Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/42 E. 2022/304 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/42 Esas
KARAR NO: 2022/304
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/05/2018
NUMARASI: 2016/586 Esas, 2018/387 Karar
DAVA: KOOPERATİF GENEL KURUL KARARININ İPTALİ
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacılar …, … ve … vekili 27.05.2016 tarihli dava dilekçesinde, davacıların işgalci olduğu Maliye Hazinesi adına kayıtlı arsanın İstanbul Milli Emlak Müdürlüğü tarafından işgalcilerine ihale edilmesi üzerine tarafların işgalcisi oldukları taşınmazı tek tek ihaleye katılmak yerine davalı S.S Poligon Tepeüstü Konut Yapı Kooperatifini kurulduğunu 24.11.2010 tarihinde gerçekleştirilen ihaleye kooperatif olarak katılarak işgalci oldukları taşınmazın mülkiyetini ihale ile kazandıklarını, davacılar ve davalıların kooperatif üyesi olduklarını, ortaklık paylarının birbirinden farklı olduğunu, ihaleden sonra kooperatifin mülkiyetini iktisap ettiği, … Mah. … ada, … parselde kayıtlı 6.932,83 metre kare arsa vasfındaki taşınmaza ilişkin yüklenici … A.Ş ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi akdettiğini, arsa payı devri yapılıp, yüklenici tarafından inşaat ruhsatı alınıp eserin vücuda getirilerek tamamlandığını, kat irtifakı kurulduğunu, neticede ferdileşme aşamasına gelindiğini, kooperatif ana sözleşmesinin 62. maddesi gereğince, konutların maliyet bedelleri ve şerefiye farklarının bilirkişi tarafından tespit edildikten sonra, ortaklar ve temsilcilerin katılımıyla noter önünde verilecek kura ile belirleneceği ifadesiyle konutların ortaklara dağıtım şekillerinin belirlendiğini, 18.05.2013 tarihli genel kurul toplantısında ferdileşmenin rızai taksim yoluyla noter huzurunda yapılmasına karar verildiğini, davalı kooperatifin ana sözleşmeye aykırı olarak ortakların tümünün katılımı sağlanmaksızın, noter huzurunda yapılmış bir rızai taksim sözleşmesi ve ortakların tapuda yapılacak paylaşıma ilişkin kabul beyanları olmaksızın kanuna, ana sözleşmeye ve de 18.05.2013 tarihli genel kurul kararına aykırı olarak davalılar tarafından kendi aralarında bir yönetim kurulu kararı alındığını ve davalılar adına bağımsız bölümlerin tamamının bir günde tescil edildiğini, kooperatifin diğer davalılar adına yaptığı yolsuz tescil neticesinde müvekkilleri adına isabet eden taşınmazların kooperatif üzerinde kaldığını, yani müvekkillerine yapılması gereken mülkiyet devirlerinin yapılmadığını, davalılar adına yapılan devirlerin ise yolsuz olarak yapıldığını, bu dönemde gerek yükleniciye yapılan bağımsız bölüm devirlerinde, gerekse de diğer davalı kooperatif ortaklarına yapılan devirlerde vergi hukuku anlamında usulsüzlükler yapıldığını, bununlada kalmayan davalı kooperatifin paylarını alamayan bazı kooperatif üyelerine bağımsız bölüm paylarına karşılık bonolar verdiğini ve bu bonolar nedeniyle Gebze … İcra Dairesinin …, …, …, … Esas sayılı dosyalarda İcra takipleri yapılarak hukuka aykırı devirlerden sonra kooperatif üzerinde kalan ve davacı müvekkillerine devredilemeyen taşınmazlar üzerine haciz koydurduğunu, İcra dosya alacaklısının yine bir kooperatif ortağı olduğunu, kooperatif genel kurulu ve yönetim kurulunun ana sözleşmeye ve genel kurul kararlarına aykırı karar alamayacağını, bu nedenle diğer davalılara yapılan devirlere İlişkin alınan yönetim kurulu kararının hukuka aykırı olduğunu, yapılan devirlerin yok hükmünde olduğunu, kooperatif yöneticilerinin yaptıkları usulsüzlükler nedeniyle İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/206 Esas sayılı dosyasında yargılandıklarını iddia ederek, yolsuz tescillerinin düzeltilmesini, buna karar verilmemesi halinde müvekkillerine isabet eden payların müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini, payların müvekkilleri adına tesciline karar verilmesi halinde paylar üzerine konulan hacizlerin fekkine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar …, …, …, …, …, … ve … vekili, davacıya kesin süre verilerek taleplerinin açıklanmasına karar verilmesini, davacıların taleplerinin açık ve net olmadığını, dava değerinin çok yüksek olduğunu, Harçlar Kanunu 16. madde gereğince eksik harcın tamamlattırılması gerektiğini, tapu kayıt örneklerinden sadece bir dairenin satış değerinin en az 1.000.000,00 TL olduğunu, öncelikle tapu iptali istenilen taşınmazların değerinin tespiti ile eksik harcın tamamlattırılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, dava konusu ihtilafın kooperatif genel kuruluna taşınmadan iş bu davayı ikame etmesinin usule aykırı olduğunu, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın esası itibarı ile davacı üyelerin kooperatifle olan ihtilafını diğer üye ve tapu sahiplerine teşmil etme niyetiyle tapu maliklerine yöneltilmek istenmesinden kaynaklandığını, bu yönüyle aralarında hiçbir ihtilaf bulunmayan ve kooperatif hissedarı da bulunmayan daire sahiplerine ait tapuların iptali talebinde davacıların hukuki menfaatlerinin bulunmadığını, açılan davanın müvekkillerine karşı ileri sürülebilme niteliği bulunmadığını, savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalılar, S.S Poligon Tepeüstükonut Yapı Kooperatifi, …, … ve … vekili, dava şartlarının bulunmadığını, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, müvekkili gerçek kişilerin taraf ehliyetinin bulunmadığını, dava konusu hak iddiası ile herhangi bir ilişkileri bulunmadığını, davacıların, davalı kooperatif ile aralarında olan husumeti, diğer kooperatif ortaklarına yansıtmaya çalışmak istediğini, davanın süresinde açılmadığını, kooperatifte tahsis kararlarının genel kurul kararı ile yapılan bir tasarruf olduğunu, bahse konu tahsis kararı alındığında 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde genel kurul kararlarının iptali için dava açılması gerekirken bunun yapılmamış olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, tapu iptaline konu taşınmazların 2013 yılında kooperatifin ferdileşme işlemi sonucunda tahsis yapılmak suretiyle kooperatif üyelerine devir ve tescil edildiğini, bu işlemlerin kooperatif üyeleri tarafından 08.03.2014 tarihli genel kurulda görüşülüp oy çokluğu ile kabul edildiğini, davacıların bu genel kurulda kabul oyu kullandığını, iki başka üye tarafından, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1075 Esas sayılı dosyasında genel kurul kararının iptali için tapu iptal tescil davası açıldığını halen derdest olduğunu, tüm iddiaların öncesinde ve sonrasında genel kurulda görüşülüp karara bağlandığını, davacıların kooperatif nezdinde üyelikleri ve buna bağlı olarak yasadan doğan hakları olduğunu, bu haklarını kullanmadıklarını, çünkü paylarına düşen taşınmazı almaları için ferdileşme işlemi sırasında taşınmazın KDV’sini peşin ödemeleri gerektiğini, davacıların paylarına düşen taşınmazın KDV tutarını mülkiyetin devir işlemleri yapıldığı sırada diğer üyeler gibi ödemiş olmaları durumunda alabilecek durumda iken ödemediklerini ve eş zamanlı tahsis işlemi gerçekleşmediğini, davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu savunarak reddine karar verilmesini istemiştir. Davacılardan … dosyaya ibraz etmiş olduğu 12.12.2017 tarihli el yazılı dilekçesi ile davadan vazgeçtiğini, feragat ettiğini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, Yargıtay 23.HD’nin 18/09/2013 tarih 3180/5481 sayılı kararında, kooperatif konutlarının üyelere dağıtımına dair kura çekiminin iptaline kura çekimi ile ilgili olarak genel kuruldan hemen sonra yapılmış ise üyenin genel kurula katılmadığı, ancak kuraya bizzat katıldığı, itirazı kayıtta ileri sürmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği, Yargıtay 23. HD’nin 01.10.2014 tarih 1862/6125 sayılı kararında yönetim kurulu İle kooperatif kura çekimi ile ilgili verilen yetkiye göre kura çekiminden itibaren dava tarihine kadar 3 yıla yakın bir süre geçtiği bu durumda mahkemede artık kura çekiminin iptalinin isteneyeceği, ayrıca yönetim kurulunun yetkilendirilmesine dair İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1075 Esas sayılı kesinleşmiş dosyasında genel kurul kararının iptali talebinin reddedildiğinin anlaşıldığı, davacıların açmış olduğu davanın belirtilen Yargıtay kararları doğrultusunda reddi gerektiği belirtilerek, davacı …‘in açtığı davanın davadan feragat edilmesi nedeniyle reddine, diğer davacıların açmış olduğu davanın reddine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN 09.07.2018 TARİHLİ EK KARARI: Mahkemece, dosya davalıları … ve …’un vefat etmiş olduklarının bildirilmiş olduğu, müteveffa …’un 24.04.2015 tarihinde, …’ın 14/09/2016 tarihinde vefat ettiklerinin anlaşıldığı belirtilerek, herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin, her iki davalı müteveffanın mirasçıları ayrı ayrı yazılarak UYAP sisteminde tanıtılmalarına ve yasal mirasçılar olarak eklenmesine ek kararın ve istinaf dilekçesinin gönderilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davacılar … ve … vekili ile davalılar, …, …, …, …, …, … ve … vekili tarafından istinaf edilmiştir. Dairemizin, 2018/2739 Esas, 2021/1465 Karar ve 16.12.2021 tarihli kararı ile davacılardan … ile davalılardan, …, …, …, … ve … için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 344. maddesi gereğince alınması gereken harcın ikmali için gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesi amacı ile dosyanın geri gönderilmesine karar verilmiştir. Ne varki ilk derece mahkemesince gerçekleştirilen ihtarnameye rağmen davacı … haricinde diğer davalıların gerekli harçları karşıladığına dair bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Davacılar vekili istinaf nedenleri olarak, ret kararının yerinde olmadığını, reddedilen iş bu davanın kesinlikle genel kurul kararının iptali davası olmadığını, davanın TMK’nun 1025 uyarınca yolsuz tescilin düzeltilmesi talepli açıldığını, zira açılmış bu davanın kooperatif malvarlığından TMK m.1024 hükmüne göre bağlayıcı sebep olmadan çıkmış bulunan bağımsız bölümlerin tüm ortakların menfaatine olarak tekrar kooperatif adına tescilinin düzeltilmesi ve sonrasında ferdileşmenin yapılması arzusunda açılmış bir dava olduğunu, somut olayda eşitlik ilkesine aykırı olarak ferdileşme işleminin kooperatif ortaklarının kişisel bir alacak hakkı olan TMK m.716 ‘ya dayalı tescili talep hakkına kavuşmaları için yapılan işlemler olduğunu, davalılara devri yapılan gayrimenkullerin elden çıkarılması ve üçüncü kişilere devredilmesinin an meselesi olduğu, tedbir talep etme gereğinin duyulduğunu, davacıların iş bu kooperatifin kurulmasından önce 380 ada 45 parsel numarasında kayıtlı taşınmazları gecekondu olarak inşa etmiş durumda olduklarını iddia ederek, kararın ortadan kaldırılmasına, … parselde bulunan taşınmazın bağımsız bölümleri üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 389 vd maddeleri gereğince İhtiyati tedbir kararı konulmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalılar …, …, …, …, …, … ve … vekili istinaf nedenleri olarak, kararı esas yönden istinaf etmediklerini, davanın niteliği gereğince eksik harcın tamamlatılarak, dava değeri üzerinden nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, davacıların istinaf dilekçesinde yolsuz tescilin düzeltilmesi davası açtıklarını belirttiklerini, ilk derece mahkemece davanın taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak kooperatif genel kurul kararının iptali davası olarak nitelendirildiğini, dava değerinin tespit edilmemesi, eksik harcın ikmal edilmemesi ve dava değeri üzerinden nisbi vekalet ücretine karar verilmemesi nedeniyle, kararın kaldırılmasını ve yargılama gideri yönünden yeniden karar verilmesini katılma yolu istinaf ettiklerini belirtmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ve ana sözleşme gereğince yolsuz tescillerin düzeltilmesi veya davacı kooperatif ortaklarına isabet eden payların tescili ve tescile karar verilmesi halinde paylar üzerine konulan hacizlerin terkini istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, davacılar ve davalıların davalı kooperatifin ortakları olduğu, davalı kooperatif ile dava dışı … A.Ş arasında 08.07.2010 tarihli “ Düzenleme Şeklinde Kat Karşılığı İnşaat Yapım ve Satış Vaadi Sözleşmesi “ imzalandığı, bir kısım davalıların kooperatif yönetim kurulu üyesi olarak, 24.09.2013 tarihli yönetim kurulu kararını aldıkları, kararda, kooperatif üyeleri adına tahsisen (ferdileşme sureti ile) tescil işlemlerinin yapılmasına, daire teslimlerinde 17/4-K maddesinde yer alan 5904 sayılı Kanunun 16. maddesi gereğince üyelerin fatura kesildiği tarihte vadelerin tahsiline karar verileceği, mahkemesi devam eden üyelerin mahkeme neticesine kadar tescil yapılmamasına karar verilmesine dair olduğu, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1075 Esas, 2016/403 Karar ve 26.05.2016 tarihli kesinleşen kararı ile dava dışı üyeler tarafından davalı kooperatif aleyhine açılan, 08.03.2014 tarihli genel kurulda alınan kararların iptali davasının kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır. Dosyada herhangi bir bilirkişi incelemesi yapılmamıştır. Taraflar arasında, davacıların ve davalı gerçek kişilerin davalı kooperatifin üyesi ve aynı zamanda bir kısım davalıların kooperatif yönetim kurulu üyesi oldukları konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, mahkemece taleple bağlılık ilkesine uygun karar verilip verilmediği, inceleme, araştırma ile vekalet ücreti ve kararın usul – yasaya uygun olup olmadığıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 355. maddesi gereğince, mahkemece hükümden sonra oluşturulan 09.07.2018 tarihli ek kararın değerlendirilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur. Şöyleki, dava tarihi 27.05.2016, karar tarihi ise 17.05.2018 ‘dir. Ek kararda, davalılardan …’un 24.04.2015 tarihinde, davalı …’ın ise 14.09.2016 tarihinde vefat etmiş olduğu belirtilmiştir. Bu durumda davalı olarak hakkında dava açılan …’un dava tarihinden daha önce vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114 /1-d bendinde tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartları arasında yer almaktadır. Aynı yasanın ,50,51. maddelerde taraf ve dava ehliyetine yer verilmiştir. TMK ‘nın 28. maddesinde, kişiliğin çocuğun sağ olarak doğduğu anda başlayacağı ve ölümle sona ereceği belirtilmiştir. Ölümle kişiliği sona eren kişinin, taraf ehliyetinden söz etmek mümkün değildir. Davalılardan …’ın ise yargılama aşamasında vefat etmiş olmasına rağmen hakkında yine ölü kişi hakkında hüküm tesis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Dava sırasında taraflardan birinin ölümü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 55.maddesinde düzenlenmiştir.Bu hükme ve yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler aksine ölümle taraf sıfatı sona eren kişiye karşı açılan davanın görülmesi ve dava sırasında vefat eden davalı İle ilgili yasal işlemler gerçekleştirmeden hüküm tesis edilmesi ve yasanın emredici hükümlerine aykırı ve gerekçesiz olarak oluşturulan hüküm sonrasında adı geçen davalıların mirasçılarının sisteme eklenmesi kararı usul ve yasaya aykırı olmuştur. Diğer taraftan, mahkemece davacıların istinaf dilekçesinde de ifade edildiği üzere davanın kooperatif genel kurul kararının iptali olmamasına rağmen, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 26/1. maddesinde düzenlenen, hakimin tarafların talep sonuçları İle bağlıdır şeklinde ki emredici hükmüne aykırı biçimde hüküm tesis etmesi usul ve yasaya aykırıdır. Davacılar, dava dilekçesinde pek çok iddia ve taleple birlikte sonuç kısmında taleplerini sınırlandırılarak, yolsuz tescillerin düzeltilmesini, buna karar verilmemesi halinde davacılara ait payların tescili talebinde bulunmuşlardır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 111. maddesinde düzenlenen terditli davalara dair düzenleme kapsamında, davacıların öncelikle asıl davalarının değerlendirilmesi ve duruma göre diğer taleplerinin değerlendirilmesi ve gerekirse davanın nisbi harca tabi olacağı kanaatinde olunduğunda harcın tamamlattırılarak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, bu usul kuralları gözden kaçırılarak talepten farklı karar verilmiş olması isabetli olmamıştır. Mahkemece, HMK 31.maddesinde yer verilen, hakimin davayı aydınlatma görevi düzenlemesi ile birlikte aynı yasanın 194. maddesinde düzenlenen tarafların dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmaları, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiği açıkça belirtilmelidir düzenlemesi kapsamında, davacılara bu konuda açıklayıcı dilekçe sunmaları için mehil verilmesi, iddiaların, vakıaların somutlaştırılması sonucuna göre karar verilmesi ve devamında davalıların savunmalarında ileri sürdükleri veya re’sen gözönünde bulundurulması gereken dava şartları üzerinde durulup tartışılması gerekirken, bu usul kurallarına riayet edilmemiş olması isabetli olmamıştır. Anayasa’nın 138. ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kuralı bağlanmıştır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasanın 36.’ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki dinlenilme hakkı gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Eksik, şekli ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma (hukuki dinlenilme hakkının) ihlalidir. HMK 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantıda ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde kararların doğruluğunun denetlenmesi mümkün olacaktır. Mahkemenin, belirtilen yasal düzenlemelerin aksine, ilam örneklerine atıfla oluşturmuş olduğu kararının usul ve yasaya uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan tüm nedenlerle ve özellikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun emredici hükümlerine aykırı şekilde gerçekleştirilen yargılama ve sonucu kurulan hüküm usul ve yasaya uygun bulunmadığından, davacılar ve istinaf harcını karşılayan davalılardan … . ve …’ın istinaf başvurularının, işin esası incelemeksizin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-a6.bendi gereğince kabulüne dair takdiren aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir. İstinaf kanun yoluna başvuran davalılardan, …, …, …, … ve …‘ın istinaf başvurusunun ise HMK 344. madde kapsamında gerekli harçları karşılamadıklarından ve bu nedenle başvurudan vazgeçmiş sayıldıklarından aynı yasa gereğince istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmiştir. Davacıların istinaf dilekçesinde ihtiyati tedbir talepleri ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 341.madde gereğince istinaf yoluna başvurulabilen kararlar arasında yer almadığından ve ilk derece mahkemesi tarafından bu konuda verilen kararına yönelik yasal süre içerisinde gerçekleştirilen bir istinaf başvurusu bulunmadığından, şartları oluşmayan talebin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere, 1- Davalılar, …, …, …, … ve …‘ın istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 344. maddesi gereğince yapılmamış sayılmasına, 2- Davacıların İhtiyati tedbir talebinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 341. madde gereğince istinaf kanun yoluna başvurulabilen kararlardan olmadığından REDDİNE, 3- Davacılar … ve … vekili ile davalılar … ile … vekilinin istinaf başvurusunun işin esası incelenmeksizin KABULÜNE, a) İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/586 Esas, 2018/387 Karar ve 17.05.2018 tarihli kararı ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 355. maddesi gereğince kamu düzenine uygun düşmeyen ve asıl kararın eki niteliğindeki 09.07.2018 tarihli ek kararının KALDIRILMASINA, b) Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine gönderilmesine, c) Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL harçtan davacılardan …’un peşin olarak karşıladığı 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın adı geçen davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, davacı … tarafından peşin olarak karşılanan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacı …’den tahsili ile hazineye irat kaydına, davalı … tarafından peşin olarak karşılanan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davalı …’dan tahsili ile hazineye irat kaydına, alınması gereken 80,70 TL harcın davalı … tarafından peşin olarak karşılanan 98,10 TL harçtan mahsubu ile bakiye 17,40 TL harcın hükmün kesinleşmesi ve talep halinde davalı …‘a iadesine, d) Tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden verilecek hükümde değerlendirilmesine, f) İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-a6. bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.17/03/2022