Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1775 E. 2022/302 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1775 Esas
KARAR NO: 2022/302
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/03/2021
NUMARASI: 2011/445 Esas, 2021/227 Karar
DAVA: ALACAK
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili 04/08/2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 09/03/2010 tarihinde imza edilen, yemek ve kantin hizmetlerinin sağlanmasına ilişkin üç yıllık sözleşme gereğince müvekkilinin davalı şirketi söz konusu hizmetleri sunacağını, sözleşmenin imza edildiği günden bugüne kadar ve imza tarihinden önceki uzun yıllar boyunca davalı şirkete müvekkili tarafından yemek ve kantin hizmetlerinin sağlandığını, bu süre içerisinde de sözleşmenin tek taraflı feshine olanak sağlanacak hiçbir kusurlu davranışta bulunmadığını, ancak sözleşmenin 13/05/2011 tarihinde tek taraflı feshedildiği bilgisinin müvekkili şirkete elektronik posta yoluyla bildirilerek, sözleşmenin müvekkili aleyhine tek taraflı haksız feshinin gerçekleştiğini, sözleşmenin süresinin feshi ve sonuçları başlıklı 6.maddesi gereğince, tarafların sözleşmeyle bağlılıklarını bitirebilmeleri için 6.1. 3 bentte belirtilen şekilde mutabakat şartı arandığını, 13/05/2011 tarihinde davalı şirketin otomotiv sektörünü, etkileyen olumsuz koşullar gerekçe gösterilerek sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiğini, taraflarına bildirildiğini, sözleşme feshedilirken mutabakatın oluşmadığını, aranmadığını, sözleşmenin 6.1.4 maddesinde belirtildiği şekilde iki haklı ihtar şartına dair ihtarında mevcut olmadığını, müvekkili tarafından en küçük kusurlu bir hareketin yapılmadığını, otomotiv sektöründe var olduğu iddia edilen olumsuz koşullardan bahsedenin sadece davalı şirket olduğunu, böyle bir olumsuzluğun varlığının kabulü halinde dahi basiretli bir tacirin böyle bir krizi öngörerek tedbirleri alması gerektiğini, davalının yapmış olduğu haksız fesih nedeniyle müvekkili şirketin sözleşmenin hitamına kadar olan süre içerisindeki karından mahrum kaldığını, aniden ortaya çıkan iş kaybı sebebiyle bünyesinde çalıştırdığı işçilerin bir kısmını işten çıkararak kıdem tazminatlarını ödediğini, sözleşmenin varlığına güvenerek yapmış olduğu tüm zararlarının davalının haksız feshi sebebiyle oluştuğunu, fesih bildiriminde belirtilen gerekçelerin kopuk ve asılsız olduğunu iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, yoksun kaldığı kar için 50.000,00 TL, haksız fesih nedeniyle aniden iş küçültmek zorunda kaldığı ve bu nedenle çalıştırdığı işçilerin bir kısmını çıkararak kıdem tazminatı ödemek zorunda kaldığından ödemiş olduğu kıdem tazminatı için 54.542,66 TL olmak üzere toplam 104.542,66 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 09/03/2016 tarihli ıslah talebi ile dava dilekçesindeki 50.000,00 TL olan kar kaybı taleplerinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 136.881,60 TL artırdıklarını belirterek 186.881,60 TL kar kaybı ile 54.542,66 TL kıdem tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkili firmanın 2008 yılında başlayan krizin en çok etkilenen otomobil sektöründe faaliyet gösterdiğini, giderlerinin kısılmasının gerektiğini ve yapılan araştırmada diğer yemek firmalarından aynı kalite yemek için daha düşük fiyat alınması neticesinde sözleşmenin feshinin zaruretinin doğduğunu, sözleşmenin 6.2. 1. Bendinde sözleşmenin süresinden önce feshedilmesinin taraflara herhangi bir tazminat isteme yetkisi verme şeklinde düzenlendiğini, tarafların herhangi bir şekilde sözleşmenin süresinden önce karşılıklı olarak tazminat talep etmeme iradelerine sözleşmede yer verdiklerini, davacı tarafın süresinden önce fesih nedeniyle tazminat talebinin sözleşmeye aykırı olup reddi gerektiğini, davacının müvekkili firma çalışanlarının yemek hizmetini uzun yıllardan beri verdiğini, davacı şirketin müvekkili firma işçilerine yemek verme amacıyla kurulmadığını başka firmalarda da aynı hizmeti vermek için organize olduğunu, sicil kayıt tarihinin 06/11/1995 olduğunu, davacının son beş yıldaki müşteri portföyünün davacıdan sorulması yıllık bilançolarının celbi gerektiğini, işçilerin kıdem tazminatlarının işverenin işçileriyle arasındaki iş sözleşmesinden doğan bir ödeme olduğunu, bu ödeme yükünü müvekkiline yöneltmesinin mümkün olmadığını, basiretli bir tacirin çalışma hayatının tüm risklerine karşı hazırlıklı olmak zorunda olduğunu, davacının uğradığını iddia ettiği zararı azaltmak için çaba göstermediğini en büyük kanıtının derhal işçilerin iş sözleşmelerinin feshetmesi olduğunu, zarar adı altında ödenen kıdem tazminatları ile kar mahrumiyetini müvekkili firmadan talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini karar vermesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; bilirkişi kurulu tarafından düzenlenerek dosyaya sunulan 30/10/2020 tarihli 2. ek raporda özetle, kesinleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/318 Esas sayılı dosyasında verilen karar da dikkate alınarak yapılan inceleme neticesinde; sözleşmenin devam ettiği 16 aylık süre boyunca taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı olarak davacının toplam 187.224,93-TL. faaliyet kârı elde ettiği, bu durumda söz konusu ticari ilişkiden elde edilen aylık ortalama faaliyet kârının (187.224,93 / 16) = 11.701,55-TL. olarak hesaplandığı, kâr kaybı hesabında davacının sözleşmenin erken feshi ile aynı şartlarda başka bir iş bulması için geçmesi gereken makul sürenin ise 7 (yedi) ay olarak dikkate alınması gerektiği, buna göre toplam kâr kaybının (11.701,55 x 7) = 81.910,85-TL. olarak hesaplandığı ve davacının bu tutarı davalı taraftan kar kaybı olarak talep edebileceği, öte yandan sözleşmenin erken feshedilmesinden kaynaklı olarak davacı tarafından işten çıkarılan işçilere ödenen kıdem tazminatı miktarının 54.926,76-TL. olarak hesaplandığı ve bu tutarın da davacı şirket tarafından davalı taraftan talep edebileceği şeklinde görüş ve kanaat bildirildiği, 30/10/2020 tarihli bilirkişi kurulu raporuna karşı davacı vekili tarafından 13/11/2020 tarihli dilekçe ile davalı vekili tarafından ise 17/11/2020 havale tarihli dilekçe ile rapora karşı ayrı ayrı itiraz edildiği, mahkemece 27/01/2021 tarihli duruşmada; dosyada alınan bilirkişi kurulu kök ve ek raporları ile dosyada toplanan delillerin, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarının uyuşmazlığı çözmeye yeterli olduğu gerekçesiyle tahkikatın tamamlanmasına karar verildiği, iddia, savunma, dosyada alınan bilirkişi kök ve ek raporları, taraflarca gerçekleştirilen sözleşme hükümleri ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında akdedilen 05/03/2010 tarihli sözleşmenin 3 (üç) yıl süreli olduğu, sözleşmenin davalı şirket tarafından süresi henüz dolmadan 20 ay önce tek taraflı olarak feshedildiği, belirli süreli sözleşmelerin özellikleri gereği ancak sürenin sonunda ya da tarafların birbirlerine sözleşmeyi yenilemeyeceklerini beyan etmeleri halinde fesholunacağı, bu nedenle yasada veya sözleşmede bir sebep öngörülmedikçe sözleşmenin tek taraflı olarak sona erdirilmesinin mümkün olmadığı, davalı tarafın sözleşmeyi süresinden önce sona erdirmesi için mutlaka haklı bir nedene dayanmasının ve bunu ispat etmesinin gerekli olduğu, oysa somut olayda davalının sözleşmeyi fesih gerekçesi olarak “otomotiv sektöründeki mali zorlukları” göstermiş olmasının sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi için haklı ve hukuka uygun bir gerekçe oluşturmayacağı, bu nedenle davalı tarafça sözleşmenin haksız şekilde feshedildiği, öte yandan taraflar arasındaki sözleşmede, sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi halinde tarafların birbirinden herhangi bir tazminat talep etmeyeceklerine dair hüküm mevcut ise de; henüz doğmamış bir haktan önceden feragat edilemeyeceğinden ve tasarruf ehliyetinin sınırlanması anlamına gelen bu yöndeki bir sözleşme hükmü açıkça Türk Medeni Kanunu’nun 23. maddesine aykırı olduğundan bu yöndeki sözleşme hükmünün geçersiz olduğu, buna göre davacı şirketin 818 sayılı BK.’nun 96. maddesi çerçevesinde sözleşmenin haksız olarak feshinden kaynaklanan zararlarının davalıdan tazminini talep edebileceği, davacı şirket tarafından kıdem tazminatı ödemelerine ilişkin olarak fiş dökümleri ile kıdem tazminatı dökümlerinin dosyaya sunulduğu, buna göre davacı tarafça sözleşmenin erken feshi nedeniyle işten çıkarmak zorunda kaldığı işçilerine ödenen toplam kıdem tazminatı miktarının 54.542,66-TL olduğu ve bu miktarın davacı şirket tarafından davalıdan talep edilebileceği, konusunda uzman bilirkişi heyetince tespit edildiği üzere davacı şirketin sözleşmenin davalı tarafça erken feshi sonucunda iş kaybına uğradığı, aynı şartlarda başka bir iş bulması için geçmesi gereken makul sürenin ise 7 (yedi) ay olduğu, davacı şirketin bilirkişi heyetince incelenen ticari defter, kayıt ve gelir tablolarına göre taraflar arasındaki sözleşmenin devam ettiği 16 aylık süre boyunca taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı olarak davacı yanın elde ettiği faaliyet kârının 187.224,93-TL. olduğu, bunun 1 (bir) aylık karşılığının ise (187.224,93 / 16) = 11.701,55-TL. olduğu, kâr kaybı hesabında davacı şirketin sözleşmenin erken feshi sonucu aynı şartlarda başka bir iş bulması için geçmesi gereken makul sürenin ise 7 (yedi) ay olduğu dikkate alındığında; davacının davalıdan talep edebileceği toplam kâr kaybı miktarının (11.701,55-TL. x 7) = 81.910,85-TL. olduğu, davacının bunun dışında kalan taleplerinin ise haklı ve yerinde olmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne 81.910,85 TL kar kaybından kaynaklanan alacak, 54.542,66 TL kıdem tazminatlarından kaynaklanan alacak olmak üzere toplam 136.453,51 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davacı vekili ve davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; kar kaybı açısından yedi aylık sürenin dikkate alınarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişilerce hazırlanan raporda İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 204/318 Esas sayılı kararda geçen yedi aylık sürenin nazara alınarak bu doğrultuda karar verildiğini, iş bu dosyada bilirkişiler tarafından tespit edilmiş böyle bir sürenin bulunmadığını, bilirkişilerin dosyadaki raporları gözetmeksizin sadece başka bir dosyada verilen süreyi baz alarak hesapladıklarını ve mahkemece buna göre karar verildiğini, karara çıkan 2014/318 Esas sayılı dosyanın aynı şekilde ancak başka bir hukuki meseleyi ilgilendirdiğini, iş bu dosyada yapılan ciro arasında en az 4 kat fark bulunduğunu, 23/10/2015 tarihli bilirkişi raporunda makul sürenin 12 ay olarak hesaplandığını, İstanbul 5. ATM nin 2014/318 sayılı dosyasındaki yedi aylık sürenin bundan böyle bütün ticari ilişkiler için emsal olacağı inancıyla hareket edilmesinin hukuken kabul edilemeyeceğini, böyle bir uygulama halinde diğer ihtilaflarda bilirkişi incelemesine dahi gerek kalmayacağını, 23/10/2015 tarihli raporda kalan yirmi aylık süre için kar kaybı talep edilebileceği yönünde görüş belirtildiğini, zira sözleşmelerin feshedilmek için değil imzalandığı süre içinde ayakta kalması için yapıldığını iddia ederek kararın kaldırılmasını ve talepleri gibi davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili istinaf nedeni olarak; mahkemece davacı şirketin işten çıkardığı çalışanlara ödediği kıdem tazminatlarının müvekkili şirket tarafından tazmin edilmesine hükmedildiğini, davacının kıdem tazminatı ödediği işçilere başka işyerlerinde çalıştırabileceği gibi sözleşmenin sona ermesini takiben yeni iş bulmak içinde çabaya girmesi gerektiğini, davacının çaba göstermek yerine derhal işçileri işten çıkararak kıdem tazminatı yükünü müvekkili firmaya yüklemeye çalıştığını, en fazla yapılan son sözleşme süresine tekabül eden kıdem sürelerine ilişkin kıdem tazminatlarının hüküm altına alınması gerektiğini, kar kaybı alacağı talebini ise sözleşmenin 6.2. 1. Hükmü uyarınca dayanağının bulunmadığını, haklı olduğunu kabulü halinde ise kar kaybı alacak miktarı yönünden kararın haksız olduğunu, kesinleşen dosyada davacı şirketin sözleşmenin sona erme tarihine kadar 22 ay için net kar kaybının 119.288,85 Tl iken iş bu dosyada 16 ay için 187.224,93 TL olarak kabul edildiğini ve 7 aylık kar kaybının buna göre yapıldığını, hakkaniyet indirimi taleplerinin dikkate alınmadığını, öncelikle kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini, aksi halde ise bir aylık kar kaybı talebinin 5.422,22 TL olarak kabulü ile 7 aylık kar kaybının belirlenmesini, bundan hakkaniyet indirimi yapılmasını ayrıcı davacı tarafın işçilerine ödediği kıdem tazminatlarının da son sözleşme dönemine tekabül eden kısmından sorumlu tutularak hüküm kurulmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava; sözleşmenin haksız feshi nedeniyle kar kaybı zararı ve işçilere ödenen kıdem tazminat bedelinin rücuen tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında; sözleşme ilişkisinin varlığı, sözleşmenin davalı tarafça feshedilmiş olması konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; davalının sözleşme hükümleri gereğince feshinin haksız olup olmadığı, fesih nedeni ile davacı şirketin kar kaybı zararını talep hakkının olup olmadığı ve süresi ile hükme esas alınan bilirkişi raporunun dosyaya uygun bulunup bulunmadığı, sonuç olarak kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından; taraflar arasında 05/03/2010 Tarihli sözleşme imzalandığı, sözleşmenin 1. 1.maddesinde işin konusunun davalı şirketin fabrika personelinin yemek ve kantin hizmetlerinin davacı şirket tarafından karşılanması olduğunu, sözleşmenin ikinci maddesinde davacının yapmış olduğu yatırımlara yer verildiği, 3. Maddede menü oluşumu kalitesi ve sağlık koşullarının düzenlendiği, sözleşmenin 6.maddesinde sözleşme süresi, sözleşmenin feshi ve sonuçları üst başlığı ile 6.1. 1. Bendinde sözleşme süresinin 3 yıl 6.1.2.bendinde sözleşmenin hitamında en geç iki ay öncesine kadar davalı tarafından sözleşmenin yenilenmeyeceği hususunda bildiride bulunulmadığı takdirde sözleşmenin kendiliğinden bir yıl süreyle uzayacağı, 6.1.3.bendinde tarafların karşılıklı mutabakata vararak sözleşmeyi her an feshedebilecekleri, 6.1.4.bentte davacı şirket tarafından 3.maddede belirtilen kalite ve sağlık koşulları sağlanamadığı takdirde sözleşmenin davalı tarafından her zaman feshedilebileceği ancak bu şartın uygulanabilmesi için davacı şirkete iki haklı ihtarda bulunulması gerektiği, 6.2.fıkrada sözleşmenini feshinin sonuçlarına yer verildiği, 6.2.1.bentte sözleşmenin süresinden önce feshedilmesinin herhangi bir tazminat yetkisini vermeyeceği, 6.2.2. Bentte sözleşmenin süresinin bitmesi ve yenilenmemesi veya sözleşmenin 6.1.maddesindeki herhangi birine göre feshedilmesi halinde davacı şirketin davalının fabrikasındaki yaptığı yatırımları geri alma hakkına veya davalının talebi halinde anlaşacakları bedel üzerinden kısmen veya tamamen davalı veya davalının göstereceği 3. Şahıs veya şirketi devretme hakkına sahip olduğuna yer verildiği, davalı şirket yetkilisi tarafından davacı şirket yetkilisine 13/05/2011 tarihli gönderilen mail ile toplantıda konuştukları üzere bugünden itibaren 8 haftalık ihbar süresinin ardından yani 8 Temmuz 2011 tarihi itibari ile yemek servis hizmetinin sonlandırılmasının rica edildiğinin bildirildiği imzalı bildirimin yazı ekinde olduğunun ifade edildiği, 13/05/2011 tarihli imzalı metinde ise otomotiv sektörünü etkileyen ekonomik koşullar nedeniyle işletme içinde maliyet azaltmaya yönelik bir takım tedbirlerin alınma zorunluluğunun doğduğu, bu kapsamda şirketle yapılan sözleşmenin ücretle ilgili koşullarının taraflarınca tespit edilen yemek hizmeti rayiç bedellerine uyarlamak üzere revize edilmesi için teklifte bulunulduğu ancak olumsuz yanıt alındığı bu durumda işletmenin ekonomik tedbirleri kapsamında imzalanmış olunan yemek hizmeti sözleşmelerine söz konusu sözleşmelere 6.1.3. ve 6.2.1.numaralı maddelerine dayanılarak feshetmek zorunluluğun doğduğu 8 Temmuz 2011 tarihi itibari ile yemek servis hizmetini sonlandırmalarını rica ettikleri sözleşmenin 6.2.2.numaralı maddeye göre şirketin yatırım bedelinin şirketleri tarafından karşılanan mutfak ekipmanının kısmen ve tamamen yeni yüklenici firmaya devredilmesinin sağlanacağının beyan edildiği, davacı vekili tarafından ise söz konusu yazının 17/05/2011 tarihli cevabı yazı ile cevaplandırıldığı, verilen cevapta fesih bildiriminin kendilerine ulaştığı tarih itibari ile herhangi bir mutabakatın mevcut olmadığını, 6.1.3.numaralı maddesine dayanılarak yapılan fesih bildiriminin mutabakat şartı oluşmadan tek taraflı yapıldığını, sözleşmenin bu şekilde feshi durumunda şirketin zarara uğrayacağı ortaya çıkan bu zarardan davalı şirketin sorumlu olacağı, fesih gerekçesinde belirtilen değişik ekonomik koşulların ise her basiretli tacirin öngörebileceği türde ve değişiklikte olduğu, şirket açısından sözleşmenin feshi konusunda bir haklılık yaratmayacağını, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini sözleşme süresi boyunca eksiksiz yerine getirdiğini hiç bir kusurlu davranışı olmadığını, sözleşmenin haksız feshi halinde doğacak zararlar ve sözleşmeye güvenilerek müvekkili şirketçe yapılmış olan yatırımların talep edilebilir olacağı söz konusu bildiri ile yapılan tek taraflı haksız feshin sözleşmeye ve hukuka aykırı olduğunun bildirilerek fesih dolayısıyla uğranacak zararların giderilmesi için mutabakat sağlanmadığı, aksi takdirde dava yoluyla talep edileceğinin belirtildiği ve iş bu davanın gönderilen ihtara olumlu cevap verilmemesi üzerine açılmış olduğu anlaşılmıştır. Davacı şirket ile dava dışı davalı şirketin grup şirketlerinden olan … Ltd Şirketi arasında aynı tarihli yani 05/03/2010 tarihli yemek ve kantin hizmetlerini ilişkin 3 yıllık sözleşmenin aynı gerekçelerle feshi nedeniyle açılan kar kaybı ve kıdem tazminatı istemine ilişkin İstanbul 5: ATM’nin 2014/318 Esas, 2015/259 Karar ve 20/04/2015 tarihli karar ile davanın kısmen kabulüne 37.955,54 Tl kar kaybı 12.025,23 TL kıdem tazminatı olmak üzere toplam 49.980,77 TL nin kabulüne karar verildiği, söz konusu kararın yargıtay 23. Hukuk dairesinin 2015/9701 Esas, 2018/2988 Karar ve 09/05/2018 tarihli ilamı ile onandığı ve tashih talebinin ise aynı dairenin 24/06/2019 tarihli kararı ile reddedildiği ve söz konusu ilamın kesinleşmiş olduğu anlaşılmıştır. Kesinleşen kararın incelenmesinden, mahkemece davacının müspet zarar kapsamında kar mahrumiyeti talebinde bulunduğu erken fesih nedeniyle müspet zarar hesap edilirken davacının tasarruf ettiği değerler ve bakiye sürede sağlayacağı kar miktarınında söz konusu miktardan mahsup edilmesi gerektiği BK’nın 106. ve 108.maddeleri gereğince kar kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen BK 325.madde hükmünde gösterilen kesinti yönteminin uygulanması gerektiği, hesaplanması gereken kar kaybının sözleşmenin ifası ile bitmiş olsaydı zarar görenin elde etmesi muhtemel bütün gelirlerden yapması gereken tüm zorunlu harcamalar ile sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi dolayısıyla yani tasarruf ettiği haklar ve yine bu süre içerisinde başka işten sağlayacağı veya sağlamaktan kaçındığı kazanç miktarının toplamdan indirilerek kar kaybının hesap edilmesi gerektiği, davacının sözleşmenin erken feshi ile aynı şartlarda başka bir iş bulması için geçmesi gereken makul sürenin 7 ay olduğunun bilirkişilerce tespit edildiği, davacı şirket tarafından kıdem tazminatı ödemelerine ilişkin 31/07/2011 tarihli fiş dökümü ve kıdem tazminatı dökümlerinin sunulmuş olduğu, toplam miktarın 75.616,07 TL olduğu ve 14 kişiye ilişkin kıdem tazminatı hesabının bulunduğu, davalı şirkete ait toplam kıdem tazminat miktarının 21.213,42 TL olduğu toplam kıdem tazminatı olan 75.386,79 TL alacaktan 54.926,76 TL’lik kısmının İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/445 Esas sayılı dosyada talep edildiği, taraflar arasında ticari ilişkinin 1999 yılında başladığı, 10 yıla aşkın sürede devam ettiği 2010 yılında yazılı bir sözleşme imzalandığı, davacının sunmuş olduğu muavin defter dökümlerinde davalı ile ticari ilişkisinin 31.08.2006-25/07/2011 tarihleri arasındaki dönemleri kapsadığının belirtildiği dosya içerisindeki karar örneğinden anlaşılmıştır. 29/05/2013 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davacı ve davalı şirkete ait ticari defterler ve dava dosyasının incelendiği, davacının 2010 ve 2011 yıllarına ait defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal sürelerde yaptırıldığı, kapanış tasdikleri bulunmadığından sahibi lehine delil olma niteliği taşımadığı, davalının 2010 yılı defterlerinin sahibi lehine delil niteliği taşıdığı, 2011 yılına ait envanter defterinin ibraz edilmediği, usulüne uygun tutulmadığı, sahibi lehine delil olma niteliğini taşımadığı kanaatine varıldığı, 2010 yılında düzenlenen satış faturaları toplamının KDV dahil 1.703.591,40 TL olduğu, önceki dönemden devreden davalı borcu ile davalı ödemeleri sonucunda davalı şirketin 31/10/2011 tarihi itibari ile 111.355,27 Tl borçlu olduğunun görüldüğü, davalı adına düzenlenen en son faturanın 08/07/2011 tarihli olup 2011 yılında düzenlenen satış faturaları toplamının KDV dahil 1.097.705,01 TL olduğu, cari hesapta yer alan diğer işlemler sonucu davalı şirketin 25/07/2011 tarihi itibari ile 1,01 TL olduğu, sözleşmenin normal sona erme tarihinde yaklaşık 20 ay önce feshedildiğinin görüldüğü, sözleşmenin fesih edildiği 2011 yılında davacının satış gelirlerinin önceki yıla kıyasla %10 azaldığı, satış maaliyetinin ise %2,40 oranında arttığı, 2010 yılında %7,59 olan brüt satış karlılık oranının 2011 yılında %5,19 oranında düştüğü, 2010 yılında %6,07 olan net satış karlılık oranının 2011 yılında %3,50 oranında düştüğünün görüldüğü, sözleşmenin yürürlükte bulunduğu 0503-2010 -08-07-2011 tarihleri arasındaki 16 ayda davalı şirket adına düzenlenen faturaların toplam tutarının %18 KDV dahil 2.538.767,27 TL olduğu, aylık ortalama satış tutarının ise KDV hariç olarak 146.919,40 TL olduğu, sözleşmenin normal sona erme tarihine kadar olan 20 aydaki davacının net kar kaybının (5.141,66*20 ay) 102.833,20 TL olacağını, ödenen kıdem tazminatlarının ise 31/07/2011 tarihli yevmiye maddesinde Gebze kıdem tazminatları açıklaması ile direkt işçilik giderleri hesabına 76.118,46 Tl borç personele olan borçlar hesabına 75.616,07 TL ve ödenecek vergi ile fonlar hesabına ise 502,39 Tl olarak alacak kaydedildiği, inceleme sırasında anılan kaydın davalı şirkette çalışan işçiler ile davalı şirketle aynı adreste bulunan grup şirketlerinden … LTD Şirketinde çalışan işçilere ödenen toplam kıdem tazminat tutarını içerdiğinin beyan edildiği, ancak kaydın detayı bulunmadığından hangi işçiye ne miktarda kıdem tazminatının tahakkuk ettirildiğinin anlaşılmadığı, dosyaya sunulan 08/07/2011 tarihli ibranamelere göre çıkarılan işçiler ile ödenen kıdem tazminat tutarlarının toplamının 54.925,76 TL olduğu ancak ödemelere ilişkin ticari defter kaydının sunulmadığı, sözleşmenin normal sona erme tarihinde yaklaşık 20 ay önce fesih edildiği hususlarında bir ihtilafın bulunmadığı, davalı tarafın göndermiş olduğu fesih bildiriminde fesih gerekçesi olarak otomotiv sektörünü etkileyen olumsuz koşullar ve başkasından daha düşük bir teklif alınması hususlarını gösterdiği, davalının basiretli davranmakla yükümlü olduğu hususu da dikkate alındığından bu tür sebeplerin sözleşmenin süresinden önce feshedilmesi için haklı ve hukuka uygun bir gerekçe kabul edilemeceyeceğinin açık olduğu bu nedenle davalı tarafından yapılan fesih bildiriminin haklı olmadığının kabulü gerektiği, BK’nın 96.maddesine göre alacaklının hakkına kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlunun kendisine hiçbir kusurun isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecbur olduğu, dolayısıyla davacının doğan zararlar nedeniyle genel hükümlere de tazminat talep etme hakkının bulunduğu, davalı taraf her ne kadar sözleşmenin 6.2.1.hükmünde yer alan sözleşmenin süresinden önce feshedilmesinin taraflara herhangi bir tazminat yetkisini vermeyeceği hükmünü gerekçe göstererek feshin haklı olmamısı halinde dahi tazminat istenemeceğini ileri sürmekte ise de anılan hükmün doğmamış bir haktan feragat niteliğinde olduğundan TMK 23.maddesinde yer alan kimsenin hakkında kısmen de olsa vazgeçemez kuralına aykırılık teşkil etmekte olduğu ve geçersiz bulunduğu, gerçekten de ancak sözleşmenin feshinden sonra tazminat talep etme hakkı doğmuş olacağından fesihten öncce yapılan feragatın geçersiz olduğu dolayısıyla davalının taraflar arasındaki sözleşmenin 6.2.1.hükmünü gerekçe göstererek tazminat talep etme hakkının bulunmadığını ileri sürülmesinin yerinde olmadığı, davacı tarafın BK 96.hükmü gereğince sözleşmenin haksız feshedilmesinden dolayı uğramış olduğu her türlü zararın tazminini talep edebileceği, sözleşmeyi fesheden tarafın davacı taraf olmadığı gibi sözleşmenin feshinde davacıya izafe edilebilecek somut bir kusura rastlanmadığı bu nedenle davacının müspet zaranın talep edebileceği 20 ayda elde etmesi karın mahrum kaldığın karın 102.833,20 TL ile 2.127,15 TL tutarındaki fesih tazminatı talep edebileceği belirtilmiştir. Taraf vekillerince bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazda bulunulmuşlardır. 06/01/2014 tarihli bilirkişi ek raporunda, davalı vekilinin haklı olarak ifade ettiği üzere müspet zarar hesaplanırken davacının yapmak zorunda olduğu tüm giderlerin, erken fesih nedeniyle tasarruf eylediği değerler ve bakiye sürede sağlayabileceği kar miktarlarının söz konusu miktardan mahsup edilmesi gerektiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu bir kararında bu hususun dile getirildiği ve : “İki taraflı sözleşmelerin karşı tarafça haksız feshedildiği hallerde Borçlar Kanununun 106. ve 108. maddeleri hükümleri gereğince kar kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen Borçlar Kanununun 325. maddesi hükmünde gösterilen kesinti yönteminin uygulanması gerekir. Bu yönteme göre hesaplanan kar kaybı; sözleşme ifa ile bitseydi zarar görenin elde etmesi muhtemel bütün gelirlerden, yapması gereken tüm zorunlu harcamalar ile sözleşme süresinden önce feshedildiğinden, sözleşmenin süresinden önce feshi sebebiyle sağladığı yani tasarruf ettiği haklar ve yine bu süre içerisinde başka işten sağlayacağı veya kasten sağlamaktan kaçındığı kazanç miktarlarının toplamı indirilerek bulnur”(E. 12.5.2010 tarih ve E. 2010/14-244, K. 2010/260 sayılı kararı ile belirtildiği söz konusu içtihat da dikkate alındığında, somut olayda, sözleşmenin normal sona erme tarihine kadar olan 20 aydaki davacı net kar kaybının tamamını değil de, sözleşmenin süresinden önce bitmesi nedeni ile davacının aynı şartlarda başka bir iş bulması için geçmesi gereken makul sürenin dikkate alınarak ve bu süreyle sınırlı olarak kar kaybı hesabının yapılması gerektiği, sözleşmenin süresinden önce bitmesi nedeni ile davacının başka bir iş bulma olasılığının ve süresinin ne kadar olduğu hususunun heyetin uzmanlık alanı dışında kaldığından, davacıya, kar kaybı nedeniyle ödenmesi gereken tazminat miktarınun hesaplanamadığı, taraflar arasındaki ticari ilişki sürekli yenilenen sözleşmelerle devam ettiğinden ve taraflar arasında en son 05.03.2010 tarihli sözleşme yapıldığından, yapılan bu son sözleşmeyle diğer sözleşme ilişkilerinden ve bu sözleşmelere dayanan taleplerin sona ermiş olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin yenilendiği, dolayısıyla yapılan son sözleşmeye istinaden alınan işçilerin ve bu işçilere ödenen kıdem tazminatlarının esas alınması gerektiği kanaatine varıldığı, sonuç olarak taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2000 – yılında başladığı, son yapılan sözleşmeden önceki dönemlerin de dikkate alınması halinde, davacı tarafından talep edilebilecek kıdem tazminatı alacağının 54.542,66-TL olacağı; taraflar arasında yapılan 05.03.2010 tarihli son sözleşmenin dikkate alınması halinde ise davacı tarafından talep edilebilecek tazminat miktarının 12.534,18-TL olacağı, taraflar arasında en son 05.03.2010 tarihli sözleşme yapıldığından, yapılan bu son sözleşmeyle diğer sözleşme Ilişkilerinin ve bu sözleşmelere dayanan taleplerin sona ermiş olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin yenilendiği dolayısıyla yapılan son sözleşmeye ıstinaden alınan işçilerin ve bu işçilere ödenen kıdem tazminatlarının esas alınması gerektiği, sözleşmenin normal sona erme tarihine kadar olan 20 aydaki davacı net kar kaybının ( 9.344,08 x 20 ay) 186.881.60-TL olduğu, ancak somut olayda, sözleşmenin normal sona erme tarihine kadar olan 20 aydaki davacı net kar kaybının tamamı değilde sözleşmenin süresinden önce bitmesi nedeni ile davacının aynı şartlarda başka bir iş bulması için geçmesi gereken makul süre dikkate alınarak ve bu süreyle sınırlı olarak kar kaybı hesabının yapılması gerektiği, sözleşmenin süresinden önce bitmesi nedeni ile davacının başka bir iş bulma olasılığını ve süresinin ne kadar olduğu hususu heyetin uzmanlık alanı dışında kaldığından, davacıya kar kaybı nedeniylte ödenmesi gereken tazminat miktarının hesaplanamadığı belirtilmiştir. 05/08/2014 tarihli ek bilirkişi raporunda sonuç olarak, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2000 yılında başladığının dikkate alınması halinde davacı tarafından talep edilebilecek kıdem tazminatı alacağının 54.542,66 TL olacağı taraflar arasında yapılan 05.03.2010 tarihli son sözleşmenin dikkate alınması halinde ise davacı tarafından talep edilebilecek kıdem tazminatı alacağının 12.534,18 TL olacağı, davacının mahrum kalınan karının, davacı şirketin başka iş bulma süresi olan 12 ay ve net satış karının son dönemlerinin ortalaması (%6,36) üzerinden hesaplama ile (9.344 08 x 12 av) 112.128,96 TL olarak hesaplanmıştır. 02/04/2015 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davalının sözleşmeyi ancak sözleşmenin 3. maddesinde belirtilen fesih sebebinin gerçekleştiğini ispat etmesi halinde haklı feshe giderek tazminatsız fesih hakkı kazanacağı, sözleşmede fesih halinde tazminat ödenmemesinin haklı fesih halleri için hüküm ifade ettiği; fesih halinde ifa menfaati olan kâr kaybının talep edileceği ancak bu kârı elde etmek için yapılan masrafın ayrıca istenemeyeceği, bu nedenle kıdem tazminatlarına ait talebin yerinde olmadığı; davacının sözleşme feshedildiği için başka bir sözleşme yapma imkanı bulup bulmadığının ispata muhtaç olduğu, davacının başka sözleşme akdetme kapasitesi varsa sonraki sözleşmenin bu sözleşmenin feshinin sonucu olduğunun kabul edilemeyeceği, ancak bu sözleşmenin yerine başka bir sözleşmenin akdinin kusurlu olarak yapılmadığı söylenebiliyorsa makul bir süre içinde böyle bir sözleşme yapmamakla kusurlu olarak addedilecek davacının ancak makul süre için kâr kaybı talebinde bulunacağının kabul edilebileceği, sözleşme süresi boyunca davacı şirketin 2010 (966,07) ve 2011 (253,50) yılı için Faaliyet Karlılığı Esas alındığında 16 aylık süre zarfında toplam 114.181,98 TL Faaliyet Karı elde etmesi gerektiği; taraflar arasındaki sözleşme fesih edilmemiş olsaydı davacı şirket sözleşmenin devamı halinde kalan 20 aylık süre zarfında mahrum kalınan kar kaybının ise 16 ay boyunca toplam 114.181,98 TL Faaliyet karı otmak üzere, Aylık 114.181,98 TL / 16 Ay – 7.136,37 TL ortalama Faaliyet karı; 20 ay için 7.136,37 b X20 Ay * 142.727,48 TL ortalama faaliyet karından yoksun kaldığı ve bu tutarı davalı taraftan talep edebileceği, hesaplamada fesih nedeniyle yapılmayan masrafların bu bedelden indirildiği belirtilmiştir. Tarafların rapora beyan ve itirazları üzerine alınan 02/11/2015 tarihli ek bilirkişi raporunda; taraflar arasındaki sözleşmenin fesih edilmemiş olması halinde davacı şirketin sözleşmenin devamı halinde kalan 20 aylık süre zarfında mahrum kalınan kar kaybının ise 16 ay boyunca toplam 114.917,46 TL Faaliyet karı olmak üzere, Aylık 114.917,46 TL / 16 Ay – 7.182,34 TL ortalama Faaliyet karı; 20 ay için 7.182,34 TL X 20 Ay – 143.646,82 TL ortalama faaliyet karından yoksun kaldığı ve bu tutarı davalı taraftan talep edebileceği, davacının fesih sonrası yeni iş bulması için makul olarak nitelenebilecek sürenin ancak 12 aylık bir sözleşmenin tamamlanma süresi olarak kabul edilmesi halinde; 1 aylık hesaplanan Faaliyet Karı olarak 7.182,34 TL esas alınarak; 12 aylık süre için 86.188,09 TL kar kaybı hesaplandığı, tüm sözleşme süresi boyunca kar yoksunluğu talebinin BK. m. 44 çerçevesinde mümkün olup olmadığının mahkemenin takdirinde olduğu belirtilmiştir. 26/10/2020 tarihli bilirkişi ek raporunda; dosyanın, kesinleşen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/318 esas sayılı dosyasında verilen karar da dikkate alınarak incelenmesi neticesinde taktir mahkemeye ait olmak üzere; sözleşmenin devam ettiği 16 aylık sürece taraflar arasındaki ticari ilişkiden davacının toplam 187.224,93 TL faaliyet kârı elde ettiği, bu durumda söz konusu ilişkiden elde edilen aylık ortalama faaliyet kârının (187.224,93 / 16 -) 11.701,55 TL olarak hesaplandığı; kâr kaybı hesabında, davacının sözleşmenin erken feshi ile aynı şartlarda başka bir iş bulması için geçmesi gereken makul sürenin 7 ay olarak dikkate alınması halinde toplam kâr kaybının (11.701,55 x 7 -) 81.910,85 TL olarak hesaplandığı ve bu tutarı davalı taraftan talep edebileceği, ” sözleşmenin feshedilmesinden kaynaklı olarak davacı tarafından işten çıkarılan işçilere ödenen kıdem tazminatının 54.926,76 TL olarak hesaplandığı, bu tutarın davacı şirket tarafından davalı taraftan talep edebileceği belirtilmiştir. Mahkemece ek bilirkişi raporuna göre ve kesinleşen mahkeme ilamı da dikkate alınarak 7 aylık kar kaybı zararı ile kıdem tazminat bedelinin tahsiline karar verilmiştir. Sözleşme ve fesih tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK’nın 1.maddesinde, sözleşmenin kurulması düzenlenmiştir. Aynı yasanın 11.maddesinde; sözleşmenin geçerliliğinin aksi kararlaştırılmadıkça hiçbir şekle bağlı olmayacağına yer verilmiştir. Yine mülga 818 sayılı yasanın 96.maddesinde, borcun ifa edilmemesi düzenlenmiş, maddede; alacaklının hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği taktirde borçlunun kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan doğan zararı gidermekle mecbur olduğu belirtilmiştir. 818 sayılı BK’nın 98.maddesinde ise; sorumluluğun kapsamı belirlenerek, borçlunun umumiyet itibariyle her kusurdan mesul olacağı ifade edilmiştir. Mülga yasanın 99.maddesinde ise; mesuliyetten beraat şartı üst başlığı ile sorumsuzluk anlaşmasının hükümsüzlüğüne yer verilmiştir. Somut davada, taraflar arasındaki 05/03/2010 tarihli sözleşme, her iki taraf şirketin özgür iradeleri ile düzenlenmiş, iki taraflı bir sözleşmedir. Sözleşmenin 6.maddesinde; sözleşme süresi ile birlikte sözleşmenin feshi ve sonuçlarına yer verilmiştir. Davalı şirket tarafından davacı şirkete gönderilen 13/05/2011 tarihli yazı ile, sözleşmenin 6.1.3 ve 6.2.1.maddelerine dayanılarak sözleşmenin fesih edildiği belirtilmiştir. Ne var ki; bilirkişi raporlarında da ayrıntılı şekilde belirtildiği üzere taraflar arasında sözleşmenin feshine dair herhangi bir mutabakat mevcut değildir. Yalnızca e-posta yazışmaları söz konusu olup, mutabakat kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan, davalı şirketçe her ne kadar fesih yazısında sözleşmenin 6.2.1.maddesi gereğince sözleşmenin süresinden önce fesih edilmesinin taraflara herhangi bir tazminat isteme yetkisini vermeyeceği düzenlemesine atıf yapmış ise de mülga 818 sayılı yasanın 99.maddesi gereğince 6098 sayılı TBK’nın 115.maddesinde de yer verildiği üzere bu türlü bir anlaşma hükümsüzdür. Tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşmeye uygun şekilde sözleşme haklı fesih edilmemiştir. Bu nedenle davalının aksine savunmaları yerinde görülmemiştir. Dosya kapsamından; yukarıda ayrıntılı olarak yer verildiği üzere taraflar arasında yemek hizmetine dair ticari ilişkinin uzun yıllara dayandığı tartışmasızdır. Taraf şirketlerle birlikte davalı şirketin grup şirketleriyle de davacının aynı sözleşmeleri imzalamış olduğu anlaşılmaktadır. Dosya içerisine ibraz edilen, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/318 Esas, 2015/259 Karar ve 20/04/2015 tarihli ilamı kesinleşmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 204.maddenin 1.fıkrasında ilamların ve düzenleme şeklindeki noter senetlerinin sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılacağına yer verilmiştir. Şu halde, grup şirketler tarafından sözleşmenin aynı tarihte haksız feshi neticesinde açılan ve kesinleşen davada, davacı şirketin yedi aylık süre içerisinde yeniden aynı mahiyette bir sözleşme ile faaliyette bulunabileceği tespit edilmiştir. Bu kapsamda, mahkeme ilamının kesinleşmiş olduğu ve HMK’nın 204/1.fıkrasının emredici düzenlemesi ile bağlayıcı niteliği sübuta ermiştir. Diğer taraftan, mülga BK 98 ve 114.maddesinin ikinci fıkrası gereğince, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanacağı düzenlemesi dikkate alındığında aynı yasanın 44.maddesi gereğince davacı tarafın zararın artmasına sebep olacak şekilde eylemde bulunması kabul edilemeyeceğinden yani somut olayda yeniden işe başlamasının gecikmesi kabul edilemeyeceğinden, davacının aksine iddia etmiş olduğu üzere 12 aylık süre için kar kaybının varlığından bu anlamda söz konusu edilemeyecektir. Yedi aylık sürenin kar kaybı nedeniyle makul bir süre olduğu ve bu anlamda da mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu sonucuna varılarak, davacı ve davalı vekilinin istinaf nedenlerinin isabetli olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle ve özellikle 6100 sayılı HMK’nın 204.maddesi kapsamında kesinleşen mahkeme ilamı, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunun yukarıda yer verilen hükümleri ve bilirkişi rapor ve ek raporları neticesinde, sözleşmenin haksız fesih nedeniyle davacı şirketin kar kaybına dair talebinin ve kıdem tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen hükümde bir isabetsizlik olmadığından taraf vekillerinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/445 Esas, 2021/227 Karar ve 24/03/2021 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1. bendi gereğince ayrı ayrı esastan REDDİNE, 2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL harçtan davacı tarafça peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacı taraftan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, alınması gereken 80,70 TL istinaf harcın davalı tarafça peşin olarak karşılanan 2.330,28 TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.249,58 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davalı tarafa İADESİNE, 3-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, 4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1.fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.17/03/2022