Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/242 E. 2021/558 K. 22.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/242 Esas
KARAR NO: 2021/558
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/11/2020
NUMARASI: 2020/348 Esas, 2020/701 Karar
DAVA: TAPU İPTALİ VE TESCİL (Satın Almaya Dayalı)
KARAR TARİHİ: 22/04/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 18/06/2020 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili … A.Ş. (eski unvanı S.S Kayabaşı Toplu İşyeri Konut Yapı Kooperatifi) adına kayıtlı olan, İstanbul … İlçesi … Mevkii … Pafta … Ada … Parsel sayılı 27.794,00 m2 taşınmazın tamamının 02.04.2003 tarih … yevmiye no ile dava dışı … A.Ş’ne satıldığını ve bu şirket adına tescil edildiğini, … Şirketinin satın aldığı bu taşınmazın 2000/27794 hissesini 06.06.2003 tarihinde dava dışı … şirketine sattığını, … şirketinin ise aldığı bu 2000 hisseyi 04.10.2005 tarihinde davalı … Anonim Şirketine sattığını, dava dışı … … parsel sayılı taşınmazın kalan … hissesini ise 16.08.2005 tarih ve … yevmiye sayılı işlem ile davalı … şirketine sattığını, bütün bu işlemler sonucunda 14 nolu tamamının davalı … adına tescil olunduğunu, tapunun, İstanbul … İlçesi … Mevkii … Pafta … Ada … Parsel sayısında kayıtlı olan gayrimenkuldeki müvekkil şirket( …) hisselerinin tamamının 16.08.2005 tarih ve … yevmiye sayılı işlem ile davalı … şirketine satıldığını, 16.08.2005 tarih ve … yevmiye sayılı resmi senet ile hem … parseldeki hissesini hem de davacı müvekkilinin 18 ve 26 parseldeki hisselerinin tamamını davalı … şirketine tek bir işlem halinde sattığını, neticede davalı … şirketinin hem … parselin 2000 hissesini … den … hissesini …tan satın almak sureti ile bu gayrimenkulün tek başına maliki olduğunu ve yine 18 ve 26 sayılı parsel sayılı gayrimenkulleri davacı kooperatiften satın almak sureti ile kayden bu gayrimenkullerin maliki olarak göründüğünü, huzurdaki davanın konusu olan, … Pafta … Ada … Parsel sayılı gayrimenkulün ise; 17.08.2015 tarihinde, tapudan yapılan satış ile davalı … A.Ş ne satıldığını, ancak taşınmaz satış işleminin dayanağı olan 15.07.2005 tarihli Genel Kurul tutanağındaki imzaların sahte olması, özetle satış kararına esas kooperatif genel kurulunda alınan tüm kararların yoklukla malul ve iptal edilmiş olması dolayısıyla, satışların geçersiz olduğunu, Kooperatifler Kanunu’nun ilgili maddelerine uyulmadan yapılan satışın geçersiz olarak yapıldığını, yolsuz tescil olduğunu, yolsuz yapılan işbu tescilin iptali ile davaya konu taşınmazın yeniden kooperatif adına tesciline karar verilmesi için işbu davanın açılması zorunluluğu doğduğunu, davaya konu satış işleminin dayanağı genel kurul kararı ile ilgili İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2014/534 Esas 2015/862 K nolu dosyasında verilen kararın kesinleşmiş olduğunu, satışa mesnet kooperatif genel kurul kararının yoklukla malül olduğu sabit olduğunu, müvekkili şirket (eski unvanı S.S Kayabaşı Toplu İşyeri Konut Yapı Kooperatifi)’nin 15.07.2005 tarihinde yapılan ve 27 Temmuz 2005 takvim yılına ait Olağanüstü Genel Kurul toplantı tutanağında; ” Kooperatif üyelerinin arzu ve çıkarları doğrultusunda kooperatifimizin maliki olduğu, İstanbul İli , … İlçesi … Köyü … Mevkiinde … Pafta … Ada … Nolu parsel üzerinde bulunan 16.471,49 m2 lik gayrimenkulü ve İstanbul İli … İlçesi … Köyü … Mevkiinde … Pafta … Ada …. Nolu parsel üzerinde bulunan 23.704,00 m2 lik gayrimenkulü, veya bunların yerine kain olan taşınmazları … A.Şye ve/veya göstereceği tüzel kişiye 26 nolu parseli 6.588.596 YTL ve 18 nolu parseli de 9.481.600 YTL den olmak üzere toplam 16.070.196,00 YTL den düşük olmayacak bir bedel ile satmak ve devretmek üzere Yönetim Kurulu’na oybirliği ile yetki verilmiş olup ….oybirliği ile yetkilendirilmişlerdir.” denildiğini, kooperatif üyeleri …, …, … ve … tarafından İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2014/534 Esas nosu ile dava açıldığını, 15.07.2005 tarihli Genel Kurul toplantısında, davaya da konu olan o tarihte kooperatif olan müvekkil şirketin İstanbul Bahçelievler … Mevkii … Pafta … Ada … parsel sayılı taşınmazların da dahil olduğu üç parselin satılmasına karar verildiğini, açılan bu davada; davacıların, satış işleminde yer alan isimlerin gerçekte kooperatif üyesi olmaması nedeniyle satışın geçersiz olduğunu, genel kurulda alınan satış kararının birçok yetkisiz (gerçekte üye olmayan) kişinin katılımı ile alınmış olması sebebiyle aslen satış kararının da hükümsüz olduğunu, 15.07.2005 tarihli genel kurul toplantısında yer alan toplam 6 üyenin gerçekte kooperatif üyesi olmadıklarını, dolayısı ile bu genel kurula ilişkin toplantı ve karar yeter sayısının mevcut olmadığını, bu açıdan toplantı ve karar yeter sayısı olmamasına karşın yapılan genel kurulda alınan tüm kararların yoklukla malul olduğunun tespiti ve iptalini talep ettiklerini, 2014/534 Esas, 2015/862 Karar sayılı ve 04.11.2015 tarihli İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi kararı ile davaya konu gayrimenkulün satım kararının alındığı, 15.07.2005 tarihli genel kurul kararı ile daha sonra yapılan genel kurullarda alınan (dava tarihine kadar) kararların iptali isteminin kabulü ile alınan tüm kararların yokluk ile malül olduklarına karar verildiğini, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bahse konu kararının, yapılan temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/7569 E 2019/5440 K sayılı 18.12.2019 tarihli kararı ile onandığını belirterek, İstanbul Bahçelievler İlçesi … Mevkii … Pafta … Ada … Parsel sayılı 23.704,00 m2 taşınmazın tamamı (müvekkil şirket eski unvanı olan … Kooperatifi adına kayıtlı iken) 17.08.2005 tarihli tapu resmi satış işlemi ile davalı … … A.Ş.’ne satılmış olan müvekkili şirket (eski unvanı … KOOPERATİFİ) adına kayıtlı işbu taşınmazın satış işleminin dayanağı olan 15.07.2015 tarihli kooperatif genel kurul kararının iptal edilmiş olması, satış tutanağındaki imzaların sahte olması, bu hususun ilgili mahkeme kararları ile hüküm altına alınmış olması iddiaları ile kooperatifler kanunu’nun ilgili maddelerine uyulmadan yapılan satışın yolsuz olduğunun tespitine, yolsuz yapılan işbu tescilin iptali ile davaya konu taşınmazın yeniden müvekkili şirket adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; dava konusu taşınmazın devri ve davacı’nın gayrimenkulün devrinden bu davayı açana kadar vekil edene karşı açtığı davaların kısa özetinin yapılması gerektiğini, buna göre, davacının öncelikle … (“…”) olan unvanını ve nevini değiştirerek en son olarak …. unvanını aldığını, dolayısıyla önceki işlem ve davalarda davacı olarak yer olan … Kooperatifinin, huzurdaki davayı açan davacı’nın eski unvanı olduğunu, müvekkilinin o dönemde birbirine komşu üç parseli (14, 18 ve 26 No.lu parseller) devralmak üzere tapu devir işlemlerini gerçekleştirdiğini, bu işlemler kapsamında da dava konusu 18 parsel No.lu taşınmazın davacı’dan devralındığını, davacının … ve … parsel No.lu taşınmazlardaki hisselerinin tamamını 16.08.2005 tarihli ve … yevmiye numaralı tek bir Resmi Senet ile müvekkiline sattığını ve bu satış işleminden sonra ilgili mülkiyet payı ve iki taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının müvekkiline devredildiğini, bu devir işlemleri sonrası davacının müvekkiline karşı her türlü senaryoyu devreye sokarak davalar açmaya başladığını, müvekkilinin taşınmazları satın aldığı tarihten bugüne kadar davacı ile yaşanan birçok hukuki sürecin olduğunu, davacı tarafından önce 30.03.2006 tarihinde, … ve … parsel No.lu taşınmazın satışına ilişkin işlemin gabin sebebiyle geçersizliğinin tespit edilmesi ve söz konusu taşınmazın yeniden kendi adına tesciline karar verilmesi talebiyle dava açtığını, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde 2008/270 E. ve 2009/181 K. sayısı ile yürütülen bu davada verilen “davanın reddine dair” kararın, davacı … A.Ş.’nin (…) temyizi üzerine onandığını ve davacı yanın karar düzeltme istemini ise Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 28.04.2011 tarihli, 2011/3501 E. ve 2011/4987 K. sayılı kararı ile de reddedilerek kesinleştiğini, öte yandan, davacı ile bağlantılı dava dışı … A.Ş. (“…”) tarafından da 21.04.2008 tarihinde, 14 No.lu parseldeki taşınmazın satışına ilişkin işlemin hile sebebiyle iptal edilmesi ve söz konusu taşınmazın yeniden kendi adına tesciline karar verilmesi talebiyle dava açıldığını, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde 2008/377 E. ve 2009/76 K. sayısı ile davanın reddine karar verildiğini, kararın temyiz edildiğini, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 9.11.2010 T. ve 2010/7284 E., 2010/11809 K. sayılı ilamı ile ret kararının onandığını, karar düzeltme istemi de aynı dairenin 11.4.2011 T. ve 2011/3749 E., 2011/4236 K. sayılı kararı ile reddedildiğini ve uyuşmazlığın sonuçlandığını, davacının açtığı bu davalarla yetinmeyerek gabin iddiasına ilişkin Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/270 E. ve 2009/181 K. sayılı (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 28.04.2011 tarihli, 2011/3501 E. ve 2011/4987 K. sayılı karar düzeltmenin reddine dair kararı ile kesinleşen) davasında; yargılama sırasında yetkili kişilerce temsil edilmediği iddiasıyla yargılamanın iadesi talebinde bulunduğunu, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.11.2012 tarihli, 2012/154 E. ve 2012/682 K. sayılı kararı ile yargılamanın iadesi talebinin reddine karar verildiğini, kararın temyiz edildiğini ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, bu davanın reddine ilişkin kararda yer alan “Tüm dosya kapsamında; davacının açmış olduğu işbu dava ile kooperatifin üyesi olmayan kişilerin katılımıyla yapılan 15/07/2005 tarihli genel kurul kararı ve bu genel kurulda alınan kararlar gereği kooperatif üyesi olmayan kişilerin yönetim kurulu üyesi olarak atandığını, yine iadesi talep olunan davaya konu taşınmazın satışı yönünde karar alındığını ve üye olmayan kişilerin oluşturduğu yönetim kuruluna yetki verilerek usul ve yasaya uygun olmayan şekilde teşekkül eden ve kooperatifi temsil yetkisi bulunmayan yönetim kuruluna iadesi talep olunan davada kooperatifi temsil ettiğini belirterek HUMK 445/8 maddesi gereğince yargılamanın iadesini talep etmiş ise de; iadesi talep olunan davanın açıldığı sırada ve bu davada kendisini temsil etmek üzere vekile vekaletname sözleşmesi düzenlenmesi sırasında yönetim kurulunun yetkisinin bulunduğu açık olup daha sonra açılan davalarla yönetim kurulu üyelerinin üyeliklerinin sona erdiği yönündeki iddialarına 3. kişilere karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, HUMK 445/8 maddesinde kastedilen davada tarafı temsil eden vekilin ve temsilcisinin bu sıfatları haiz olmadığının anlaşılması durumu olup iadesi talep edilen mahkememizin 2008/270 esas sayılı dosyasında vekilin vekaletnamesi usulüne uygun verildiği ve vekaletname veren kişilerinde davacıyı temsil yetkisine haiz durumda oldukları, yine dayanak olan bu davada ve iadesi talep edilen işbu davada vekaletname veren kişilerin kooperatif adına … ve … olduğu, bu kişilerin üyeliklerinin ve yine kooperatif yönetim kurulu üyeliklerine seçilmelerinin usulsüz olduğu iddia edilip yargılamanın iadesi davası açılırken bu kişiler tarafından vekil tayin edilmesi yine vekaletnamenin 07/03/2012 tarihinde düzenlendiği dikkate alındığında iyi niyetle bağdaşır bir tarafı bulunmadığı, yine davacının iade nedenlerinin yerinde olmadığı, sabit olmamakla birlikte tersi olsa dahi verilen vekaletname ve dosya kapsamı dikkate alındığında bu davanın açılması için oluşturulmuş bir hukuki statünün ortaya konulması söz konusu olup bu da başlı başına hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olduğu, Medeni Kanunun 2. maddesi gereğince hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzeninin koruması mümkün olmadığı” şeklindeki tespitlerle de açıkça ortaya konulduğu üzere, davacının o dönemde sürekli olarak dava açmak üzere bir hukuki statü oluşturma, bir başka deyişle bir senaryo ortaya koyma çabası içinde olduğunu, huzurdaki davada ileri sürülen yapay iddia ve yapay dayanakların daha öncesinde de gündeme getirildiğini, diğer anlatımla, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/154 E. sayılı dosyasında da, satış konusunda yetki verilmesine ilişkin genel kurul kararının geçersiz olduğunu, dolayısıyla da yapılan satış işleminin hüküm doğuramayacağı ileri sürüldüğünü, ancak yukarıda yer verilen karar metninde de görüldüğü üzere, bunun kabul görmediğini, davacı tarafından Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/270 E. sayılı davasının reddedilmesinden sonra işbu huzurdaki davada ileri sürülen olay ve gerekçelerin aynısını ileri sürülerek 2010/41 E. sayılı tapu iptali ve tescil istemli dava açıldığını, bu davanında 11.04.2013 tarih, 2010/41 E. ve 2013/245 K. sayılı karar ile reddedildiğini, kararın temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 3.11.2016 T. ve 2015/5778 E., 2016/4852 K. sayılı kararı ile onandığını, karar düzeltme istemi de aynı dairenin 17.06.2019 T. ve 2017/899 E., 2019/2735 K. sayılı ilamı ile reddedildiğini, dava dilekçesinin aslında temel ve yegane dayanağının İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde … tarafından açılmış olan davada verilmiş karar olduğunu, dava dilekçesinde her ne kadar davanın dayanağı olarak İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 4.11.2015 T. ve 2014/534 E., 2015/862 K. sayılı kararı gösterilmiş ise de, dava dilekçesinin ekinde sunulan bu kararda asıl ve tek dayanağın İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10.07.2013 T. ve 2013/12 E., 2013/194 K. sayılı karar olduğun açık bulunduğunu, bu karara konu olan davanın davacısının … olduğunu, huzurdaki davanın davacılarından birinin de aynı … olduğunu, yani, … tarafından açılmış davada verilen kararın 2010/41 E. sayılı davada verdiği karardan sonra temyiz aşamasında gündeme getirildiğini, davacı iddiasını, vekil edene kendisi tarafından satılıp devredilmiş olan taşınmazın satış ve devir konusunda yetkili olmayan kişilerce işlem yapıldığı, bu nedenle satış ve devrin geçersizliği gerekçesine dayandırmış ve 2005 yılında vekil eden şirket adına gerçekleştirilmiş olan tescilin iptaline karar verilmesini istediğini, reddedilen 2010/41 E. sayılı davada da bütünüyle aynı iddiaların ileri sürülüp huzurdaki davaya kadar, davacı’nın aynı amaca ulaşmak için hazırladığı diğer bir senaryo ürünü olan davaların tamamının reddedildiğini, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 303. maddesinde “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” düzenlemesine yer verildiğini, bu düzenleme dikkate alındığında; 2010/41 E. sayılı (birleşen 2011/34 E. sayılı) ile huzurdaki 2020/348 E. sayılı davanın tarafları aynı ve her iki davada da İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından genel kurul kararlarının iptal edilmesi sebebine dayandığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasında davalı vekilleri cevap dilekçesinde kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerinden davanın esasına girilmeden öncelikle kesin hüküm itirazının usulü olarak irdelendiği, dava konusu taşınmazla ilgili mahkemenin 2010/41 Esas 2013/245 Karar sayılı dosyasında açılan tapu iptal ve tescil davasında tarafların aynı olduğu, yine 2010/41 Esas sayılı dosyanın üzerinde birleştirilen Bakırköy 2 ATM nin 2011/34 Esas sayılı dosyasının taraflarının da aynı olduğu, mahkemece davanın ve birleşen davaların reddine dair verilen kararın Yargıtay 23.Hukuk Dairesinin 2016/4852 Karar ve 2019/2735 Sayılı tashihi kararın reddine dair karar ile onanarak kesinleştiği, HMK 303 maddesi gereğince mahkemede açılan 2010/41 Esas sayılı dava ile işbu davanın taraflarının, dava sebebinin ve kesin hükme konu davanın hüküm fıkrası ile bu davaya ait talep sonucunun aynı olduğu, davacının açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasının HMK 114/1-i ve HMK 115/2.fıkrası gereğince kesin hükümden dolayı usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Karar davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir.Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, müvekkilinin açıklamaları hiç dinlenmeden, dikkate alınma hakkının ihlal edildiğini, davanın usulden reddine karar verildiğini, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin kesin hüküm halini alan 2010/41 Esas sayılı dosya ile Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/34 Esas sayılı dosyasında tarafların aynı olmakla beraber konuları ve sebepleri farklı olduğu için unsurlarının ayrı ayrı incelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini, kesin hükmün bulunmadığını, kesin hüküm nedeniyle davanın ret kararının hukuka aykırı olduğunu, konularının farklı olduğunu, sebeplerin farklı olduğunu, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin iş bu dosyada dayanılan vakıaların kesinleşen hükümden sonra doğduğunu, kesin hükmün varlığının imkansız olduğunu, iş bu davada 15/07/2005 tarihli genel kurul kararının iptalinin kabulü ile yoklukla malul olduğunun tespiti gerekçesine dayanıldığını, davaların sebebinin aynı olduğunun kabul edilemeyeceğini iddia ederek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:Dava; kooperatif genel kurul tutanağındaki imzaların sahte olması iddiası nedeniyle satışın yolsuz olduğunun tespiti ile tescilin iptali ve tescil istemine ilişkindir.Taraflar arasında; davacı şirketin önceki unvanının … olduğu, kooperatifin 15/07/2005 tarihli genel kurul kararına dayanılarak dava konusu taşınmazın 17/08/2005 tarihinde satışının gerçekleştirildiği, taraflar arasında birden fazla hukuki uyuşmazlığın olduğu konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; iş bu davada davacı tarafın hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilip edilmediği ve taraflar arasında önceden görülen davalar yönünden kesin hüküm dava şartının gerçekleşip gerçekleşmediği ile kararın usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığıdır. Mahkemece, kesin hüküm oluşturduğu kabul edilen Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/41 Esas, 2013/245 Karar ve 11/04/2013 tarihli dosya içerisindeki karar örneğinin incelenmesinden; asıl davada davacının iş bu davada davacı olan şirketin önceki unvanı ile kooperatif olduğu, davalının ise yine iş bu davadaki davalı şirket ve dava dışı …. A.Ş olduğu, davanın tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu, aynı dosyada birleştirilen Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/34 Esas sayılı dava dosyasında tarafların iş bu dava dosyasındaki taraflarla aynı ve davanın tapu iptali ve tescil davası olduğu, dava tarihlerinin sırasıyla 27/04/2010 ve 18/01/2011 olduğu, yine aynı dosyada birleştirilen Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/33 Esas sayılı dava dosyasında tarafların yine iş bu dava dosyasındaki taraflarla beraber dava dışı … olduğu ve yine davanın tapu iptal ve tescil istemine ilişkin olduğu, asıl davadaki dava konusunun kooperatif genel kurulun hazirun cetvelindeki tüm imzaların sahte olduğu iddiasına dayanılarak yolsuz yapılan tescillerin iptali ile kooperatif adına tescil edilmesinin talep edildiği, dava konusu taşınmazın söz konusu davada 14 nolu parsel olduğu, birleştirilen 2011/33 Esas sayılı dosyada ise davacının 14 nolu parsele ilişkin olarak yine aynı gerekçelerle tapu iptal ve tescil isteminde bulunduğu, birleştirilen Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/34 Esas sayılı dosyasındaki dava konusu taşınmazın iş bu davada dava konusu edilen 222 ada 18 nolu 23704 metrekare miktarlı taşınmaz olduğu, kooperatifin 15/07/2005 tarihli genel kurul kararı gereğince davalı şirkete satıldığı iddiasında bulunulduğu, aynı iddialara dayanılmış olduğu, mahkemece taraflar arasındaki satış işleminin birkaç gün içinde yapılmış satış işlemi olmadığı, 2001 yılından başlayan bir geçmişinin olduğunun anlaşıldığı, tarafların satış için birçok görüşmeler yaptığı, davacı kooperatifin genel kurulunun yasaya uygun şekilde aldığı karar ile satışı gerçekleştirdiğinin anlaşıldığı, diğer yandan davacı kooperatif ile ilk alıcı şirket arasında fiili bağlantınında saptandığı, davacı vekilinin asıl davada genel kurul tutanağındaki başkan ve yazmanlara ait imzaların kendilerine ait olmayıp sahte olduğunu, 12/03/2003 tarihli yapılan genel kurul hazirun cetvelindeki tüm imzaların sahte olduğunu, vekaletnamede satan olarak görünen kooperatife ait imzalarında sahte olduğunu ileri sürmüş ise de bu hususların daha önce ileri sürülmemiş olması, resmi belgeye dayalı olması, davacı kooperatif tarafından daha sonradan benimsenmiş olması nedeniyle yerinde görülmediği, bu hususta inceleme ve araştırma yapılmasına gerek görülmediği, sonuç olarak, dava konusu taşınmazın davacı tarafından davalı … Şirketine ve davalı … Şirketine satışına ilişkin tüm işlemlerin usulüne uygun olduğu, kooperatif genel kurulunun usulüne uygun ve oy birliği ile aldığı kararla yetkilendirdiği kişiler tarafından satışın gerçekleştirildiği, bir üyenin genel kurul toplantısına çağrılmamış olmasının o toplantıda alınan kararların butlan veya iptalini tek başına gerektirmeyeceği, gerektirse bile bu toplantıda alınan kararların kooperatif ile üyesi arasında geçerli olacağı, üçüncü kişileri bağlamayacağı, bundan başkacada bir geçersizlik veya iptal nedeninde ileri sürülmediği, kooperatif genel kurulunun satış konusunda aldığı karar hakkında mevcut doğrudan doğruya yönetim veya kayıtlı üyeler tarafından açılmış bir iptal davasının bulunmadığı satıcının satış akdinden dönmediğini açıkladığı, davalıların tapu kaydına güven ilkesi çerçevesinde taşınmazı tapudan satın aldıkları, tapu kaydının iptalini gerektiren bir hususun olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmiş olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu karar Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2015/5778 Esas, 2016/4852 Karar ve 03/11/2016 tarihli ilamı ile onanmış ve aynı Dairenin 17/06/2019 tarihli ilamı ile ise davacı vekilinin karar düzeltme isteminin reddi ile karar kesinleşmiştir.6100 sayılı HMK’nın 114.maddesinde dava şartları sayılmıştır. Dava şartları arasında 114/1-i bendinde; aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması dava şartları arasında yer almıştır. Yasanın 115.maddesinde; dava şartlarının incelenmesi düzenlenerek, birinci fıkrasında, dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkeme tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılacağı, tarafların dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebileceği, ikinci fıkrasında ise mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde davanın usulden reddine karar vereceği ve diğer hususlara dair düzenlemeye yer verilmiştir. Somut davada, mahkeme tarafından gerek davalının ileri sürdüğü dava şartı noksanlığına dair savunması, gerek ise dosyadaki bilgi ve belgeler gözetilerek tarafların beyanları da alınmak suretiyle davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden ret kararında, davacı vekilinin iddia etmiş olduğu gibi hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyecektir. Çünkü aynı yasanın 138.maddesinde, mahkemenin öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinde karar verebileceği, gerektiği taktirde kararını vermeden önce bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda mahkemece tarafların yazılı ve sözlü beyanları alınarak hüküm tesis edilmiş olması gözetildiğinde davacının buna ilişkin aksine iddialarının yerinde olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.Kesin hüküm, 6100 sayılı HMK’nın 303.maddesinde düzenlenmiştir. Maddede; ” 1- Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. 2- Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.3- Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.4- Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.5- Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir.” ifadelerine yer verilmiştir.HMK’nın 303.maddesinde maddi anlamda kesin hüküm tarif edilmemiş, kesin hükmün şartları ve etkileri düzenlenmiştir. Maddi anlamda kesin hüküm, yargı kararlarına tanınan yasal gerçeklik niteliğidir. Maddi anlamda kesin hükmün şartları; 1- Dava konularının aynı olması, 2- Dava sebeplerinin aynı olması ve 3- Tarafların aynı olmasıdır. Kesin hüküm ilk önce mahkemeleri bağlar, yani mahkemeler, aynı konuda aynı dava sebebine dayanarak aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar. Aynı davayı bir daha inceleyemezler. Ve aynı konuya ilişkin yeni davada önceki davada verilmiş olan kesin hükümle bağlıdırlar. Bir davada verilen hüküm kesinleştikten sonra aynı taraflar arasında aynı konuda ve aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz. Açılırsa ikinci dava kesin hüküm itirazı ile karşılaşır ve esasa girilmeden kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilir. Açıklanan nedenlerle ve yukarıda ifade edilen mahkemenin 2010/41 Esas sayılı dosyasında verilen ve kesinleşen karar ile HMK’nın kesin hüküm ile ve ayrıca dava şartı ile ilgili emredici nitelikteki yasal düzenlemeleri karşısında, mahkemenin kesin hüküm nedeniyle davayı dava şartı yokluğundan usulden ret kararında bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/348 Esas, 2020/701 Karar ve 17/11/2020 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince ESASTAN REDDİNE,2- İstinaf harçları peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1.fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.22/04/2021