Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/896 E. 2021/1330 K. 18.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/896 Esas
KARAR NO: 2021/1330
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 14/01/2021
NUMARASI: 2019/374 Esas, 2021/32 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 18/11/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, dava dışı … isimli kişinin müvekkili nezdinde Sağlık Sigorta Poliçesi düzenlendiğini, adı geçen sigortalının 12/10/2018 tarihinde omuz ağrısı sebebiyle tedavi gördüğünü, söz konusu tedavi giderlerinin müvekkili şirket tarafından karşılandığını, yapılan araştırmada adı geçen sigortalının davalı şirket nezdinde aynı süre için teminat sağılayan geçerli bir sigorta poliçesi daha bulunduğunun öğrenildiğini, davalının TTK’nun 1467/a maddesi gereğince çifte sigortaya muvafakat ettiğini, Sağlık Sigortası Genel Şartlarının 12. Maddesi ile TTK’nun 1466 maddesi gereğince tedavi masraflarının iki sigortacı tarafından sigorta edilen bedel oranında karşılanması gerektiğini, davalıya yapılan 02/04/2019 tarihli bildirim ile müşterek sigorta gereğince ödeme talep edildiğini, davalı şirketin ödeme yapmadığını belirterek fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydı ile 5000 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; sigortalının yatarak tedavi ve ameliyatları için, Yurt içi Kurumlardaki tedavileri bakımından, istisnalar eklenerek, %100 oranında teminat verildiğini, ameliyat ve tedavi gideri dışındaki tetkik, fiziki tedavi ve sarf malzemesi giderleri için ise farklı mahiyette teminatlar tanımlanmış bulunduğunu, hiç bir surette kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için sorumluluk halinin söz konusu olduğu varsayılsa dahi, müvekkil Sigortacı şirketin poliçe şartlarının, poliçe limitlerinin ve katılım paylarının nazara alınması gerektiğini, sigortalının poliçe teminatlarından yararlanma talebinde bulunmadığını, herhangi bir sağlık kuruluşundan da bu konuda bir istek gelmediğini, dosyaya sunulan mevcut tedavi evrakları ile değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığını, somut olayda ‘Çifte Sigorta’ olması nedeniyle müvekkilinin bir sorumluluğunun bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydı ile müşterek sigorta hükümlerinin dikkate alındığı durumda dahi, sigortacılar arasında poliçelerinde müteselsil sorumluluk açıkça kabul edilmemiş olduğundan davacı şirketin müvekkili şirkete karşı rücu hakkının bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, eldeki davada sigorta sürelerinin kesişmesi ve aynı menfaatin iki sigorta şirketi tarafından sigortalanması nedeniyle çifte sigortanın bulunduğu, TTK’nın 1467. Maddesindeki şartların gerçekleşmediği, … sigorta tarafından yapılan sigortanın çifte sigorta olması nedeniyle geçersiz olduğu, davacının ödediği bedelin bir kısmını veya tamamını davalıdan talep edemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ; Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemece konusunda uzman bilirkişiden rapor alınmadığını, hesap bilirkişisi tarafından hazırlanan raporun yeterli olmadığını, hükme esas teşkil edebilecek nitelikte bir bilirkişi raporu düzenlenebilmesi için Türkiye Sigorta Birliği’ne  ve/veya Sigorta Tahkim Komisyonu’na  müzekkere yazılarak “müşterek sigorta/sağlık sigortaları/tazminat uygulamaları” konusunda uzman 3’er sigortacı/sağlık hakemi ismi bildirilmesinin istenmesini ve dosyanın da bu listelerden seçilecek bilirkişiye/bilirkişilere tevdii ile yeniden rapor alınması gerektiğini, bu konudaki itirazlarını değerlendirilmediğini, bilirkişi raporundaki tespitlerin çelişkili olduğunu, bahsi geçen 1491. Maddedeki düzenlemenin hayat sigortalarına ilişkin olduğunu, dava konusu edilen sigorta türünün ise 151. Maddede düzenlenen sağlık sigortası olduğunu, söz konusu menfaatin belirtilen tarihte, her iki sigortacı tarafından da –kesişen/örtüşen süreler için- teminat altına alındığını, olayda müşterek sigortanın söz konusu olduğunu, Sigorta Genel Şartlarının hem sigorta ettiren hem de sigortacılar tarafından uyulması ve akdedilmesi mevzuat kapsamında zorunlu bulunduğundan TTK 1467. Maddenin 2. Fıkrasının (“Sonraki ve önceki sigortacılar onay verirlerse; bu takdirde, sigorta sözleşmeleri aynı zamanda yapılmış sayılarak riziko gerçekleştiğinde sigorta bedeli, 1466 ncı maddede gösterilen oranda sigortacılar tarafından ödenir.”) uygulama alanı bulduğunu, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 11. Maddesinin 1. Fıkrasının 1. cümlesinde, “Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir.” Hükmüne amir olduğunu, Kanun hükmü gereğince; sigorta şirketleri tarafından “Sağlık Sigortası Genel Şartları”nın uygulanmasının zorunlu olduğunu, İlgili genel şartın “Müşterek Sigorta” başlıklı 12. Maddesinde “Tedavi masraflarının birden fazla sigortacı tarafından temin edilmiş olunması halinde, bu masraflar sigortacılar arasında teminatları oranında paylaşılır.” hükmü bulunduğundan, davalı … şirketinin dava konusu olayda uygulanması gereken işbu genel şartlar dâhilinde, müvekkili şirket tarafından karşılanan tedavi masraflarına ilişkin teminatı oranında sorumluluğunun mevcut olduğunu, dava dışı sigortalı için yapılan ödemelerin sağlık sigortası teminatı kapsamında bulunduğundan Sağlık Sigortası Genel Şartlarının göz ardı edilmemesi gerektiğini, bir an için müşterek sigorta hükümlerinin değil çifte sigorta hükümlerinin uygulanması gerektiği düşünülse dahi, davalı şirketin poliçesinin geçerli olmadığına yönelik tespitler de açıkça kanuna aykırı ve hatalı olduğunu, Sigorta Genel Şartlarının hem sigorta ettiren hem de sigortacılar tarafından uyulması ve akdedilmesi mevzuat kapsamında zorunlu bulunduğundan TTK 1467. Maddenin 2. Fıkrasının uygulama alanı bulacağını, dava konusu ile aynı konuda ikame edilen ve bir kısmı aynı mahkemede görülmekte olan çok sayıdaki dava dosyasında da aynı hususların tespiti yönünden bilirkişi raporu alındığını, sigorta uzmanı öğretim üyesi ve sigorta şirketi genel müdürü gibi alanında oldukça donanımlı bilirkişiler tarafından hazırlanan emsal bilirkişi raporlarında rücu hakkının doğduğunun belirtildiğini belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, müşterek/çifte sigorta kapsamında ödenen tedavi gideri bedelinin, ödeyen sigorta şirketi tarafından rücuen tahsili istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; dava dışı …’in davacı şirket nezdinde 01.04.2018 -01.04.2019 tarihleri arasında Grup Sağlık Poliçesi ile sigortalandığı, davacı tarafça Grup Sağlık Sigortası Katılım Sertifikasının dosyaya ibraz edildiği, eki niteliğindeki teminat tablosunun sunulmadığı, ancak tazminat ödeme emrinde ameliyatın limitsiz teminat kapsamında bulunduğunun belirtildiği, yine …’in 10.10.2018-10.10.2019 tarihleri arasında … Modüler Sağlık Sigorta Poliçesi ile davalı şirket nezdinde sigortalandığı, yatarak tedaviler ve ameliyatlar kapsamında anlaşmalı kurumlarda limitsiz %100 ödemeli, anlaşma harici kurumlarda %80 ödemeli brüt 25.000,00 TL tutarlı, Ayakta tedaviler yönünden ise yurtiçi anlaşmalı kurumlarda limitsiz %80 ödeme oranıyla harici kurumlarda da limitsiz %60 ödemeli teminat verildiği, sigortalının omzunun çıkığı gerekçesi ile … Hastanesinde cerrahi müdahale geçirdiği, hastane tarafından 46.312,97 TL’lik ( 58,97 TL’si yardımcı tıbbi malzeme) fatura düzenlendiği, bedelin davacı tarafından ödendiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık, davalı tarafından düzenlenen sigorta poliçesinin müşterek/çifte sigorta olup olmadığı, davacı tarafından ödenen bedelden sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmıştır. 28.11.2013 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun, yasanın 87. maddesi gereğince yayım tarihinden itibaren altı ay sonra 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dava tarihinde tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3. maddesine göre, tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileride dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına veya hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmelerde dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı yasanın 73. maddesi bu Kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. 6502 sayılı yasanın 83/2. fıkrasında “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.”düzenlemesine yer verilmiştir, ilgili yasa maddesi ile görev konusunun tartışılmasının önüne geçilmiştir. Diğer yandan sigorta rücu davalarının 6102 sayılı TTK‘nun 1472.maddesi hükmünden kaynaklanması nedeniyle aynı yasanın 4.maddesi gereğince bu tür davalarda görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğu düşünülebilir ise de, davanın TTK 1472.maddesi hükmünden kaynaklanmış olması, halefiyet ilkesi dikkate alındığında, davanın sigortalı ile zarar sorumlusu arasındaki ilişkiye göre, değerlendirilmesi gerektiği gerek doktrinde gerekse de uygulamada çekişmesiz şekilde kabul edilmektedir. Bir başka deyişle, sigortalı ile zarar sorumlusu arasında ki ilişki ticari dava niteliğinde ise bu tür davada ticaret mahkemesi görevli olacaktır. Somut olayda, dava dışı sigortalı gerçek kişi ile davacı ve davalı arasındaki ilişki tüketici ilişkisidir. Uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığından davaya bakmakta görevli mahkeme Tüketici Mahkemesidir. Davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esastan karara bağlanması usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/374 Esas, 2021/32 Karar ve 14/01/2021 tarihli kararının KALDIRILMASINA, 3-a) Davanın 6100 sayılı HMK’nın mahkemenin görevli olması ile ilgili 114/1-c bendi gereğince dava şartı yokluğundan aynı yasanın 115/2. fıkrası uyarınca usulden REDDİNE, b)6100 sayılı HMK’nın 20. maddesi gereğince, kararın tebliği tarihinden itibaren iki hafta içerisinde taraflardan birinin mahkemeye başvurması halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Nöbetçi Tüketici Mahkemesine gönderilmesine, c)Aksi taktirde davanın açılmamış sayılmasına dair görevsizlik kararı veren mahkemece resen hüküm tesis edilmesine, d)HMK 331/2.fıkrası gereğince yargılama giderleri hakkında görevli mahkemece karar verilmesine, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf maktu karar ve ilam harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 5-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.a.3 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.18/11/2021