Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/487 E. 2021/796 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/487 Esas
KARAR NO: 2021/796
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/01/2020
NUMARASI: 2017/615 Esas, 2020/5 Karar
DAVA: BORCA BATIKLIK SEBEBİYLE İFLAS (İflasın Açılması)
KARAR TARİHİ: 24/06/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili, 04.07.2017 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirketin, televizyon programları, dizi, yarışma vs yapımcısı olduğunu, ticari faaliyetinin çeşitli televizyon kanalları için anahtar teslim yapımlar hazırlanmasından ibaret olduğunu, son dönemde müvekkilinin ağırlıklı olarak televizyon dizisi projeleri gerçekleştirdiğini, gelirlerinin asıl olarak televizyon programınlarının yapımı karşılığı televizyon kanallarından aldığı ücretler ile ikincil olarak tamamlanmış ve Türkiye’de yayınlanmış yapımların yurtdışında gösterimi halinde lisans gelirlerinin oluşturduğunu, reyting sisteminin hakim olduğu sektörde, gelirinin, yapımcılığını üstlendiği projelerin izlenme oranlarıyla doğrudan ilişkili olduğunu, izlenme oranlarının istenen oranda olmaması halinde müvekkilinin yapımlarını yayınlayan televizyon kanallarının bekledikleri reklam gelirini alamadıkları gerekçesiyle yapımları ivedilikle yayından kaldırdığını, izleyici taleplerine göre yön alan bu sektördeki her yapımın, yapımcı açısından yüksek alınması anlamına geldiğini, yaşanan ve devam eden siyasi ve ekonomik gelişmeler nedeniyle dizi yapımcılığı sektöründe hissedilir bir daralma meydana geldiğini, erken sona erdirilen bu projeler için yapılan yüksek yatırımlardan gelir elde edilemediğini, diğer yandan reklam sektöründe reklam verenlerin yatırımlarının da azalmasının söz konusu olduğunu, müvekkilinin halihazırda yapımı devam eden bir projesinin olmadığını, önceki bazı yapımlardan elde ettiği yurt dışı lisans gelirlerinin ise borçlarını karşılamaya yetmediğini, nakit dengesi korunamadığından dolayı mali açıdan tıkanma noktasına geldiğini, aleyhine başlatılan icra takipleri nedeniyle şirketin nakit darlığının daha da kötüleştiğini, müvekkili şirketin aktiflerinin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hemde satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço düzenlendiğini, bu ara bilançoda müvekkilinin aktiflerinin, şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmeyeceğinin açıkça gözüktüğünü, borcunun aktiflerini aşmış durumda olduğunu iddia ederek, müvekkili şirketin iflas isteminin kabulü ile İİK 179. madde gereğince iflasına karar verilmesini talep etmiştir. Alacak iddiasında bulunan gerçek ve tüzel kişiler davaya müdahil olarak katılarak yazılı ve/ veya sözlü beyan ve itirazda bulunmuşturlar. DAİREMİZİN 2018/1203 ESAS, 2018/1102 KARAR ve 20.06.2018 TARİHLİ KARARI ile; Talep eden … Ltd.Şti vekilinin müdahale talebinin, 24.01.2018 tarihli duruşmada ara karar ile reddine dair yapılan istinaf başvurusu, şartları oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI; Mahkemece, davanın borca batıklık nedeniyle TTK 376 ve İİK 179. maddelerine dayalı hasımsız İflas talebinden ibaret olduğu, şirketin pasifinin, aktifinden fazla olduğunun anlaşılması üzerine, şirket durumunu derhal ticaret mahkemesine bildirmeye mecbur olduğu, bu mecburiyetin şirketi idare ve temsil ile görevlendirilmiş kişilere, Anonim Şirketler ile Kooperatiflerde yönetim kuruluna, limited Şirketlerde müdürlere düşeceği, davacı şirket kayıtlarına göre şirket ortaklarının … ile … olduğu, bu iki tüzel kişi ortaktan müteşekkil şirketin 21.09.2019 tarihinden bu yana şirket müdürü … olduğu, TTK 623/2. madde uyarınca şirketin gerçek kişi temsilcisi … olduğu, diğer ortağın şirket …’ni temsilen …‘ın A grubu imza yetkilisi, Türkiye ‘de yerleşik …’ın ise B grubu imza yetkilisi olduğu, Türkiye’de faaliyet gösteren davacı şirketin, faaliyetlerinin İş sözleşmelerine dayalı olarak Türkiye’de yerleşik Türk vatandaşları racılığıyla genel müdür ünvanı ile istihdam edilen … ve Ticaret Direktörü ünvanı ile istihdam edilen … tarafından yürütüldüğü, ancak bu yöneticilerin davacı şirket ile olan İş sözleşmelerinin 2017 Mayıs – Haziran aylarında davadan önce feshedildiği, davacı şirket ile hukuken ve fiilen ilişkilerinin sonlandırıldığı, Nisan 2017 ayından sonra şirketin finansal durumunun bağımsız mali denetim firmalarına inceletilmesi sonucunda şirketin borca batık ve borçlarını ödeyemez durumda olduğunun tespiti ve 21.06.2017 tarihinde düzenlenen ara bilançoda da bu hususun kesinlik kazanması üzerine şirket ortakları tarafından alınan 22.06.2017 tarihli ve 2017/3 nolu olağanüstü genel kurul kararı gereğince şirketin ticari faaliyetlerinin sona erdirilmesine ve borca batıklık sebebiyle İflas bildiriminde bulunulmasına karar verildiği ve mahkemeye iş bu davanın açıldığı, davacı şirket vekillerinin dava açarken genel vekaletname verdikleri görülmekle şirketin tüzel kişiyi temsilen … ile A grubu imza yetkilisi … ve B grubu imza yetkilisi …’ın İflas talebine dair ve şirket yönetiminin akibeti yönünden beyan ve bilgilerinin alınması için duruşmaya çağrılmalarına rağmen duruşmaya sadece B grubu imza yetkilisi …’ın katıldığını, beyanında Türkiye ‘de şirketin müdürü olarak görev yaptığını, şirketin iflasını müdür olarak talep ettiğini, alacaklılar listesinin gerçek alacaklılar olduğunu, A grubu imza yetkilisi olanların noterden yeminli tercüman vasıtası ile tercüme edilmiş beyanlarını dilekçe ekinde mahkemeye sunulduğu, davacı şirket müdürü olarak beyanlarında İflas isteğini beyan ettiklerini TTK 376/3. madde uyarınca limited şirketlerde münhasıran müdüre ait olan borca batıklık sebebiyle İflas isteme yetkisinin davacı şirketin tüzel kişi müdürünü temsil yetkili şahıs tarafından davacı şirket vekillerine verilen vekaletnameler ile kullanıldığının kabul edildiği, İflas talebinin İİK 166. maddesi gereğince ilan edildiği, davacı şirketten alacaklı olduğunu bildirenlerin davaya müdahale ettiğini, davanın mahiyeti gereği borca batıklığın tespiti açısından re’sen 5 kişilik bilirkişiler heyetinden 30.05.2019 tarihli rapor alındığını, 18.09.2019 tarihli ek rapor alındığını, kök raporda, davacı şirketin özellikle satılan hizmet maliyetlerinde 2016-2017 yıllarında büyük bir artış görüldüğü, maliyetlerdeki bu artışın şirketin öz kaynaklarına doğrudan negatif olarak yansıtıldığı, buna karşılık davacı şirketin gelecek yıllara ilişkin yapım gelirlerini mali tablolarında sistematik olarak yer vermediği, öz kaynak hesapları yapılırken yapım ve markalarının toplam piyasa rayiç değerinin dikkate alınmadığı, bu tutarın dikkate alınması halinde öz kaynakları yaklaşık olarak 54.699.998,19 TL tutarında pozitif olarak etkileyeceği, 31.03.2019 tarihli bilançosunda borçlar hesabında, 78.813.703,08 TL olduğu, bu tutarın davacı şirketin hakim ortağından faaliyetlerini sürdürmek için almış olduğu paraların ve bunların faizlerinin toplamı olduğu, davacı şirketin hakim ortağından faaliyetlerini sürdürmek için almış olduğu paraların ve bunların faizlerinin toplamı olduğu, davacı şirketin mali borç olarak muhasebeleştirdiği ve öz kaynaklarına negatif olarak yansıtıldığı, bu tutarın takdiri mahkemeye ait olmak üzere örtülü sermaye olarak değerlendirildiği ve öz kaynaklar içerisinde negatif olarak yer almaması gerektiği kanısına varıldığı, incelenen dosya kapsamına, kayyım ve bilirkişi rapor ve ek raporları ile müdahillerin beyanlarına göre, sermayesinin tamamı yabancı ortaklara ait davacı şirketin, Türkiye’de format sahibi olduğu, TV programları, diziler, sinema filmleri, TV yarışma programları vb, programlar yapmak, yayınlatmak, yurt dışı pazarlamasını yapmak üzere faaliyet gösterdiği ve bu faaliyetlerinden, dizi satışlarından çok ciddi gelir elde ettiklerinin dosya kapsamından sabit olduğu, borca batıklığın kesin tespiti açısından re’sen pekçok karar verilmiş olmasına rağmen, şirketin yabancı ortakları tarafından kendilerinin Türk Hukukuna tabii olmadıkları gerekçesine dayalı olarak yerinde inceleme taleplerinin kabul edilmediği, dolayısıyla şirketin pozitif öz kaynak tutarının tespit edilenin çok üzerinde olduğu rakam olarak kesin tespiti yapılamasa dahi mevcut delil ve müdahil … A.Ş tarafından dosyaya sunulan resmî beyanlardan anlaşıldığı, davacının dava dilekçesinde ekli bildirdiği ara dönem bilançosunun doğrulanmadığı, 6102 sayılı TTK ‘nın öz kaynakları yerini tutan ödünçler başlığı altında, ortaklar veya onlara yakın kişiler tarafından şirketin finansal durumu itibarıyla öz kaynak koymalarının uygun olduğu bir anda, bunun yerine verilen ödünçler olduğunun belirtildiği, bu tür örtülü sermaye uygulamalarının önlenmesi için aynı maddede bu tür ödünçlerle ilgili olarak iflastan önceki bir yıl içinde şirketin ortaklarına yaptığı ödemeleri ortakların şirkete geri vermek zorunda olduğunun düzenlendiği, böylece, şirket ortakları ve yakınlarının şirketin İflas durumuna geldiği dönemlerde şirkete borç verdikleri parayı çekerek şirketin diğer alacaklılarını mağdur etmelerini engellenmek istendiği, böylelikle Uluslararası standartlara göre öz kaynakları negatif olan kurumlarda bir an önce sermaye artırmak ve bu şekilde sermaye yetersizliği nedeniyle faaliyetleri sekteye uğrayan kurumları faaliyetlerine devam edebilir hale getirmek olduğunu, iş bu maddenin kabul görmemesinin sebebinin ortakların şirketi gönüllü olarak finanse etmelerinin engellenmesi olasılığının yüksek olması olarak görülmesi olduğu ( Adalet Komisyonu raporu ), nihayet İflas istemindeki asıl amacın alacaklıların alacağını ödememek olduğu neticesine varıldığı, vergi hukukuna göre ortaklara borcun örtülü sermaye kapsamında olduğu, genel hukuki nitelendirmeye engel olmadığı, borç para aktarılmasının her yönüyle örtülü sermaye kapsamında değerlendirileceği, davacı şirketin halen ve gelecekte önemli miktarda gelir elde etmeye devam edeceği, tüm bu hususlar bir yana davanın temel koşulu borca batıklığın tespit edilemediği, bilakis şirketin sağlıklı işleyişinin temin edilmesi halinde borca batıklık bir yana çok ciddi gelir elde eden tüm borçlarını ödeyebilecek bir şirket olduğu gerekçesiyle, davanın reddine, tüm tedbir kararlarının ve yönetim kayyımları heyeti görevinin hükmün kesinleşmesine kadar devamına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak, müvekkili şirketin hali hazırda gelirleri olduğundan bahisle 13.10.2017 tarihinde 2004 sayılı İİK m.159 ve 181. hükümlere göre denetim kayyımı atandığını ve muhafaza tedbirlerine hükmedildiğini, acil ve mali işlerle sınırlı olmak üzere yönetim kayyımı atandığını, borca batıklığın tespiti için kök ve ek rapor alındığını, gerekçede, şirket ortakları tarafından borç olarak verildiği görülen 78.813.703,08 TL ‘nin ve bu tutara işleyen 14.813.703,08 TL tutarındaki faizin örtülü sermaye olarak kabul edilmesi gerektiği, şirketin fikri ve sınai mülkiyetinde olan yapım ve markaların İflas dosyasına sunulan bilançoda hatalı olarak 1 TL olarak gösterildiği, ortakların borçlarının örtülü sermaye kabul edildiği aynı zamanda dizi ve yapımların rayiç bedel üzerinden hesaplandığı durumda bilançonun 19.03.2019 tarihi itibariyle 54.699.988,19 TL pozitif durumda bulunduğu, İflas başvurusunun alacaklıların alacaklarının ödenmemesi için gerçekleştirildiği kanaatine varıldığının belirtildiğini, mahkemece, feri müdahilleri ve kendisi tarafından atanan kayyım heyetlerini dinleyip müvekkili şirketin beyanlarını tamamen gözardı ederek, hiçbir kanuni şart olmamasına rağmen yönetim kayyımı atadığını, müvekkili şirketin hukuki dinlenilme hakkı başta olmak üzere maddi ve usulü haklarını doğrudan ihlal eden bir tutumla davanın yürütüldüğünü, bu tutum neticesinde bir kısım feri müdahillerin iddiasıyla başlayan ve müvekkili şirket ile vekillerine husumet besleyen kayyım tarafından benimsenen hiçbir kanuni dayanağı olmayan örtülü sermaye iddiası ile dava hakkında sonuca varılmasına elverişli olmayan bilirkişi raporları değerlendirilerek İflas başvurusunun reddedildiğini, şirket ortakları tarafından verilen borcun örtülü sermaye adıyla şirketin aktifi kabul edilmesinin hiçbir yasal dayanağı olmadığını, mahkemenin 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 12. maddesi ile TTK ‘nin mülga edilen 615 maddede yer verilen öz kaynakların yerini tutan ödünçler başlıklı hükmü olduğunu, mahkemenin mülga kanunu hukuki sebep kabul ettiğini, HMK 33. maddede yasanın uygulanmasına yönelik temel kuralın ortaya konulduğunu, hakimin Türk hukukunu resen uygulayacağının belirtildiğini, ortakların alacağının örtülü sermaye kabul edilip şirketin aktifi olarak değerlendirilmesinin Kurumlar Vergisi Kanununa aykırı olduğunu, KVK ‘nın 12. maddesi uyarınca “Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların bu hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır “ düzenlemesi bulunduğunu, şirkete verilen borcun örtülü sermaye sayılmasının yaptırımının ise sadece vergi hukuku açısından sonuç doğurduğunu, bu sonucun ise söz konusu borcun gider olarak matrahtan düşülememesi olduğunu, özel hukuk bakımından bunların borç niteliğini ortadan kaldırmayacağını, örtülü sermaye gerekçesinin sermayeye dair hükümlere aykırı olduğunu, TTK 602. maddesinde şirketin borç ve yükümlülükleri dolayısıyla sadece malvarlığı İle sorumlu olduğuna yer verildiğini, müvekkili şirkete ait markalar ve fikri hakların rayiç bedelinin tamamen fiktif şekilde, hiçbir somut veriye dayanmaksızın tespit edildiğini, müvekkili şirkete ait, “Paramparça “ ve “ Kördüğüm “ isimli dizilerin dağıtım şirketi aracılığı ile yurt dışındaki muhtelif yayıncılara satıldığını, müzakere edilen anlaşmalara göre dizilerin ilerleyen seneler için elde edilmesi muhtemel görülen satış gelirlerinin yapılan projeksiyonlar ile öngörüldüğünü, kesin nitelikte olmadığını, nitekim başta “ Paramparça “ dizisi olmak üzere fiiliyatta yurt dışı satışlarından elde edilen gelir tutarlarının projeksiyonlara nazaran düşük kaldığını, kök raporda ise İş bu projeksiyonlarda öngörülen tutarları aynen benimseyerek dizilerin rayiç bedelini tespit etmiş gözüktüğünü, kök rapordaki ilgili tespitlerin müvekkili şirkete ve vekillerine karşı son derece taraflı bir biçimde ve tamamen bir kısım müdahillerin verdiği bilgiler doğrultusunda hazırlanan 09.03.2018 tarihli kayyım raporu esas alınarak hazırlandığını, bilirkişilerin kök raporda esas aldıkları rakamların, davanın açıldığı tarih olan 04.07.2017’de öngörülmesi mümkün olmayan 2019 ve devamındaki satış rakamları hakkında bugün yapılan öngörülere dayalı tespit yapıldığını, kaldı ki 31.03.2019’da tespit edildiği anlaşılan bu rakamların büyük oranda yanlış olduğunu, 2019 yılındaki satış beklentilerinin karşılanmamasıyla vaki olduğunu, mahkemenin tüm yargılama sürecinde hak arama özgürlüğü İle hukuki dinlenilme hakkını ihlal ettiğini, hukuki şartlar mevcut olmamasına rağmen yönetim kayyımı atandığını, müvekkili şirket vekillerinin vekil olarak kabul edilmeyerek, mahkeme tarafından atanan kayyım heyeti tarafından davada temsile karar verildiğini, İflas davası açılmasının asıl amacının alacaklıların alacağının ödenmemesi olduğu değerlendirmesinin hiçbir tutarlı yanı bulunmadığını, İflas başvurusunun İflas erteleme istemli olmadığını, diğer taraftan müvekkili şirket ortaklarının, şirketin en büyük alacaklısı olmalarına karşı alacakları için şirket hakkında hiçbir takibata girişmediklerini, malvarlığının ortaklara yada üçüncü kişilere devrinin de söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin malvarlığının bila bedel devri olarak gösterilen, müvekkili şirket ile şirket ortağı … arasında imzalanan 13.08.2008 tarihli kullanım ve dağıtım sözleşmesinin ise hiçbir şekilde bu amacı taşımadığını, sözleşmenin İflas başvurusundan tam 9 yıl önce şirketin yeni kurulduğu zamanda imzalandığını, sözleşme sebebiyle şirket gelirlerinde hiçbir azalma olmadığını, muhafaza tedbirlerinin kaldırılması ve kayyım heyeti görevine son verilmesi gerektiğini, söz konusu tedbir kararlarının muhafaza tedbirlerin geçici hukuki koruma niteliğinde olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını, borca batık şirketin iflasına karar verilmesini ve tüm tedbirlerin kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, talep tarihinde yürürlükte bulunan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun mülga 179. maddesi ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 376. maddesi gereğince, şirketin sermayesinin kaybı, borca batıklık nedeniyle iflas istemidir. İflas yargılaması, yasal düzenleme kapsamında yetkili olan, şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde gerçekleştirilmiştir. Şirketin, 22.06.2017 tarihli olağanüstü genel kurul kararı ile faaliyetinin sona erdirilmesine ve borca batıklık sebebiyle İflas bildiriminde bulunulmasına dair karar üzerine iş bu dava açılmıştır.İflas talebi İİK 166. maddedeki usulle ilan edilmiştir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun mülga 179. maddede, sermaye şirketleri ile kooperatiflerin borçlarının aktifinden fazla olduğu idare ile temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye halinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verileceğine yer verilmiştir. 6102 sayılı TTT’nın 376. maddenin üst başlığı, sermayenin kaybı, borca batık olma durumu, başlığı ise çağrı ve bildirim yükümüdür. 376. maddede, son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulunun, genel kurulu hemen toplantıya çağıracağı ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunacağı, son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhal toplantıya çağrılan genel kurulun sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirketin kendiliğinden sona ereceği, şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulunun aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hemde muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartacağı, bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması halinde, yönetim kurulunun bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildireceği ve şirketin iflasını isteyeceği, İflas kararının verilmesinden önce şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklıların sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasının yazılı olarak kabul etmiş ve beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliğinin yönetim kurulu tarafından İflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olması, aksi halde mahkemeye bilirkişi incelemesi için yapılmış başvurunun iflas bildirimi olarak kabul olunacağı belirtilmiştir.TTK 376. maddesi, TTK ‘nın Anonim Şirketinde, yönetim kurulunun görev ve yetkileri bölümünde yer almaktadır. Davacı şirket bir limited şirkettir. Dava tarihi 04.07.2017 ‘dir. Şirkete ait ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinden, şirketin davadan önce 18.05.2017 tarihli olağanüstü genel kurul gerçekleştirdiği ve şirketin mevcut tüzel kişi müdürü …’nin gerçek kişi temsilcisi olan …’in gerçek kişi temsilciliği görevinin sonlandırılmasına ve yerine gerçek kişi temsilcisi olarak Birleşik Krallık vatandaşı, …’in atanmasına, mevcut B imza yetkilisi olarak atanmış olan …’in imza yetkilerinin sonlandırılmasına, B grubu imza yetkilisi …’in imza yetkilerinin sonlandırılmasına, A grubu imza yetkilisi …’ın imza yetkilerinin sonlandırılmasına, C grubu imza yetkilisi olarak atanmış …’ın imza yetkilerinin sonlandırılmasına, şirketin temsil ve ilzamına İlişkin tüm mevzuat imza sirkülerinin ve kararların iptaline ve imza sirkülerinde belirtilen kimselerin temsil ve ilzam yetkilerinin kaldırtılmasına dair kararlar alındığı, dava dilekçesine ekli vekaletnamenin davacı şirket adına …’nin gerçek kişi temsilcisi olan …’e ait olduğu, şirketin iflasını istemeye ve istenilen iflası reddetmeye yetkisinin bulunduğu anlaşılmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 181. madde üst başlığı “ Usul”dur.Maddede, 159,160, 164,165 ve 166. maddelerin bu fasıl hükmüne göre vukua gelen iflaslarada tatbik olunacağı belirtilmiştir. İflas talep eden şirketin talebinin niteliği, davacı şirketin istinaf nedenleri ve özelikle hasımsız olarak açılan iş bu davanın, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 382. madde hükmüne göre çekişmesiz yargı işlerinden olması, aynı yasanın 385/2. fıkrasında yer verilen, çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesinin uygulanacağına ilişkin düzenlemede dikkate alınarak istinaf incelemesinin yapılması gerekmiştir. Uyuşmazlık, şirketin borca batık olup olmadığı, bu konuda mahkemece yapılan yargılamanın yeterli olup olmadığı, şirket ortağının vermiş olduğu borcun örtülü sermaye olarak kabulünün ve şirketle ilgili olarak tedbirlerin devamı kararının isabetli olup olmadığı, kayyım raporları ve bilirkişi kök ve ek raporun, şirket malvarlığının rayiç değerlerinin tespiti yönünden yeterli olup olmadığıdır. Mahkemece, 13.10.2017 tarihli ara karar ile başlangıçta davacı yanın sunduğu beyanname ve ara bilanço doğrultusunda herhangi bir muhafaza tedbiri alınması zorunlu görülmemiş ise de özellikle duruşma sırasında dinlenen müdahiller, vekilleri ve müdahale talep eden … A.Ş tarafından sunulan 10.10.2017 tarihli dilekçe ve eklerinin incelenmesinden, davacının gelir elde ettiği ve etmeye devam ettiğinin anlaşıldığı, İİK 181.madde atfı ile İİK 159. madde uyarınca davacının malvarlığının korunması, şirketin faaliyetlerinin denetim altına alınması, alacaklıların menfaatlerinin korunması için muhafaza tedbirleri kapsamında, davacı şirket malvarlığının korunması, alacaklıların korunması, şirket organlarının alacakları kararların uygulanması ve tüm tasarruf ve harcamaların, ödemelerin para transfer ve ödemelerin, para transferlerinin ( yurt dışı transferlerde dahil ) ve temliklerinin kayyım denetimine tabi tutulmasına, şirkete denetim kayyımı olarak ekonomi finans işletme uzmanı Dr. … ve yeminli mali müşavir …’nın atanmasına, kayyımlar tarafından şirketin gidişatı ve işlemleri hakkında iki ayda bir rapor tanzim etmelerine karar verilmiştir. Mahkemenin 01.11.2018 tarihli celse ara kararının “3” nolu bendinde, kayyımlar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin dilekçe ve ekleri, ayrık olarak sunulan dilekçe içeriği ve kayyımlar tarafından işlerin sağlıklı yürütülemediği ve karar alınamadığı belirtilerek, kayyımların yönetim kayyımlığı görevinden alınmalarına karar verilmiştir. Bu kapsamda, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun incelenmesi uygun olacaktır. İş bu taleptede uygulanma yeri bulunan 159. madde başlığı “ muhafaza tedbirleri “dir. Maddenin 1. fıkrasının ilk cümlesinde, İflas talebi halinde mahkemenin, ilk önce alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlerini emredebileceği belirtilmiştir. Muhafaza tedbirleri maddede tahdidi olarak sayılmadığı gibi mahkemeye şartlara göre zaruri görülen bütün muhafaza tedbirlerini almak gibi geniş bir yetki ve görev verildiği anlaşılmaktadır. Bu tedbirler, borçlunun mallarının defterinin tutulması, borçlunun mallarını başkasına devretmemesi için muhafaza altına alınması, tapu kaydına tedbir şerhi verilmesi gibi tedbirler olabilmektedir. Tedbir alınmadığı takdirde, alacaklıların menfaatini tehlikeye düşecekse tedbirin alınmasında zaruretin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu anlamda, davacı şirketin faaliyet alanları, mevcut durumu ve dosya kapsamı karşısında mahkeme tarafından alınan muhafaza tedbirinde bir isabetsizlik görülmediği gibi gerekli olması nedeniyle aksi durumda olası zararlar meydana gelebileceğinden, davacı vekilinin buna dair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Mahkemenin 18.12.2017 tarihli ara kararı ile muhafaza tedbir kararı 2 olarak, kayyım heyeti tarafından 15.11.2017 tarihli ön raporun verildiği, davacı vekili ve bır kısım müdahillerin birden fazla dilekçe ile muhafaza tedbirleri vb hususlarda talepte bulunduğu, 159. madde muhafaza tedbirleri kapsamında, davacı şirketin kayden veya yasal olarak yönetim boşluğu olmadığı hakim yaöneticiler ve temsilciler yurt dışında olsa dahi faaliyetlerinin devam ettiği, ancak şirketin incelenen sicil dosyasına göre, şirket organı olarak hakim ortak şirket temsilcisi ve münhasıran imza yetkilisi Hollanda’da yaşayan müdür …, A grubu imza yetkilisi müdür … ile B grubu imza yetkilisi Türkiye’de yaşayan …’ın İflas talebine dair zorunlu olarak onaylarının alınması ve şirket yönetimi ve akıbeti yönünden beyan ve bilgilerinin alınması için duruşma günü çağrılıp dinlenmelerine ve diğer tedbir kararları alınmıştır. Davacı vekili, 17.01.2018 tarihli yazılı dilekçesi ile şirket müdürlerinin dinlenmelerine karar verişmiş ise de yurt dışında bulunan iki yetkilinin ciddi kaygılar taşımaları nedeniyle gelemeyeceklerini, kendileri aleyhine mevcut bulunan yakın ve muhtemel tehditler nedeniyle, can ve mal güvenlikleri bakımından tehlike arz ettiğini, E-posta yazışmalarından anlaşılacağı üzere …‘ın birçok kez tehdit içeren mesajlar aldığını, sesli mesajlarda, şirketin borçlarını ödemediği takdirde hesap, varlık ve dahi çocuklarının yok edileceği, bunun kendisi ve ailesine başka yollarla ödetileceğinin belirtildiğini, Londra polisinin 6 ay süreyle koruma kararı verdiğini, gelmemiş olsalar dahi şirketin borca batıklık durumu ve akibetine İlişkin yeminli tercüman tasdikli detaylı beyanlarını sunduklarını ve kabullerini, beyanların yeterli görülmemesi halinde isticvaplarının bulundukları yerde istinabe suretiyle yapılmasını talep ederek belgeleri dosyaya ibraz etmiştir. … mahkemeye katılarak beyanda bulunmuş ve halen Türkiye’de şirket müdürü olarak görev yaptığını, şirketin iflasını müdür olarak istediklerini beyan etmiştir. 30.10.2018 tarihli kayyım heyeti raporunda, şirketin Şişli / İstanbul adresine taşınması nedeniyle merkez tescili konusunda gerekli işlemlerin yapıldığı, kayyım heyetinin toplantıları ve çalışmalarının yürütülmesi için daire kiralandığı, şirkete yöneltilen ödeme taleplerini ve bunların hukuki dayanaklarının incelenmesi esnasında 30.12.2016 tarihli … A.Ş, … TV ve … arasında imzalanan protokolde … tarafından temsil edildiği, protokolün taraflar arasında geçersiz kılınmasının sağlanması amacıyla dava açıldığı, şirket envanterinde yer alan dizi ve filmler ile ilgili yapılan çalışmalara gelince, şirketin dağıtım sözleşmelerinin incelendiği, dağıtım haklarının kimde olduğunun tespiti için bu dizi ve filmlerin yurt dışı gelirlerinin kime ait olduğunun tespiti açısından son derece önemli olduğu, … tarafından 13 Ağustos 2008 tarihinde …ile arasında imzalanan Genel Dağıtım Sözleşmesinin imzalandığı, 3 yıl geçerli olduğu, ikinci sözleşmenin imza tarihinin 2013 olduğu, ikinci sözleşmenin geçersiz olduğu, bunun üzerine ihtarname çekmek suretiyle uyarılarda bulunulduğunu, 2018 yılında, … ve … isimli dizi filmlerden, yurt dışı gelir payı olarak sağlanmak üzere Türkiye’de yerleşik … A.Ş ile İsveçte faaliyet gösteren firmaya … tarafından faturalar düzenlendiği, yurt dışı gelirlerinin bir bölümünün 31.12.2017 bilançosunda tahakkuk ettirilmiş olan gelecek aylara ait gelirler hesabından mahsup edildiği, davacı şirketin mali borçları içerisinde yer alan, … firmasına ait olan toplam 78.684.825,64 TL ‘lik borç tutarının 67.121.423,06 TL ‘lik kısmının, … ( Hollanda )’nın davacı şirkete vermiş bulunduğu, ancak heyetleri örtülü sermaye olarak değerlendirilen borçlardan, 11.563.402,58 TL ‘lik kısmının ise söz konusu borçlanmaya ( örtülü sermaye ) ait faiz alacaklarından olduğuna İlişkin olarak şirketin 2017 yılı kayıt ve işlemlerinin doğruluğunun tasdikinden sorumlu denetim firmasının 2017 yılı Kurumlar Vergi Beyannamesi tam tasdik raporunda da şirketin 2017 yılı, dönem başı öz kaynak tutarının negatif olması sebebi ile borçların tamamının örtülü sermaye olarak değerlendirildiğinden teyit edilmiş olduğunun taraflarına iletilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden anlaşıldığı, şirketin borç asıllarının yaklaşık 13,1 milyon TL olan geçmiş dönemlerde ödenmemiş olan takibe dönüşmüş olan alacakların yapılandırılması kapsamında yeniden yapılandırıldığı, icra takiplerine konu çeşitli borçların itiraz konusu olup, olmayacağının ve borç tutarlarının gerçek bir işleme ait olup olmadığı ve şirketin sahip olduğu maddi olmayan haklara ilişkin sahip bulunan hak ve yükümlülüklerin şirkete hizmet sağlayan kişi ve işletmelerle yapılmış sözleşmelerin hiçbirinin uhdelerinde bulunmaması ve sözleşmelerin şirketin eski yöneticileri ve temsilcilerinden istenmesine rağmen rapor tarihi itibariyle taraflarına ibraz veya teslim edildiği bu nedenle teyit edilemediği belirtilmiştir. 03.12.2019 tarihli kayyım heyeti raporunda, şirket envanterinde yer alan dizi ve filmler ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda, heyet tarafından 01.03.2019 tarihi itibariyle envanterde bulunan dizilerin firmalara satışına izin verildiği, davacı şirketin 30.09.2019 yılı dönem karı ( çeşitli mutabakatsızlıklar sebebiyle gider tahakkuklarının yapılamadığı, çeşitli gider ve finansman giderlerine karşılık ayrılmamak üzere) 8.020.620,84 TL olarak gelir tablosunda yer almakta olduğu, şirketin gerçekleştirmiş olduğu yurt içi ve yurt dışı satış gelirlerinin 11.784.902,74 TL ‘lik kısmının 2019 yılı gelir tablosunda brüt satışlar içerisinde gösterilemediği, 2018 yılı bilançosundan devrolunan gelir tahakkuklarından mahsup edildiği, fark tutarının 16.985.888,16 TL olduğu, şirket dizileri ve formatlarının yönetiminin kendi adına … erişim ve yönetim hakkı bulunan keza … dışında örneğin … ve … gibi digital platformlarda da yayınlatabilme yetisi olan ve korsan yayınları engellene güvencesi verecek şirketlerle ilgili araştırma sürecine girildiği, birçok seçenek araştırıldığını iki şirket ile görüşüldüğü ve … ve … isimli bu şirketlerden teklif alındığı, 18.07.2019 tarihli celse sonrasında anılan celse ara kararında da değinilen “…” ve “…” isimli filmlerin tescil işlemininde gerçekleştirildiği belirtilmiştir. 24.12.2019 tarihli kayyım raporunda, Kördüğüm dizisi ile ilgili olarak … A.Ş vasıtası ile yapılanlar dışında grup şirketlerden … aracılığıyla gerçekleştirilen satışlara ilişkin olarak yapılan tahsilatlar toplamının dava öncesi yapılan ve şirketin anılan dönem muavin defter ve fiş kayıtlarından anlaşılan tutarın 1.500.000 USD ve sonrasında 307.842GBD olduğu, kayyım heyetinin görev yaptığı süre içerisinde … Levent şubesine gelmiş olan 307.842 GBP ile zorunlu ödemeler dışında banka tarafından resen İcra ödemeleri yapıldığı, … dizisi ile ilgili defter kayıtlarına göre 2019 yılı içerisinde gerçekleşen tahsilat tutarının toplam 178.195,38 USD ve tahsilatlara ilişkin bilgiler gösterildiği, banka tarafından resen İcra ödemeleri yapıldığı, bilirkişi raporu ile kayyım raporlarındaki rakamların bazıları açısından fark olduğunun öne sürüldüğü ve bu farkın araştırılmasının talep edildiği, mali konularda herhangi bir farklılık tespit edilmediği, bilirkişi raporunda salt gelir tablosuna yer verilmiş olduğu zamansal açıdan temel alınan tarihin 31.09.2019 tarihi olduğu, kayyım raporunda ise bilançoya yer, verildiği, temel alınan tarihin 03.09.2019 tarihi, kazanç verileri açısından bir farklılık olduğu öne sürülmüş olsada bu hususun bilirkişi raporunda ticari kazanca temel alınan tarihin 31.03.2019 olduğu, ayrıca bilirkişi ek raporundaki mali verilerin iflas davası açılma tarihi olan 21.06.2017,31.12.2017, 31.12.2018 ve 31.03.2019 tarihlerine ilişkin düzenlendiği böylece müdahil vekilleri tarafından iddia edilen tutarların karşılaştırılan iki rapor dönemlerinin farklı olmasından kaynaklandığı belirtilmiştir. 11.06.2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda, davacı iddiası, müdahil istekleri özetlendikten sonra, şirketin 07.02.2008 tarihinde tescil edildiği, kuruluş ana sözleşmesinde şirketin amacı ve iştigal konusunun “ eğlenci amaçlı TV programları, günlük programlar, belgeseller, röportajlar ve diğer TV ve radyo programları da dahil olmak üzere her türlü TV ve diğer görsel işitsel eğlence programı formatlarının üretimi, ortaklaşa yapımcılığı, ithalatı, ihracatı, dublajı ve ticaretinin yapılması olarak ifade edildiği, şirketin tamamının yabancı sermayeli olduğunu, kuruluş sermayesinin %99 payının Hollanda’da mükim …, %1 pay sahibi, Hollanda da mukim … olduğu, şirketin hakim ortağının 07.09.2011 tarihli hisse devir sözleşmesi ile şirkette sahibi bulunduğu hisselerinin tamamının yine Hollanda ‘da mukim …’ye devrettiği, şirketin temsil ve ilzam yetkisinin yönergelerle gerçekleştirildiği, bu yönergelerle şirketin temsil ve ilzam yetkisinin A-B-C gruplarına ayrılan farklı limit ve işlemlerle sınırlandırılmış olduğunu, şirket ile Hollanda ‘da mukim … arasında 13.08.2008 tarihli “ Kullanım ve Dağıtım Sözleşmesi “ imzalandığı, sözleşmenin genel bir sözleşme olduğunu, … Grup Şirketleri tarafından üretilen tüm yapımları kapsadığı, dolayısıyla şirket tarafından üretilen ve şirketin mülkiyetinde bulunan tüm yapımların kullanım, dağıtım ve lisanslama haklarının da dahil olmak üzere tüm haklarının da sözleşme kapsamında olduğu, buna göre şirketin bu sözleşme ile yapımlarının tamamının kullanım, dağıtım ve lisanslama hakları da dahil olmak üzere tüm hakların …‘e devrettiği, bu sözleşmeye göre sözleşmenin 3 yıl olup bu sürenin sonunda iptal edilmediği sürece kendiliğinden yenileneceği, sözleşmenin tüm dünya genelini kapsadığı, sözleşmede “asgari garanti tutarı “ nın belirlenmediği ve bu sözleşme dışında şirketin her bir yapımı için … firması ile imzalanan ayrı ayrı sözleşmelerin bulunmadığı, kısaca belirtmek gerekirse söz konusu sözleşme ile genel olarak şirket tarafından üretilen tüm yapımların tüm haklarının, herhangi bir garanti bedeli belirlenmeden şirketin %1 paylı azınlık ortağı Hollanda ‘da mukim … firmasına devredildiği, … (Hollanda) ile … ( İngiltere ) arasında imzalanmış 15.11.2013 tarihli sözleşme ile aralarında davacı şirket yapımlarının da bulunduğu … Grup Şirketlerine ait tüm yapımların dünya genelindeki dağıtım haklarının geçmişe dönük ve 01.01.2010 tarihinden itibaren başlatılmak üzere süresiz olarak … ( İngiltere)’ye bırakıldığı, karşılığında … ( İngiltere ) tarafından … ( Hollanda)’e brüt satış gelirlerinin %7.5 oranında komisyon verileceği hususu İle aksi kararlaştırılmadıkça yapımın üretildiği ülke hariç, dağıtım yetkisinin dünya genelini kapsayacağı hususlarının kararlaştırıldığının görüldüğü, yapılan araştırmalarda TV dizilerinin TV’lerde yayınladıktan sonra “ ikinci el “ olarak tabir edilen piyasalarda alıcı bulduklarının anlaşıldığı, şirket ile yayıncı kuruluş … arasında imzalanan 19.11.2014 tarihli sözleşme kapsamında üretilen dizinin 3 sezon yayınlanmak üzere 97 bölüm olarak çekildiği, sözleşmede adı geçen dizinin mülkiyet ve telif hakkının yapımcı şirkete bırakıldığı, satış ve pazarlama komisyonları düşüldükten sonraki yurtdışı satış gelirlerinin net olarak taraflar arasında eşit olarak %50 oranında paylaştırıldığı, satış sonucu şirket payına düşen bakiye 1.548.858,21 USD ‘ın ise fatura karşılığı şirkete ödendiğinin anlaşıldığı, şirketin … dizisini Gürcistan ‘a kendisinin pazarladığı 11 seferde toplam 303.800 USD tutarında tahsilat yaptığı, … dizisinin mahkemenin 18.12.2017 tarihli muhafaza tedbir 2 kararı gereğince şirketin nazım hesaplarında 1 TL bedelle kayıtlı olarak göründüğü, Kördüğüm dizisi için … ile imzalanan 21.12.2015 tarihli sözleşme kapsamında 31 bölüm olarak çekildiği, nazım hesaplarında 1 TL bedelle kayıtlı olarak göründüğü, … dizisi ile …tar TV ile 01.02.2015 tarihli sözleşme yapıldığı, … tarafından 31.12.2017 tarihi itibariyle bu diziye İlişkin olarak toplam 93.940 USD tutarında brüt satış geliri elde edildiği, halen şirketin nazım hesaplarında 1 TL bedelle kayıtlı bulunduğu, … dizisi için … İle 15.12.2014 tarihli sözleşme kapsamında dizinin üretiminin 4 bölümden sonra durdurulduğu, … adlı dizi için … ile 28.12.2016 tarihli sözleşme kapsamında 9 bölüm olarak yayınlandığı, 1 sezon 13 bölüm olarak planlandığı, … dizisi için … ile sözleşme kapsamında 13 bölüm olarak çekildiği, gelir tahakkukun yapıldığı, nazım hesaplarında 1 TL bedelli kayıtlı olarak göründüğü, … adlı dizi için … TV ile 28.12.2015 tarihli sözleşme kapsamında üretilen dizinin 18 bölüm olarak çekildiği, nazım hesaplarında 1 TL olarak gösterildiği, yarışma ve eğlence programlarının, şirket tarafından, TV kanallarında yayınlanmak üzere yayıncı kuruluşlar için üretilen prodüksiyonlar olduğu, şirket adına tescil edilen bu tür yapım sayısının 44 olduğu ve bunların 33’ünün Türk Patent Enstitüsü’ne tescil ettirildiğinin görüldüğü, TV filmlerinin “ …”, ”…“ adlı sinema filmeleri üretildiği, filmler için 01.11.2016 tarihinde 3 yıl süre ile 2.500.000,00 TL karşılığında … TV ile sözleşme yapıldığı bu tutarın 1.500.000.00 TL nin şirket tarafından tahsil edildiğinin görüldüğü, şirketin değişen tutarlarda aylık YouTube gelirlerinin bulunduğunun anlaşıldığı, buna göre şirketin 2017 yılında gerçekleşen YouTube gelirlerinin 905.320,18 TL olduğunun saptandığı, bu şekilde şirket hesabına en son 21.01.2018 tarihinde toplam 48.152,74 TL yatırıldığı, bu tarihten sonra şirketin YouTube geliri tahsil etmediği, sektör bilirkişisi … tarafından yapılan incelemeler sonucunda davacı şirket eserlerinin rayiç değerlerinin hesaplandığı, dünyanın en büyük içerik üretim ve yapım firmalarından biri olan …‘un toplam 79 ülkede faaliyet göstermekte olduğu, bugüne dek 287 farklı televizyon kanalında 800’ün üzerinde yapımının yer aldığı, Türkiye’de faaliyet gösteren grup şirketin ise 2008 yılından beri yapımcılık sektöründe faaliyette bulunduğu, bilindiği üzere, gerek ülkemizde gereksede dünyada menkul ve gayrimenkullerin aksine fikir ve sanat eserleri ile ilgili değerlerin kesin şekilde belirlenmesi ( istisnalar hariç) mümkün olmadığı, herhangi bir resmî veya özel kurum nezdinde kayıtlı ve/ veya tescili olsun ya da olmasın özellikle film, dizi, format gibi fikir ve sanat eserlerine konulabilecek nominal değerlerin gerçeği yansıtma ihtimalinin düşük olduğu, bu eserlere ilişkin net ve güncel piyasa değeri hesaplamasının kolay olmadığının bilindiği, şirketin yapımcılığını üstlendiği eserlerin güncel durumunun, bu güne kadar anılan eserlerden elde edilen gelirlerin, piyasadaki satış ve pazarlama dinamikleri de dikkate alınarak taraflarından ilgili eserlere ilişkin bir güncel piyasa değeri öngörüsü yapıldığı belirtilerek, eserlerin ayrı ayrı adları, yapılan sözleşmeler, kayyım raporundaki yaklaşık değerleri, sözleşmelere göre eserlerin satışı ve tahsil edilen bedelleri ve ayrı ayrı maksimum elde edilecek güncel piyasa değerleri belirtilerek, kayyım raporunda beyan edilen yaklaşık değerinin, tüm programların yaklaşık 2.000.000 TL tutarında gelir potansiyeli bulunduğunun değerlendirildiği, listelenen programların Türkiye’de tekrar yayınlarından yaklaşık 750.000,00 TL gelir elde edebileceği, iki adet film olan eserden toplam yaklaşık 1.000.000 TL tutarında gelir elde edileceğinin kayyım raporunda belirtildiği, toplam 500.000 TL satış değeri olabileceğinin değerlendirildiği, tüm açıklamalar doğrultusunda, şirket yapımlarının ve markalarının toplam güncel piyasa değerlerinin TV dizilerinin, 51.010.972,19 TL, yarışma ve eğlence programlarının 750.000,00 TL, TV filmleri, 200.000,00 TL, sinema filmleri 500.000,00 TL YouTube gelirleri 2.168.000,00 TL, tescilli markaların değerinin 345.000,00 TL olmak üzere, davacı şirketin yapım ve markalarının toplam piyasa rayiç değerlerinin 54.699.998,19 TL olduğu, davacı şirketin ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin süresi içinde yaptırıldığı, şirketin 21.06.2017 dava tarihi itibariyle karşılaştırmalı finansal tablolara göre aktif toplamının 106.257.725,64 TL, pasif toplamının 106.257.625,64 TL olduğu, davacı şirketin mahkeme heyetine sunmuş olduğu bilanço tablosuna göre varlıklar toplamının 65.135.923 TL, toplam borçlar ve özsermayenin 65.135.923 TL olduğu, 21,06.2017 tarihli yasal kayıtlar üzerinden yapılan incelemeler sonucunda dönem net zararının 8.204.278,52 TL olarak hesaplandığı, ancak davacı şirketin mahkemeye sunduğu bu tutarın 50.666.561,00 TL olduğunun görüldüğü, şirkete ulaşılmaya çalışıldığı tatmin edici bilgi verilmediği, davacı şirketin 21.06.2017 tarihli ara dönem bilançosunun doğrulanamadığı, davacı şirketin 21.06.2017 tarihli mizan üzerinden alınan icmal çalışması ve buna göre ara toplamlar, gelir – gider farkının 21.06.2017 yasal defter kayıtlarına göre 8.204.278,52 TL olduğu, heyet tarafından, 21.06.2017 tarihli davacı şirketin mizan ve yasal defter kayıtları üzerinden yapılan incelemelerde gelir tablolarına hesaplarına ilişkin olarak mahkemeye sunulan gelir tablosunda özellikle satılan hizmet maliyeti tutarının taraflarınca doğrulanmadığını, davacı şirketin 21.06.2017 tarihli ara dönem gelir tablosunun doğrulanmadığını, davacı şirketin iflas istemine ilişkin 21.06.2017 tarihli gelir tablosunda referans aldığı finansman giderleri, satılan hizmet maliyetleri gibi tutarların taraflarınca yasal kayıtlarla doğrulanmadığı, özellikle 2016 ve 2017 yıllarında büyük bir artışta olduğu, buna karşılık olarak davacı şirketin, gelir tahakkuklarına mali tablolarında sistematik olarak yer vermediği, maliyetlerdeki artışın şirketin öz kaynaklarına doğrudan negatif olarak yansıtıldığı, bunun dışında ana şirketin aynı yıllarda kullanmış olduğu krediler nedeniyle 2016 yılında, 9.375.402,01 TL, 2017 yılında 5.388.582,39 TL finansman giderine katlandığı, bunun da şirketin öz kaynaklarında zarar olarak değerlendirildiği, davacı şirketin 2016 yılında özkaynaklarını kaybettiği, davacı şirketin ortaklarından kullanmış olduğu krediler ve KVK 12. madde kapsamında örtülü sermaye değerlendirilmesi kapsamında, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 12’ci maddesinde düzenlenen örtülü sermaye uygulamasına göre, kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmının ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayıldığı, buna göre işletmede kullanılan borçların örtülü sermaye sayılabilmesi için, doğrudan veya dolaylı olarak ortak veya ortakla ilişkili kişiden temin edilmesi, işletmede kullanılması, bu şekilde kullanılan borcun hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşması gerektiği, örtülü sermaye uygulamasında temin edilen borcun örtülü sermaye sayılan kısmına ilişkin faiz kur farkı ve benzeri giderlerin Kurumlar Vergisi Kanunu uygulamasında gider kabul edilmemesinin hüküm altına alındığı, Kurumlar Vergisine ilişkin 1 sayılı genel tebliğde öz sermaye ölçütüne ilişkin açıklamada, kurumun dönem başı öz sermayesinin sıfır veya negatif değerler taşıması durumunda, söz konusu kurumun ortak ve ortaklarla ilişkili kişilerden yaptığı borçlanmaların tamamının örtülü sermaye olarak değerlendirileceği, sonuç olarak, davacı şirketin özellikle hizmet maliyetlerinde 2016 ve 2017 yıllarında büyük bir artış görüldüğü, maliyetlerdeki bu artışın öz kaynaklarına doğrudan negatif olarak yansıtıldığı, yapım ve markaların toplam piyasa rayiç değerinin dikkate alınmadığı, bu tutarın dikkate alınması halinde öz kaynakları yaklaşık olarak 54.699.998,19 TL tutarında pozitif olarak etkileyeceği, davacı şirketin 31.03.2019 tarihli bilançosundaki kısa vadeli yabancı kaynaklar toplamında mali borçlar hesap grubunun diğer mali borçlar hesabında 78.813.703,08 TL tutarında mali borcunun göründüğü, bu tutarın davacı şirketin hakim ortağından faaliyetlerini sürdürmek için almış olduğu paraların ve bunların faizlerinin toplamı olduğu, öz kaynaklar içerisinde negatif olarak yer almaması gerektiği, bu durumda şirketin yapımlarımında piyasa rayiç değerleri de dikkate alındığında öz kaynaklarının 31.03.2019 tarihi itibariyle 55.304.676,72 TL tutarında pozitif olduğu ve borca batık durumda olmadığı, satışların ve tahsilatların gerçekleşmesi halinde, alacaklıların alacaklarına kavuşması bakımından herhangi bir olumsuzluğun söz konusu olmayacağı ve davacı şirketin uhdesindeki satışa hazır projeleri itibarı ile iyileşme potansiyelini koruduğu belirtilmiştir. 18.11.2019 tarihli bilirkişi heyet ek raporunda, davacı tarafın itiraz ve değerlendirmeleri belirtilerek, sonuç olarak kök raporda değişiklik gerektirecek herhangi bir husus bulunmadığı, örtülü sermaye ve örtülü kazanç hususlarındaki değerlendirmelerin KVK ve uluslararası genel kabul görmüş standartların ve uygulamaların esas alınarak yapıldığı, dolayısıyla kök rapordaki görüş ve değerlendirmelerde değişiklik gerektirebilecek bir husus bulunmadığı davacı şirketin YouTube gelirleri ile ilgili olarak 2017 yılında 13 adet, 2018 yılında 7 adet ve 2019 yılında 9 adet EST YouTube Gelirleri açıklaması ile fatura düzenlediği, söz konusu faturalar karşılığında, 2017,2018 ve 2019 yıllarında tahsil ettiği YouTube gelirlerinin ise toplam 1.786.283.08 TL olduğu, YouTube gelirleri tahsilatlarının kime ne ödeme yapıldığı hususunun kesin olarak tespitinin mümkün olamadığı belirtilmiştir. Bilirkişi heyeti içerisinde, yapımcı sektör bilirkişisi, mali müşavir, finans uzmanı, akademisyen mevcuttur. Bilirkişi raporu, dosya kapsamına uygun, yeterli ve gerekçelidir. Mahkemece, bilirkişi kök ve ek raporu, kayyım raporları ve dosya kapsamına göre karar verilmiştir. Davacı şirketin borca batık durumda bulunmadığı bilirkişi rapor, ek rapor ve kayyım raporları ve dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Özellikle bilirkişi kök raporda, borca batık şirketin dosyaya ibraz etmiş olduğu mali verilerin, ara dönem gelir tablosu, sunulan hizmet maliyeti tutarı taraflarınca doğrulanmadığı, şirketin buna dair yeterli açıklamada bulunmadığı, davacı yapımcı şirketin ürettiği TV dizileri, filmler, programlar vb ile ilgili sözleşmeler, sözleşme tarihleri, yapılan tahsilatlar dikkate alındığında, davacı şirketin bilirkişi raporuna dair ileri sürdüğü itirazlarının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ve özellikle dava tarihinde yürürlükte bulunan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 179. maddesi ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 376. madde kapsamında, şirket hakkında İflas kararı verilebilmesi için gerekli olan borca batık olma şartı iş bu yargılamada sübuta ermediğinden ve ayrıca şirketin hakim ortağının davacı şirkete vermiş olduğu paranın Kurumlar Vergisi Kanunun yukarıda yer verilen maddesi ve tebliğ hükümleri gereğince örtülü sermaye olarak kabulü mümkün görülmese dahi, davacı şirketin borca batık olmadığı, rayiç hesaplamalarda açıkça ifade edildiği üzere yüksek miktarda gelirlerinin olduğu, rayiç değer hesaplamalarının ayrıntılı şekilde yapımcı sektör bilirkişisi tarafından gerçekleştirildiği, davacı tarafın bu inceleme ve ayrıntılı raporların aksini gösterir geçerli bir delili dosyaya ibraz edemediği, dosyaya sunulan davacı şirketle ilgili bilgilerin davacı şirketin defter ve belgelerine uygun düşmediği ve tüm bu konular dikkate alındığında davacı vekilinin şirketin borca batık olduğu iddiası ve rapora dair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Diğer taraftan, mahkeme tarafından davanın reddine rağmen, tedbirlerin ve yönetim kayyımları heyetinin görevinin hükmün kesinleşmesine kadar devamına karar verilmiş olması istinaf konusu yapılmış ve usul ve yasaya aykırı olduğu iddia edilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde yer verildiği üzere, iş bu davada uygulanması gereken hükümlerden birisi 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 181. maddede açıkça belirtildiği üzere aynı yasanın 159. maddedeki muhafaza tedbirleridir. Yasada, alacaklıların menfaati için zaruri gördüğü bütün muhafaza tedbirlere mahkemenin emredebileceği düzenlenmiştir. Davacı şirketin faaliyet alanları, iştigal konuları ve tüm dosya kapsamından mahkemece bu konuda verilen tedbirlerin hüküm kesinleşene kadar devamında bir isabetsizlik görülmemiştir. Kaldı ki 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun ilgili maddeleri gereğince dava çekişmesiz işlerden olup mahkemenin gerektiğinde resen araştırma görevi olduğu gibi aynı yasanın 397/2. fıkrasında, ihtiyati tedbir kararının etkisinin aksi belirtilmediği takdirde nihai kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği düzenlenmiştir. Bu durumda, borca batık olmayan davacı şirketin İflas talebinin red kararında usul ve yasaya aykırılık görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/615 Esas, 2020/5 Karar ve 09.01.2020 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1. bendi gereğince esastan REDDİNE, 2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 59,30 TL harçtan davacının peşin olarak yatırmış olduğu 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,9 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ve yargılamanın niteliği gereğince vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 4- Davacı vekilinin yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 164/2. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.24/06/2021