Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/140 E. 2022/305 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/140 Esas
KARAR NO: 2022/305
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 17/11/2021
NUMARASI: 2021/169 Esas, 2021/1256 Karar
DAVA: ALACAK (Sigorta Poliçesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili 03.02.2015 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirket ile davalı sigorta şirketi arasında Hendek / Sakarya adresinde bulunan fabrikadaki malvarlığını, poliçedeki rizikolara karşı sigortalanmak üzere sigorta sözleşmesi akdedildiğini, … adresinde 06.06.2014 tarihinde doğal afet ( sel ) sonucu hasar meydana geldiğini, davalı şirket tarafından tam olarak hasar tespitinin yapılmadığını, 09.06.2014 tarihinde Hendek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/4 D.İş sayılı dosyası ile hasar tespiti yaptırıldığını, yasada belirtilen gecikmeden dolayı müvekkili şirketin telafisi imkansız zararlara uğradığını, olayın üzerinden yaklaşık 4 ay sonra tespit yapmaya gelindiğini, davalı şirketin işlemleri geciktirerek 5684 sayılı yasaya aykırı hareket ettiğini, eksper hakkında şikayette bulunulduğunu, 07.11.2014 tarihinde Hendek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/12 D.İş sayılı dosyası ile hasar tespiti yaptırıldığını , keşif sırasında firmanın hala üretim sürecine geçememiş olduğu, firmanın maddi kayıplarının fabrikanın üretime alınacağı tarihe kadar devam edeceğinin anlaşıldığını, müvekkili firmanın tespiti yapılabilen ve sunulan fatura ve belgeler ile acil maddi zarar toplamının 4.462.867,91 TL olduğu, davalı şirkete 19.12.2014 tarihinde noter ihtarının tebliğ edildiğini, 10.000.000 TL zararın şirket hesabına ödenmesinin ihtar edildiğini, olaydan yaklaşık 6 ay geçmesine rağmen henüz hasar raporunun tebliğ edilmediğini, davalı sigorta şirketi ile yapılan sözleşmenin devam ettiğine ve teminat altına alınan rizikolar gerçekleştiğine göre sözleşme gereğince muaccel hale gelen tazminatın davalı sigorta şirketince ödenmesi gerektiği iddia ederek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkilinin üretim tesisinde bulunan makinelerde, üretim tesisinde bulunan hammadde ve ürünlerde meydana gelen maddi zararın tespitini, iş gücü kaybının tespitini, eski hale getirmenin ne kadar zaman alacağını, bunun için gerekecek işçilik ve malzeme bedelinin tespitini, bu sürede üretim süresinin durması nedeniyle müvekkilinin ne kadar kazanç kaybı olacağının tespitini, zararın tespiti uzman bilirkişi raporu gerektirdiğinden şimdilik en az 310.000 TL tazminatın, …nun gerçekleşme tarihi olan 06.06.2014 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 09.10.2017 tarihli dilekçe ile açmış olunan davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü ile HMK 107/2 gereği 19.02.2017 tarihli sunulan bilirkişi raporu ile belirlenen alacak miktarlarını arttırdıklarına dair dilekçe sunduklarını belirterek, toplam zararları 3.452.161,48 TL ‘den , müvekkilinin talebinin 1.832.161.48 TL artırılarak davalı tarafça ödenen 1.374.712,00 TL bedel düşülerek dava dilekçesinde talep edilen 310.000,00 TL tazminatla birlikte toplam 2.077.449,48 TL ‘nin HMK 107 ve 176. maddeleri gereğince bedel artırım mahiyetindeki iş bu dilekçenin ek bir dava mahiyeti taşıması sebebi ile ihtarname tarihinden itibaren ticari işlerde uygulanan temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalı vekili, 06.06.2014 tarihindeki yağışlar sebebiyle meydana gelen dere taşması ile sigortalı işyerinde sel hasarı meydana geldiğini, davacı tarafın müvekkilini kötü niyetli olmakla itham etmesini anlamadıklarını, sigortalının mağdur olmaması nedeniyle sel hadisesi üzerinden bir ay geçmeden 04.07.2014 tarihinde 500.000,00 TL akabinde 20.07.2014 tarihinde 500.000,00 TL olmak üzere toplam 1.000.000,00 TL avans ödemesi yapıldığını, yani hasar tutarının tamamına yakınının henüz hasar tespiti yapılmadan avans olarak ödendiğini, olay tarihinden 25.11.2014 rapor tanzim tarihine kadar davacı sigortalı işyerindeki bütün gelişmelerin en ince ayrıntılarına kadar bütün tafsilatı ile an ve an yazıldığını, Hendek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/6 D.İş sayılı dosyasında metalürji uzmanı raporları karşısında davacının sigorta teminatlarına giren toplam zararının 1.374.712,00 TL olduğunun tespit edildiğini bakiye 374.712,00 TL ise 28.11.2014 tarihinde sigortalıya ödenerek tüm hasarın en iyi şekilde karşılandığını, müvekkili şirketin kanunun kendisine tanıdığı süreye ilişkin hakkı bile kullanmadan derhal hasarın %75’i ödediğini, sigortacının yükümlülüğünün meydana gelen gerçek hasarı gidermek olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2015/176 ESAS, 2017/952 KARAR VE 06/12/2017 TARİHLİ KARARI İLE: Davacının davasını fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla 310.000 TL üzerinden açtığı, dava dilekçesinde belirlediği Eskişehir … Noterlikten keşide ettiği ihtarname ile talep ettiği tutar yönünden gerçek olduğunu iddia ettiği hasar tutarının 4.462.867,91 TL olduğu, bu nevi tazminat davalarının 6102 sayılı TTK 1420. madde gereğince 2 yılda zamanaşımına uğrayacağı, davacının dava dilekçesinde de uğradığı gerçek zarar tutarını açıkladığı, ayrıca ıslahla artırdığı tutarın 2 yıllık zamanaşımına uğradığı, davanın belirsiz alacak davası olmadığından YHGK ‘da bu konudaki istikrar kazanmış görüşleri ile bunu teyit eden 17. Hukuk Dairesinin 28.09.2017 gün, 2016/5646 Esas, 2017/8285 Karar sayılı ilamı vb mahiyette birçok kararlarında bu durumun kesinlikle tespit edildiği, davacının ihbar tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra bedel artırım adı altında harç ikmali yaparak dava açtığı gerekçesiyle, davanın 310.000,00 TL üzerinden kabulüne, bu tutara 02.10.2014 temerrüt tarihinden itibaren ticari temerrüt faiz yürütülmesine, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmadığı, davacının davasını fazlaya İlişkin hakları saklı tutarak kısmı dava olarak açtığı ve davayı ıslah ettiği 11.10.2017 tarihi itibariyle fazlaya İlişkin hakları zamanaşımına uğramış bulunmuş olmakla davalının bu konudaki itirazıda dikkate alınarak fazlaya ilişkin dava ve talebin reddine karar verilmiştir. Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili ve yasal süreden sonra davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
DAİREMİZİN 2018/893 ESAS, 2021/185 KARAR VE 11/02/2021 TARİHLİ İLAMI İLE: “..Uyuşmazlık konularının tespitinden ve işin esasından önce, sigorta poliçesi üzerindeki dava dışı … A.Ş. Adapazarı şubesine ait dain-i mürtehin kaydı ile ilgili değerlendirme yapılması uygun görülmüştür. Dava ve poliçe tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK 1453. maddesi uyarınca, malı rehin alan kimse, dain mürtehin sıfatıyla o mal üzerindeki menfaatini kendi adına sigorta ettirebileceği gibi aynı yasanın 1406. maddesi hükmü gereğince bir başkasınında rehin konusu malı rehin alan hesabına ve onun lehine sigorta ettirmesi de mümkündür. Böyle bir durumda sigortalı durumda olan rehin hakkı sahibi olduğuna göre, sigorta şirketinden tazminat talep hakkınında öncelikle ona ait olması gerekir. Davanın dayanağını oluşturan sigorta poliçesinde … Bankası A.Ş. Adapazarı Şubesi dain-i ve mürtehin olarak gösterilmiştir. Yargıtay Dairelerinin yerleşik uygulamaları uyarınca bu durumda adı geçenin rehin hakkı bulunduğundan sigortadan tazminat talep hakkı da öncelikle ona ait olup, sigortalı ancak lehine rehin verilen alacaklının açık muvafakatını almak şartıyla ve kendi menfaatide zedelendiği takdirde tazminat istemek hakkına sahip olur. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal 14.06.2010 gün, 2009/430-6814 E.K, 12.10.2012 gün, 2011/8534-16045 E.K, 08.03.2013 gün ve 2012 gün 2012/4175 -4580 E.K). Davacının aktif taraf sıfatının ( husumet) varlığına ilişkin re’ sen göz önünde bulundurulması gereken bu husus incelenmeksizin ve dikkate alınmaksızın işin esası hakkında karar verilmiş olması isabetli olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, dava dışı bankanın dava konusu sigorta poliçesi üzerinde dain-i mürtehin sıfatıyla yer alması da dikkate alınarak, davacı tarafa açılan davaya ilgili bankanın muvafakat veya icazetleri olduğuna dair belgeyi sunmaları için süre verilmesi, verilen süre sonunda mevcut duruma göre hüküm tesis edilmesi gerekirken bu hususa dikkat edilmeksizin karar verilmiş olması isabetli olmamıştır. Bu nedenle söz konusu eksiklik resen göz önünde bulundurulması gerektiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun işin esası incelenmeksizin kabulüne ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun ise, HMK 345.maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde istinaf kanun yoluna başvurmamış olması nedeniyle başvurunun süreden reddine ..” yönelik karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; kaldırma sebebine göre davacıya süre verildiği, dain mürtein sıfatına haiz (lehine rehin verilen) … Bankası AŞ’nin sigorta tazminatının sigortalıya/davacıya ödenmesine dair açık rızasını sunması için süre verildiği, dava dışı … Bankası AŞ tazminatın davacıya ödenmesine rıza gösterdiği, (Bu noktada dava dışı bankanın tazminatın “davacının …nolu hesabına ödenmesi koşulu ile” rıza göstermiş olması üzerinde durulduğu, rehin alacaklısının rızasının şarta bağlı olamayacağı, bankanın, hesap numarasını belirtmesinin şart olarak kabul edilip edilmeyeceği yönünden yapılan inceleme sonucunda HGK nun 2018/17-27 E,2020/589 K sayılı karar da incelendiği, bankanın sigorta tazminatının sigortalıya ödenmesi konusunda bir şart öne sürmediği, diğer bir deyişle şu şart gerçekleşirse davacıya ödensin, yoksa davacıya ödenmesin demediği; tazminatın kendisine değil davacıya ödenmesi konusunda açık rızasının olduğunun görüldüğü, bu sebeple dosyaya sunulan rızanın geçerli olduğunun kabul edildiği, yapılacak ödemeyle ilgili hesap numarası veya ödeme şekli belirtme konusunda dava dışı bankanın bir tasarruf hakkının olmaması nedeniyle belli bir hesaba ödenmesi talebinin hüküm kurarken göz ardı edildiği, kaldırma kararı öncesinde mahkemece kök ve ek rapor alındığı, davalının ek rapora itirazları incelendiği, yerinde görülmediği ve 19/02/2017 tarihli ek raporun hükme esas alındığının belirtildiği, davalının önceki kararı istinaf etmeyerek, gerekçeli kararda açıkça benimsenen bilirkişi raporundaki tespitlerin, davacı yararına usuli kazanılmış hak oluşturduğunu kabul etmek gerektiği, somut olayda usuli kazanılmış hakkın istisnalarının da olmadığı, üzerinde durulması gereken bir diğer hususun ise davanın kısmi/ belirsiz olup olmadığı ve alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı olduğu, dava dilekçesinin yazılış şekline göre kısmi davanın açıldığı, 11/10/2017 tarihli dilekçe ile davacının talebini 2.077.449,48 TL’ye yükselttiği, (HGK, 2021/(22)9-485 E, 2021/971 K da nazara alındığında eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak kabulünün mümkün olmadığı ), hasar tarihinin 06/06/2014, dava tarihinin 03/02/2015, ıslah tarihinin ise 11/10/2017 olduğu, TTK.nun 1482,1420 maddeleri ne göre 10 yıllık zamanaşımının dolmadığı, davalı davadan önce temerrüde düşürülmüş olmakla ıslah edilen kısım için de faiz temerrüt tarihinden başlatılacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, 2.077.449,48 TL’nin 02/10/2014 temerrüt tarihinden itibaren ticari temerrüt faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; mahkemenin esas bakımından BAM kaldırma kararına konu olmayan kararı yargılama yapmadan değiştirerek karar verdiğini, kaldırma kararı sonrasında davacı tarafa dain-i mürtehin bankadan muvafakat getirilmesi için iki haftalık kesin süre verildiğini, davacı tarafın muvafakat sunmaması üzerine son kez bir aylık kesin süre verildiğini, verilen süre içerisinde kararın yerine getirilmemesi sebebiyle ikinci kesin süre verilmesinin mümkün olmadığını, bankanın muvafakat verip vermediğine dair herhangi bir tebligat yapılmadığını, mazeretleri sebebiyle katılamadıkları duruşmada sözlü yargılamaya geçildiğini, fahiş hataların üst üste geldiğini, yapılan hesaplamalar sonucunda davacı zararının 3.452.022,00 TL gibi inanılmaz bir rakama ulaştığını, davacı tarafın kaldırmadan sonra davasını belirsiz alacak davası olarak kabulünü talep ettiğini, mahkemece anlaşılmayan bir şekilde kaldırma kararı öncesindeki kararın değiştirilerek davanın kabulüne karar verildiğini, belirsiz alacak davası hakkında ise herhangi bir görüş belirtmediğini, davanın usulsüz olarak türünün değiştirilmesinin kabul edilmesi halinde reddi gerektiğini, kaldırma kararına uymayan hukuka, mevzuata, içtihatlara, hakkaniyete aykırı ve gerekçesiz olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, “ Geniş Kapsamlı Yangın Paket Sigorta Poliçesi “ kapsamında bakiye hasar bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, davacı ile davalı sigorta şirketi arasında başlangıç tarihi 31.03.2014, bitiş tarihi 31.03.2015 olan sigorta poliçesinin düzenlendiği, risk adresinin Hendek / Sakarya ‘da bulunduğu, bina türünün fabrika binası olduğu, poliçe üzerinde dava dışı … Bankası A.Ş Adapazarı şubesinin dain ve mürtehin olarak yer aldığı, 06.06.2014 tarihinde, sigortalı mahal, 2. ‘nci Organize Sanayi Bölgesi … parsel No … Hendek / Sakarya adresinde, 50.000 metre kare arazi içerisinde işletme binası ile bu binaya bitişik iki katlı idari bina olmak üzere yaklaşık 10.000 metrekare kapalı alan fabrika binasında faaliyet gösteren … İmalat ve Galvaniz kaplama Fabrikası olduğu, 06.06.2014 tarihinde gün boyu aşırı sağanak halinde yağan yağmur suları sigortalı tesisin bulunduğu ilçeden geçen Dilsiz Deresinin tesisin bulunduğu bölgeye yakın civardan geçen dere kollarının taşması sonucu bölgede birikerek sel haline dönüşüp sigortalı tesisin sahasına akıp, tesis sahasında ortalama 20 cm yüksekliğinde birikerek ve işletme binasına giren sel sularını hasar verdiği, 25.11.2014 tarihli ekspertiz raporunda, fiziki zarar tutarının 614.738,00 TL, toplam kar kaybı zarar tutarının 759.974,00 TL olmak üzere toplam zarar tutarının 1.374.712,00 TL olduğunun tespit edildiği, davacı şirket tarafından Hendek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/4 D.İş sayılı dosyasında yaptırılan tespit talebi sonucunda, fotoğraflı olarak tespit raporlarının sunulduğu, Hendek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/12 D.İş sayılı tespit dosyasında yine davacı şirket tarafından tespit yaptırıldığı, 04.12.2014 tarihli bilirkişi heyet raporunda, tespit isteyen şirketin fırın tesisinin ve lojistiklerinin sel sebebiyle kullanılamaz hale geldiğini, keşif tarihinde henüz üretim sürecine geçemediğini, maddi hesap zararlarının üretime geçiş tarihine kadar olan süredeki yeni ilave maddi kayıpların dikkate alınarak belirleneceğinin belirtildiği, davalı Sigorta şirketi tarafından Hendek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/6 D.İş sayılı dosyasında 25.06.2014 tarihinde tespit talebinde bulunduğu, 30.10.2014 tarihli tespit bilirkişi raporunda, toplam 929.076,39 TL zarar ve hasar bedelinin belirlendiği, davalı şirket tarafından 20.07.2014 tarihli avans ödemesi ve protokol ile davacı şirkete 500.000,00 TL ödenmesi kararı alındığı, 04.07.2014 tarihli avans ödemesi ve protokol ile yine 500.000,00 TL ödenmesine karar verildiği davacının daha sonra iş bu davayı açtığı anlaşılmıştır. Mahkemece; Dairemizin kaldırma kararı sonrasında davanın kısmi dava olarak açıldığı, dava dışı bankanın muvafakatının mevcut olduğu ve talebin zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, 17/11/2021 tarihli son celse tarihinden önce 16/11/2021 tarihli olarak davalı sigorta şirketi tarafından dosyaya ibraz edilen mazeretle ilgili olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir. Davalı vekilinin dosyaya ibraz etmiş olduğu mazeret dilekçesinde, mazereti nedeniyle duruşmaya katılamayacağının bildirilmesinden sonra ikinci paragrafta, mazeretlerinin kabulü ile yokluklarında beyan dilekçelerinin dikkate alınarak karar verilmesini, aksi halde duruşma gününün taraflarınca UYAP üzerinden öğrenilmesi yönünden karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. Mazeret dilekçesindeki yokluklarında beyan dilekçesi dikkate alınarak karar verilmesi talebi ise açık değildir. Diğer taraftan, ” ..tahkikatın bitiminden (HMK m. 184) sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olunacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkarılacak davetiyede (Tebligat K.m.9) belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirir (HMK m. 186). Sözlü yargılamada mahkeme, tarafların son sözlerini sorar ve hükmünü verir (HMK m. 186/2). Hakim, Türk Hukukunu re’sen uygular (HMK m.33). Mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanununun emredici düzenlemelerinin gereğini yerine getirmek zorundadır (HGK 13/03/2013, 2013/802 esas, 2013/347 karar). Mahkeme, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir duruşma günü tayin etmeden, davalının yokluğunda hüküm vermiştir. Yerel mahkeme hakimi Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33. madde hükmünü dikkate almayarak taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama ve son sözlerini söyleme hakkı vermeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanununun 184. ve 186. maddelerinin emredici ve açık hükmünü uygulamadığından, hüküm münhasıran bu sebeple bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir..” ( Emsal Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2016/20862 Esas, 2018/7823 Karar ve 21.06.2018 tarihli ilamı ). “..Ancak, 6100 sayılı Yasa’nın 184. maddesine göre, hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. Tahkikatın bittiğinin tefhiminden sonra, sözlü yargılama aşamasına geçileceği konusunda şüphe yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus, tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celseden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir gün tayininin zorunlu olup olmadığı hususudur. Sözlü yargılama 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’unun 186. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, “Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir.” hükmünü amirdir. Bu maddede, taraflara davetiye çıkarılacağı belirtilmiş ise de, HMK’nın 184. maddesine uygun olarak, tarafların tamamının hazır olduğu yargılama sırasında, hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verip, tarafların bütün tahkikat hakkındaki açıklamalarını dinleyip, tahkikatı gerektiren bir hususun kalmadığını belirledikten sonra, yüzlerine karşı tahkikatın bittiğini tefhim etmişse, sözlü yargılama hakkında da görüşlerini sorması gerekir. Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, taraflardan bir kısmının hazır olmaması veya hazır olan taraflardan biri ya da tamamının, mahkemeden sözlü yargılama için duruşma günü tayin edilmesini istemeleri halinde, sözlü yargılama için HMK’nın 186. maddesine uygun olarak duruşma günü belirlenmesi ve bu durumun duruşmada olmayan taraflara meşruhatlı davetiye ile tebliğ edilmesi gerekir. Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, tarafların tamamının hazır ve sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini istemediklerini beyan etmeleri halinde, bu husus duruşma tutanağına yazıldıktan sonra, sözlü yargılamaya geçilir, taraflara HMK’nın 186/2. maddesine göre son sözleri sorulur, son sözleri dinlendikten sonra, mahkeme hükmünü verir. Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, hükmün tefhim edildiği 04/12/2014 tarihli celsede, tahkikatın bittiği ve sözlü yargılamaya geçildiği bildirilmeden, taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiştir. Yukarıdaki açıklanan yasal düzenlemelere uyulmadan hüküm kurulması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Mahkemece, bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir… ” ( Emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/1997 Esas, 2017/3912 Karar ve 20/06/2017 tarihli ilamı). Hukuk Muhakemeleri Kanunun 186.maddesi; “(Değişik:22/7/2020-7251/20 md.) Mahkeme, tahkikatın bittiğini tefhim ettikten sonra aynı duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçer. Bu durumda taraflardan birinin talebi üzerine duruşma iki haftadan az olmamak üzere ertelenir. Hazır bulunsun veya bulunmasın sözlü yargılama için taraflara ayrıca davetiye gönderilmez. (2) Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/20 md.) Şu kadar ki, 150 nci madde hükmü saklıdır. ” şeklinde düzenlenmiştir. Yukarıda belirtildiği ve emsal Yargıtay ilamlarında da ifade edildiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 184 ve 186.maddesi düzenlemeleri emredici niteliktedir. Yasanın emredici düzenlemelerine aykırı hüküm tesis edilmesi ise aynı yasanın 33.maddesinde yer verilen genel ilkeler arasındaki hakimin Türk Hukukunu resen uygular düzenlemesine de aykırılık teşkil edecektir. Mahkemece, davalı vekilinin mazereti hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verildikten sonra tahkikatın tamamlandığının kabulü halinde yasanın emredici düzenlemeleri gereğince işlem yapılması gerekirken HMK 27.maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının ihlali sonucunu doğurur şekilde davalı tarafın yokluğunda ve tahkikatla ilgili beyanları alınmaksızın hüküm tesis edilmiş olması isabetli görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle 6100 sayılı HMK’nın emredici düzenlemeleri kapsamında davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa dair hususlar incelenmeksizin kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2- İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/169 Esas, 2021/1256 Karar ve 17/11/2021 tarihli kararının HMK 353/1a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf yargılaması aşamasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcın davalı tarafından peşin alınan 35.478,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 35.397,30 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya İADESİNE, 6-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1a-6 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.17/03/2022