsiz zenginleşmesini önler. Zira burada zenginleşme yasağı geçerlidir. Sorumlulukların (taleplerin) yarışmasına müteselsil sorumluluk da denir (Eren, s.832). Tük hukukunda hâkim olan ilke, taleplerin yarışması ilkesidir. Birden çok kişinin aynı zarardan sorumluluğuna, “Müteselsil sorumluluk” adı verilmektedir. Doktrinde buna “taleplerin yarışması” da denilmektedir (Eren, s.833). Müteselsil sorumluluk birden çok kişinin aynı zarardan, yükümlülerden her birinin zarar görene karşı, diğer yükümlüler tarafından zararın tamamını tazmin edinceye kadar sorumlu olmasıdır (Kırca, Ç.: Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Kanunu Tasarısı ile Getirilen Değişiklikler, Prof. Dr. Fikret Eren’e Armağan, Ankara 2006, s.644). Müteselsil sorumluluk, hem maddi zararın hem de manevi zararın tazmininde söz konusu olur. Birden çok kişinin bir zarardan sorumlu olması için bu zararın tek ve aynı zarar olması gerekir. Bölünemeyen, zarar verenlerden her birine paylaştırılması mümkün olmayan zarara tek zarar denilir. Buna karşılık, zarar verenlerden her biri, bağımsız bir zarara neden olmuş veya zararın tespiti mümkün bir kısmına sebep olmuşsa, müteselsil sorumluluk değil, kısmi sorumluluk söz konusu olur. Bu taktirde zarar verenlerden her biri, sebep olduğu zararı veya kısmi zararı tazmin eder (Eren, s.833). Müteselsil sorumluluğu doğuran sebepler 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde ve Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesinde ortaya konulmuştur. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Müteselsil mesuliyet” ana başlığı altında “Haksız fiil halinde” alt başlığını taşıyan 50. maddesinin 1. cümlesi “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Benzer açıklama 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Müteselsil sorumluluk” ana başlığı altında “Dış ilişkide” alt başlığını taşıyan 61. maddesinde de yer almaktadır. Anılan madde;“Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesini içermektedir. Müteselsil sorumluluk aynı sebebe dayanabileceği gibi değişik sebeplere de dayanabilir. Birden çok kişi aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Aynı zararı doğuran çeşitli sebepler, kusur sorumluluğu (haksız fiil), sözleşme ve kusursuz sorumluluk (kanun) olabilir. Bu suretle, birden çok zarar verenden biri, aynı zararı haksız fiil, diğeri sözleşme, bir başkası da özen veya tehlike sorumluluğuna göre tazmin zorundadır (Eren, s.839). Müteselsil sorumluluk iki ilkeyi beraberinde getirir. Bu ilkelerden birisi zarar verenle zarar gören arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla dış ilişki (BK’nın 50., TBK’nın 61. maddesi); ikincisi ise zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir (BK’nın 51., TBK’nın 62. Maddesi). Zarar gören ile zarar veren arasındaki ilişkiyi düzenleyen dış ilişki müteselsil sorumluluğun ilk ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Müteselsil sorumluluk, zarar görene diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında daha güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği taktirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir (Eren, s.840). Diğer bir ifadeyle alacaklı, borçluların hepsini birden takip veya dava edebileceği gibi, bunların içinden dilediği birini veya bir kaçını da takip veya dava edebilir. İşte alacaklının, borçlulardan dilediğini ya da dilediklerini ifa istemine muhatap tutabilmesi, onun bir seçim hakkına sahip bulunduğunu gösterir. Alacaklının bu hakkı borç tamamen ödeninceye kadar devam eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.285). Bu durumda kişilerin yarışmasından (Personenkonkurenz) bahsedilir (Antalya, G.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, İstanbul 2017, s.545). Alacaklının, ifayı borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Diğer borçluları ifa yükümünden kurtaran şey, ifa istemine muhatap olan borçlunun ifada bulunmasıdır; sadece mahkûm olması değildir. Kısaca, alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile -ifayı tamamen elde etmedikçe- diğer borçlulara başvurmak hakkını muhafaza eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.286). Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birisine karşı açılan davada talep edebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip, sayısız zahmetlere katlanacağı yerde, tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Keza, zarar görenin, tazminat alacağının bir kısmını, bir zarar verenden, diğer kısmını da diğer zarar verenden istemesi mümkündür. Ancak, burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği taktirde, borç ortadan kalkar, dolayısıyla, zarar gören böyle bir hâlde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez (Eren, s.840). Zarar verenlerin her biri zarar görenin uğramış olduğu zarar nedeniyle doğan tazminatın tamamından sorumlu olup, bu sorumluluk borcun ödenmesine kadar devam eder…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/4-1442 Esas 2021/839 Karar sayılı ilamı). Somut olayda, davalı ile birlikte davalı dışında kalan zarar verenlerin her birisinin kusurlu davranışı sebebiyle davacının, dava dışı sigortalısı zarara uğramış olup davacı bu kapsamda ödeme yaparak açmış olduğu işbu davada, hakkındaki dava tefrik edilen İSKİ ile birlikte davalıdan, rücuya konu ödediği miktarın müteselsilen tahsili talep etmiştir. Öyleyse davacıya karşı, davalı ile dava dışı diğer zarar verenlerin müteselsil sorumlu olduklarının kabulü gerekir. Bu durumda davacı, sigortalısına ödediği tazminatı tahsil etmek bakımından müteselsil borçlulardan birine veya hepsine karşı dava ve takip hakkına sahiptir. Davacı, alacağı tamamen ifa edilinceye kadar bu hakkını dilediği şekilde kullanabilir. Yukarıda somut olaya ilişkin yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere, zararın meydana gelmesinde kusurun büyük çoğunluğu davalıya ait ise de davalı tek başına sorumlu değildir. Davacı işbu davayı davalı ile birlikte İSKİ’ye karşı da açmış olup Mahkemenin gerekçeli kararından anlaşılacağı üzere İSKİ aleyhine açılan dava tefrik edilmiş ve akabinde idari yargının görevli olduğundan bahisle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Buna göre İSKİ yönünden idari yargı yerinde bir yargılama yapılarak karar verilip verilmediği belli olmadığı gibi zarardan sorumlu olan diğer müteselsil sorumlulara karşı dava açılıp açılmadığı ve açılan davalarda karar verilip verilmediği de belli değildir. Yani sonuç olarak davacının, sigortalısına ödemiş olduğu tazminatı diğer müteselsil borçlulardan tazmin ettiğine dair dosyada bir bilgi ve belge mevcut değildir. Bu şartlar altında müteselsil borçlulardan biri tarafından ödeme yapıldığı takdirde, tüm sorumluların o ödeme miktarı kadar sorumlulukları sona ereceğinden hüküm kurulurken “tahsilde tekerrür oluşturmamak kaydıyla” şeklinde hüküm kurulması gerekmektedir. Aksi hâlde, zarar görenlerin sebepsiz zenginleşmesi söz konusu olabilir. Şu halde, işbu uyuşmazlıkta müteselsil sorumluluk esası geçerli olduğundan davacının, sigortalısına ödediği tazminat bakımından davalının, dava dışı diğer zarar verenlerle birlikte müteselsilen sorumlu olduğu, kusur oranları yönünden sorumlulukların davacı bakımından değil, davalı ve diğer zarar verenlerin kendi iç ilişkileri yönünden geçerli olduğu dikkate alındığında sadece davalının kusur oranı dikkate alınarak karar tesisi isabetli olmamıştır. Bu durumda alınan bilirkişi raporları ile ortaya konulduğu üzere toplam hasar miktarı 2.549.675,62 TL olarak tespit edilmiş ise de davacının talebi de dikkate alınarak 2.200.000,00 TL yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken Mahkemece, davalının kusur oranına göre tespit edilen miktar üzerinden hüküm tesisi doğru olmamıştır. Bu açıdan davacı taraf, istinaf başvurusunda haklıdır. Öte yandan az önce değinildiği üzere, müteselsilen sorumlulukta, müteselsil borçluların kusur oranları davacı bakımından değil davalı ve diğer zarar verenlerin kendi iç ilişkileri yönünden geçerli olduğu nazara alındığında davalının, zararın meydana gelmesinde kusurlu olduğu tespit edildikten sonra kusur oranının tartışılmasına da gerek kalmayacak olup esasen davalının istinafı da kusur oranına değil meydana gelen olayda hiç kusurunun bulunmadığına yöneliktir. Zaten davalının, yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere meydana gelen olayda kusurlu olduğu da sabittir. Bunun yanında davalı istinafında, sigorta koruması altına alınan işletmelerin işletme ruhsatı ve iskanı bulunmaması halinde zarar sebebiyle rücu davası açılmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmiş ise de rücu davası açılması bakımından bulunması gerekli şartların somut olay bakımından sağlanmış olduğu gibi bu bakımdan iddia edildiği şekilde bir şart da bulunmamaktadır. Ayrıca davacı bir diğer istinaf sebebi olarak tanıklarının dinlenmediği ile dosyadaki belge ve yazışmaların dikkate alınmadığını ileri sürmüş ise de kararın, davalının kusur oranı dikkate alınarak tesisi dışında, somut uyuşmazlığa, dosya içeriğine, toplanan delillere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının bu istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan sebeplerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddi ile davacının istinaf başvurusunun belirtilen sebeplerle kabulü ile yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığından HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında davanın kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1b-1 bendi gereğince REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen nedenlerle KABULÜ ile, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/735 Esas, 2022/378 Karar ve 28/04/2022 tarihli kararının HMK 353/1b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, yeniden esas hakkında HÜKÜM TESİSİNE, 3-a)Davacının davasının KABULÜ İLE, toplamda 2.200.000,00 TL tazminatın; 500.000,00 TL’sinin ödeme tarihi olan 19/01/2010 tarihinden ve 1.700.000,00 TL’sinin ise ödeme tarihi olan 02/02/2010 tarihinden itibaren ticari avans faizi ile birlikte “tahsilde tekerrür oluşturmamak kaydıyla” davalıdan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE, b)Harçlar Kanununa göre belirlenen 150.282,00 TL ilam harcından peşin alınan 32.670,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 117.612,00 TL’nin davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, c)Davacı tarafından sarf edilen 7.900,00 TL bilirkişi ücreti, 1.000,90 TL posta masrafı ile 32.687,15 TL peşin harç ve başvuru harcı olmak üzere toplam 41.588,05 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, d)Davalı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA, e)Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden 209.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,
İstinaf Başvurusu Yönünden; 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcı davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 5-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 179,90 TL harcın davalı tarafından peşin olarak yatırılan 18.785,15 TL harçtan mahsubu ile bakiye 18.605,25 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya İADESİNE, 6-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı tarafından yapılan 120,00 TL istinaf yargılama gideri ile peşin olarak yatırılan 671,90 TL istinaf başvuru ve karar harcı olmak üzere toplam 791,90 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, 8-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 9-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının hüküm kesinleştiğinde ve kararın tebliğ gideri karşılandıktan sonra artan kısmın yatıran tarafa İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.06/04/2022