Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/689 E. 2021/1015 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/689 Esas
KARAR NO: 2021/1015
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/12/2020
NUMARASI: 2020/375 Esas, 2020/803 Karar
DAVA: SIRA CETVELİNE İTİRAZ (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235))
KARAR TARİHİ: 23/09/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili, 24/06/2020 tarihli dava dilekçesinde, müflis … Ltd Şti’nden iflasın açıldığı tarih olan 11/11/2014 tarihi itibariyle müvekkili şirketin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına konu çeklerden dolayı alacağının bilirkişi marifetiyle hesaplanarak iflas masasına kaydını talep ettiklerini, söz konusu taleplerinin masa tarafından çeklerin zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, kararın isabetli olmadığını iddia ederek, müvekkilinin 61.960,00 TL alacak ve hesaplanacak ferilerinin iflas masasına kaydına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP; Davalı vekili; Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/11/2014 tarihli 2014/593 Esas, 2014/423 Karar sayılı ilamı ile müflis şirketin iflasına karar verildiğini, işlemlerin Bakırköy … İcra ve İflas Müdürlüğünün … İflas sayılı dosyası ile yürütüldüğünü, davacı tarafından müflis masasına alacak talebinde bulunulduğunu, … kayıt numarası ile sıra cetveline kaydedildiğini, söz konusu alacağın iflas idaresince talep edilen alacağın dayanağı olan çeklerin zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesiyle tümüyle reddine karar verildiğini, iflas idaresinin yaptığı işlemlerde İİK gereğince masanın menfaatlerini gözetmek zorunda olduğunu, şirket yetkilisinin beyan vermediği 241.046,07 TL’nin dayanağı olan çeklerin zamanaşımına uğramış olması nedeniyle tümüyle reddedildiğini, diğer taraftan zorunlu arabuluculuk şartına tabi olmayan iş bu kayıt kabul davasında davacının arabuluculuğa başvuru yaparak iflas idaresinin ret kararının kendisine tebliğinden itibaren hak düşürücü süre olan on beş günlük süre içerisinde dava açmadığından davanın hak düşürücü süreye uyulmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; kayıt kabul davasının konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerini içermediğinden, kayıt kabul davası açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulması yönünde bir dava şartının bulunmadığı gibi iflas idaresinin de arabuluculuk görüşmesine katılma yetkisinin de bulunmadığı, buna rağmen davacı vekilinin arabuluculuğa başvurup anlaşmama tutanağı düzenlendikten sonra huzurdaki davayı açtığı, davacı vekilinin bu yanlışlığı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 07/10/2020 gün ve 2020/1325 Esas, 2020/76 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi düzeltilebilecek bir yanlışlık kabul edilip TBK’nın 158 nci maddesi uyarınca kendisine ek süre tanınması gerekmekte ise de, davacı vekilinin arabuluculuğa süresinde yani dava açma süresi olan 15 gün süre içinde başvurup başvurmadığının değerlendirilmesi gerektiği, müflis şirketin iflas işlemlerinin yürütüldüğü iflas masası sıra cetveline ilişkin ilanların 01/03/2020 tarihinde … Gazetesinde ve 04/02/2020 tarihinde Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yaptırıldığı, sıra cetveli ilanı ile iflas idaresi tarafından verilen red kararının ise 04/03/2020 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, davacı vekilinin tebliğ masrafı adı altında bir ücreti iflas masasına yatırmadığının anlaşıldığı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 05/02/2020 gün ve 2016/7675 Esas, 2020/704 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi İİK’nın 223. maddesine göre tebliğe elverişli adres gösterilir ve gerekli masraf avans olarak yatırılırsa, sürenin itiraz edene yapılan tebliğden itibaren hesaplanması gerektiği, masraf yatırılmadığı halde tebligat yapılmış olsa bile ilana ilişkin kuralın yine geçerli olacağı yönünde bulunduğu, davacı vekili tarafından tebligat giderleri ile ilgili herhangi bir masraf yatırılmadığı, yine de iflas idaresi tarafından tebligatın yapıldığı, ancak bunun süreyi başlatmakta bir öneminin bulunmadığı, sürenin en son ilan tarihinden itibaren başlatılması gerektiği, buna göre 01.03.2020 tarihinde başladığının kabulü gerekeceği, davacı vekilinin 15 günlük hak düşürücü süre içerisinde yanlışta olsa arabuluculuğa başvurmadığı, 18.03.2020 tarihinde arabulucuya başvurduğunu gerekçesiyle davanın hak düşürücü süreye ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, arabulucuğa dava açma süresi içerisinde başvurulduğunu, ret kararının kendilerine 04/03/2020 tarihinde tebliğ edildiğini, arabuluculuğa 18/03/2020 tarihinde yani on beş günlük süre içerisinde başvurduklarını, yargılamanın devam edilmesi gerektiğini, ekte sunulan makbuzdan da görüleceği üzere müvekkili şirket adına 06/05/2019 tarihinde 28,00 TL ve 03/05/2019 tarihinde 500,00 TL masrafın avans olarak iflas idaresine yatırıldığını ve söz konusu makbuz örneklerinin dilekçe ekinde sunulduğunu, iflas idaresi tarafından verilen ret kararının 04/03/2020 tarihinde tebliğ edildiğini, gerekli masrafın avans olarak yatırılması halinde itiraz edene yapılan tebliğden itibaren sürenin hesaplanması gerektiğini, ayrıca davanın arabuluculuk kapsamında olan bir dava olduğunu, iflas müdürlüğünün ret kararının tebliğ edilmiş olduğu 04/03/2020 tarihinden itibaren on beş günlük dava açma süresinin 15/06/2020 tarihine kadar durdurulduğundan iş bu davanın süresinde açıldığını iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda alacak miktarının masaya kaydını istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, İcra ve İflas Kanunun 235. maddesi gereğince açılmış olan sıra cetveline itiraz ( kayıt kabul ) davasıdır. Uyuşmazlık, iş bu davada, dava şartı olarak arabuluculuk şartının aranıp aranmayacağı ve davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığına ilişkindir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, 07.06.2012 tarihinde kabul edilerek, 22.06.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Kanunun amacı ve kapsamı 1. maddede, hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yoluyla çözümlenmesinde uygulanacak usul ve esasları düzenlemek olarak ifade edilmiş, 2. fıkrada ise, bu kanunun yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş ve işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanacağı, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olmadığı belirtilmiştir. Yasanın, ikinci bölümünde “ Arabuluculuğa ilişkin Temel İlkeler “ üst başlığı altında, “3”. maddede “ İradi olma ve eşitlik “ başlığı ile, tarafların, arabuluculuğa başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbest oldukları, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin 18/A madde hükmünün saklı olduğu ifade edilmiştir. Yasanın 18/A bendinin başlığı, “ Dava şartı olarak arabuluculuk” tur. İlk fıkrada, ilgili kanunlarda arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine uygulanması gereken hükümlerin devam eden fıkralarda düzenlendiği vurgulanmış, 2. fıkranın son cümlesinde ise, arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın, davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usülden red kararı verileceğine yer verilmiştir. Söz konusu yasal düzenleme, 06.12.2018 tarihinde kabul edilerek, 19 Aralık 2018 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Yasal düzenleme, 7155 sayılı “Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına ilişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun “ un 23. maddesi ile getirilmiştir. Aynı yasanın 20. maddesinde ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 5. maddesinden sonra gelmek üzere “3.Dava şartı olarak arabuluculuk “ maddesinin eklendiği belirtilmiştir. 6102sayılı TTK ‘nın 5/ A maddesinde, bu kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. 6102 sayılı TTK ‘nın “4”. maddesinin üst başlığı, “ Ticari davalar, çekişmesiz yargı işleri ve delilleri “ dir. Yasanın 4/1. fıkrasında “ Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; a) Bu kanunda, b)Türk Medeni Kanunun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 952 ila 969’uncu maddelerinde, c) 11.1.2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ila 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ila 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ila 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ila 554, havale hakkındaki 555 ila 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ila 580’inci maddelerinde, d) Fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta, e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde, f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, Öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır…” düzenlemesine yer verilmiştir. TTK ‘nın 4/1-(a)-(f) ‘de sayılan davalar mutlak ticari dava niteliğindedir. Bunların mutlak ticari dava niteliği, tarafların sıfatına, uyuşmazlığın konusuna, ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ticari uyuşmazlık sayılmalarından kaynaklanmaktadır. Mutlak ticari davalar, TTK 4/1-(a) -(f) ‘de sayılan hallerle sınırlı değildir. TTK 5/A maddesinde de, diğer kanunlarda belirtilen ticari davalara da açıkça yer verilmiştir. Bazı kanunlarda özel hükümlerle söz konusu kanunlardan doğan tüm uyuşmazlıklar ya da muayyen bazı hususlar ticari uyuşmazlık olarak kabul edilmiştir. Örneğin İflas davasında, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesi yetkilidir ( İİK 154). İİK 235. Maddesinde, açıkça, sıra cetveline itiraz edenlerin, iflasa karar verilen yerdeki asliye ticaret mahkemesinde dava açmaya mecbur oldukları düzenlenmiştir. Aynı şekilde TİRK 22’de ( Ticari İşletme Rehni Kanunu) bu kanunun uygulanmasından çıkan uyuşmazlıklarda ticaret sicilinin bulunduğu mahallin ticaret mahkemesinin görevli olduğu açıkça belirtilmiştir. Buna karşın diğer bazı yasalarda ayrıca ticaret mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmeksizin davanın ticari dava olduğu ifade edilmiştir. Örneğin Kooperatif Kanunun 99 hükmü uyarınca, kanundan doğan hukuk davaları tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılır. Nisbi ticari davalarda ise, her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın da her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması icap eder.Ticari dava sayılma konusundaki bu prensip, yani iki tarafın da tacir olması ve ihtilafın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olma kuralı sadece sözleşme ilişkisinden doğan davalara özgü değildir. Haksız fiilden kaynaklanan uyuşmazlıklarda da iki tarafın tacir ve uyuşmazlığın her iki tarafın işletmesi ile ilgili olması kaydı ile ticari dava sayılır. Hemen belirtmek gerekir ki, TTK ‘da düzenlenen haksız fiil temelli bazı hususlardan ( haksız rekabet, çatma…) doğan uyuşmazlıklar kanun gereği mutlak ticari dava niteliğindedir. ( Prof.Dr.Hüseyin Ülgen ,Prof.Dr.Mehmet Helvacı, Prof.Dr.Abuzer Kendigelen ,Prof.Dr.Arslan Kaya, Doç.Dr.N.Füsun Nomer Ertan – “ Ticari İşletme Hukuku “ 2015 ,sayfa 116 vd ). Somut davada tartışılması gereken konu, kayıt kabul davasının ticari dava olması karşısında, dava şartı olarak arabuluculuk şartının aranıp aranmayacağıdır. Yukarıda ifade edildiği üzere, 6102 sayılı TTK ‘nın 5/ A maddesinde, bu kanunun 4’cü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. Yasanın düzenlemesi kapsamında, kayıt kabul davası, diğer kanunlar olarak ifade edilen İcra ve İflas Kanununda yer alan ticari davalardandır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun, sekizinci babında, “ İflasın Tasfiyesi “ düzenlenmiştir. Düzenleme , “Masanın Teşkili “ üst başlığı ile defter tanzimi olarak, 208 vd maddelerde yer almaktadır. İflas idaresi ve İflas Dairesinin vazifelerine, 223.maddede yer verilmiş, İflas idaresinin kararlarını çoğunlukla alacağı, ancak toplantıya her üç İflas idare memurununda katılmaması halinde İflas daire müdürünün İflas idaresinin görevini yükleneceği, İflas idaresi adına tek başına karar alacağı, İflas idaresinin İflas Dairesinin murakabesi altında olduğu ifade edilmiştir. 225. maddede, alacaklılar toplanmasının kararlarından dolayı her alacaklı tarafından yedi gün içinde İcra mahkemesine şikayet olunanabileceği, 226. maddede ise, masanın kanuni mümessilinin İflas idaresi olduğu, idarenin masanın menfaatlerini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla mükellef olduğu, idarenin, ikimilyar liraya kadar olan alacaklardan doğrudan doğruya, daha ziyade alacaklardan alacaklılar toplanmasının vereceği yetkiyle sulh olabileceği ve tahkim yapabileceğine yer verilmiştir. 227/2. fıkrada, icra mahkemesinin, iflas idaresi üzerinde denetim yetkisine sahip olduğu, gerektiğinde İflas idaresinin görevine son verebileceği, İflas idaresini teşkil edenlerin kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu oldukları belirtilmiştir. Masa alacaklarının tahsili, müstacel satış 229. maddede düzenlenmiş, maddede, iflas idaresinin masanın vadesi gelmiş alacaklarını tahsili ve lüzumunda takip veya dava edeceği, kıymeti düşecek veya muhafazası masraflı olanaklı şeylerin geciktirilmeksizin satılacağı belirtilmiştir. 230. maddede, “Alacaklıların Tahkiki ve Sıraların Tayini “ üst başlığı ile iddia edilen alacakların tetkiki düzenlenmiş, düzenlemede, idarenin, alacak ve istihkak iddialarının kaydı için tayin olunan müddet bittikten sonra iddiaları tahkik ve tetkik edeceği, müflisi bulundurmak mümkünse, her iddia hakkında ne diyeceğini soracağı ve icabına göre kabul veya red kararı verileceği belirtilmiştir. 232. maddenin ilk fıkrasında, alacakların kaydı için muayyen müracaat müddeti geçtikten sonra ve İflas idaresinin seçilmesinden itibaren en geç iki ay içinde alacaklıların sırasını gösteren sıra cetveli yapılacağı, İflas dairesine bırakılacağı, 234. maddede, alacaklıların 166. maddenin 2. fıkrasındaki usule göre ilan yoluyla haberdar edileceğine yer verilmiştir. Dava konusu sıra cetveline itiraz ve neticeleri ise 235. maddede ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Açıklanan yasal düzenlemeler kapsamında, kayıt kabul davasının, 6325 sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu “nun amaç ve kapsamını düzenleyen 1/2. fıkrasında ki tanıma uyduğunu kabul etmek mümkün görülmemektedir. İlgili yasada, Kanunun, yabancılık unsuru taşıyanlarda dahil olmak üzere, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanacağı belirtilmiştir. Ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, özellikle, İİK ‘nın 226. maddesi gereğince, masanın kanuni temsilcisi olan İflas idaresinin, ikimilyar liraya kadar olan alacaklardan doğrudan doğruya, daha ziyade alacaklardan alacaklılar toplanmasının vereceği yetkiyle sulh olabileceği düzenlemesi kapsamında, masaya kayıt işleminin, iflas idaresinin serbestçe tasarruf edebileceği iş ve işlemlerden olduğunun kabulü olanaklı değildir. Şu halde, kayıt kabul talebinin, 5325 sayılı Kanunun 1/2. fıkrası gereğince, arabuluculuk kanunu hükümleri uyarınca çözümlenmesi de düşünülemeyecektir. Bu durumda, kayıt kabul davasının, özü itibariyle, TTK 5/A maddesinde ifade edildiği üzere, alacak ve/ veya tazminat talebi olduğuna dair tartışmaya da gerek olmayacaktır. Arabuluculuk Kanunun uygulanmasının, yasa gereğince öngörülmediği kayıt kabul davasının, sırf ticari dava olması gerekçesi ve alacak niteliğine benzer niteliği taşıdığı gerekçesiyle, davanın, arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usülden red kararında isabet görülmemiştir. Bir uyuşmazlığın ticari dava olması yanında, davanın niteliği gereğince, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun 1/2. fıkrasında ki düzenleme kapsamında, arabuluculuk kanunun uygulanabileceği davalar arasında yer alıp almadığının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi isabetli olacaktır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun, dördüncü bölümünde, “ Arabuluculuk Faaliyeti “ üst başlığı ile 13. maddede, arabuluculuğa başvurma vd maddelere yer verilmiştir. 16. maddesi “ Arabuluculuk sürecinin başlaması ve sürelere etkisi “ dir.16/2. fıkrada “ Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz “ dır. Arabuluculuk sürecinin başlamasıda 16/1. fıkrada düzenlenmiş ve arabuluculuk sürecinin, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru halinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, devamında ise dava açılmasından sonraki süreç belirtilmiştir. 6325 sayılı yasanın beşinci bölümünde ise “ Dava Şartı Olarak Arabuluculuk “ başlığı ile 18/A maddesinde, “1”. fıkrada ifade edildiği üzere, ilgili kanunlarda arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise sürecinde hangi hükümlerin uygulanacağı 20 fıkra şeklinde ifade edilmiştir. 18/A -15. fıkrada, 16/2. fıkraya benzer şekilde “ Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez “ düzenlemesine yer verilmiştir. Somut olayda, 16/2. fıkranın uygulanması isabetli olacaktır. Diğer yandan, hak kaybının önüne geçmek ve mahkemeye erişim hakkının ihlalinin önlenmesi bakımından, TBK 158. madde kapsamında, davadan önce dava şartı olarak arabuluculuğa gidilmesinin, düzeltilecek bir yanlışlık olarak değerlendirilmesi ve 60 günlük ek süreninde tartışılmasında da bir isabetsizlik olmayacaktır. Ne var ki somut davanın niteliği gereği, özel yasa olan 6325 sayılı yasanın öncelikle uygulanması uygun görülmüştür. Dosya içerisindeki mevcut fotokopiden ibaret olan( 6325 sayılı Kanunun 18/A maddesinin 2.fıkrası gereğince, davacı tarafından, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesi zorunludur ) Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağının incelenmesinden, davacı tarafından iflas dosyasında reddedilen alacağın masaya kaydı için müflis şirkete karşı arabuluculuğa başvurduğu, arabuluculuk sürecinin başlama tarihinin, 18/03/2020, arabuluculuk sürecinin bittiği tarihin, 23/06/2020 olduğu anlaşılmıştır. Sıra cetvelinin son ilan tarihi, 01/03/2020 olduğu, ilan tarihinden bir gün sonrası olan 02/03/2020 tarihinde on beş günlük hak düşürücü sürenin başlayacağı, davacı vekilinin son ilan tarihi olan 01/03/2020 tarihinden itibaren on beş günlük hak düşürücü süre içerisinde arabuluculuğa başvuruda bulunmadığı, arabuluculuğa başvuru tarihinin 18/03/2020 olduğu, bu anlamda mahkeme gerekçesinin bu anlamda yerinde olduğu kabul edilmekle birlikte davacı vekili tarafından istinaf dilekçesine ekli 28,00 TL ve 500,00 TL tutarlı 03/05/2015 tarihli Bakırköy … İcra Dairesinin … İflas dosyasına yatırılan masrafların tebliğ masrafı olduğu iddia edilmiştir. Dosya içerisindeki Bakırköy …İcra Dairesinin … İflas tasfiye dosyasından verilen 06/07/2020 tarihli cevapta sıra cetveli kararının davacıya 04/03/2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacının tebliğ masrafı için avans yatırmadığı, 500,00 TL olarak geç kayıt bedeli yatırdığının bildirildiği, ancak istinaf dilekçesine ekli 06/05/2019 tarihli diğer tahsilat makbuzu ile ayrıca yatırılan 28,00 TL tutarlı masraf avansının bulunduğu anlaşılmıştır. Söz konusu masraf avansının İİK 223.maddesi kapsamında yatırıldığının kabulü durumunda hak düşürücü süre sıra cetveli kararının davacıya tebliğ tarihi olan 04/03/2020 tarihinden itibaren başlayacağından ve davacının yasal on beş günlük hak düşürücü süre içerisinde 18/03/2020 tarihinde arabuluculuğa başvurduğu, on beş günlük hak düşürücü süre içerisinden bakiye kalan iki günlük sürede ise son tutanağın düzenlendiği 23/06/2020 tarihinden itibaren 25/06/2020 tarihinde hak düşürücü süre içerisinde iş bu davayı açmış olduğunun kabulü gerekecektir. Bu durumda hak kaybının önüne geçilebilmesi için yukarıda yer verilen 28,00 TL tutarlı masraf avansının sıra cetvelinin tebliğine ilişkin olup olmadığı üzerinde durularak ve bu hususun iflas idaresine sorulmak suretiyle açıklığa kavuşturulması ve sonrasında uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceğinden yalnızca geç kayıt masraflarının yatırılmış olduğuna dair cevabı yazıya istinaden davanın hak düşürücü süre yönünden reddedilmiş olması isabetli olmamıştır. Açıklanan nedenlerle ve İİK’nun 235 ve 223.maddeleri kapsamında davacı alacaklı tarafça iflas masasına başvuru tarihinde Adalet Bakanlığınca çıkarılacak tarifede gösterilen avans yatırıp yatırmadığı hususunun istinaf dilekçesine ekli tahsilat makbuz örneği de dikkate alınarak araştırılması ve araştırma sonucuna göre yukarıda açıklanan ilkeler kapsamında uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun işin esası incelenmeksizin kabulüne dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/375 Esas, 2020/803 Karar ve 02/12/2020 tarihli kararının HMK’nın 353/1a-4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf yargılaması aşamasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken istinaf maktu karar ve ilam harcının 59,30 TL’nin peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 6-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1a-4 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.23/09/2021