Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/78 E. 2021/696 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/78 Esas
KARAR NO : 2021/696
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2019
NUMARASI: 2019/204 Esas, 2019/1226 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/06/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında 04/04/2014 tarihli danışmanlık sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin konu başlıklı bölümünün aynen; “Danışmanın, şirketin sermayesini güçlendirilebilmesi ve finansman ihtiyacını çeşitli imkanlarla karşılayabilmesi konusunda modeller oluşturması ve şirketin sermaye artırım sürecini yönetmesi amacı ile 31 Mayıs 2013 tarihinden beri vermekte olduğu ve halihazırda devam etmekte olan danışmanlık hizmetinin yazılı olarak düzenlenmesidir” şeklinde düzenlendiğini, sözleşmenin 7. maddesinde şirketin sermaye artırım sürecinin yönetilmesinin başarılı bir şekilde tamamlanması halinde müvekkiline 275.000,00 USD başarı primi ödenmesinin kararlaştırıldığını, bu primin 20.000,00 USD’lik kısmının peşin, kalan 225.000 USD’nin ise Nisan ayından itibaren 17 eşit taksitle ödeneceğini, davalı şirketin Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile imzalanan sözleşmenin 9. maddesi gereği sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini, sözleşmenin 7. maddesi uyarınca şirketin yer alan ücret düzenlemesi gereği kalan 135.000 USD’nin müvekkiline ödenmesi için davalı tarafa ihtarname gönderildiğini, hizmet bedelinin ödenmemesi nedeniyle alacağın tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasında başlatılan icra takibine haksız itiraz edildiğini belirterek takibe itirazın iptali ile takibin devamına ve %20’den aşağı olmamak kaydıyla icra ve inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevabında; davacı ile aralarında akdedilmiş olan sözleşmeyi kabul ettiklerini ancak davalı şirketin 05/02/2013 ve 11/09/2013 tarihli KAP açıklamaları ile 13.940.421.900-TL olan sermayesini %300 bedelli arttırmak suretiyle 55.761.687.600-TL’ye çıkarmak istediğini, sermaye artışının SPK’nın 14 Şubat 2014 tarihli kararı sonucu %55.26 oranında artırılarak 21.645.000,00 olarak gerçekleştiğini, bunun sonucunda beklenen sermaye güçlendirme sürecinin başarılı olmadığını, halkın katılmadığını ve istenen 150 milyon TL’lik nakit girişinin sağlanamadığını, bu nedenle de sözleşmede kararlaştırıldığı üzere sermaye artırım sürecinin başarıyla yönetilemediğini, bu nedenle de davacının başarı prim alacağı hakkının doğmadığını, zaten taraflar arasındaki ticari ilişki ve cari kayıtlar incelendiğinde, şirketlerinin davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığının görüleceğini belirtilerek davanın reddine, davacı aleyhine %20 kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesi; sözleşmede geçen ücret bedeli, başarı primine bağlanmış ise de, başarı şartında belli bir oranın sözleşmede kararlaştırılmadığı, davalının %300 sermaye arttırımına ilişkin anlaşma yapıldığı iddiasının sözleşmeye yansıtılmadığı gerekçesi ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra takibine yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin 135.000,00.-USD asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalının 62.804,70 TL icra tazminatına mahkum edilmesine, dava açıldıktan sonra gerçekleştirilen toplam 30.000,00 USD ödemenin infazda dikkate alınmasına karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı … A.Ş. Vekili İstinaf Taleplerinde; davadan önce arabuluculuğa başvurulmadığından davanın usulden reddi gerektiğini, davacının danışmanlığında gerçekleştirilen 2. sermaye artırımının başarılı sonuçlanmadığın ve beklenen ekonomik sonuçların müvekkili nezdinde doğmadığını, müvekkili şirketin 05/02/2013 ve 11/09/2013 tarihli KAP açıklamaları ile 13.940.421,900 TL olan sermayesini % 300 bedelli arttırmak suretiyle 55.761.687,600 TL’ye çıkarmak istediğini ancak sermaye artış süreci SPK’nın 14 Şubat 2014 tarihli kararı sonucu % 55.26 oranında artırılarak 21.645.000,00 olarak gerçekleştiğini, müvekkiline danışmanlık hizmeti vermeyi taahhüt eden davacının % 300 sermaye artırma talebini bilmediğinin düşünülemeyeceğini, dava konusu ihtilafın başarı prim alacağına dayandığını, başarılı olamayan davacının ödemeye hak kazanmadığını, Türk parası kıymetini koruma hakkında 32 sayılı karara ilişkin tebliğ’de değişiklik yapılmasına dair tebliğ uyarınca döviz cinsinden ödeme talebinde bulunulamayacağını, bu çerçevede, davacıya ödeme yapılmasına karar verilmesi halinde dahi, ilgili tebliğ uyarınca yerel mahkemenin kararı kaldırılarak ödenecek tutarın Türk parası olarak yeniden belirlenmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.Davacı vekili istinaf talebinin reddini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Dava, danışmanlık hizmet alacağının tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/125 Esas, 2018/351 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulü ile takibin 135.000 USD alacak üzerinden devamına ve davalının icra tazminatına mahkum edilmesine karar verilmiş, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 2018/3069 Esas, 2019/491 Karar sayılı kararı ile uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklı olması nedeniyle davada ticaret mahkemelerinin görevli olduğu belirtilerek davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, görevsizlik kararı ile dosyanın gönderildiği mahkemece yukarıda yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir. 2004 sayılı İİK’nın 67/1. fıkrası gereğince takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Davacı İstanbul … İcra Müdürlüğünün… sayılı dosyası ile 17/12/2014 tarihinde 135.000,00 USD asıl alacak, 15,30 USD faiz olmak üzere toplam 135.013,50 USD üzerinden icra takibi başlattıktan sonra ödeme emrinin borçlu/davalıya 24/12/2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 31/12/2014 tarihinde hiçbir borcu olmadığını belirtilerek borcun tamamına ve faize itiraz ederek takibi durdurduğu, itiraz dilekçesinin davacı/alacaklı vekiline tebliğ edildiğine dair belgeye rastlanmadığı, davacının da 20/01/2015 tarihinde 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içinde itirazın iptali davası açtığı anlaşılmaktadır.Davacı taraf, sözleşmenin 7. maddesi uyarınca şirketin sermaye artırım sürecinin yönetilmesinin başarılı bir şekilde tamamlanması nedeniyle bakiye kalan başarı priminin ödenmesini talep etmiş, davalı taraf ise sermaye artırımının başarılı sonuçlanmadığını ve beklenen ekonomik sonuçların müvekkili nezdinde doğmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Sözleşmenin ve ticari ilişkinin kurulması ile ilgili olarak taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Hukuki uyuşmazlık, sözleşme hükümleri uyarınca davacı tarafın başarı prim alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.Görevsiz mahkemede alınan bilirkişi raporunda; sözleşmenin 7. maddesinde sermaye artırım sürecinin yönetilmesinin başarılı bir şekilde tamamlanması halinde davalının davacıya 275.000 USD başarı primi ödemeyi taahhüt ettiğini, davacının 135.000 USD alacağının kaldığı, başarı primi şartının sermaye artırımı meblağına veya mevcut sermayenin belirli bir oranına bağlanmadığı belirtilmiştir.Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 7. maddesinde şirketin sermaye artırım sürecinin yönetilmesinin başarılı bir şekilde tamamlanması halinde davacıya 275.000 USD başarı primi ödenmesinin kararlaştırıldığı, bu primin 20.000 USD’lik kısmının peşin, kalan 225.000 USD’nin ise Nisan ayından itibaren 17 eşit taksitle ödeneceği belirtilmiştir. Sözleşmede belirtilen başarı primi şartının sermaye artırımı meblağına veya mevcut sermayenin belirli bir oranına bağlanmadığı, sadece sermaye artırımı şartına bağlandığı görüldüğünden, davacının başarı primi almaya hak kazandığının kabulü gerekir. Nitekim davalının başarı priminin peşinatı ile bir kısım taksitlerini ödediği dosya kapsamından ve sunulan raporlardan anlaşılmakta olup, başarı primi ödemelerinin bir kısmı yapıldıktan sonra başarısız olunduğu gerekçesinin ileri sürülmesi doğru görülmemiştir.Hernekadar davalı taraf arabulucuk yoluna başvurulmadan dava açıldığını belirterek davanın usulden reddi gerektiğini ileri sürmüşse de, dava şartı olan arabuluculuğa dair TTK’nın 5/a maddesinin 2019 yılında yürürlüğe girdiği ve eldeki davanın daha önce açıldığı gözetildiğinde savunmaya itibar edilmemiştir.Bunun yanında davalı taraf döviz cinsinden ödeme talebinde bulunulamayacağını ileri sürerek karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İİK’nın 58/3 maddesine göre, icra takibinde, alacağın Türk parası ile tutarının, alacak yabancı para ise hangi tarihteki kur üzerinden alacağın talep edildiğinin gösterilmesi gerekir. Ancak uygulamada yabancı para alacağını gösteren ve ayrıca Türk Parası karşılığını belirten takip talepleri de geçerli kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla Yargıtay alacaklının yabancı para alacağını takip talebinde gösterdikten sonra tahsil tarihindeki kur üzerinden Türk Parası karşılığını talep etmesinin mümkün olduğu, harca esas miktarın belirlenmesi için takip talebinde Türk Parası karşılığının gösterilmesi gerektiği görüşündedir. Görüldüğü gibi Yargıtay yabancı para üzerinden takibin devamına karar verilebileceğini kabul etmektedir. Ancak yabancı paranın aynen ödenmesini içeren ödeme emri İİK’nın 58/3 maddesine uygun olmadığından böyle bir takibin devamına karar verilmez (A. Değnekli, S. Kısa, İtirazın İptali Davaları, 2. Baskı, sh.165)Somut uyuşmazlıkta, davacı takipte 135.000 USD asıl alacak ve 13,50 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 135.013,50 USD’nin ( 1 USD=2,3261 TL olmak üzere 314.054,90 TL’nin) tahsilini talep etmesi usulüne uygun olup davalının bu yöndeki istinaf talebi de yerinde değildir.Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmediğinden davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve hukuka uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa gereğince alınması gereken 21.450,94-TL nispi karar ve ilam harcının, davalı tarafından peşin olarak yatırılan 5.362,73-TL harçtan mahsubu ile bakiye 16.088,21-TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 361.1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta süre içerisinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere Hakim …’ın muhalefeti ve oy çokluğu ile karar verildi.03/06/2021

MUHALEFET ŞERHİ Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir.492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir.Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017).Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı).Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır.Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009).HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir.Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir.İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir.Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.