Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/546 E. 2022/623 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/546 Esas
KARAR NO: 2022/623
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/07/2021
NUMARASI: 2016/795 Esas, 2021/569 Karar
DAVANIN KONUSU: İflas (İflasın Açılması)
KARAR TARİHİ: 18/05/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin alacaklı olduğu davalı şirket aleyhinde İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, kesinleşen takip dosyasında yapılan işlemlerde borçlunun borcu karşılayacak malvarlığının tespit edilemediğini, bu defa takibin İİK 156. ve müteakip maddeleri hükümlerince iflas yolu ile takibe çevrildiğini, gönderilen iflas yoluyla adi takip ile ilgili ödeme emrine borçlu şirketin itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, itirazın tamamen haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili şirket ile borçlu şirket arasında akdedilen 12/05/2010 tarihli … Projesi sözleşmesi kapsamında yapılan işler ve satışlar ile ilgili olarak davalı şirketin müvekkiline cari hesapta bakiye 336.713,40 USD borçlu bulunduğunu belirterek itirazın kaldırılması ile borçlunun iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin Libya devletinden yüklü bir miktarda altyapı işi ihalesini aldığını, ihale kapsamında kullanılan malzemelerin temini sırasında da davacı firma ile alım satım işine başlandığını, davacı firmadan yaklaşık olarak 15.000.000 USD tutarında mal alımı yapıldığını, davacıdan alınan malların bedelinin düzenli olarak ödendiğini, ancak 2011 yılının Şubat ayında çıkan halk ayaklanması ve başlayan iç savaş sonrası müvekkili firmanın bu ülkede bulunan çalışanlarının kurtarılarak Türkiye’ye ulaştırılması için maddi manevi tüm imkanlarını kullandığını, davacı firmadan alınan malların toplamı karşısında, kalan bakiyenin toplam alım miktarının yaklaşık %5 ine isabet etmesi ve mücbir sebep nedeniyle ödeme yapılamaması karşısında davacı firmanın takibe girişmesinin iyi niyet kuralları ve ticari ahlak kuralları ile bağdaşmadığını, müvekkilinin davacı firmadan satın almış olduğu son parti malların, Libya’da meydana gelen iç savaş nedeniyle müvekkilinin şantiyesine teslim edilemediğini, akıbetinin daha bilinmediğini, bu durumda zarardan orantılı olarak paylaşım gerektiğini, buna rağmen müvekkilinin halk ayaklanmasının başlamasından sonra 17/02/2011 tarihinde zor şartlar altında 454.419,49 USD ödeme yaptığını, davacı firma ile yapılan ticarete ilişkin bu ticaretin şeklini ve kurallarını belirleyen 12/05/2010 tarihli sözleşme imzalandığını, bu sözleşmenin 10.maddesinde mücbir sebep durumunda tarafların yükümlülüklerini zamanında yerine getirememesinden dolayı birbirlerini sorumlu tutmayacaklarına ilişkin taahhüt yer aldığını, mücbir sebep durumunda tarafların bir araya geleceği ve sözleşmeye belirlenen bir yönün verilmesinin de hüküm altına alındığını, davacının sözleşmeye aykırı davrandığını, Libya’da yaşanan olayların Türk Hükümeti tarafından Bakanlar Kurulu kararı ile mücbir sebep olarak kabul edildiğini, Türkiye’nin de maliye vergisel açıdan bu ülkede çalışan firmaların ödemelerini mücbir sebeple ertelediğini, herhangi bir yaptırım uygulamadığını, müvekkili firmanın sözleşme şartlarına göre davacı tarafça talep edilebilir bir borcu bulunmadığını, Libya’da çıkan halk ayaklanması nedeniyle müvekkili firmanın işyerleri ve makine parkurlarının yağmalanması neticesinde oluşan zararın yaklaşık olarak 46.000.000 USD olduğunu, bu rakamın Libya devleti temsilcileri tarafından tespit ile zapt altına alındığını, bu zararın istikrar neticesi kurulacak hükumet tarafından ödeneceğinin beyan edildiğini, müvekkili şirketin şantiyelerinin uluslararası sigorta şirketleri tarafından sigorta edilmiş olmasına rağmen meydana gelen zararların mücbir sebep nedeniyle müvekkili firmaya ödenmediğini, müvekkili firmanın yapmış olduğu işler nedeniyle yaklaşık olarak 10.000.000 USD tutarında hakediş alacağı bulunduğunu, ayrıca Libya devletine gönderilen mallar nedeniyle onaylanmış 5.500.000 USD tutarında akreditif alacağı bulunduğunu, Libya devletinde kurulacak hükumet ve sağlanacak ekonomik işleyişle bu meblağın ödeneceğinin beyan ve taahhüt edildiğini, aynı ülkede müvekkili firmaya ihale edilen yaklaşık 400.000.000 USD lik bir iş bulunduğunu, müvekkili firmanın borçlarının alacaklarının yanında son derece küçük miktar olduğunu, ayrıca piyasaya ve devlete de yüklü bir borcu bulunmadığını, bu ekonomik göstergeler ve mali tablolar karşısında hukuken müvekkili firmanın iflasını gerektirir sebeplerin bulunmadığını belirterek davanın reddine ile davacı aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; iddia, savunma bilirkişi kurulu kök ve ek raporlarına göre; davacının iç karışıklıktan önce malları davalıya teslim ettiği, olayda mücbir sebep bulunmadığı, davacının davalıdan alacaklı olduğu, itirazın kaldırılması ile 2.504.036,54 TL asıl alacak, 30/07/2015 takip tarihinden 19/03/2021 duruşma tarihine kadar işlemiş 485.145,13 TL faiz, 63.573,69 TL vekalet ücreti, 42.336,36 TL tahsil harcı, 31,80 TL masraf olmak üzere toplam 3.095.123,52 TL üzerinden çıkarılan depo emrinin yasal süresi içerisinde yerine getirilmediği gerekçesi ile davalının itirazının kaldırılmasına, İstanbul Ticaret Sicil Memurluğunun … sicil numarasında kayıtlı … A.Ş’nin İFLASINA karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; kararın eksik, taraflı ve yetersiz inceleme neticesinde verildiğini, müvekkilinin Libyada aldığı ihaleler de kullanmak üzere bir kısım malzemeleri davacı şirketten almak üzere 12 Mayıs 2010 tarihli Sözleşme imzalandığını, müvekkilinin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı tarafça talebe dayanak yapılan alacak konusu malların müvekkili şirkete usulüne uygun olarak teslim edilmediğini, alacak için kesilen faturaların yine müvekkiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini, sözleşmede, davacı tarafça her parti mal teslim edilirken teslim edilen mallar kadar senet alınacağı ve ödeme yapıldıktan sonra senetlerin iade edileceğin kararlaştırıldığını, davacı tarafça sözleşme gereği teslim edilen malların bedeline ilişkin olarak herhangi bir senet ibraz edilemediğini, davacının sözleşmenin 4. Maddesinde belirtilen 300.000.USD meblağlı teminatı ibraz edemediğini yine aynı şekilde verilen ve teslim edilen her sipariş sonrası, sipariş miktarı kadar senet alınmış olduğundan eğer talep edilebilecek bir alacak doğsaydı bu senetlerin davacı tarafından takibi ve tahsili yoluna gidilmesi gerektiğini, mahkemece alacağın varlığına ilişkin olarak davacıdan sözleşme gereği teminat senedi ve senetlerin ibrazının istenilmesi gerekirken yapılmadığını,, bu durumda teminat mektubunun paraya çevrilmesi yoluna gidemeyen ve senet ibraz edemeyen davcının alacağının bulunmadığının karine olarak kabul edilmesi gerektiğini, karinenin aksinin ancak yazılı bir delille ispatlanabileceğini, dilekçe içeriğinde belirtilen Yargıtay kararlarınında bu yönde olduğunu, ticaretin şeklini ve kurallarını belirleyen 12 Mayıs 2010 tarihli sözleşmenin 10. maddesinde,” mücbir sebep durumunda tarafların yükümlülüklerini zamanında yerine getirememesinden dolayı birbirlerini sorumlu tutmayacaklarına” ilişkin taahhütün yer aldığını, Libyada yaşanan içsavaşın ulusal ve uluslararası hukuk kurumları tarafından mücbir sebep olarak kabul edildiğini, mücbir sebep durumunda tarafların bir araya geleceği ve sözleşmeye taraflar arasında belirlenecek bir yönün verilmesi ( fesih, devam, askıya alma yada başka bir şekilde tasfiye ) de sözleşmede hüküm altına alındığını, sözleşme hükmü gereğince davanın reddi gerektiğini, mahkemenin, malların savaştan önce teslim edildiği yöndeki gerekçesinin yerinde olmadığını, sözleşmenin 4 maddesi son paragrafında “… Yüklenici her parti CTP malzemelerin ödemesini, gemiye yükleme ( Konşimento ) tarihinden itibaren 45 gün içerisinde yapacaktır ” hükmü bulunduğunu, dolayısıyla teslimden itibaren müvekkil şirketin 45 günlük bir ödeme süresi bulunduğunu, Malın teslim tarihinin mahkemece 28.01.2011 olarak kabul edilmiş olmakla bu süreye 45 günlük süreninde ilavesi gerektiğini, ödeme süresi içerisinde mücbir sebep oluştuğunu, mücbir sebep durumunun aleni olarak ortada olduğunu, mücbir sebep kararı sonrası, mücbir sebep nedeniyle yerine getirilemeyen edimlere yaptırım uygulanamadığı, Türkiyede de maliye vergisel açıdan bu ülkede çalışan firmaların ödemelerini mücbir sebep nedeniyle ertelediğini, herhangi bir yaptırım uygulamadığını, müvekkili firmanın sözleşme şartlarına göre davacı tarafça talep edilebilir bir borcunun bulunmadığını, TBK.136. Maddesi gereğince müvekkilinden edimin yerine getirilmesinin istenemeyeceğini, müvekkili firmanın tek faaliyet alanının Libya olup burada çıkan halk ayaklanması sonrasında şantiyelerinin bulunduğu Tobruk ve Bingazi şehirlerinde bulunan Makine parkurlarının yağmalanması neticesi oluşan zararın yaklaşık olarak 46.000.000.USD tutarında olup bu rakamın Libya devlet temsilcileri tarafından tesbit ile zapt altına alındığını, bu zararın istikrar neticesi kurulacak hükumet tarafından ödeneceğinin beyan edildiğini, müvekkil şirketin şantiyelerinin uluslar arası sigorta şirketleri tarafından sigorta edilmiş olmasına rağmen, meydana gelen zararların sigorta şirketleri tarafından, BM tarafından tesbit olunan mücbir sebep nedeniyle ödenmediğini, müvekkilinin Libya’dan yaklaşık olarak 10.000.000.USD tutarında hak ediş alacağı, ayrıca müvekkil firmanın Libya devletine göndermiş olduğu mallar nedeniyle onaylanmış 5.500.000.USD tutarında akreditif alacağı bulunduğunu, Bingazi ve Tobruk olmak üzere iki şehirde kendisine ihale edilen yaklaşık 400.000.000.USD.lik bir iş olduğunu, müvekkili şirketin iflası diye bir durumun sözkonusu olmadığını, dosyaya konu alacağın durumu, bundan sorumluluğun doğup doğmadığı yine müvekkili şirketin iflasını gerektirir bir husus olup-olmadığı durumlarının hiç incelenmediğini, sadece basit bir şekilde cari hesaba kaydedilmiş şu kadar ödenmiş şu kadar bakiye var deyip rapor ibraz edildiğini, müvekkili şirketin mali tabloları incelenmeden iflas kararı verildiğini, bilirkişi raporlarına yapılan itirazların değerlendirilmediğini, depo kararı şirket yetkilisi asile tebliğ edilmeden iflas kararı verildiğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 11. Maddesinde uyuşmazlık halinde tarafların müzakere yoluyla çözüm yoluna gideceği, müzakere sonun da anlaşmazlığın devamı halinde yasal yollara başvurulacağının hüküm altına alındığını, uyuşmazlığın müzakere edildiği ve anlaşmazlığın devam ettiği konusunda mahkemece hiçbir araştırma yapılmadığını, belirterek müvekkil şirket için sonradan telafi edilemeyecek sonuçların önüne geçilmesi için öncelikle iflas işlemlerinin durdurulması yönünde ivedi olarak tedbir kararı verilmesi ile ilk derece mahkeme karanının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, İİK 154. maddesinde düzenlenen iflas yolu ile takibe karşı yapılan itirazın kaldırılması ile borçlunun iflasının karar verilmesi istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; davacı şirketin davalı aleyhinde 30/07.2015 tarihinde İstanbul … îcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası üzerinden 336.713,40 USD asıl alacak üzerinden takip başlattığı, borcun sebebinin 30.07.2015 tarihli 336.713,40 USD tutarında cari hesap bakiyesi olarak bildirildiği,13.05.2016 tarihinde takibi iflas takibine çevirdiği, iflas ödeme emrinin borçlu şirkete 18.05.2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalı vekili tarafından 24.05.2016 tarihinde borca itiraz edildiği anlaşılmaktadır. 2004 Sayılı İİK nun 154 vd maddelerinde iflas yoluyla takip düzenlenmiştir. 156/4 fıkrasında, iflas istemek hakkının ödeme emrinin tebliğ tarihinden bir sene sonra düşeceğine yer verilmiştir. Davanın hak düşürücü süre içerisinde 25.07.2016 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca İflas davası, İİK 154/3. fıkrası gereğince mutlak yetkili yer olan borçlu şirketin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesinde açılmıştır. Ayrıca yargılama aşamasında, İİK‘nın 160. maddesi gereğince masrafların ve iflas avansının depo ettirildiği, aynı yasanın 158/1. fıkrası gereğince takibin kesinleşmesi ile birlikte 166. madde gereğince gerekli ilanların yapılmış olduğu görülmekle işin esasının incelenmesi gerekmiştir. Uyuşmazlık, davacının takip tarihi itibari ile davalıdan alacaklı olup olmadığı, mücbir sebebin alacağa etkisinin bulunup bulunmadığı, depo emrinin asile tebliğinin gerekip gerekmediği, sonuç olarak iflas kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmıştır. Mahkemece tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş uyuşmazlık konularında bilirkişi raporu alınmıştır. 25.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafından ibraz edilen ticari defterlerin lehine delil olma özelliğini taşıdığı, davalının ticari defterlerini ibraz etmediği, davacı tarafından 2010 yılında düzenlenen iki adet fatura gereğince davacının toplam 791.132,89 USD tutarındaki alacağına karşılık davalının 17.02.2011 tarihinde 454.419,49 USD ödemesi neticesinde 336.713,40 USD borcu kaldığı, TL karşılığının da 503.975,50 TL olarak kayıtlandığı, davacı usulüne uygun kayıtlarında mevcut alacağının ayrıca dayanağının 12.05.2010 tarihli sözleşme olduğunu belirttiği, sözleşme içeriğine göre Libya İdaresine karşı davalının yüklenmiş olduğu Tobruk Altyapı Projesi ile ilgili davacı tarafından Cam Elyaf takviyeli boruların imal ve teslimini içerdiği ve ödeme tutarının gemiye yükleme tarihinden itibaren en geç 45 gün içerisinde yapılacağı, ödemelerde esas alınacak kurun TCMB,’sının 1 gün önce açıklanan döviz alış kuru olduğunun kararlaştırıldığı, sözleşmenin ekinde toplam 2.061.372 USD tutarda malzeme dökümü yapıldığı, davacının sözleşmede kararlaştırılan işle ilgili ilk sevkiyatın fatura içeriğinin teslimine dair Gümrük Beyannamesi sureti sunduğu, davacının 2010 yılında tanzim etmiş olduğu faturalar konusu toplam 6046,5 metre boru ve bağlantı parçalarının Libya’ya davacının faturası bildirilerek davalı tarafından gönderici olarak beyanname sureti kapsamında davalı tarafından teslim alındığının tespit edildiği belirtilmiştir. Mahkemece aynı bilirkişiden depo emrine esas bedel konusunda ek rapor alınmış, davalı vekilinin hazır bulunduğu 21/12/2017 tarihli celsede bilirkişi raporunda belirtilen bedelin depo edilmesi konusunda ara karar oluşturulmuş, depo emrinin aynı zamanda davalı asile de tebliğine karar verilmiş, duruşma 15/02/2018 tarihine bırakılmıştır.15/02/2018 tarihli celsede, davalı asile çıkarılan depo emrinin usulüne uygun olmadığı gerekçesi ile davalı asile yeniden depo emri çıkarılmasına karar verilmiş, duruşma 19/04/2018 tarihine bırakılmıştır. Devam eden yargılamada taraflar 05/07/2018 tarihli celsede sulh için mahkemeden 6 aylık süre talep etmişler, mahkemece talep uygun görülerek talebin kabulüne karar verilmiştir. 20/12/2018 tarihli celsede tarafların talebi doğrultusunda mahkemece taraflara sulh için son kez 6 aylık bir süre daha verilmiştir. 23/05/2019 tarihli celsede sulh görüşmelerinden sonuç alınmadığı yönündeki taraf beyanlarından sonra mahkemece aynı bilirkişiden depo emrine esas bedelin belirlenmesi konusunda bir ek bilirkişi raporu daha alınmış, duruşma 04/07/2019 tarihine bırakılmış bu celsede de, bilirkişi raporuna beyan konusunda taraflara süre verilmiştir. Davalı vekilinin hazır bulunduğu 03/10/2019 tarihli celsede, bilirkişi raporu doğrultusunda, itirazın kaldırılması ile depo emrine esas bedelin yatırılması konusunda davalı vekiline süre verilmiş, ayrıca davalı asile de depo emrinin tebliğine karar verilmiştir.19/12/2019 tarihli celsede taraflar arabuluculuğa müracaat etmek istediklerini belirterek mahkemeden süre talep etmişler, talep mahkemece kabul edilmiştir. 17/09/2020 tarihli celsede, depo emrine esas bedelin tespiti konusunda yeniden ek rapor alınmıştır. Bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığı gerekçesi ile 14/01/2021 tarihli celsede bilirkişiden yeniden ek rapor alınmasına karar verilmiştir.19/03/2021 tarihli davalı vekilinin hazır bulunduğu celsede, bilirkişi raporu doğrultusunda itirazın kaldırılmasına karar verilmiş, davalı vekiline depo emrine esas 2.504.036,54 TL asıl alacak, 30/07/2015 takip tarihinden 19/03/2021 duruşma tarihine kadar işlemiş 485.145,13 TL faiz, 63.573,69 TL vekalet ücreti, 42.336,36 TL tahsil harcı, 31,80 TL masraf olmak üzere toplam 3.095.123,52 TL’nin yatırılması konusunda süre verilmiş, ayrıca davalı asile de depo emrinin tebliğine karar verilmiş, 08/07/2021 tarihli celsede de depo emrinin gereği yerine getirilmediğinden davalının iflasına karar verilmiştir. Taraflar arasında, davalının Libya’da aldığı alt-yapı işleri ile ilgili olarak sözleşmenin 2. Maddesinde belirtilen Camelyaf Takviyeli Plastik (CTP) boruların davacıdan temin edilmesi amacı ile 12/05/2010 tarihli sözleşme akdedildiği, davacının boruları imal ve teslim işini üstlendiği, sözleşmenin 3. Maddesi gereğince, ürünlerin Diliskelesi Efesan limanında (veya İzmit civarı bir başka limanda) paketlenmiş, gemiye yüklenmiş, lashing yapılmış şekilde ve ihraç kayıtlı olarak, faturalandırmanın da EK-A’da bulunan birim fiyatlara nakliye bedelinin eklenmesi ile USD olarak yapılacağı, ödeme başlıklı 4. Maddesinde “Üretim ve teslimat partiler halinde yapılacaktır. Yüklenici her sevkıyat öncesi Üreticiye sevkiyat tutan kadar 60 gün vadeli senet verecektir. Bu senet teminat olarak tutulacak olup, o sevkıyata ait ödemeyi müteakip iade edilecektir. Üretici, Yüklenicinin imalata başlama talimat ve siparişle birlikte verilecek olan 300.000.-USD tutarında banka teminat mektubunu vermesini müteakip Madde 6’da belirtilen teslimat programı doğrultusunda üretime başlayacaktır. Üretici her bir parti için toplam 750.000.-USD tutarını aşmamak koşuluyla siparişi verilen CTP Malzemeler’in üretimini tamamlayıp, sevke hazır hale getirecektir. Yüklenici’nin bir parti için 750.000.-USD tutar üzerinde CTP Malzeme siparişi vermesi durumunda bahsi geçen 300.000.- USD tutarındaki teminat mektubu, siparişin 750,000.- USD tutarını aşan kısmı kadar artırılacaktır. Teminat mektubu Sözleşme konusu imalatların tamamının bitirilip teslim edilmesi ve bakiye tutarın ödeme anında Yüklenici’ye iade edilecektir. İkinci ve diğer parti yüklemeleri bir önceki parti ödemesinin Üretici’ye yapılmasını müteakip yapılacaktır. Ancak Üretici’nin kabul edebileceği bir teminata bağlanması halinde diğer partilerin sevkleri yapılabilir. Yüklenici, her parti CTP Malzemelerim ödemesini, gemiye yükleme (Konşimento) tarihinden itibaren en geç 45 gün içerisinde yapacaktır. Faturalandırma ve Ödemelerde baz alınacak kur bir gün önce açıklanan T.C. Merkez Bankası Döviz alış kurudur. Oluşacak kur farkları karşılıklı faturalarla kapatılacaktır. mücbir sebepler başlıklı 10. Maddesinde; “Tarafların kontrolü dışında gelişen ve tarafların işbu Sözleşme ile yüklendiği yükümlülüklerini yerine getirmesini engelleyici ve/veya geciktirici hallerin meydana gelmesi mücbir sebep olarak değerlendirilecektir (Örneğin grev, lokavt, savaş, terör eylemleri, deprem, yangın, su baskım, afetler v.b.) Taraflar mücbir sebep dolayısı ile yükümlülüklerini tam zamanında yerine getirmemekten dolayı sorumlu tutulmayacaktır. Ekonomik krizler mücbir sebep sayılmaz. Mücbir sebep durumunun oluşması halinde taraflar bir araya gelerek, iş bu Sözleşme’nin devam, askıya alma, fesih veya başka bir şekilde tasfiye şekillerini müzakere edecekler, ancak sorunun çözümü için ellerinden gelen çabayı sarf edeceklerdir.” uyuşmazlıkların çözümü başlıklı 11. Maddesi ” Sözleşme’nin uygulanmasından ve/veya yorumlanmasından doğabilecek her türlü uyuşmadık taraflar arasında müzakere yoluyla çözülmeye çalışılacak, bunun mümkün olmaması halinde T.C. Kanunları uygulanacak ve İstanbul Mahkemeleri ile İcra Müdürlükleri yetkili olacaktır.” hükümlerini içerdiği, sözleşmenin ekinde bulunan Ek-A belgesinde iş bedelinin 2.062.372 USD olarak belirtildiği, davacı tarafından düzenlenen 31.12.2010 tarih, … nolu 714.954,01 USD bedelli ürünlerin, 28.01.2011 tarihinde İzmit limanından yüklendiğine dair Gümrük beyannamesinin dosya kapsamında bulunduğu anlaşılmıştır. Libya’da 07.02.2011 tarihin de başlayan protestoların, 15.02.2011 tarihinde iç savaşa dönüştüğü, 23.10.2011 tarihinde de sona erdiği yazılı ve görsel basından anlaşılmıştır. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 117. maddesinde (TBK 136.) “Borçluya isnat olunamayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa, borç sakıt olur. Karşılıklı taahhütleri havi akitlerde bu suretle beri olan borçlu haksız iktisaplara müteallik hükümlere tevfikan almış olduğu şeyleri iadeye mecbur ve kendisine henüz tediye edilmemiş bulunan şeyi istemek hakkından mahrum olur.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm sözleşmenin tasfiyesine ilişkin olup; tasfiyeden amaç, tarafların sözleşme etkisinden kurtulması, sözleşmenin yapıldığı tarihteki durumlarına geri döndürülmesidir. Böylelikle taraflar sözleşme nedeniyle birbirlerinin malvarlığına kattıkları değerlerin iadesini isteyebilecektir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2014/2268 E. 2014/7987 K. Sayılı kararı) İİK 154. maddesi gereğince, iflas yolu ile başlatılan takibe karşı borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde, takibin duracağı, alacaklının bu İtirazın kaldırılması ile beraber borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebileceği İİK‘nun 156/3. fıkrasında düzenlenmiştir. İflas davası basit yargılama usulüne göre incelenir. Borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde, mahkemece ilk önce davacı alacaklının itirazın kaldırılması hakkındaki talebi incelenir. Bu itirazın kaldırılması talebinin incelenmesi, genel haciz yolundaki itirazın kaldırılması talebinin incelenmesinden ( m.68-70) tamamen farklıdır. Genel haciz yolunda tetkik merciinin incelemesi yalnız belgelere göre ve ilamsız icra kuralları çerçevesinde yapıldığı halde, buradaki ticaret mahkemesinin incelemesi genel hükümlere ( yani HMK‘daki hükümlere) göre olur. Bu nedenle borçlu, ticaret mahkemesindeki savunması sırasında ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı değildir. Davalı borçlu, İflas davasına karşı vereceği cevap layihalarında bütün savunma vasıtalarını ileri sürebilir. Ticaret mahkemesi normal bir alacak davasında olduğu gibi, tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borçlunun gerçekten borçlu olup olmadığını araştırır. İflas davasında alacaklı, alacağını ispat bakımından m.68. ‘de olduğu gibi tahdidi olarak sayılmış olan belgelerle bağlı değildir. Alacaklı normal bir alacak davasında olduğu gibi, alacağının varlığını HMK’ya göre mümkün olan her türlü delil ile ispat edebilir. Burada alacaklının alacaklı olup olmadığı maddi hukuk kurallarına göre esastan incelendiğinden ticaret mahkemesi borçlunun itirazının ya kesin olarak kaldırılmasına veya kesin kaldırma talebinin ( bununla iflas davasının ) reddine karar verir. Burada, borçlunun itirazı esastan karara bağlanmakta ve alacağın esası hakkında hüküm verilmektedir. Bu hüküm normal bir alacak davasında olduğu gibi kesin hüküm oluşturur. Mahkeme, genel hükümlere göre yapacağı inceleme sonucunda, davacının alacağının mevcut olduğunu tespit eder ve borçlunun itiraz ve defilerini yerinde bulmazsa, yani borçlunun borçlu olduğu kanısına varırsa borçlunun İtirazının kesin olarak kaldırılmasına karar verir. Buradaki itirazın kaldırılması kararı bir ara karardır. ( Prof.Dr.Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 3.sayfa, 2672 vd, 1993 baskı ). Bu nedenle yalnız başına istinaf edilemez. Somut davada, davacı sözleşmeden kaynaklı edimini, Libya’da 15.02.2011 tarihinde başlayan savaştan önce 28.01.2011 tarihinde yerine getirdiği, davalının teslim aldığı ürünlerin bedelini ödediği konusunda ispat vasıtası getiremediği, her ne kadar 45 günlük ödeme süresi savaşa denk gelse de, ürünlerin davalı tarafından teslim alındığı, mücbir sebep gereğince sözleşmenin 10. maddesi gereğince davalı sözleşmenin tasfiyesini talep edebilirse de, tarafların sözleşme etkisinden kurtulması, sözleşmenin yapıldığı tarihteki durumlarına geri döndürülmesinin ifa sebebi ile mümkün olmadığı, İİK’nın 158/son bendine göre depo emrinin borçluya veya kendisini vekille temsil etmiş olan vekiline tebliği gerektiği, davalı vekiline bu konuda yapılan ihtara rağmen süresinde bedelin depo edilmediği, mahkemece tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nun 353/1.b.1 maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcı peyin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, İİK’nun 164/2 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içerisinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.18/05/2022