Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/511 E. 2021/560 K. 22.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/511 Esas
KARAR NO : 2021/560
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/02/2018
NUMARASI: 2015/1196 Esas, 2018/120 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 22/04/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili 14/07/2015 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı kooperatifin yönetimini üstlendiği … isimli Sanayi Sitesinde plastik poşet üretimi yaptığını, 15/02/2015 pazar günü iş yerinin bulunduğu sitenin güvenliğinden sorumlu olan davalı güvenlik şirketinin görevlisinin müvekkilini araması üzerine müvekkilinin iş yeri önünde bulunan ve poşet imalatında ham madde olarak kullanılan beş palet malının çalındığını öğrendiğini, güvenlik şirket görevlisinin polis merkezinde verdiği ifadede 15/02/2015 pazar günü saat 15:00’te site içinde beyaz renkli kapalı kasa ford transit marka araç ile giren kişiler tarafından yapıldığı, bu kişilerin içeride araçlarının olduğunu, onu almak üzere geldiklerini söyleyerek içeri girdiklerini, içeri girerken iki kişi ve çıkış yaptıkları sırada dört kişi olduğunu ve araç içerisinde malın yüklü bulunduğunu, kendisinin şahıslara araç için gelmiştiniz mal çıkartıyorsunuz bu malı çıkartamazsınız evrak kaşelemeniz gerekiyor dediğinde, şahısların gaza basarak kaçtıklarını ve kendisininde iş yeri sahibini ve polisi arayarak durumu bildirdiğini belirttiğini, müvekkilinin bir gün önce iş yeri önünde bulunan dokuz palet maldan bir paletinin olmadığını, bunu kardeşinin içeriye almış olabileceğini düşünerek üzerinde durmadığını, ancak o bir palet malında içeriye alınmadığını, şüphelilerin bir gün öncede gelmiş olabileceklerini düşündüğünü ve kamera kayıtları incelendiğinde şüphelilerin 14 ve 15/02/2015 tarihlerinde toplam beş palet malını çaldıklarını, güvenlik şirketinin 14/02/2015 tarihinde site içine giren aynı aracın kaydını dahi almadığını tespit ettiklerini, maddi zararın doğmasında davalı güvenlik şirketinin ağır kusurunun bulunduğunu, müvekkilinin davalı yönetime her ay aidat ödediğini, davalı site yönetiminin diğer davalı şirket ile aralarında akdetmiş oldukları güvenlik hizmet sözleşmesine göre iş yerinin bulunduğu sitenin güvenliğini üstlenmiş olduğunu, özellikle hafta sonu olması itibariyle refakat görevini yerine getirmiş olsalardı müvekkilinin zarara maruz kalmayacağını iddia ederek, 30.656,00 TL maddi tazminatın 15/02/2015 olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … Kooperatifi vekili; görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğunu, davacı tarafın mallarını hiçbir şekilde koruma altına almaksızın sokakta bırakmasının diğer bir deyişle kendisine ait iş yerinin bağımsız bölüm hudutları dışında yola terk etmiş olması nedeniyle gerek hırsızlık olayının vuku bulduğu iş yerinin önünü ve bulunduğu sokağı gösterir kameranın görüntü kaydetmesinin durdurulmuş olmasının dikkate almaması ve önemsememesinin hatta kapısının önüne bıraktığı mallardan bir tanesinin eksik olduğunu fark etmesine rağmen buna da aldırış etmeyerek tamamen kendi dikkatsizliği ve basiretsizliği nedeniyle zarara neden olduğunu, müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, kusurunun olmadığını, öncelikle pasif husumet yokluğundan ve esastan davanın reddi ile ayrıca davanın sigorta şirketine ihbarını talep etmiştir.Davalı …Ltd Şti vekili; müvekkili şirketin hizmet sözleşmesi gereğince diğer davalı kooperatife karşı sözleşme çerçevesinde sorumlu olduğunu, davacı ile müvekkili arasında herhangi bir sözleşmenin bulunmadığını, öte yandan davacının hırsızlık olayında tam kusurlu olduğunu, davalı kooperatife 05/11/2014 tarihinde verdiği taahhütnamede hırsızlığa karşı alarm ve kamera sistemi kuracağını, yönetim kurulunun alacağı kararlara uyacağını ve benzeri diğer hususları belirttiğini, buna rağmen davacının sorumsuzca mallarını sokağa bırakmış olması sonucunda meydana gelen hırsızlık olayında davacı haricinde ne site yönetiminin ne de müvekkili şirketin sorumlu olmadığını, basiretli tacir olarak gerekli tedbirleri almadığını, müvekkili şirketin 14/02/2015 tarihinde tutmuş olduğu kamera görüntülerinden de anlaşıldığı üzere söz konusu aracın site içerisinde giriş yapmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.İhbar olunan … A.Ş vekili; davalılardan güvenlik şirketinin özel güvenlik zorunlu sorumluluk sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, sigorta poliçesinin özel güvenlik görevlilerinin görevlerini ifa sırasında verecekleri zararları teminat kapsamına aldığı, iddiaların bu sigorta ile ilgisi olmadığını beyan etmiştir.KÜÇÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN 2015/258 ESAS, 2015/342 KARAR VE 05/10/2015 TARİHLİ KARARI İLE;Görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu gerekçesiyle davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:Mahkemece; dosyaya sunulan belgeler, yapılan yazışmalar, çekilen ihtar ve deliller değerlendirildiğinde, davalı kooperatifin güvenlik şirketi ile anlaşması gereğince davacı taraftan buna ilişkin kooperatif prim ve aidat tahsil edildiği, aidatını düzenli ödediğinden kooperatifin sınırları içerisinde can ve mal güvenliğini … şirketinin sağlamış olduğunu, bu nedenle güvenlik şirketinin koruyucu kalkanından yararlanması gerektiği yönünde bilirkişi raporuna itibar edilmiş ise de kusur yönünden belirlenen %25 kusur indirimin mahkemece uygun görülmediği, taraf kusurlarının, olayın oluş şekli, hırsızlık konusu malın miktarı, taşınma şekli, 5 palet malın fatura bedeli vs değerlendirildiğinde, davacı tarafın söz konusu şartnameye ve taahüde uygun davranmadığı, açıkta mal istiflediği ve fatura ve irsaliye ile 22.500 kg maldan 6250 kg malın çalındığı, yapılan piyasa araştırmasına göre lotte 7000F natural marka ham maddenin muadil ürünlerinin ekonomik değerinin 9437;5 ile 10.025,00 USD arasında değiştiği 6250kg için birim -1 kg- fiyatın 1.510,00 $ ile 1604,00 $ olarak hesaplandığı görüldüğü, maddi zarardan 9.434,00 USD’nin dava tarihindeki kur bedelinden hesaplanan 23.139,50TL maddi tazminatın davacı tarafın mütarafik kusuru olarak takdiren %50 oranının saptandığı, bu nedenle yapılan indirim neticesinde 11.569,50TL tazminatın davanın kısmen kabulü ile davalılardan müştereken ve müteselesilen tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süre içerisinde davalı vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf edilmiştir. Davalı … Kooperatifi vekili istinaf nedenleri olarak; cevap dilekçesindeki savunmalarını aynen tekrar ederek, müvekkilinin kendisinden bekleneninde üzerinde özen gösterdiğini, hem güvenlik şirketi hemde site sakinleri hakkında hırsızlık olaylarına karşı üzerine düşen denetim ve gözetim görevini tam ve eksiksiz şekilde yerine getirdiğini, müvekkilinin davalı güvenlik şirketine işi anahtar teslim olarak devrederken güvenlik sektöründe tüm araştırmalarını yaptığını, kusur raporu alınmadan hesap raporunun tanzim edilmesinin hatalı olduğunu, davacının çalınan malları olay öncesinde hiç bir önlem almaksızın sokağa bıraktığını, basiretsiz davrandığını, sorumluluğun kendisine ait olduğunu, müvekkiline %50 kusur verilmesinin fahiş olmak ötesinde son derece haksız ve somut duruma aykırı olduğunu, davalılara olay nedeniyle verilecek herhangi bir kusurun bulunmadığını, çalınan malların çalındığı tarih itibariyle değil bugünkü değeriyle hesaplama yapıldığını, her iki raporunda denetime el verişli bulunmadığını iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı .. Ltd Şti vekili istinaf nedenleri olarak; müvekkili şirketin davacı ile herhangi bir sözleşme ilişkisinin olmadığını, sorumluluğunun bulunmadığını, davacının hırsızlık olayında tam kusurlu olduğunu, basiretli tacir olarak gerekli tedbirleri almış olsaydı olayın gerçekleşmeyeceğini, 11/01/2018 tarihli bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, çalınan malların ekonomik değerine ilişkin rapora dayanak teşkil edecek somut bir veri, belge mevcut olmaksızın Dolar üzerinden hesaplama yapıldığını, müvekkili şirket personellerinin gerekli denetim ve kontrolleri yaptıkları için olayı fark ettiklerini, aracı durdurduklarını, site dışına çıkmasına engel olduklarını, ancak şüpheli aracın bariyerleri yararak kaçtığını, şirket görevlisinin 155’i arayarak durumu bildirdiğini, davacının %100 kusurlu olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını, hırsızlık olayı ile müvekkili arasında illiyet bağı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:Dava; hırsızlık nedeniyle oluşan maddi zararın site yönetimi ve güvenlik şirketinden tahsili istemine ilişkindir.Taraflar arasında; davalı kooperatif ile davalı güvenlik şirketi arasında güvenlik hizmet sözleşmesinin imzalandığı, sözleşmenin konusunun sözleşmede belirtilen hizmetlerin yüklenici tarafından verilen süreler dahilinde iş verene sunulması ile ilgili olarak tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin tespitine dair olduğu, sözleşmenin taraflarından kooperatifin iş veren davalı güvenlik şirketinin yüklenici olarak yer aldığı, sözleşmenin yüklenicinin sorumlulukları başlığı altında güvenlik şirketinin edimlerinin düzenlendiği, davalı kooperatifin yönetim kurulunun 29/05/2004 tarihli toplantısının 10.gündem maddesinde iş yerinin önlerinde bulunan sadece yükleri boşaltma, yükleme ve açık otopark olarak kullanılan kaldırımlarda hurda ve başka malzemelerin kesinlikle depolanmayacağı, makine ve cihazların monte edilemeyeceği, bu hususta alınan mal ve malzemelerden doğacak zarar ve ziyandan kooperatif ve yönetim kurulu üyeleri şahısları itibariyle sorumlu olmayacağının kabul edildiği, yönetim kurulunun 2010 yılı olağan genel kurulunda kooperatifin genel görüntüsü açısından iş yeri önüne malzeme konulmaması, zaruri ve kanunen konulmasında mahsur olmayan teknik malzeme dışındaki malzemeninde geçici konulması gerekiyorsa 10 gün gibi bir süre müsaade edilmesine ve buna dair ücret alınmasına dair kararın oy çokluğuyla kabul edildiği, davalı kooperatif tarafından kooperatiften yer kiralayanlarla ilgili olarak özel şartlara dair yönetim kurulu kararı alındığı, söz konusu yönetim kurulunun 05/11/2014 tarihli kararının 3.maddesinde, ortak yerlere, mahallere, caddelere, sokaklara, kapı önlerine vs geçici de olsa hiçbir suret ve şekilde imalat, boya vs yapılması, eşya, sandık, alet vb konulmasının fuzuli işgal edilmesinin yasak olduğunun belirtildiği, 4.maddesinde hırsızlık, yangın ve diğer olaylara karşı mutlaka kamera ve alarm sistemi kuracağının taahhüt edilip taktırılacağı, aksi halde hırsızlık ve buna benzer olaylarda tüm hukuki ve cezai sorumluluğunun kendilerine ait olacağının peşinen kabulüne dair şarta yer verildiği, davacının 05/11/2014 tarihli taahhütname başlıklı yazı altında imzasının bulunduğu, söz konusu yazıda, B2 blok 19 nolu iş yerinde yapacağı iş sebebiyle hırsızlığa karşı alarm ve kamera sistemi kuracağı ve diğer hususlarda taahhütte bulunduğu, 21/08/2015 tarihinde davacıya davalı kooperatifin yönetim kurulu tarafından sokak ortasına konulan malzemelerle ilgili ihtar yazısı gönderildiği, söz konusu yazının sonucunda kaldırılması, aksi halde eksilme, kaybolma, hırsızlık, yanma, bozulma vs durumunda zarar ve ziyandan kooperatifin sorumluluğunun olmadığının beyan edildiği, yazının altında davacının şirket kaşe ve ismi ile birlikte imzasının olduğu, 15/02/2015 günü davacını site içerisinde bulunan iş yerinin önündeki malzemelerinin çalındığı, buna ilişkin güvenlik şirketi tarafından kooperatif başkanlığına hitaben tutanak düzenlendiği konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur.Uyuşmazlık; tarafların olaydaki kusur ve sorumlulukları ile mahkemece davalılar yönünden taktir edilen kusur oranının uygun olup olmadığı ve bilirkişilerin zarar tespitinin yerinde olup olmadığına ilişkindir.Olay mahallinde 14/07/2017 tarihinde gerçekleştirilen keşif sonucunda 04/09/2017 tarihli emekli emniyet müdürü bilirkişisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; olay mahallinde gerekli incelemenin yapıldığı fotoğrafların çekildiği belirtilerek, bilirkişi gözlemi olarak söz konusu hırsızlığın meydana geldiği kooperatifin davalı güvenlik şirketi tarafından hizmet verildiği, bu hizmetin 5188 sayılı Özel Güvenlik Kanunu ve bağlı yönetmelik çerçevesinde yerine getirildiği, kooperatif alanının 2 giriş, 2 çıkış kapısının bulunduğu, giriş ve çıkış kapılarının özel güvenlik görevlileri tarafından kontrole tabi tutulduğu, iş yeri içerisinde yapılan incelemede yaya ve motorize devriye görevlisinin tespitinin mümkün olmadığı, iş yeri çevresinin fiziki olarak betonla çevrili olduğu, giriş ve çıkış kapıları harici hiç bir aracın ve insanın fiziki olarak girmesinin mümkün olmadığı olarak tespit edildiği, ayrıca kooperatifin sokaklarına güvenlik kamera sisteminin monte edilmiş olduğunun görüldüğü, davacı iş yerinin 11 metre ilerisinde çevreyi net olarak görebilen kameranın mevcut olduğu, merkez kayıt sistemine bağlı olduğu, davacının çalınan mallarının kooperatifin ortak alanı olan iş yerinin önündeki dosyadaki güvenlik kamerası kayıtları izlendiğinde kamera saati ve tarihine göre 14/02/2015 Cumartesi günü saat 18:10’da beyaz fort transit marka aracın iş yeri önüne geldiği ve 18:26’a iş yeri önünde açık alanda bulunan beyaz renkli torbaları araç içerisine yükleyip olay yerinden ayrıldıkları, yine aynı aracın 15/02/2015 pazar günü saat 16:22’de iş yeri önüne geldiği, iş yeri önünde bulunan beyaz torbaları araçların içerisine yükleyip iş yeri önünden 16:40’ta ayrıldıklarının tespit edildiği belirterek, yukarıda yer verilen kooperatif yönetiminin karar ve ihtarları tekrar edildikten sonra DVD çözümleme fotoğrafları rapora ilave edilerek, sonuç olarak, davacının maliki bulunduğu bağımsız bölümde can ve mal güvenliğinin sağlanması için site yönetimine düzenli aidat ödediği, yine site yönetiminin ikazı ile iş yerine güvenlik kamera ve alarm sistemini taktırdığı, böylece kendi yükümlülüğünü yerine getirdiği, sınırları belirli alanlarda etkin bir güvenlik sunulabilmesi için elektronik cihazlar ve kameraların verimli kılınabilmesi kadar bu alanların devriye görevini yapan personel tarafından belirli aralıklarla yada araçlarla kontrol edilmesinin önemli olduğu, davalı güvenlik şirketi ile kooperatif arasında hizmet sözleşmesi kurulduğu, CD’lerin çözümünden görüleceği üzere alanın boş olması, hırsızlık yapan araçtan başka aracın olmaması ve güvenlik kamera sisteminin kayıt merkezi tarafından izlenmesi gerekirken izlenmemesi sonucu hırsızlık olayının yapılmasında güvenlik görevlilerin ihmali sonucu olayın meydana geldiği, güvenlik şirketinin sözleşme hükümlerine uygun hareket etmeyerek can ve mal güvenliğini yerine getirmediği, kooperatifin ise güvenlik şirketi ile birlikte üçüncü kişilere karşı sorumluluğunun kusursuz sorumluluk ilkesine dayandığının tespit edildiği, sonuç olarak, davacının yönetime vermiş olduğu taahhüdü yerine getirmeyerek ortak alana malını bırakıp hırsızlık olayının meydana gelmesine sebebiyet verdiğinden sorumluluk kusur oranının %25, davalı kooperatif ile güvenlik şirketinin ise taahhütname hükümlerine her ne kadar yerine getirmeyerek davacının hırsızlık olayının oluşumuna neden olmuş ise de aidatını düzenli ödediğinden güvenlik şirketinin denetim ve gözetim görevini yerine getirmediğinden gerekli tedbirleri zamanında almayıp dükkanı önündeki açık alandaki poşet yapımında kullanılan ham maddenin çalınmasına sebebiyet vermiş olduğundan %75 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.11/01/2018 tarihli kimyager, iş güvenliği uzmanı bilirkişi raporunda; malların nevi ile marka – modeli hususunda inceleme yapıldığı, inceleme neticesinde davacının 29/01/2015 tarihinde …. Ltd Şti isimli firmadan naturel marka / modelli 22.500 kg ham madde satın aldığı, ….. Ltd Şti isimli firmanın 29/01/2015 tarihli seri ve sıra numaralı faturasının kopyasından görüldüğü, hırsızlandığı ifade edilen ürünlerin marka modelinin lotte naturel olduğu, … Ltd Şti isimli firmanın tedarikçisi olduğu anlaşılan …. A.Ş firmasının …. adına düzenlediği ve yine davacı vekilinin sunduğu 28/01/2015 tarihli seri ve sıra numaralı sevk irsaliyesinin kopyasından anlaşıldığı, hırsızlandığı belirtilen ürünün piyasada hışır poşet olarak bilinen ince poşetlerin imalatında da kullanılan yüksek yoğunluklu polietilen ham maddesi olduğu, toplam miktarın 6250 kg olup, ham maddelerin ekonomik değerlerinin diğer petrol bazlı ham maddelerde olduğu gibi bir haftalık gibi kısa dönemlerde bile petrol fiyatları dolar kuruna bağlı olarak değişkenlik arz edebileceği, markaya ve satın alma miktarı ile satın alma şartlarına göre ve yapılan piyasa araştırmaları sonucunda ham maddelerin günümüz piyasasında tedarik edilemediği, ancak bahse konu ham maddenin teknik niteliklerinde olan muadil ürünlerin bugün ki ekonomik değerinin KDV dahil 9.437,50 USD ile 10.025,00 USD arasında olduğu belirtilmiştir. Her iki bilirkişi raporu da dosya kapsamına uygun, yeterli ve teknik açıdan gerekçelidir.Mahkemece, kusur bilirkişisinin belirlediği kusur oranına itibar edilmeyerek her iki tarafında müterafik kusurlu olduğu kabul edilmek suretiyle, çalınan ham madde bedelinin ise dava tarihinde ki kur bedelinden hesaplanan TL karşılığı üzerinden hüküm tesis edilmiştir. Taraflar arasında mevcut hukuki ilişkiler ve davalılar arasındaki güvenlik hizmet sözleşmesi ile dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, özellikle kooperatif site yönetimi tarafından davacı iş yeri sahibine yapılan ihtarlar ve diğer yazışmalarla birlikte davalı site yönetiminin diğer davalı güvenlik şirketi ile yapmış olduğu sözleşme kapsamında, davacı site sakinine karşı kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince sorumlu olacağı, davalı güvenlik şirketinin ise özellikle hırsızlık olayının meydana geldiği günün tatil günü olması da dikkate alınarak araçların giriş ve çıkışlarında daha dikkatli davranması gerekeceği ve bilirkişi raporunda belirtildiği üzere site alanında gerek yaya gerekse araç ile devriye şeklinde de güvenlik hizmetlerinin gerçekleştirilmesi gerekeceğinden bilirkişi raporunda ayrıntılı şekilde ifade edildiği üzere tarafların eşit kusurlu olduğu kabulü doğrultusunda verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiştir. Diğer yandan; uzman bilirkişi raporunda ayrıntılı şekilde yer verildiği üzere, çalınan ham madde ürünlerinin döviz cinsinden alışının gerçekleştirildiği ve hırsızlık konusu mala dair fatura ve sevk irsaliye örneklerine göre yapılan hesaplamanın uygun olduğu, mahkemece buna ilişkin olarak yapılan tespitinde isabetli olduğu kanaatine ulaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle ve taraflar arasındaki hukuki ilişkiler kapsamında mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kanaatine varılarak davalı vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1196 Esas, 2018/120 Karar ve 16/02/2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalılar … ve … Ltd Şti vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 1.580,66 TL istinaf nispi karar ve ilam harcından davalı … peşin olarak yatırmış olduğu 395,25 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.185,41 TL harcın davalı … tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, alınması gereken 1.580,66 TL istinaf nispi karar ve ilam harcından davalı … Ltd Şti’nin peşin olarak yatırmış olduğu 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.544,76 TL harcın davalı … Ltd Şti’ tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, ( dosyanın Yargıtay’a da gönderilmiş olduğu dikkate alınarak dosya içerisinde taraflarca yatırılan fazla harcın bulunması halinde karar kesinleştiğinde ve talep olduğunda taraflara iadesine )3-Tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1a bendi gereğince kesin olmak üzere hakim … karşı oyu ile oyçokluğuyla karar verildi.22/04/2021

KARŞI OY Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir.492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir.Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017).Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı).Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır.Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009).HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir.Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir.İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir.Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.