Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/413 E. 2021/503 K. 08.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/413 Esas
KARAR NO: 2021/503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/10/2020
NUMARASI: 2018/866 Esas, 2020/503 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 08/04/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın babası …’ın … ve … sayılı sigorta poliçesi ile davalı şirkete sigortalandığını ve ölümü halinde de sigortadan sahip olunan teminatların ödeneceği kişi olarak da oğlu müvekkil …’ı gösterdiğini, sigortalı …’ın, 04.07.2008 tarihinde vefat ettiğini, mansup mirasçı olarak da oğlu …’ı atadığını dolaylı olarak 2010 yılı nisan ayında öğrenildiğini, bunun üzerine 20.08.2010 tarihinde davalı şirkete başvuru yapıldığını, davalı şirketin 31.08.2010 tarihli cevabi yazısında; 01.01.2010 tarihi itibariyle 700,86 TL birikim tutarı ve 4.352,90 TL de karpayı tutarı olmak üzere 5.053,76 TL ödeyeceklerini beyan ettiklerini, bunun üzerine de 5.053,76 TL üzerinden Karaman Vergi Dairesine damga vergisi ödendiğini, daha sonra ise ancak 4.078,46 TL ödeyebileceklerini belirttiklerini ve taraflarına 27.10.2010 tarihinde 4.078,46 TL ödendiğini, müteveffa …’ın, davalı şirket tarafından 01.01.2010 tarihinde sigortalandığını ve (4) yıl boyunca da poliçe bedellerinin aralıksız olarak ödediğini, 1. Yıl için 120,00 TL, 2. Yıl için 192,00 TL, 3. Yıl için 307,00 TL ve 4. Yıl için de 491,00 TL olmak üzere toplam 1.110,00 TL prim ödediğini, davalı şirketin yasaya aykırı bîr şekilde toplam primden %37 kesinti yaparak 700,00 TL üzerinden ödeme yaptığını, ayrıca müteveffa …’ın sigortalılıkta (3) yılını doldurduğu halde 4. yıl poliçesinde belirtilen 4.910,00 TL vefat teminatını da usul ve yasaya aykırı bir şekilde taraflarına ödemediklerini belirterek fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı kalması kaydıyla vefat teminatının 04.07.2008 tarihinden, eksik ödenen birikim ile kar payının ise 01.01.2000 tarihinden itibaren uygulanacak en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, 2 yıllık zaman aşımı süresinin geçtiğini, davalı şirket ile davacı murisi arasında 01.01.2000 başlangıç ve 01.01.2012 bitiş tarihli hayat sigortası poliçesi düzenlendiğini, ödenen primlerden yapılan kesinti ve masrafların usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Dava 09.04.2012 tarihinde Tüketici Mahkemesine açılmış, karşılıklı görevsizlik kararı verilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi 2018/1361 E., 2018/1860 Karar ve 13.11.2018 tarihli merci tayini kararı ile görevli mahkemenin Asliye Ticaret mahkemesi olduğuna karar vermiştir. Mahkemece, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına nazaran; davalı sigorta şirketine hayat sigortası yaptıran davacılar murisi olan …ın, 2000-2003 yılı primlerini ödediği, 2003 yılından sonra prim ödemesinin olmadığı, bu sebeple poliçenin 28.06.2004 tarihinde, tenzil statüsüne alındığı, 04.07.2008 tarihinde …’ın vefatının ardından mirasçılarının, davalı sigorta şirketine 20.08.2010 tarihinde başvuruda bulundukları, davalı sigorta şirketince 27.10.2010 tarihinde, 700,86 TL birikim ve 3.377,60 TL karpayı ödemesini davacılara yaptığı, vefat teminatının, poliçenin tenzil statüsünde olmasından kaynaklı olarak mirasçılara ödenmediği, davacıların, murislerinin, hayat sigortasını öğrendiklerini beyan ettikleri tarihten itibaren 2 yıllık Yasal zamanaşımı süresi içerisinde davalı sigorta şirketine başvuruda bulundukları, bu haliyle zamanaşımı süresinin dolmadığı, 3 yılını dolduran sözleşmelerde prim ödemesinin olmaması halinde, sözleşmenin resen tenzile alınabildiği, ihtar yükümlülüğünün tenzil için önşart olmadığı, zira iyiniyet kuralları gereği de prim ödemesini yapmayan tarafın, diğer taraftan ediminin üstünde bir karşılık beklemesinin Hukukun genel ilkelerine aykırı olacağı, davalı tarafça ihtar yükümlülüğünün yerine getirildiği, dolayısıyla risk primi tahsil edilmeyen vefat tazminatı ödemesinin yapılmamış olmasının usulsüz olmadığı gibi davadan önce davacılara ödenen meblağlarda da bir yanlışlık veya hatanın olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; mahkemece alınan bilirkişi raporlarında çelişki olduğunu, çelişkilerin giderilmediğini, ek rapor alınması yönündeki taleplerinin reddedildiğini, 3. bir rapor alınması yönünde bir taleplerinin olmamasına rağmen 19.06.2019 tarihli celse de dosyayı 3. defa farklı bir bilirkişiye tevdi ettiğini, böylece fakru zaruret içinde olan müvekkilinin, 3. defa bilirkişi ücreti yatırmak zorunda bırakıldığını, murisin sigorta poliçesinde oğlunu lehtar olarak gösterdiğini 2010 nisan ayında öğrenildiğini, 20.08.2010 tarihinde davalı şirkete başvuru yapıldığını, davalı şirketin 31.08.2010 tarihinde, “01.01.2010 tarihi itibariyle 700,86 TL birikim tutarı ve 4.352,90 TL de karpayı tutarı olmak üzere 5.053,76 TL ödeyeceklerini” beyan ettiğini, bunun üzerine de 5.053,76 TL üzerinden Karaman Vergi Dairesine damga vergisi ödendiğini, daha sonra ise her nasılsa 27.10.2010 tarihinde 4.078,46 TL ödeme yaptıklarını, bu bedelin 5.053,76 TL’ye tamamlanması gerektiğini, davalının fazla kesinti yaptığını, kesintinin % 5 olup maksimum % 10’u geçemeyeceğini, müteveffa Veli Uysal’ın 01.01.2010 tarihinde sigortalandığını, (4) yıl boyunca da poliçe için toplam 1.100,00 TL prim ödediğini, davalı şirketin yasaya aykırı bir şekilde toplam primden % 37 kesinti yaparak 700,00 TL üzerinden ödeme yaptığını, müteveffa …’ın sigortalılıkta (3) yılını doldurduğu halde 4. yıl poliçesinde belirtilen 4.910,00 TL vefat teminatının da usul ve yasaya aykırı bir şekilde ödenmediğini, davalı şirket tarafından herhangi bir ihtarın yapılmadığını, son raporda bilirkişinin adeta hukuk bilgileri ile alay edercesine; mevzuatı aleyhlerine yorumladığını, mahkemenin yerine geçerek de vefat teminatının ödenmesine gerek olmadığı yönünde hukuki görüş bildirdiğini, mahkemenin de usul ve yasaya aykırı bu görüşe dayanarak hüküm kurduğunu, mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığı gibi kendi içerisinde çelişkili ve hatalarla dolu olduğunu belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava; hayat sigortası kapsamında vefat tazminat bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davalı ile, davacılar Murisi … arasında 01.01.2000 başlangıç ve 01.01.2010 bitiş tarihli ve … Poliçe nolu 1.200,00 TL (1.200.000.000 TL eski para ile) vefat teminatlı, 120,00 TL Yıllık Primli, 29.02.2000 tarihli, prim ödeme vadeleri ise her yıl ocak ayı belirlenen hayat sigortası poliçesi akdedildiği, sigortalı tarafından, 2000 yılı için 120,00 TL, 2001 yılı için 192,00 TL, 2002 yılı için 307,00 TL ve 2002 yılı için 491,00 TL olmak üzere toplam 1.110,00 TL prim ödemesi yapıldığı, murisin 04.07.2008 tarihinde vefat ettiği, lehtar davacının 20.08.2010 tarihinde davalı şirkete başvuru yaptığı, davalı şirketin yapılan ödemelerden yıllar itibari ile toplam 159,69 TL risk primi, 111,00 TL idari masraf ve 138,45 TL ihtihsal masrafı olmak üzere yapılan kesintiler sonrasında vefat tarihi itibari ile, sigorta poliçesinin 700,86 TL birikime ulaştığı, yine sigortalının vefat tarihi itibari ile, 3.377,60 TL kar payı hesaplandığı gerekçesi ile davacıya 27.10.2010 tarihinde toplam 4.078,46 TL ödendiği, bu konularda taraflar arasında her hangi bir uyuşmazlığın olmadığı dosya kapsamından anlaşılmıştır. Uyuşmazlık; poliçenin tenzil statüsüne düşüp düşmediği, davacıya ödenecek vefat tazminatının miktarı noktasında toplanmıştır. Mahkemece uyuşmazlık konularında bilirkişi raporu alınmıştır. 21.11.2014 tarihli bilirkişi (sigorta) raporunda; müteveffa sigortalı lehtarı davacıya ödenen kapital ( Birikim ) tutarının yerinde olduğu, prim borcu ödenmemesi nedeninden poliçenin tenzil statüsüne düştüğü ve dolayısıyla davalı sigortacının vefat teminat riziko yükümü de sonlandığı, ancak; poliçe tenzil ( 26.04.2004 TL ) ihtarının belgelenmemesi halinde, davalı sigortacının davacı lehtara 4.910,00 TL vefat tazminat ödenmesi gerekeceği, bu miktarın kabul edilmesi durumunda ayrıca faiz hesabı yapılması gerektiği ifade edilmiştir. 07.11.2016 tarihli farklı bir bilirkişi (aktüerya) raporunda; müteveffa sigortalı …’a davalı tarafından 26.04.2004 tarihli Taahhüt listesinde gönderi yapıldığına ilişkin fotokopi sunulmuş ise de gönderilen ihtarnamenin tebliğine ilişkin bir belge sunulamadığı, poliçenin tenzil statüsüne düşmediğinin kabul edilmesi durumunda davacıya 4.910,00 TL vefat tazminatı ödemesi yapılması gerektiği, bu miktara vefat tarihinden itibaren 3.688,95 TL faizin eklenmesi ile vefat tazminat tutarının toplam 8.598,95 TL olduğu belirtilmiştir.27.02.2020 tarihli farklı bir bilirkişi (aktüerya) raporunda; ödenen kar paylı birikim tutan doğru olduğu, Sigorta Şirketinin yapmış olduğu ödemede herhangi bir eksikliğin söz konusu olmadığı, Sigorta Şirketinin vefat teminatının 1.200,00 TL olduğuna ilişkin iddiasının yerinde olmadığı, poliçenin tenzile alındığı tarihte vefat teminatın 4.910,00 TL olması gerektiği, 3 yılını doldurmuş olan sözleşmelerde prim ödemesinin yapılmaması durumunda sözleşmenin re’sen tenzile alınabildiği, ihtar yükümlülüğünün tenzil için ön şart olmadığı, kaldı ki ihtar yükümlülüğün yerine getirilmemesinin yaptırımının Genel Şartlara uygun hareket edilmemiş olmaktan kaynaklı cezai müeyyide gerektirdiği, risk primi alınmamış olan vefat teminatının ödenmesi anlamını taşımadığı, tenzil tarihinde 4.910,00 TL olan vefat teminatının 31.12.2003 tarihinde sona erdiği, daha sonra vefat teminatına ilişkin risk priminin tahsil edilmemiş olması nedeniyle vefat teminatının devam etmediği ve sadece kar paylı birikim tutarının ödenmesi gerektiği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunu hükümlerine göre: “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir (2. md.). Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev’i ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınır (15. md.). Noksan tespit edilen değerler hakkında 30’uncu madde hükmü uygulanır (16/4. md.). Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınır (21. md.). (1) sayılı tarifede yazılı nispi karar ve ilâm harcının 1/4 ü peşin alınır (28. md.). Yargılama sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o oturum için yargılamaya devam olunur, takip eden oturuma kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın işleme konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır(30. md.). Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz (32. md.). HMK 120/1. maddeye göre de davacı, yargılama harçlarını mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Davacı vekili davasını Tüketici Mahkemesinde açmış, dava dilekçesinde dava değerini bildirmemiştir. Görevli mahkemece 13.11.2013 tarihli celsede müddeabih üzerinden harç yatırılması konusunda davacı vekiline 2 haftalık kesin süre verilmiştir. Davacı vekili 26.11.2013 tarihinde 24,30 TL başvurma harcı yatırmış olup, nispi harç yatırmadığı anlaşılmaktadır. Harç hususu kamu düzenine ilişkin olup taraflarca ileri sürülmese dahi re’sen gözetilmesi gerektiğinden, mahkemece dava değerinin belirlenmesi ve bildirilen bedel üzerinden peşin nispi harcı yatırması için 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30 ve devamı maddeleri gereğince süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Bu durum kamu düzeninden olup, taraflarca ileri sürülmese dahi re’sen dikkate alınması gerekir. Böylece dava değeri üzerinden alınması gereken peşin nispi harç alınmadan işin esası incelenip karar verilmesi doğru olmamıştır. Kabule göre de; Sigortacının 4. yıl prim takdisinin ödenmesine yönelik ihtarın sigortalıya gönderildiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Yasanın Primin ödenmemesi: I – Tarafların hakları başlıklı 1325 maddesi; “Sigorta priminin ödenmemesi halinde 1297 nci maddenin 1 inci fıkrası hükmü cari olup sigortacının bu sebepten dava açmaya hakkı yoktur. Sigorta ettiren kimse, üç yıl geçmeden önce sigortadan cayar veya taahhüdüne riayet etmezse, verdiği primi veya bedeli sigortacıdan talep edemez. Sigorta ettiren kimse, en az ilk üç yıllık primi ödedikten sonra sigortadan cayar veya taahhüdüne riayet etmezse 1327 nci maddede yazılı hakları kullanmadığı takdirde sigorta prim ödenmesinden muaf bir sigorta haline çevrilmiş olur. Bunun şartlarının poliçede açıkça gösterilmesi lazımdır. Sigorta mukavelesinin kanuni sebeplerle sona ermesi halinde primlerin geri alınması hakkında 1298 inci maddenin ikinci fıkrası tatbik olunur. Temerrüt: başlıklı 1297. Maddesi; Bir yıldan uzun süreli can sigortalarında, sigorta ettiren kimse, sigorta primini 1295 inci madde gereğince vermemiş veya prim tecil edilmiş yahut taksitlere bağlanmış olduğu halde işbu primi veya herhangi bir taksidi vadenin bitiminde ödememiş ise, sigortacı, kendisinin veya akid sıfatıyla hareket eden vekilinin yazı ile sigortacıya bildirilmiş son ikametgah veya meskenine resmi bir ihtarname veya taahhütlü mektup göndererek bir ay içinde söz konusu ücret veya taksidi ödemez ise sigortanın feshedilmiş olacağını ihtar eder. Bu sürenin bitiminde borç ödenmemiş ise sözleşme feshedilmiş olur.” hükmü yer almaktadır. Somut olayda, sigorta poliçesi 10 yıl süreli olup 3. yıl prim taksidi ödenmiştir. Sigorta şirketi 4. yıl prim taksidi ödemesi için sigorta poliçesinde sigortalıya Hayat Sigortası Genel Şartları C.1.5. maddesinde belirtildiği gibi primin ödenmesine yönelik ihtarın sigortalının son ikametgah adresine mevzuatın yüklediği şartlarda usulüne uygun biçimde ihtarda bulunduğuna ilişkin ispat vasıtası getiremediği, dosya kapsamında ihtara ilişkin belgenin bulunmadığı gözden kaçırılarak davanın reddine karar verilmesi de isabetli olmamıştır. Bu sebeple mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler gereğince harcı tamamlaması için gerekli işlemlerin yapılması ile sonucuna göre hüküm tesisi gerektiği anlaşılmakla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/866 Esas, 2020/503 Karar, 06/10/2020 tarihli kararının HMK 353/1a-4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf yargılaması aşamasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5-İstinaf harçları peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 6-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1a-4 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.08/04/2021