Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/1506 E. 2022/1448 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1506 Esas
KARAR NO: 2022/1448
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/06/2022
NUMARASI: 2022/242 Esas, 2022/439 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 24/11/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı… vekili 23.07.2004 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili ile davalı … Limited Şirketi arasında 12.04.2003 ila 25.10.2003 tarihleri arasını kapsayan havayolu uçak kiralama anlaşması (air charter airgement ) imzaladığını, uçuşların müşterilere duyurulabilmesi için yazılı ve görsel basında yaklaşık 120.000 Euro’luk reklam yapıldığını, davalı ile yapılan uçak kira anlaşması nedeniyle 12.04.2003 tarihinde başlayan uçuşlarda teamüle aykırı olarak sıcak yemek yerine soğuk sandviç verilmesinin dışında sözleşmeyi esastan etkilemeyen ufak çaplı aksaklıklarla yüksek sezona gelindiğini, Temmuz ayının başından itibaren davalı KTHY ‘nın bir takım operasyonel nedenlerle uçuş programlarının bir çoğunu aksatması, geciktirmesi ve bazılarını da iptal etmesi nedeniyle müvekkili şirketin büyük maddi zarar ve itibar kaybına neden olunduğunu, uçak kira anlaşması gereği uçuşlar için tahsis edilmiş olan 177 koltuk kapasiteli … tipi uçak yerine 04.07.2003 tarihinden itibaren 170,172, 168 veya 165 koltuk kapasiteli uçaklar kullanıldığını, iki hat için iki uçak programlanmış olmasına rağmen bazen tek uçuş verildiğini, bazende bazı uçuşların iptal edildiğini, yolcuların alanda kaldığını, bir kısmının bilet ücretlerini istediğini, bir kısmının ise ödediği para ve zararların tahsili çabası içerisine girdiğini, 13.07.2003 tarihinde uçuşların hiçbirinin yapılmadığını, faturanın sanki uçuş yapılmış gibi tanzim edildiğini, acentelerinin yolcu verme konusunda büyük şüphelere düştüğünü, 177 yolcu ile dolu olan uçaklarının iptaller nedeniyle 164 yolcu ile uçtuğunu, toplam yolcu kayıplarının 29 yolcu olduğunu, 19.07.2003 tarihindeki uçuşlarının koltuk kapasitesinin az olması nedeniyle 9 yolcunun THY ile uçurulduğunu, bunu gören acentelerin 35 yolcuyu diğer havayolu şirketleri ile uçurduğunu, aynı gün KTHY Ticaret Bakanlığından alınan bir mesajda 23 Temmuz 2003 tarihinden itibaren başlarının çaresine bakmaları gerektiğinin belirtildiğini, acentelere ve piyasalara karşı tamamen çaresiz bırakıldığını, tam iki taraflı edimleri içeren ve her iki ediminde eşit derecede sözleşmenin amacına hizmet eden uçak kira anlaşmasında müvekkilinin belirlenen sürede kira bedellerini ödemek, davalının borcunun ise belirlenen sürelerde uçakları teslim etmek olduğunu, BK 106. hükmü gereğince sözleşmede edimini yerine getiren ve bu nedenle alacaklı konumda bulunan müvekkilinin, davacının edimini aynen yerine getirmesini ve gecikmeden dolayı uğradığı zararının giderilmesini isteyebileceğini, BK 96. hükmü gereğince davalı borçlunun edimini hiç yada gereği gibi yerine getirmediğinden doğan zararı gidermekle yükümlü olduğunu iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, (BK 113/2) maddi ve manevi zararlarının tespiti ile 1000 Euro müsbet, 1000 Euro yoksun kalınan kar, 200.000 Euro manevi zarar olmak üzere 202.000 Euro giderim tazminatının 21.01.2004 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizleri ile birlikte ve ödeme günündeki efektif satış kuru üzerinden Türk Lirası karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … Limited Şirketi vekili, davacı şirketin Türkiye‘de yerleşik ve ticaret siciline kayıtlı bir şirket olmadığını, yabancı bir şirket olduğunu, HUMK ‘nın 187. maddesi gereğince ve 2675 sayılı M.Ö.H.U.K. m.32/1’e göre dava açarken teminat göstermek zorunda olduğunu, müvekkili şirket tarafından davacı şirket hakkında Uçak Kiralama Anlaşması nedeniyle 196.167,20 USD cari hesap alacağından dolayı İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/ 129 Esas sayılı dosyası İle itirazın iptali davasını açtığını, birleştirmeye yönelik ilk itirazda bulunduklarını, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında 11 Haziran 2003 tarihli Aır Charter Agreement nedeniyle 196.167,20 USD cari hesap alacağı olduğunu, davacı şirket aleyhinde Şişli … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında icra takibi yapıldığını, müvekkili şirketin sözleşme gereğince 12 Nisan 2003-03 Ekim 2003 tarihleri arasında gerçekleştirilen seferler nedeniyle davalı şirketten cari hesap alacağı bulunduğunu, 28 Haziran 2004 tarihli ihtarname ile bildirildiğini, dava dilekçesinde soyut hukuki bilgiler verildiğini, tüm beyanların ve iddiaların hem hukuki hemde maddi gerçeğe aykırı olduğunu, davanın haksız ve kötüniyetli olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞTİRİLEN İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2004/129 Esas, 2005/544 Karar sayılı dosyası:
İDDİA: Davacı … Ltd.Şti vekili, 06.10.2004 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 11 Haziran 2003 tarihinde Aır Charter Agreement ( Uçak Kiralama Anlaşması ) yapıldığını, müvekkili şirketin sözleşme gereğince 12 Nisan 2003-03 Ekim 2003 tarihleri arasında gerçekleştirilen seferlere ilişkin olarak davalı şirketten 196.167,20 USD cari hesap alacağı bulunduğunu, ihtara rağmen ödenmediğini, Şişli … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibine karşı haksız şekilde itiraz edildiğini belirterek, icra takibine karşı yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %40 oranından aşağı olmamak üzere icra ve inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, 20.10.2005 tarihli karar ile dava dosyası ile İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/894 Esas sayılı dosyası arasında hukuki ve fiili irtibat olması nedeniyle HUMK ‘un 45. maddesi gereğince dosyaların birleştirilmesine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece,18/02/2021 tarih, 2004/894 E. 2021/148 K. Sayılı kararı ile; asıl davanın kısmen kabulüne 1.000 Euro kar kaybı 1.000 Euro müsbet zarar ve 1.000 Euro manevi tazminatın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı 4/A maddesi gereğince işleyen faizi ile birlikte davalıdan tahsiline fazlaya ilişkin talebin reddine, karşı davanın reddine karar verilmiş, karar yasal süre içerisinde davalı birleştirilen dosya davacısı müflis … LTD ŞTİ adına İflas idaresi vekili tarafından istinaf edilmiştir. Dairemiz, 24/03/2022 tarih, 2022/157 E. 2022/340 K. Sayılı kararı ile “… Ltd. Şti hakkında iflas kararı verildiği, İflas kararının kesinleştiği ve 15.07.2013 tarihinde ikinci alacaklılar toplantısının yapıldığı, dava ve birleştirilen davanın 2004 yılında açıldığı, davaların açılış tarihinde, 1086 sayılı HUMK ve mülga 6762 sayılı TTK ve 818 sayılı BK‘nun yürürlükte bulunduğu, 04.04.2005 tarihli celsede, davacı vekilinin duruşmada bulunmadığı ve davalı vekilinin davayı takip etmiyoruz beyanı sonucunda dosyanın HUMK 409. maddesi gereğince işlemden kaldırıldığı, 14.04.2005 tarihinde davacı vekili dilekçesi üzerine yenilendiği, 11.12.2006 tarihli duruşmada davacı vekilinin duruşmada hazır olmaması, davalı karşı davacı vekilinin duruşma zaptına geçen ve imzası ile teyit ettiği karşı tarafın davasını takip etmeyecekleri beyanı üzerine, ”1” nolu ara karar ile takip edilmeyen asıl davanın HUMK 409. maddesi gereğince dosyanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar verildiği, davacı vekilinin 27.12.2006 tarihli dilekçesi İle yenileme talebinde bulunduğu, 01.12.2011 tarihli celsede, davacı vekili adına bir önceki celse mazeretin kabulü için çıkarılan tebligatın akibetinin araştırılmasına, usulüne uygun tebliğ edilmişse HMK 150. maddenin bu celse itibarı ile değerlendirilmesine dair ara karar oluşturulduğu, duruşmanın ertelendiği 16.02.2012 tarihli celsede ise davacı vekilinin hazır olmadığı, tebligatın usulüne uygun olarak yapılmış olduğunun belirtilerek asıl dosyanın HMK 150. maddenin uygulanmasına ve açılmamış sayılmasına gelecek celsede karar altına alınmasına dair hüküm verildiği, duruşmanın 17.04.2012 tarihine bırakıldığı, 17.04.2012 tarihli celsede asıl davada 01.12.2011 tarihli duruşma gününün mazeretli davacı vekiline 30.06.2011 tarihi itibariyle tebliğ edildiği anlaşılmakla, 16.02.2012 tarihi itibariyle asıl davanın HMK 150. maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına, 3 aylık süresi dolduğunda açılmamış sayılması husususun hüküm İle birlikte hüküm altına alınmasına karar verildiği, aynı celsede duruşmanın birleştirilen dosya yönünden 14.06.2012 tarihine ertelendiği, 14.06.2012 tarihli duruşmaya davacı vekilinin katıldığı ve zapta geçen beyanına göre yapılan tebligatın geçersiz olduğunu, çalışan olmayıp, stajyer avukat olduğunu belirterek HMK 150. madde gereğince verilen karardan rücu edilmesini talep ettiği, mahkemece bu konuda PTT’den gelen yazıya göre tebligatta daimi çalışan sekreter olarak bildirilen …’ın SGK kaydının SGK Bölge Müdürlüğünden ve Baro Başkanlığından sorulmasına ve gelecek cevabı yazıya göre rücu talebinin değerlendirilmesine karar verildiği, davalı birleştirilen dosya davacı şirketin İflas etmiş olması nedeniyle İflas Müdürlüğüne tebligatın gerçekleştirildiği, iflas idare memurunun 15.11.2012 tarihli celsede davayı takip ettiklerini beyan ettiği, 12.03.2013 tarihli duruşmada, asıl dosya davacı vekilinin hazır olmadığı, davalı birleştirilen dosya davacısı şirket adına İflas idare vekilinin zapta geçen beyanında, asıl dosyanın ikiden fazla müracat bırakıldığı ve açılmamış sayılmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece asıl dosya davacı vekilinin söz konusu duruşmada hazır olmamasına dair herhangi bir gerekçenin belirtilmediği, asıl dosya davacısının bir sonraki celse olan 30.04.2013 tarihli duruşmada da hazır olduğuna veya mazeret bildirdiğine dair bir beyana duruşma zaptında yer verilmediği, 10.10.2013 tarihli duruşmada davalı birleştirilen dosya davacı vekilinin talebinin hükümle birlikte karar verilmesine dair ara karar oluşturulduğu, 04.06.2015 tarihli celsenin “4” nolu ara kararı ile 17. 04.2012 tarihli 1 nolu ara kararının tebligatın usulsüz yapılmış olması gerekçesiyle kaldırılmasına karar verildiği, 06.02.2020 tarihli duruşmada, davalı birleşen dosya davacısı vekilinin davanın 3 kez takipsiz bırakılması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi talebinde bulunmuş ise de mahkemenin 04.06.2015 tarihli celsesinde usulsüz tebligat nedeniyle işlemden kaldırılma kararından rücu edildiği gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği ve mahkeme gerekçesinde ise bu konuda bir açıklamaya yer verilmediği, somut davada, dosyanın 04.04.2005 tarihli ve 11.12.2006 tarihli duruşmalarda takip edilmediği için iki kez HUMK 409. madde gereğince işlemden kaldırıldığı taraflar arasında çekişmesiz olduğu, mahkemece 17.04.2012 tarihli celsede asıl dosyanın 16.02.2012 tarihi itibariyle HMK 150. maddesi gereğince işlemden kaldırılmasına, 3 aylık süresi dolduğunda açılmamış hususunun hüküm ile birlikte karar altına alınmasına karar verilmişse de söz konusu kararın isabetli olmadığı, dosyanın 3. kez takipsiz bırakılması nedeniyle HMK 150/5-6. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilerek esasın kapatılması gerektiği, yasanın emredici düzenlemesinin aksine dosyanın işlemden kaldırılması ve devamında ara karardan dönülmesinin doğru olmadığı, mahkemece, birleştirilen dosyanın tefrikine, asıl dosyanın ise açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde davacının tebligata dair iddialarının ancak istinaf konusu yapıldığında değerlendirilmesi gerekeceğinden bunun aksine işin esasına dair hüküm tesisinin isabetli olmadığı, birleştirilen dava hakkında hükümde yasal düzenlemeler kapsamında gerekçeye yer verilmediği, mülga HUMK 409. maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 150 maddesi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun ilgili hükümleri ve diğer yasal düzenlemeler kapsamında, öncelikle, her iki dava dosyasının tefriki İle tefrik edilen dosyanın mahkemenin başka bir esas numarasına kaydına, iflas kararı kesinleşen davalı hakkında açılan davanın kayıt kabul davası olarak kabulü ile dosyanın işlemsiz bırakıldığı tarihlerde dikkate alınarak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi ve birleştirilen dava dosyası açısından ise istinaf denetimine uygun gerekçeli karar oluşturulması…” gerekçesi ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairemiz kaldırma kararından sonra mahkemece dosyalar tefrik edilmiş; asıl dosyanın 04.04.2005 tarihli ve 11.12.2006 tarihli duruşmalarda takip edilmediği için iki kez HUMK 409. madde gereğince işlemden kaldırıldığı, buna rağmen 16.02.2012 tarihli celsede davanın yine takip edilmediği gerekçesi ile dosyanın iki kez işlemden kaldırılmasına karar verildikten sonra 3. kez takipsiz bırakılması nedeniyle HMK 150/5. maddesi uyarınca davanın 3. kez takip edilmediği 16.02.2012 tarihi itibariyle AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak, PTT Genel Müdürlüğünün yerel mahkemeye hitaben yazmış olduğu dosyada mübrez 23.12.2011 tarihli ve PTT 4.34.38.01 sayılı cevap yazısında 01.12.2011 tarihli duruşma gününü bildirir davetiyenin daimi çalışan …’a (…) 30.06.2011 tarihinde tebliğ edildiği bilgisine yer verildiğini, …’ın daimi çalışan olmayıp, stajyer avukat olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.02.2019 tarihli 2-1287/90 K. Sayılı kararında “Avukat stajyerinin, Tebligat Kanununun 17. Maddesinde sayılan daimi çalışan veya müstahdem sıfatını taşımadığı- gerekçeli kararın “çalışan” sıfatıyla stajyer avukata tebliğinin geçersiz olduğu-” şeklinde karar verildiğini, …’ın stajyer avukat olup olmadığının, yerel mahkemece İstanbul Barosu Başkanlığı’na sorulduğunu, İstanbul Barosu’nun dosyada mübrez 27.12.2020 tarihli ve 94725 İD. sayılı cevap yazısında, söz konusu şahsın 01.09.2010-10.03.2011 tarihleri arasında 6 ay süre ile mahkemeler nezdinde avukatlık stajının ilk bölümünü Çağlayan Adliyesi’nde, 16.03.2011-16.09.2011 tarihleri arasında ikinci 6 aylık stajını ise Av. …(…) nezdinde tamamladığının bildirildiğini, son tebligatın usulüne uygun olmadığını belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, Uçak Kiralama Sözleşmesine aykırılık iddiasına dayanan yoksun kalınan kar, müsbet zarar ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, 01.12.2011 tarihli duruşma günü için davacı vekiline çıkartılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı, davanın bu celsede 3. kez işlemsiz bırakılıp bırakılmadığı noktasında toplanmıştır. Dosya kapsamından, 01.12.2011 tarihli duruşma günü için davacı vekiline çıkartılan tebligatın PTT’nin 23.12.2011 tarihli cevabi yazısına göre; ” yazılı adresine gidildiği, yazılı adreste muhatabın o an bulunmamasından dolayı birlikte daimi çalışan sekreteri … imzasına 30.06.2011 tarihinde teslim edildiği” meşruhatı ile tebliğ edildiği, …’ın 16.03.2011-16.09.2011 tarihleri arasında ikinci 6 aylık Avukatlık stajını davacı vekilinin yanında tamamladığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinin ilk cümlesine göre; “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır”. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesinde;”Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” hükmü yer almaktadır. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Meslek ve sanat erbabına tebligat” başlıklı 26. maddesinde de;”Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir. Muhatabın işyerinde bulunmaması hâlinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Mevcut düzenlemeler dikkate alındığında belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde bunlara yapılacak tebliğ, o kişinin aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılmalıdır. Bir başka deyişle muhatabın daimi çalışanı şeklinde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için, muhatap adına tebligat yapılan kişinin gerçekte muhatabın daimi çalışanı olması ve muhatabın bulunamaması halinde ise yukarıda mevzuatta belirtilen şekli işlemlerin yerine getirilerek tebligatın yapılması gereklidir. Aksi takdirde yapılan tebligat usulsüzdür. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 4667 sayılı Kanunla değişik 23. maddesinde stajın yapılması ve stajyerin ödevleri düzenlenmiş ve maddenin ikinci fıkrasında “Stajyer, avukatla birlikte duruşmalara girmek, avukatın mahkemeler ve idari makamlardaki işlerini yapmak, dava dosyaları ve yazışmaları düzenlemek, baroca düzenlenen eğitim çalışmalarına katılmak, baro yönetim kurulunca verilen ve yönetmelikte gösterilecek diğer ödevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Stajyerler, meslek kurallarına ve yönetmeliklerde belirlenen esaslara uymak zorundadırlar” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanunun 26. maddesinde “Stajyerlerin yapabileceği işler” düzenlenmiş; bunlar “Stajyerler, avukat yanında staja başladıktan sonra, avukatın yazılı muvafakati ile ve onun gözetimi ve sorumluluğu altında, sulh hukuk mahkemeleri, sulh ceza mahkemeleri ile icra mahkemelerinde avukatın takip ettiği dava ve işlerle ilgili duruşmalara girebilir ve icra müdürlüklerindeki işleri yürütebilirler.” şeklinde sıralanmış ve bu yetkinin staj bitim belgesinin verilmesi veya staj listesinden silinme ile sona ereceği maddenin son fıkrasında belirtilmiştir.İşlerin stajyer veya sekreterle takibi, dava dosyalarının incelenmesi ve dosyadan örnek alma ise, aynı Kanunun 46.maddesinde; avukatın, işlerini kendi sorumluluğu altındaki stajyeri veya yanında çalışan sekreteri eliyle de takip ettirebileceği; avukat veya stajyerin,vekâletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebileceği, bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesinin zorunlu olduğu, vekâletname ibraz etmeyen avukata ise dosyadaki kağıt veya belgelerin örneği veya fotokopisinin verilmeyeceği, şeklinde düzenlenmiştir.Öte yandan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Avukat Katiplerine Ve Stajyerlerine Tebligat” başlıklı 37. maddesi “Celse esnasında kazai merci tarafından sıfatları tespit edilen avukat katiplerine ve stajyerlerine müteakip celse gün ve saatinin bildirilmesi avukata tebliğ hükmündedir.” düzenlemesini içermektedir. Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Staj Yönetmeliğinin 19. maddesinde ise stajyerin yapabileceği işler düzenlenmiş; maddede aynen; “Stajyer, avukat yanında staja başladıktan sonra, avukatın yazılı oluru ile onun gözetim ve sorumluluğu altında, sulh hukuk, sulh ceza mahkemeleri ile icra mahkemelerinde avukatın takip ettiği dava ve işlerle ilgili duruşmalara girebilir ve icra müdürlüklerindeki işleri yürütebilir. Bu yetki, staj bitim belgesinin verilmesi veya staj listesinden adının silinmesi ile sona erer. Stajyer, yanında staj yaptığı avukatın yazılı oluru ile dava dosyalarından fotokopi ve benzeri yollarla örnek alabilir. Stajyer ayrıca vekaletname veya yazılı olur olmaksızın, dava ve takip dosyalarını inceleyebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Yönetmeliğin 20.maddesinde de, yanında staj yapılan avukatın, ilk üç ayın bitiminde ve staj süresinin sonunda birer rapor vereceği, son raporun kesinrapor olup, raporlarda stajyerin staja devamı, mesleki ilgisi, meslek ilke ve kurallarına yatkınlığı, katıldığı duruşmalar, yetki belgesi ile yürüttüğü işler, yaptığı araştırmalar ile uygulamalar ve benzeri çalışmaların değerlendirileceği, belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, avukat stajyerinin ancak avukatın yazılı oluru ile onun gözetimi ve sorumluluğu altında, sulh hukuk, sulh ceza mahkemeleri ve icra mahkemelerinde avukatın takip ettiği dava ve işlerle ilgili duruşmalara girebileceği ve icra müdürlüklerindeki işleri yürütebileceği kabul edilmiştir. Diğer yandan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 15. maddesinde; “Avukatlık stajı bir yıldır. Stajın bu kısmında yer alan hükümler uyarınca ilk altı ayı mahkemelerde ve kalan altı ayı da en az beş yıl kıdemi olan (bu beş yıllık kıdem hesabına Kanunun 4 üncü maddesinde yazılı hizmette geçen süreler de dahildir.) bir avukat yanında yapılır…” denilmektedir. Buna göre avukatlık stajı kanuni bir zorunluluk olup, mesleki bilgi ve tecrübeyi kazanmak amacıyla yapılmaktadır. Dolayısıyla avukat ile stajyer avukat arasındaki ilişki iş akdi ya da hizmet akdine dayalı olmayıp kanuni bir ilişkidir. Bu nedenle avukat stajyerinin, Tebligat Kanunu’nu 17. maddesinde sayılan daimi çalışan veya müstahdem sıfatını taşımadığı belirgindir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2-1287 E. 2019/90 K. Sayılı ilamı) Bu açıklamalar ışığında, 01.12.2011 tarihli duruşma gününün tebliğ edildiği …’ın Avukat stajyeri olduğu, tebligatın geçersiz olduğu, ancak davacı vekilinin takip eden 12.02.2013 ve 30.04.2013 tarihli celselere de katılmadığı, mazerette bildirmediği, 12.02.2013 tarihi itibari ile 3. Kez işlemsiz bırakılan dava yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği sonuç itibari ile mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere Üye Hakim …’nın karşı oyuyla oyçokluğu ile karar verildi.24/11/2022
MUHALEFET ŞERHİ; Somut davada, 01.12.2011 tarihli duruşma günü için çıkartılan tebligatın, “daimi çalışan” meşruhatı ile değil “daimi çalışan sekreter ” meşruhatı ile tebliğ edildiği, …’ın aynı zamanda sekreter olduğunun tutanak altına alındığı tebligatın usulüne uygun olduğundan sayın çoğunluğun görüşüne muhalifim.24/11/2022