Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/865 E. 2022/857 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/865 Esas
KARAR NO: 2022/857
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/03/2022
NUMARASI: 2022/193 Esas, 2022/229 Karar
DAVANIN KONUSU: Konkordato (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
KARAR TARİHİ: 30/06/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Konkordato talep eden alacaklı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalı şirketten 53.334.769,09 TL alacaklı olduğunu, borçlu tarafından sözlü olarak borcun ödeneceği ifade edilmiş ise de, bu zamana kadar hiçbir ödeme gerçekleştirilmediğini, borçlu şirketin faaliyetine devam ederek hazırlanacak ön proje kapsamında yapacağı ödemelerle müvekkili şirketin alacağına kavuşma imkanını elde edeceğini, mali durumunun bozulması nedeniyle alacaklılarına ödeme yapmakta zorlanan borçlu şirketin ödemelerini tatil etme durumuna geldiğini, borçlunun akaryakıt ve hayvan yemi toptan ticareti sektöründe faaliyet gösterdiğini, Ticaret Sicil Kayıtlarında da merkez adresinin Kağıthane/İstanbul olarak görüldüğünü belirterek borçlu şirket için konkordato işlemlerinin başlatılmasını, borçlu şirketin İİK’nın 286 maddesinde belirtilen belgeleri ve kayıtları sunmaya davet edilmesini, borçlu şirkete belgeleri sunması için İİK 287.maddesi uyarınca makul bir süre verilmesini, borçlu şirket tarafından İİK’nın 286. maddesindeki belgelerin sunulması halinde borçlu şirket hakkında geçici mühlet kararı verilmesini, borçlu şirket tarafından konkordatonun amacına ulaşması için gerekli tedbirlerin talep edilmesi halinde bu tedbirlere hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Borçlu şirket vekili cevap dilekçesinde, açılan davayı kabul ettiklerini belirterek geçici/kesin mühlet tayini ile konkordatonun tasdikini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, davanın 01/03/2022 tarihinde açıldığı, borçlu şirketin sicil kaydı incelendiğinde 25.02.2022 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan karar gereğince … Mah. … Sok. … Blok No… Merkez Yalova adresinde kurulu olan şirketin merkez adresinin … Mah. … Cad. No. … İç Kapı No: … Kağıthane İstanbul adresine nakline karar verildiği, kararın ticaret siciline tescil edildiği, borçlu şirketin 04/03/2020 tarihli tedbir talepli dilekçesinde, İİK 286. maddesinde sayılan belgelerin sunulduğu, tedbir talepli dilekçede, daha önce Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde ikame edilen 2021/1205 E sayılı dosyada görülen konkordato tasdiki talebine ilişkin davanın usul ve yasaya aykırı şekilde reddedildiğinin ve gerekçeli kararın yazılması halinde yasal yollara başvurulacağının belirtildiği, … A.Ş tarafından Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde ikame edilen 2019/608 E sayılı dosyasında 09/09/2021 tarihli tasdik kararından sonra … A.Ş’nin davadan feragat ettiği, … A.Ş’nin borçlu şirket ile birleşerek infisah ettiği, birleşmeden sonra davalı şirketin Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/1205 E sayılı dosyasında konkordato talebinde bulunduğu, konkordato talebinin reddine ilişkin anılan karara karşı kanun yoluna başvurulması halinde borçlunun kesin mühlet talebinin reddi kararının onanmasına karar verilebileceği gibi borçlu şirket hakkında kesin mühlet kararı verilmesi ihtimalinin de bulunduğundan borçlu şirketin geçici mühlet talep etmesinde hukuki yararı bulunmadığı gerekçesi ile HMK 114/1-h ve HMK 115/2 maddeleri gereği davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Karar yasal süresi içerisinde taraflarca istinaf edilmiştir. Konkordato talep eden vekili istinaf dilekçesinde; mahkemenin 02/03/2022 tarihli ara karar ile İİK. 286. maddesinde belirtilen ve konkordato talebine eklenmesi gereken bilgi ve belgeleri sunulması ve gerekli gider avanslarının yatırılması için süre verilmesine karar verildiğini, yasal süresi içerisinde gerek bilgi ve belgeler gerekse de tüm gider avanslarının yatırılarak tüm ara kararların ikmal edildiğini, bir eksiklik tespit edilmemesi halinde İİK 287. Maddesi gereğince davalı – borçlu şirket hakkında geçici mühlet kararına hükmedilmesinin kanuni bir zorunluluk olduğunu, kanun koyucunun koruduğu menfaatin yalnızca borçlu şirket menfaati olmadığını, alacaklıların da ( özellikle alacağı rehinle temin edilmemiş adi alacaklıların da ) menfaatinin korunması için geçici mühlet kararına hükmedilerek malvarlığının muhafazasının amaçlandığını müvekkilinin hukuki yararının tartışılmadığını, müvekkilinin davalı borçludan 53.334.769,09 TL alacaklı olduğunu, alacağın imtiyazlı alacak olmadığı gibi rehin veya ipotek ile de teminat altına alınmış bir alacak da olmadığını, borçlu tarafından açılan Yalova Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davada geçici mühletten kesin mühlete geçilmeden reddedildiğini, borçlunun geçici mühlet ve dolayısıyla kesin mühlet korumasından çıkmış olduğundan gerek karar sonrası gerekse borçlu tarafından istinafa başvuracak olsa dahi istinaf karar sürecine kadar müvekkil yönünden ileride telafisi imkansız zararlara yol açacak şekilde diğer rehinli ve ipotekli alacaklıların borçluya başvurup alacaklarını tahsil etmeleri halinde müvekkil yönünden tahsil edilebilecek bir alacağın kalmayacağını, bunun da müvekkilinin iflasına neden olacağını, istinaf dairesinden borçlunun yapmış olduğu istinaf başvurunun reddi halinde de müvekkili alacağının daha da riskli hale geleceğini, yerel mahkemece kolektif menfaatin ve alacaklılar arasındaki eşitliğin sağlanması talebinin göz ardı edilerek kanuni düzenlemenin amacına ve ruhuna aykırı olarak hukuki yarar bulunmadığı varsayımı ile davanın usulden reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Hakkında Konkordato talep edilen vekili istinaf dilekçesinde; mahkeme ara kararı doğrultusunda tüm belgelerin ibraz edildiğini, mahkemece İİK. 286. maddedeki amir hüküm karşısında derhal geçici mühlete karar verilmesi gerektiğini, her ne kadar müvekkili şirket hakkında 2021 yılında hazırlanmış projeyle Yalova 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/1205 Esas sayılı dosyasıyla dava açılmış ise de İİK. 285/1 e dayalı projesi, ödeme teklifi tamamen huzurdaki davadan farklı olduğunu, Yalova’da görülen dava şeklen kesinleşmemiş ise de, konkordato tasdiki prosedürünün bir dava olmayıp, HMK’nun 382/2. Fıkrasının 6 ve 7 Bentleri uyarınca çekişmesiz yargı işi olduğunu, Yargıtay ve BAM kararlarına göre derdestliğe ilişkin dava şartının bile bu davalarda uygulanamayacağını, Kaldı ki Yalova 3.Asliye Hukuk Mahkemede açılan dava İİK. 285/1 hükmü uyarınca borçlunun talep ettiği bir konkordato davası olup, huzurdaki davanın ise İİK. 285/2. Maddesi uyarınca alacaklı tarafından açılmış dava olduğunu, Yalova Asliye Hukuk Mahkemesinin yargılaması sonucunda istinaf yargılamasında kesin mühlet kararı verilmesi halinde dahi HMK 166 maddesi kapsamında yerel mahkemece dosyanın Yalova Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası ile birleştirilmesine her zaman için karar verilebileceğini, mahkeme gerekçesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Kilis Vergi Dairesi’nin alacağını tahsil ettiğini, korunmaya değer hukuki menfaatinin kalmadığını belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Talep, konkordato talebine ilişkindir. 2004 sayılı İİK‘nun 285. maddesinde, yetkili ve görevli mahkeme düzenlenmiş, yasada, İflasa tabi olan borçlu için İİK‘nun 154. maddesine atıf yapılarak ilgili maddenin birinci veya üçüncü fıkrasında yazılı yerlerdeki asliye ticaret mahkemesinin, iflasa tabi olmayan borçlu için ise yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesinin yetkili ve görevli olduğu vurgulanmıştır. Somut yargılamada, davanın, dava tarihi itibariyle yetkili ve görevli asliye ticaret mahkemesinde açıldığı, yargılamanın yetkili mahkemece gerçekleştirildiği sabittir. Dosya kapsamından, davalı borçlu şirketin daha önce sicil adresinin Yalova olduğu, borçlu şirketin Yalova 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/1205 Esas sayılı dosyasında konkordato talebinde bulunduğu, davacı alacaklı vekilinin bu dosyaya ibraz ettiği. 21.02.2022 tarihli dilekçesi ile müdahil olduğu, mahkemece konkordato talebinin reddedildiği, davalı vekilince eldeki dosyaya anılan kararın istinaf edileceğinin bildirildiği, davalı şirketin sicil adresini 01/03/2022 Kağıthane/İSTANBUL adresine taşıdığı ve davacı alacaklı şirketin 25.02.2022 tarihinde eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık, davada hukuki yarar bulunup bulunmadığı, davanın dinlenip dinlenemeyeceği noktasında toplanmıştır. ”…Konkordato, vadesi gelmiş borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi bulunan borçlunun, kanunda öngörülen şartlarla mahkemenin denetim ve gözetimi altında, alacaklıları ile anlaşmak suretiyle borçlarını tasfiye etmesine veya işletmesinin mali durumunu düzeltmesine imkan veren bir cebri icra hukuku müessesesidir (Murat Atalı / İbrahim Ermenek / Ersin Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.617). Konkordatonun asıl amacı, zor durumda olan borçlunun, borçlarını ödeyerek ticari faaliyetine devam etmesidir. Bu amacın gerçekleşmesi için kanun koyucu çeşitli imkanlar tanımıştır (İİK m.287, 294, 295, 296, 297). Konkordato başvurularında göz önünde bulundurulması gereken en önemli husus konkordatonun amacıdır. Kanun hükümleri, borçlunun faaliyetleri, komiserin işlemleri bu amaç doğrultusunda yorumlanmalıdır. Konkordato mühletinin verilmesine ilişkin işler, çekişmesiz yargı işlerindendir (HMK m.382/1-f-6). Derdestlik Dava Şartı Mahkeme içi adi konkordato İİK’nın 285 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş ve konkordatoya başvurabilecek kişiler İİK’nın 285. maddesinde “herhangi bir borçlu” denilerek açıklanmış olup, Kanunun bu ifadesi karşısında tüzel kişiler ile tacir olup olmadığına bakılmaksızın bütün gerçek kişiler konkordatoya başvurabilecektir. İİK’nın 285/2. maddesindeki düzenleme uyarınca konkordatoya başvuru imkânı sadece borçluya tanınmamış, iflâs talebinde bulunabilecek her alacaklı da gerekçeli bir dilekçe ile borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir. HMK’nın 114/1-ı hükmü gereğince “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması” dava şartıdır. Burada önem arz eden husus daha önce açılmış bir davanın bulunması ve bu davaların aynı olmasıdır. Aynı dava, tarafları, dava sebebi ve talep sonuçları aynı olan davalardır (Yargıtay 11.HD 2019/5348 E, 2020/2524 K). Dava sebebi ise dava konusunun temelini oluşturan hayat olayları, yani maddi vakıalardır (Yargıtay HGK 2017/(22)9-1293 E, 2020/588 K). HMK’nın 114/1-ı hükmündeki derdestlik dava şartından bahsedebilmek için tarafları, talep sonucu ve dayanılan maddi vakıaların aynı olduğu ve halen görülmekte olan iki davanın bulunması zorunludur. Bu şartlardan birinin sağlanmaması halinde dava şartı yokluğundan bahsedilemez. Çekişmesiz Yargı İşlerinde Derdestlik Çekişmesiz yargı işlerinde, kanunda aksine hüküm olmadıkça, verilen karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez (HMK m.388). Dolayısıyla çekişmesiz yargı işleri ile ilgili daha önce verilip kesinleşen bir kararın bulunması, aynı davanın tekrar açılmasına (HMK m.114/1-i) engel değildir. Ancak henüz kesinleşmeyen ve dolayısıyla derdest olan çekişmesiz yargı işleri ile ilgili aynı davanın açılıp açılmadığına ilişkin kanunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu noktada (I) HMK m.388’in kıyas yoluyla uygulanıp uygulanmayacağının ve (II) HMK m.385/1 gereğince davanın niteliğine uygun düşüp düşmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekecektir. (I) HMK’nın 388. maddesi, sadece çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceğini düzenlemiştir. Bu hüküm dava şartına (HMK m.114/1-i) ilişkin değildir. Ancak burada çekişmesiz yargı işlerinde HMK’nın 114/1-i hükmünde düzenlenen dava şartının uygulanmayacağı sonucuna varılmaktadır. HMK m.388’de HMK m.114/1-i hükmünün uygulanmayacağı dahi doğrudan düzenlenmemişken, bunun HMK m.114/1-ı hükmünün uygulanmayacağı şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Dolayısıyla HMK’nın 388. maddesindeki düzenlemeden hareketle çekişmesiz yargı işlerinde derdestlik dava şartının (HMK m.114/1-ı) aranmayacağı söylenemez. (II) HMK’nın 385/1 hükmüne göre niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulüne ilişkin hükümler, çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır. Bu durumda dava şartlarına ilişkin hükümlerin de HMK’nın 385/1 ve 322/1 hükümleri gereğince çekişmesiz yargı işlerine uygulanması yasal olarak mümkündür. Bunun için işin niteliğine uygun düşüp düşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Derdestlik dava şartında amaç, tarafları, talep sonucu ve dava sebebi aynı olan birden fazla davanın açılmasını engellemektir. Kanun gerekçesinde “Açılmış ve görülmekte olan bir davanın davacısı, hukukî korunma sürecini başlatmıştır. Artık onun aynı davayı yeniden bir başka mahkeme önüne getirmesinde hukuken korunmaya değer güncel bir yararı kalmamıştır; bu bağlamda hukuken korunma ihtiyacı içerisinde bulunmamaktadır ve onun yapacağı tek iş, davanın sonucunu beklemekten ibarettir.” ifadesi ile bu durum dile getirilmiştir. Derdestlik dava şartının bir başka amacı da aynı konuda açılan davalarda çıkması muhtemel farklı hükümlerin ve dolayısıyla hukuki istikrarın sağlanmasıdır. Çekişmesiz yargı işleri ile ilgili derdest iki davanın yürütülmesi halinde çelişkili kararların çıkma ihtimalinin bulunması, böyle bir durumda üçüncü bir uyuşmazlığın doğacak olması ihtimal dahilindedir. Bu durumda çekişmesiz yargı işlerinde derdestlik dava şartının aranmasının işin niteliğine uygun düşmeyeceği söylenemez. Kaldı ki ilgiliye aynı konuda birden çok dava açma hakkının tanınmasında ilgilinin hukuki yararının bulunduğu söylenemeyeceği gibi, bu durum usul ekonomisi ilkesine de aykırıdır. Bu değerlendirme neticesinde çekişmesiz yargı işlerinde, HMK’nın 114/1-ı hükmünde düzenlenen derdestlik dava şartının uygulanmasının işin niteliğine uygun ve HMK’nın 385/1 hükmü gereğince mümkün olduğu sonucuna varılmaktadır. Konkordatonun Amacı Kapsamında Derdestlik Konkordato çok yönlü bir kurum olup, çeşitli amaçlarla kabul edilmiştir. Bu amaçlar arasında en önemlisi zor durumda olan borçlunun, ekonomik durumunu düzelterek ticari faaliyetini devam ettirmesidir. Bu sayede, hem borçlu, hem alacaklı, hem de ülke ekonomisi kazançlı çıkmaktadır. Konkordatonun amacına ulaşması için, borçlunun rahat hareket etmesi, alacaklıların baskısı altında kalmadan hareket etmesi amacıyla İİK’nın 294 vd hükümleri uyarınca çeşitli kısıtlamalar getirilmiştir. Bu kısıtlamaların amacı, borçlunun tamamen konkordatoyu başarıya ulaştırmaya odaklanmasıdır. Konkordato başvurularında derdestliğin dava şartı olarak kabul edilmemesi halinde, konkordato talebi ret edilen veya ret edilme ihtimali yüksek olan borçlular derhal ikinci bir başvuru yaparak, İİK’nın 294 vd hükümlerin korumasından faydalanacaktır. Bu ise hakkın kötüye kullanılmasına zemin hazırlayacak uygulamalara yol açacaktır. Esas olan, konkordatonun başarıya ulaşmasını arzulayan borçlunun, yaptığı tek başvuru üzerinden, kendisine düşen tüm yükümlülüğü yerine getirerek, uygulanabilir bir projenin tasdikini sağlamaktır. Konkordato sürecinin dinamik olması, borçlunun projesini revize etme imkanının bulunması, komiserin veya mahkemenin projeye müdahale edebilecek olması, süreç içerisinde borçlunun mevcudunu arttırmaya veya borçlarını azaltmaya yönelik faaliyetlerde bulunmasının mümkün olması da dikkate alındığında, derdest bir başvuru varken borçlunun yeniden konkordato talep etmesinde hukuki yararının olduğu söylenemez. Zira borçlunun yeni başvuruda ileri sürebileceği her iddia ve talebini, derdest dosyada da ileri sürme imkanı vardır. Aynı anda iki konkordato başvurusunu görülmesi halinde, birbirine aykırı kararlar verilebileceği gibi, farklı projelerin onaylanmasına ilişkin kararların da ortaya çıkma ihtimali vardır. Bu durum, hukuki güvenilirliği zedeleyeceği gibi, yeni uyuşmazlıkların doğmasına da yol açacaktır. Bu değerlendirmeler karşısında, konkordato başvurusunda derdestlik dava şartının uygulanması gerektiği, derdest bir başvuru varken yeni başvuru yapılmasında borçlunun korunmaya değer bir hukuki yararından bahsedilmeyeceği sonucuna varılmaktadır. Somut olayda her ne kadar davacı alacaklı olsa da, İİK’nun 286 ve devamı maddelerine uygun belgelerin ibrazı ve projenin sunulması yükümlülüğü borçlunun üzerinde olup, oylanacak projede bu projedir. Her iki davada da konkordato talep edilmiş olması ve her iki davada da dayanılan maddi vakıaların (dava sebebinin) aynı olması sebebiyle, her iki davanın aynı olduğu ve ilk dava kesinleşmeden ikinci davanın açıldığı, bu haliyle derdestlik ile ilgili şekli şartların sağlandığı anlaşılmıştır. Borçlu tarafından açılan ve kesinleşmeyen ilk kararın istinaf mahkemesince kaldırılması halinde aynı hususa ilişkin iki ayrı davanın görülecek olması, iki dosyada birbiri ile çelişkili karar verme ihtimalinin bulunması karşısında eldeki davanın görülme olanağı bulunmamaktadır. Davalı borçlu tarafından açılmış ve henüz sonuçlanmamış bir konkordato başvurusu karşısında aynı taleple ikinci kez başvuru yapılmasında borçlunun korunmaya değer hukuki yararının olmadığı anlaşılmıştır. Bu durum HMK’nın 385/1 hükmü gereğince uygulanması gereken HMK’nın 114/1-ı hükmüne aykırı olup ilk derece mahkemesince verilen kararda isabetsizlik görülmemiştir…” (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 31.01.2022 tarih ve 2021/2585 Esas 2022/365 Karar sayılı İlamı ile onanan Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin 15.01.2021 tarih ve 2021/9 Esas 2021/59 Karar sayılı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 2021/2234 Esas 2022/472 Karar sayılı kararı) Ayrıca ”…Konkordatonun hukukî niteliği ve tanımına ilişkin doktrinde farklı görüşler olmakla birlikte, İsviçre Federal Mahkemesi, İsviçre doktrini ve Türk hukukunda ağırlıklı olarak savunulduğu üzere, konkordato iflasa nazaran hafifletilmiş bir cebri icra prosedürü olup, tek başına bir maddi hukuk kurumu veya bir usul hukuku sözleşmesinden ziyade kollektif bir cebri icra hukuku müessesesidir (Altay, Sümer/Eskiocak, Ali; Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5. Bası, İstanbul, 2019, s. 15 vd). 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)’nda konkordatonun bir tanımı verilmemekle birlikte, Kanun’un “Konkordato Talebi” başlıklı 285’inci maddesinde; “borçlarını vadesi geldiği halde ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilir.” hükmü yer almaktadır. Gerek bu yasal düzenleme, gerekse de konkordatonun tüm özelliklerini mümkün olduğunca kapsayan bir tanımla, ”herhangi bir borçlunun veya borçlunun iflasını isteyebilecek alacaklıların ödeme projesinin alacaklıların iflastan daha verimli pay almaları ve borçlunun işletmesinin devamı ile istihdam olanaklarının korunması amacıyla, konkordatoya tâbi alacaklıların belirli bir çoğunluğu tarafından kabulü ve mahkemenin onayı ile gerçekleşen ve borçlunun, borçlarının bir kesiminden kurtulmasını veya ödeme şeklinin değişmesini sağlayan iflâsa nazaran yumuşatılmış, alacaklıların eşit olarak tatminine yönelik kollektif bir cebri icra kurumu” olarak konkordatoyu tanımlamak mümkündür. Konkordato, yasada bir dava olarak belirtilmediği gibi, bir geçici hukuki koruma kurumu da değildir. Kuşkusuz konkordato talebi sırasında İİK’nın 287’nci maddesi gereğince geçici mühlet kararıyla birlikte komiser tayini, İİK’nın 307’nci maddesi gereğince rehinli malların muhafaza ve satışı ile finansal kiralama konusu malların iadesinin ertelenmesi, İİK’nın 298’inci maddesi gereğince borçlunun mevcudunun defterinin tutulması ve malların kıymetlerinin takdir edilmesi gibi muhafaza tedbirleri yanında, geçici ve kesin mühlet kararıyla birlikte icra takiplerinin ertelenmesi, borçlunun tasarruf yetkisinin sınırlandırılması ve yapacağı işlemlerin komiser ve mahkeme onayına tâbi tutulması gibi çeşitli geçici hukuki koruma tedbirleri de alınabilmektedir. Dolayısıyla konkordato talebi içeriğinde salt geçici hukuki korumalar bulunmayıp, muhafaza tedbirleri de yer almaktadır. Ayrıca geçici hukuki koruma kararları, niteliği itibariyle nihai hukuki koruma sağlayan nihaî karar kavramına girmemektedir. Geçici hukuk koruma kararlarının temel özelliklerinden olan yaklaşık ispatın aranması, geçici hukuki koruma kararlarının değiştirilip, ortadan kaldırılabilmesi nihaî kararlardan ziyade ara karar niteliğinde olmasının sonucudur. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 21.02.2014 tarih, 2013/1 Esas ve Karar sayılı içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde de belirtildiği üzere, geçici hukuki korumalar nihaî karar niteliğinde olmamasına karşılık önemi dolayısıyla ve hak arama özgürlüğü kapsamında bu kararlara karşı kanun yolu açılmıştır. Geçici hukukî koruma kararlarının maddi hukuk bakımından herhangi bir sonuç doğurmaması, geçici nitelikte olması ve dava niteliğinde bulunmaması gibi temel özellikleri bakımından, konkordato talebi, geçici hukuki korumalardan ayrılmaktadır. Bu kapsamda konkordato talebinin reddi ile birlikte iflâsa karar verilmesi veya konkordatonun tasdikine karar verilmesi, üçüncü kişileri de bağlayıcı nitelikte olan ve maddi hukuk bakımından da sonuç doğuran esasa ilişkin nihaî kararlardandır. Konkordato talebi, temel nitelikleri itibariyle yukarıda belirtilen geçici hukuki koruma kararlarından tamamen farklı ilke ve kurallara tabidir. Çekişmesiz yargı işine ilişkin yasal düzenlemeler gözönünde bulundurulduğunda, kanun koyucu doğrudan bir çekişmesiz yargı işi tanımı yapmamakla birlikte, çekişmesiz yargıya ilişkin temel ilkeleri ortaya koyarak, HMK’nın 382’nci maddesinde ”çekişmesiz yargı, hukukun mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya gelen işlerin uygulanmasıdır. a-ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan haller b-ilgililerin ileri sürebileceği bir hakkın bulunmadığı haller c-hâkimin resen harekete geçtiği haller” olmak üzere üç ölçüt koyduktan sonra, aynı madde de çekişmesiz yargı işlerini tek tek sayma yolunu tercih etmiştir. Bu kapsamda 6100 Sayılı HMK’nın 382/2-f-6’ncı bendinde “Konkordato Mühleti Verilmesi ve Komiser Atanması”, 7’nci bendinde ise, “Konkordatonun Tasdiki,” icra ve iflâs hukukundaki çekişmesiz yargı işleri arasında sayılmıştır. Öğreti ve uygulamada her ne kadar konkordato talebinin mahkemeye sunulmasında davalı olarak herhangi bir kimse gösterilmemekle birlikte, talep üzerine verilen geçici mühlet kararının ilanından sonra, İİK’nun 288/2’nci maddesine göre, alacaklıların 7 gün içinde dilekçeyle itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hâl bulunmadığını ileri sürerek, konkordato talebinin reddini istemeleri hâlinde, bu talebin çekişmesiz yargı işinden çıkıp, çekişmeli yargı işine bir başka ifade ile davaya dönüştüğü savunulmakta ise de; konkordato talebinin reddini isteyen alacaklılar, klasik dava teorisine göre, davalı ya da aslî müdahil olarak değerlendirilemeyeceğinden yasanın tâbiriyle bu kişilerin hukuki durumu, davalı olmayıp, “itiraz eden alacaklı” konumundadır. Bu kişilerin istinaf ve temyiz kanun yoluna başvurma yetkisinin bulunması, konkordato kurumunun mâhiyetinden kaynaklanmakta olup, alacaklıların davalı olarak ya da müdahil olarak kabulü de yasal düzenlemelere uygun değildir. Diğer yandan çekişmesiz yargı işleri bakımından öngörülen, HMK’nın 383’üncü maddesindeki “görevli mahkeme” 384’üncü maddedeki “yetkili mahkeme,” 387’nci maddesinde düzenleme altına alınan kararlara karşı başvurulacak kanun yolları bakımından, konkordato talebi, çekişmesiz yargı işlerinden farklı kendine özgü düzenlemeler de içermektedir. Dolayısıyla konkordato talebine tam olarak çekişmesiz yargı işine ait tüm kuralların uygulanma olanağı da yukarıda açıklandığı üzere bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir hukukî kuruma uygulanacak kuralların belirlenmesinde o hukukî kurumun kendine özgü niteliğininin gözönünde bulundurulması ve bu hukukî kuruma uygulanacak tüm kurallar bütünün birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle, HMK’nun 385’inci maddesindeki çekişmesiz yargı işlerinde, tıpkı davalarda olduğu gibi, aksine hüküm bulunmayan hallerde çekişmeli yargı işine ait kurallar kıyasen uygulanmaktadır. Konkordato talebinde, çekişmesiz yargı işine ait uygulanacak kurallar, konkordato kurumunun hukukî niteliğine uygun olan ve yasada düzenlenen konkordato tasdik koşullarının emredici olarak düzenlenmesi nedeniyle re’sen araştırma ilkesi ve konkordato talebinin inelenmesi sırasında diğer bir külli cebri icra yöntemi olan iflâsta olduğu gibi basit yargılama usulünün uygulanmasıdır. Bu nedenle kanun koyucu çekişmesiz yargı işleri bakımından sadece yukarıda sayılan konularda farklı düzenleme öngördüğünden sair bütün konularda, çekişmeli yargı için öngörülen kurallar çekişmesiz yargı bakımından da niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanacaktır. (Pekcanıtez, Hakan; Pekcanıtez -Usul, Medeni Usul Hukuku, 3. Cilt, 15. Bası. s. 2147). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20’nci maddesindeki düzenlemeye göre “Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik ve yetkisizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen karar verilir.” hükmü yer almaktadır. Bu maddede düzenlenen dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi kararının verilmesi zorunlu olup, talep sadece yargılamanın belirsiz ve sürüncemede kalmaması bakımından öngörülmüştür. Bir başka ifade ile gönderme kararı verilmediği sürece ilgilinin dosyanın gönderilmesini talep etmesinin bir anlamı olmayacaktır. Zira gönderme kararı verilmeyen bir halde talep de hukukî bir sonuç doğurmayacaktır. Bu konuda talep aranması, yargılamaya hâkim olan ilkelerden, HMK’nın 24’ncü maddesindeki “Tasarruf İlkesi” ve 26’ıncı maddesindeki “Taleple Bağlılık İlkesi” ile yakından ilgilidir. HMK’nın 24’üncü maddesine göre; ”hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz”, yine aynı maddenin 2’nci fıkrasında belirtildiği üzere, “kanunda açıkça belirtilmediği sürece hiçkimse kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz” tasarruf ilkesinin temel unsurlarıdır. Bunun yanında, yargılamaya hâkim olan bu ilkeler niteliğine uygun düştüğü ölçüde, çekişmesiz yargı işinde de uygulanmalıdır. Bu açıdan çekişmesiz yargı işinde, HMK’nun 24’ncü maddesindeki tasarruf ilkesi ve 26’ncı maddesindeki taleple bağlılık ilkesi geçerli olup, bu konuda tek farklılık yukarıda açıklandığı üzere konkordato tasdik koşulları, yasa tarafından emredici olarak düzenlendiğinden ve tasdik kararı üçüncü kişileri de ilgilendirdiğinden re’sen araştırma kuralı uygulanmasıdır. Bu kuralı HMK’da düzenlenen ve talebin niteliğine aykırı diğer kurallara teşmil etmek yasal düzenlemelere aykırıdır. …Ayrıca konkordato talebinin incelenmesi aşamasında kanun koyucu, çok kısa ve kesin süreler öngörmüştür. Kanun koyucunun amacı konkordato sürecini bir an önce sonuçlandırmaktır. Konkordato uyuşmazlıklarında mahkemelerin yetkisi kanun koyucu tarafından kesin yetki olarak belirlenmiş olmasına rağmen yetkisiz mahkemenin bu durumunu gözeterek vermemesi gereken ihtiyati tedbirleri kaldırmaması, yetkisizlik kararına karşı kanun yollarına başvurulması halinde süreci uzatacak, alacaklıları mağdur edecek, borçluya kanunun tanıdığı sürelerin çok üzerinde bir hukukî koruma sağlayacaktır. Bu durumun kanun koyucunun konkordato sürecindeki amacına uygun olmadığı açıktır…” (Bknz. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 25.11.2021 tarih ve 2021/4808 Esas 2021/1790 Karar sayılı İlamı) Yukarıdaki açıklamalar ışığında; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle davalı borçlu şirket tarafından Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan konkordato davasının yapılan yargılamasında konkordato tasdik talebinin reddine karar verilmesine ve verilen bu kararın kesinleşmesi beklenilmeden bu defa alacaklının talebi ile ikinci davanın açılmasında borçlunun korunmaya değer hukuki menfaatinin bulunmadığı, dolayısı ile mahkemece tesis edilen karar usul ve yasaya uygun olduğundan istinaf başvurularının reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince konkordato talep eden alacaklı vekili ile borçlu vekilinin istinaf başvurularının esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcı istinaf edenler tarafından peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b/1 bendi ile 2004 sayılı İİK’nun 293/2 fıkrası gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.30/06/2022