Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/663 E. 2021/979 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/663 Esas
KARAR NO: 2021/979
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/03/2020
NUMARASI: 2019/962 Esas, 2020/261 Karar
DAVANIN KONUSU: Sıra Cetveline İtiraz (İflas Tasfiyesinde Düzenlenen Sıra Cetveline Yönelik Kayıt Kabul Ve Terkin Talebi (İİK 235))
KARAR TARİHİ: 16/09/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin müflis şirketten alacaklı olduğunu, iflas masasına alacak kaydı talebinde bulunduklarını, ancak iflas idaresince bu talebin reddine karar verildiğini belirterek, müvekkilinin ticari defterlerinde kayıtlı bulunan ve ödemesi gerçekleşmediği için protesto edilmiş 2 adet senetten kaynaklı 118.507,92 TL alacağının masaya kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; davanın niteliği itibariyle bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olmaması, ayrıca davalı iflas idaresinin yasal hasım konumunda olması nedeniyle dava konusu üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma imkanının bulunmaması nedenleriyle zorunlu arabuluculuk kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, iflas idaresinin davacının alacak kaydı talebinin reddine ilişkin kararının davacıya 10.10.2019 tarihinde tebliğ edildiği, sıra cetvelinin ise 28.09.2019 tarihli gazetede ilan edilmiş olduğu, iş bu davanın 19.12.2019 tarihinde açıldığı gerekçesi ile davanın hakdüşürücü süre nedeniyle REDDİNE karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; Mahkemece müvekkili tarafından yapılan arabuluculuk başvurusunun İ.İ.K. Madde 235’de vaaz olunan 15 günlük hak düşürücü süreyi durdurmayacağının hüküm altına alındığını, değerlendirmenin hatalı olduğunu, uyuşmazlığın arabuluculuğa tabi olduğunu, arabuluculukta geçen sürenin, hak düşürücü sürenin hesaplanmasında dikkate alınamayacağını, yasal süresi içerisinde arabuluculuk başvurusunun yapıldığını belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, İİK 235. maddesi gereğince açılmış olan sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davasıdır. İİK 235. maddede, sıra cetveline itiraz edenlerin, cetvelin ilanından itibaren 15 gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecbur oldukları, 223’üncü maddenin üçüncü fıkrası hükmünün mahfuz olduğu belirtilmiştir. Maddede düzenlendiği üzere, sıra cetveline itiraz davası açma süresi 15 gündür. Süre, sıra cetvelinin ilanından itibaren başlar. İİK 166. maddedeki gazetelerde yapılan ilanlardan en son ilan tarihinden itibaren işlemeye başlar. İflas masasına alacak yazdırırken, tebligatı kabulü elverişli adres gösterilerek, Adalet Bakanlığınca çıkarılan tarifede gösterilen yazı ve tebliğ giderlerini avans olarak vermek suretiyle, İflas idaresince alınacak kararların kendisine tebliğ edilmesini istemiş olan alacaklılara, alacaklarının kabul veya ret edildiği ayrıca tebliğ edilir (İİK 223. M). Bu alacaklılar için sıra cetveline itiraz davası açma süresi, sıra cetvelinin ilanından itibaren değil, bu tebligatın yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Çünkü 235. maddede açıkça 223. maddesi saklı tutulmuştur. İİK 223/3. fıkra son cümleye göre, bu muameleyi yaptırmış alacaklılar hakkında İflas idare memurunun kararlarına karşı kanun yolları, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren başlar.İİK 223/3. fıkrasına göre yazı ve tebliğ giderlerini avans olarak vermek suretiyle İflas idaresinin kararlarının kendisine tebliğini istememiş olan alacaklı için, sıra cetveline itiraz davası açma süresi yukarıda belirtildiği üzere, sıra cetvelinin ilanından itibaren işlemeye başlar. Somut davada, Bakırköy 1. İcra Dairesinin…sayılı İflas dosyasında 31.12.2019 tarihli cevabı yazılarında, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/06/2017 tarih ve 2015/964 Esas sayılı kararı ile iflas kararı verilen müflis … Ltd. Şti.’nin tasfiye işlemlerinin basit tasfiye usulünce yürütüldüğü, davacıların dosyaya 32 ve 33 kayıt numarası ile kaydının yapıldığı, davacılar vekilinin 04.03.2019 havale tarihli dilekçe ile başvuru yaptığı, her kayıt için masraf verdiğinin belirtildiği, masa kararının 24.03.2019 tarihinde davacılar vekiline tebliğ edildiği, ilan tarihlerinin ise 20-22.03.2019 tarihleri olduğu, Bakırköy … İcra Dairesinin … İflas sayılı dosyasında 10.06.2020 tarihli cevabı yazıda, Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/893 Esas sayılı dosyasında … Ltd. Şti’nin 21.02.2019 tarihinde iflasına karar verildiği, davacı vekilinin iş bu dosyada 267. kayıt numarası ile başvuru kaydının yapıldığı, kayıt masrafı ile 20,00 TL posta masrafının yatırıldığı, davacılar vekiline 10.10.2019 tarihinde masa kararının tebliğ edildiği, derece kararının 28.09.2019 tarihinde … gazetesinde 03.10.2019 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, davacılar vekili tarafından masraf ve gerekli olan gederler karşılanmış olduğu anlaşılmakla sürenin belirlenmesinde tebliğ tarihlerinin esas alınması gerektiği anlaşılmıştır. Dairemizin 2019/3348 Esas sayılı kararında da açıklandığı üzere, kayıt kabul davasında, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olmasının dava şartı olarak kabul edilemeyeceği açıklanmıştır. Ne var ki, bir çok mahkeme tarafından yasanın farklı yorumlanması neticesinde bu konuda farklı kararlar çıktığı ve buna dair çelişkilerin giderilmediği de bir gerçektir. 6102 sayılı TTK‘nın 5/A maddesinde düzenlenen “ Dava şartı olarak arabuluculuk “, ” 7155 sayılı “ Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun” nun 20. maddesi ile düzenlenmiş ve aynı yasanın 26/1-a bendi gereğince 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesinde “ Hak arama hürriyeti“ ne yer verilmiştir. Maddede, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin birçok emsal kararında, 36.maddenin ihlali, mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak kabul edilmiştir. Yukarıda ifade edildiği üzere, farklı uygulamalar, neticesinde, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuranlar yönünden, mahkemeye erişim hakkının ihlali gibi bir sonuçla karşılaşmamak ve hak kaybının önüne geçilmesi açısından, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kapsamında sürelerin değerlendirilmesi isabetli ve hakkaniyetli olacaktır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun, dördüncü bölümünde, “Arabuluculuk Faaliyeti “ üst başlığı ile 13. maddede, arabuluculuğa başvurma vd maddelere yer verilmiştir. 16. maddesinde “ Arabuluculuk sürecinin başlaması ve sürelere etkisi “ düzenlenmiştir. 16/2. fıkrada “ Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz “ ifadesi yer almıştır. Arabuluculuk sürecinin başlaması da 16/1. fıkrada düzenlenmiş ve arabuluculuk sürecinin, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru halinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, devamında ise dava açılmasından sonraki süreç belirtilmiştir. 6325 sayılı yasanın beşinci bölümünde ise “ Dava Şartı Olarak Arabuluculuk “ başlığı ile 18/A maddesinde, “1”. fıkrada ifade edildiği üzere, ilgili kanunlarda arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise sürecinde hangi hükümlerin uygulanacağı 20 fıkra şeklinde ifade edilmiştir. 18/A -15. fıkrada, 16/2. fıkraya benzer şekilde “ Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez “ düzenlemesine yer verilmiştir. Somut olayda, 16/2. fıkranın uygulanması isabetli olacaktır. Diğer yandan, hak kaybının önüne geçmek ve mahkemeye erişim hakkının ihlalinin önlenmesi bakımından, TBK 158. madde kapsamında, davadan önce dava şartı olarak arabuluculuğa gidilmesinin, düzeltilecek bir yanlışlık olarak değerlendirilmesi ve 60 günlük ek süreninde tartışılmasında da bir isabetsizlik olmayacaktır. Ne var ki somut davanın niteliği gereği, özel yasa olan 6325 sayılı yasanın öncelikle uygulanması uygun görülmüştür. Dava dilekçesine ekli fotokopiden ibaret olan (6325 sayılı Kanunun 18/A maddesinin 2.fıkrası gereğince, davacı tarafından, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesi zorunludur. Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağının incelenmesinden, sıra cetvelinin davacıya 10.10.2019 tarihinde tebliğ edildiği, davacının 24.10.2019 tarihinde arabuluculuk sürecini başlattığı, arabuluculuk tutanağının 18.12.2019 tarihinde anlaşamama gerekçesiyle düzenlendiği, davacının iş bu davayı 19.12.2019 tarihinde açtığı anlaşılmıştır. Arabuluculuk yasası gereğince, arabuluculuk süresinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır. Davacının sıra cetvelinin tebliğ tarihi olan 10.10.2019 tarihinden itibaren 14 gün içerisinde yani, 24.10.2019 tarihinde arabuluculuğa başvurmuş olduğu, arabuluculuk süresinin sona erdiği 18.12.2019 tarihinden itibaren ise başvuru tarihinde kalan bakiye 1 günlük süre içerisinde, 19.12.2019 tarihinde dava açmış olduğuna göre, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmış olduğunun kabulü uygun düşecektir. Mahkemece, 6325 sayılı Kanunun 16/2, 18/A maddeleri, 6102 sayılı TTK‘nın 5/A maddesi ile ilgili kanunun uygulamasındaki farklılıklar ile diğer yasal düzenlemeler kapsamında, davacının dava şartı olarak arabuluculuğa gitmiş olduğu göz önünde bulundurarak, arabuluculuğa ait son tutanağın aslı veya onaylanmış bir örneğinin 18/A -2. fıkrası gereğince davacı tarafça dosyaya ibrazı için bir haftalık kesin süre verilerek ve ibraz halinde ise işin esasının incelenerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, somut olaya uygun düşmeyen gerekçeye binaen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddinde isabet görülmemiştir. Kabule göre de; Yargıtay 23. HD’nin 06.03.2017 tarih, 2016/8334; 687 ve 19.06.2014 tarih, 2014/1525; 4704 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, davanın hak düşürücü süre içinde açılmış olmasına ilişkin özel dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle davanın HMK’nın 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına dair karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/962 Esas, 2020/261 Karar, 10/03/2020 tarihli kararının HMK 353/1a-4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf yargılaması aşamasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf maktu karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davacıdan tahsile ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 6-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1a-4 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.16/09/2021