Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/1739 E. 2022/1465 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1739 Esas
KARAR NO: 2022/1465
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 29/09/2022
NUMARASI: 2020/669 Esas, 2022/635 Karar
DAVA: İFLAS (İflasın Açılması)
KARAR TARİHİ: 24/11/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı dava dilekçesi ile; 30/06/1997 tarihli işletme devir sözleşmesi ile Giresun Limanı’nın 30 yıl süre ile işletme hakkının, davalı şirkete devredildiğini, sözleşmenin 4. maddesi uyarınca davalı şirketin faaliyetlerinden elde edilecek gelirlerin bir kısmının müvekkili kuruma verileceğini, yine sözleşmenin 17. maddesi uyarınca mendireklerde doğal afetler sonucu oluşacak hasarların maliyetinin eşit olarak paylaşılacağını, 4. maddeye göre ödenmesi gereken alacaklarının davalı şirketin hileli işlemleri ile eksik gösterildiğini, eksik hesaplanan alacakları ile 2004 yılına kadar tahakkuk eden alacakları için davalı şirket ile 05/08/2010 tarihli ek protokol akdedildiğini, ancak müvekkili kuruluş personelinin eksik kusurlu işlemleri neticesinde tanzim olunan ve mevzuata uygun olmayan ek protokolün iptali için İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/326 esas sayılı dosyası ile davalı şirket aleyhine iptal davası ikame edildiğini, bu davanın halen derdest olduğunu, protokolün iptali nedeni ile toplam 149.363,92-USD müvekkili kuruluş alacaklarının ödenmesine hükmolunması için işletme hakkı devir sözleşmesinin 37. maddesi kapsamında tahkim süreci başlatıldığını, yine işletme hakkı devir sözleşmesinin 4. maddesine göre, davalı şirketin 2012 yılı gelirlerinden 25/05/2013 tarihinde müvekkili kuruluşa ödenmesi gereken 450.305,36-USD bedelin müvekkili kuruluşa ödenmediğini, davalı şirketin 2013 yılı gelirlerinden 25/05/2013 tarihinde müvekkili kuruluşa ödenmesi gereken yaklaşık 270.000,00-USD daha bulunduğunu, 1999 yılındaki doğal afet nedeni ile mendirekte meydana gelen hasarın giderilmediğini ve zorunlu olarak müvekkili kuruluş tarafından onarıldığını, yapılan harcamanın yarısının davalıdan talep edildiğini ancak davalı tarafından bugüne kadar müvekkili kuruluşa hiçbir ödeme yapılmadığını, davalının bankalara, kamuya, çalışanlarına ve üçüncü şahıslara borcu bulunduğunu ve borç ödeme kabiliyetini kaybettiğini, ödemelerin tatil edildiğini, pasiflerinin aktiflerinin üzerinde olduğunu belirterek davalının İİK 177/2. maddesine göre borçlunun ödemelerini tatil etmesi ve yine İcra İflas Kanunu 179. maddesi gereği sermaye şirketinin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması, borca batık halde olmasından dolayı doğrudan iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevabında; İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinin 37. maddesi uyarınca uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiğini, davacının genel müdür oluru ile iflas davası açamayacağını, davacı şirket yönetim kurulu kararı alması gerektiğini, müvekkili şirketin muaccel hale gelen borçlarının tümünün fer’ileri ile birlikte ödediğini, davacının bahsettiği alacaklarının bir kısmının tahkim ve yargılama sürecinin devam ettiğini, 2013 yılı davacı payına ilişkin alacağın ise muaccel olmadığını, müvekkili şirketin ödemeleri tatil ettiğine dair iddiayı kabul etmediklerini, faaliyetlerine devam ettiğini, yatırım yaptığını ve borçlarını ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ 10/10/2019 TARİH VE 2014/1094 Esas 2019/878 KARAR SAYILI KARARI İLE; Davalı şirketin borca batık olmadığı ve İİK’nın 177 maddesinde belirtilen ödemeleri tatil ettiği şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
DAİREMİZİN 05/11/2020 TARİH VE 2020/1295 Esas 2020/1980 KARAR SAYILI KARARI İLE; Mahkemece, davacının doğrudan iflas sebeplerinden biri olan İİK’nın 179. maddesine dayandığı da gözetilerek ilamda belirtilen şekilde gerekli inceleme ve araştırmanın re’sen yapılarak davalı şirketin borca batık olup olmadığı hususunda gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken kaydi değerlere göre şirketin borca batık olmadığı gerekçesi ile; ve ayrıca emredici nitelikte olan İİK’nın 177/4. bent, 2. cümlesi mahkemece meşruhatlı davetiye tebliğ edilerek, davalı … temsile yetkili kişi veya kişilerin çağrılması, gelmeleri halinde dinlenmeleri gerekirken anılan emredici hükme uyulmadan yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediğinden bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ 29/09/2022 TARİH VE 2020/669 Esas 2022/635 KARAR SAYILI KARARI İLE; Somut olayda, 25/01/2022 düzenleme tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davalı şirketin 30/09/2021 tarihi itibari ile kaydi ve rayiç değerler dikkate alındığında borca batık olmadığı, davalı şirketin ödemelerinin tatil edildiğinin kabulünü gerektiren şartların oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Yerel mahkemenin ilk kararının istinaf incelemesi sonucu ortadan kaldırılmasına rağmen istinaf ilamında belirtildiği şekilde gerekli veriler toplanmadan ve yeterli araştırma yapılmadan davanın reddine karar verildiğini, istinaf ilamından sonra alınan bilirkişi raporunda davalı şirketin borca batık olmadığının kaydi değerlere göre değerlendirildiğini, oysa bu hususun reel değerlere göre tespit edilmeden davanın reddine dair verilen kararın usule ve hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda davaya konu borçların ödendiği değerlendirmesi yapılmış ise de davalı şirket tarafından davaya konu bir takım borçların müvekkiline ödendiğini, ancak davaya konu borçlardan dava tarihinde mevcut ve dava dilekçesinde de bahsi geçen Giresun Mendireği’nin hasarı ile ilgili İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/460 Esas sayılı dosyasından yargılama devam edildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, İİK’nın 177/2 ve 179 maddelerine dayalı doğrudan iflas istemine ilişkindir. Dairemizin 05/11/2020 tarih ve 2020/1295 Esas 2020/1980 Karar sayılı kaldırma kararından sonra Mahkemece gerekli araştırma ve inceleme yapılarak bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi heyeti 30/09/2021 tarihli raporunda; davalı şirketin 31.12.2013 tarihli bilançosuna göre işletmenin aktif toplamının 6.045.065,94 TL olduğunu, şirketin reel/rayiç bilançosu düzenlenirken varlıkların değerleme tarihlerinde haiz olacağı tutarların esas alınması gerektiğini, şirketin aktif toplamı içinde yer alan dönen varlıklardan kasa, banka, verilen/alınan çekler, alıcılar, alacak senetleri, verilen sipariş avansları, gider karşılıkları gibi hesapların kayıtlı değerler üzerinden hesaba katılması gerektiğini, rayiç değerleri esas alınabilecek ilk madde malzeme, yarı mamul ve mamullerin işletmede mevcut olmadığını, şirketin duran varlıklar içerisinde yer alan arazi bina ve arsalar, makine ekipmanlar, taşıtlar, demirbaşların değerleme günündeki rayiç değerlerinin bilinmesi gerektiğini, ancak belirtilen ekipmanların faydalı ömürlerini tamamlamak üzere oldukları, bütün duran varlıkların amortismanlar düştükten sonra kalan net defter değerlerinin 393.268,81 TL olduğunu (Maddi olmayan duran varlıklar 76.540,28 + Maddi Duran Varlıklar 305.358,60 TL), şirketin maddi duran varlıkların toplam değerinin 1.897.871,19 TL olduğunu, bu tutardan amortismanlar ve enfasyon düzeltmesi farklarının tenzil edilmesi sonucu maddi duran varlıkların değerinin 305.359,60 TL olduğunu, rayiç bilanço düzenlenmesinde, varlıkların değerleme gününde haiz olacakları değerin belirlenmesi için fiziki olarak söz konusu varlıkların görünmesi gerektiğini, ancak üzerinden uzun süre geçtiği ve söz konusu varlıkların faydalı ömürlerini büyük oranda tamamladığı görüşünden hareketle harici olarak yapılan analizler, varlıkların haiz olabileceği değerlerin taraflarınca takdir ederek şirketin 31.12.2013 tarihi itibariyle kaydi ve rayiç değerlere göre düzenlenen bilançosunun tablo halinde gösterildiğini, kaydi değerlere göre oluşturulan bilanço analiz edildiğinde duran varlıklar içinde yer alan arazi, arsalar, makine ve tezhizatlar, taşıtlar ve döşeme demirbaşların faydalı ömürlerinin %80’ini aşan bir kısmın itfa edildiğini, varlıkların nitelikleri, kalan kullanım süreleri ve piyasa koşulları dikkate alınarak 31.12.2013 tarihi itibariyle haiz olacakları değerlerin taraflarınca yapılan araştırmalar sonucu tespit edilerek rayiç bilançonun buna göre düzenlendiğini, şirketin düzenlenen rayiç bilançosuna göre sermayenin özvarlık içinde korunduğunu, şirketin borca batık olmadığını, şirketin sermayesinin 03.06.2019 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği üzere 22.900.000,00 TL’ye çıkartıldığını, sermayenin 22.799.999 adetinin … Şirketine, 1,00 adet hissesinin ise Türkiye Denizcilik İşletmesine ait olduğunu, şirketin sermayesinin 02.04.2020 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği üzere 67.900.000,00 TL’ye çıkartıldığını, sermaye artışının 45.000.000,00 TL’sinin hakim ortak … A.Ş. tarafından şirkete verilen borçlardan karşılanması karar verildiğini, artırılan sermayenin 67.899.999 adedinin … A.Ş.’ne 1,00 adetinin de Türkiye Denizcilik İşletmesine ait olduğu şekilde ilan edildiğini, davalı Giresun Liman işletmeciliği A.Ş.’nin unvan değiştirerek … A.Ş. olduğunu, şirketin dava tarihi itibariyle hem kaydi değerlere hem de rayiç bilançoya göre borca batık olmadığının tespit edildiğini, davaya konu borçların davalı şirket tarafından ödediğinin anlaşıldığını, davalı şirketin ödemelerinin tatil edildiği kabulünü gerektiren şartların, dolayısıyla davalının İİK m. 177/2 hükmü gereğince ödemelerin tatil etmiş olduğu iddiası yönünden doğrudan iflas koşullarının oluşmadığını belirtmişlerdir. Bilirkişi heyeti 25/01/2022 tarihli ek raporunda; ilk rapordaki görüş ve tespitlerini tekrarla davalı şirketin 2019 yılından itibaren sermaye artırımlarına gittiğini, binaları, depoları, otomasyon sistemlerini değiştirdiğini, makine, ekipman ve demirbaşlara yüklü tutarlarda yatırım yaptığını, davalı şirketin 2020 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi ve ekindeki mali tablolar ve Yeminli Mali Müşavir tam tasdik raporunun Mahkemece celp edilerek dosyaya sunulduğunu, davalı şirketin ayrıca detay mizanı, amortisman listeleri ve 30.09.2021 tarihli bilançosunun temin edilerek incelemeye tabi tutulduğunu, binaların, depoların, otomasyon sistemlerinin, makine tesis ve ekipmanlar ile demirbaşların 2019 yılından sonra alındığını ve işletme kayıtlarına geçirildiğini, halen 5.000.000,00 TL civarında devam eden yatırım bulunduğunu, davalı şirketin duran varlıklarının kayıtlı değerlerinin piyasa fiyatları ile uyumlu olduğunu, aktife giriş tarihleri esas alınmak suretiyle eskime payı kadar değerleri düşülerek şirkete ait rayiç bilançonun çıkartıldığını, şirketin 30.09.2021 tarihi itibariyle kaydi ve rayiç değerlere göre bilançolarının düzenlendiğini, şirketin mali yapısının önemli derecede güçlendirildiğini, borca batıklığının söz konusu olmadığını, davalı şirketin dava tarihi itibariyle ve güncel veriler dikkate alındığında borca batık olmadığını, faaliyetini sağlıklı şekilde yürütebilecek mali yapıda olduğunu belirtmişlerdir. Mahkemece, İİK 177/4. bent 2. cümlesi hükmü uyarınca davetiye tebliğine rağmen davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin duruşmada hazır olmadıkları görülmüştür. Somut olayda, davalının ödemelerini tatil ettiği gerekçesiyle İİK’nın 177/2 bendine dayalı olarak iflası istendiği gibi ayrıca pasiflerinin aktiflerinden fazla olduğu ve borca batık halde bulunduğu ileri sürülerek İİK’nın 179. maddesi uyarınca da iflası istenmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 2004 sayılı İİK’nın 177. maddesinde, “Doğrudan Doğruya İflas Halleri” üst başlığı altında, “Evvelce takibe hacet kalmaksızın İflas, Alacaklının talebi” düzenlenmiştir. 177/1.fıkrada, aşağıdaki hallerde alacaklının evvelce takibe hacet kalmaksızın iflasa tabi borçlunun iflasını isteyebileceği ifade edilmiştir. Yasada belirtilen 4 bent ise sırasıyla; 1-Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçar, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli muamelelerde bulunur veya bunlara teşebbüs eder yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklarsa; 2-Borçlu ödemelerini tatil eylemiş bulunursa;3-308 inci maddede ki hal varsa;4-İlama müstenit alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse,..” şeklinde sayılmıştır. İİK’nun 177/1-2 bentte düzenlenen borçlunun ödemelerini tatil ettiğine yönelik iflas talebinin dinlenebilmesi için davacının iflası istenen şirketten alacağının bulunması gerekir. Doktrinde borçlunun aczi ile ödemelerini tatil etmesi genellikle bir tutulmaktadır. Ödemelerin tatili, kural olarak ödeme güçlüğü içine düşme halinden kaynaklanır. Ödemelerin tatili ile ödeme güçlüğü içine düşme arasında sıkı bir bağ olmakla birlikte bunlar aynı şeyler değildir. Ödemelerin tatilinde borçlunun muaccel para borçlarını ödeyemez durumda olması gerekir. Diğer yandan, muaccel bir borcun ödenmemesi tatil anlamına gelmez, ödememede umumilik ve süreklilik olması gerekmektedir. Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak için yerleşim yerinin meçhul tutarak saklanması veya kaçması yahut makul bir sebep göstermeden mağaza veya yazıhanesini kapatarak ticari işlemlerine de son vermesinin de ödemelerini tatil ettiğine karine olarak kabul edilmektedir. İfade edildiği üzere, İİK’nun 177/2 hükmü uyarınca, borçlunun ödemelerini tatil ettiğinin kabulü için borçlunun ödeme güçlüğü içinde bulunması nedeniyle açık veya zimni iradesiyle genel ve sürekli nitelikte borcunu ödememe durumunda bulunması gerekir. Vadesi gelmiş borçlarının sayı ve miktarı itibarıyla genel olarak ödenmemesi ve bu durumun geçici veya arızi bir mali sıkıntıdan kaynaklanmaması halinde borçlunun ödemelerini tatil ettiği sonucuna ulaşılabilir. Somut davada, bilirkişi heyeti tarafından sunulan raporda davaya konu borçların davalı şirket tarafından ödendiği tespit edildiği gibi aynı zamanda davacı vekili, davaya konu edilen borçların dava tarihinden sonra müvekkiline ödendiğini beyan etmekle birlikte sadece davaya konu borçlardan dava tarihinde mevcut ve dava dilekçesinde de bahsi geçen Giresun Mendireği’nin hasarı ile ilgili İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/460 Esas sayılı dosyası üzerinden görülen davanın istinaf aşamasında olup yargılamasının devam ettiğini bildirmiştir. Görüldüğü üzere davacının, davalıdan muaccel bir alacağı bulunmamaktadır. Bahsi geçen davaya ilişkin yargılama ise henüz neticelenmediğinden bu davaya konu alacağın muaccel olduğu söylenemez. Buna göre davalının, ödemelerini tatil ettiğinin kabulü mümkün olmadığından Mahkemenin bu hususa yönelik kabulü isabetlidir. İİK’nın 179. maddeleri uyarınca iflasa karar verilebilmesi için şirketin borca batık durumda olması gerekir. Borca batıklık, borçlunun malvarlığındaki aktif değerler toplamının, pasif değerler toplamını karşılayamaması durumudur. İflas talebi üzerine mahkemece bilirkişi incelemesi yapılarak iflas talebinin yerinde olup olmadığı belirlenir. Borca batıklığın tespiti için 6762 sayılı TTK’nın 324/2. (6102 sayılı TTK ‘nın 376/3.) maddesi uyarınca bir borca batıklık bilançosu hazırlanmalıdır. 6762 sayılı TTK’nın 324/2. (6102 sayılı TTK ‘nın 376/3.) maddesine göre borca batıklık bilançosunda aktiflerin rayiç değerden bilançoya geçirilerek borca batıklık bilançosunun çıkarılması gerekir. Böyle bir talep üzerine mahkemece, bu şirketin öncelikle borca batık durumda olup olmadığı rayiç değerlere göre tespit edilmelidir. Bunun için borçlu şirket tarafından sunulacak bilanço üzerinde mahallinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, rayiç değerler ve yapılan araştırma ve inceleme sonucu elde edilen gerçekçi verilere göre bilirkişilerce yeniden oluşturulacak şirket bilançosu (borca batıklık bilançosu) da dikkate alınıp bir sonuca gidilmelidir. Borca batıklık, 6762 sayılı TTK’nın 324/2. (6102 sayılı TTK ‘nın 376/3.) maddesinde gösterilen şekilde varlıkların rayiç değerine ve İİK’nın 178/1. madde ve fıkrasında belirtilen alacaklılar listesinde gösterilenler ile gerçek anlamda tespit edilebilecek diğer borçların tutarına göre belirlenmelidir. Borca batıklıktan kurtulma ise tüm borçların ödenmesi anlamına gelmeyip, aktifin pasiften fazla olmasını ifade eder.Bir sermaye şirketinin borca batıklık nedeniyle iflasının istenmesi halinde, bu durumun mahkemece re’sen tespiti gerekir. Bu tespitin yapılmasında, davacının sunduğu delillere ek olarak, mahkemece gerekli görülen diğer delillerin toplanması, bu kapsamda ilgisi görülen kamu kurumlarından alınacak bilgiler, yapılacak keşif ve mahkemece atanacak bilirkişilerce düzenlenecek raporlar da değerlendirilmelidir. Borca batıklığın tespitinde sadece davalı şirketin kayıtlarına değil, varlıklarının rayiç değerlerine de özellikle bakılmalı, bu noktada, konusunda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulmalıdır. Dava teorisindeki genel ilkenin bir istisnası olarak, borca batıklık sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmelidir. Açıklanan durum karşısında davalı şirketin mevcut kayıtları; mahkemece ulaşılabilecek tapu, trafik, banka, vergi daireleri, sanayi ve ticaret odaları, ticaret sicil kayıtları gibi hakkında bilgi alınabilecek belgeler ve tarafların sunacakları bilgi ve belgeler, varlık kalemlerinin rayiç değerlerine ilişkin uzman (teknik) bilirkişi görüşleri ve somut olay bakımından özellik arz edebilecek diğer veriler toplandıktan sonra, konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden alınacak teknik, detaylı ve denetime elverişli rapor sonucuna göre borca batıklığın yukarıda gösterilen ilkeler çerçevesinde tespiti ile varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekir (Yargıtay 23 HD’nin 2014/3622 Esas, 2015/43 Karar sayılı kararı). Somut olayda, bilirkişi raporunda yer alan tespitlerden de anlaşılacağı üzere davalı şirketin dava tarihi itibariyle hem kaydi değerlere hem de rayiç bilançoya göre borca batık olmadığı, mali yapısını önemli derecede güçlendirildiği, faaliyetini sağlıklı şekilde yürütebilecek mali yapıda olduğu dikkate alındığında İİK’nun 179. maddesinde düzenlenen pasiflerin, aktiflerden fazla olması sebebine dayalı borca batıklık durumunun bulunmadığı ve bu sebeple anılan maddeye dayalı iflas sebebinin oluşmadığı anlaşılmakla Mahkemece tesis edilen karar usul ve yasaya uygundur. Açıklanan sebeplerle ilk derece mahkemesince tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,1-İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/669 Esas, 2022/635 Karar ve 29/09/2022 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar harcı davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,3-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 164/2. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu Açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.24/11/2022