Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1753 E. 2022/309 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1753 Esas
KARAR NO: 2022/309
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/10/2020
NUMARASI: 2014/331 Esas, 2020/613 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının da içinde yer aldığı … A.Ş. bünyesindeki tüm şirketlerin ithalat, ihracat ve sair tüm iş ve işlemleriyle ilgili her türlü gümrük müşavirliği hizmetlerinin 1985 yılından 31.05.2010 tarihine kadar müvekkili şirket tarafından sürdürüldüğünü, en son 01.01.2010 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadar geçerli olmak üzere şifahi anlaşma doğrultusunda davalının da içinde yer aldığı … A.Ş. bünyesindeki tüm şirketler adına vekaletnameler çıkarılarak müvekkiline teslim edildiğini, geçmişte olduğu gibi 2010 yılı ile ilgili olarak da müvekkili tarafından vekaletnameye dayanılarak tüm iş, işlem ve hizmetlerin yapılmaya devam edildiğini, ancak 31.05.2010 tarihi itibariyle müvekkiline sözleşmenin feshedildiğini bildirilerek iş verilmediğini ve müvekkilinin her türlü zarar ve mağduriyetlerinin karşılanacağı söylenerek bir takım süreler verildiğini, taahhüdün yerine getirilmediğini, müvekkili şirketin 6 çalışanının davalı şirket yetkilileri tarafından hukuka ve ahlaka aykırı şekilde transfer edildiğini ve 01.06.2010 tarihinden itibaren davalı yanında çalıştırılmaya başlandığını, yaklaşık 20 yıllık bir sürede müvekkili tarafından eğitilip yetiştirilen ve müvekkilinin faaliyetini sürdürmesine bel bağladığı nitelikli bu elemanların kaybedilmesinin müvekkili yönünden zarar ve mağduriyetlere yol açacağını, sözleşmenin haksız feshinden sonraki süreçte müvekkilinin yüksek miktarlı giderlerini karşılayamaz hale geldiğini, tüm birikimlerini bu süreçteki giderlerini karşılayabilmek için tüketmek zorunda kaldığını, 3. şahıslara yüklü miktarlı borçlanmalar yapmak zorunda kaldığını, davaya konu müvekkilinin hak ve alacaklarının; a-0l.03.20l0 tarihinden 31.05.2010 tarihine kadar davalı şirkete ait müvekkili tarafından yapılan işlerle ilgili sehven asgari ücret tarifesinin altında ücretlendirilerek düzenlenen faturalara ilişkin eksik kesilmiş müşavirlik hizmetleri ücretlerine ilişkin alacakları, b-Cari hesaptan doğan alacakları, c-31.05.2010 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadar ki 7 aylık süre ile ilgili sözleşmenin tek taraflı, haksız ve erken feshedilmesinden doğan zararlarına (kazanç kaybına) ilişkin tazminat ve sair alacakları olduğunu, 2010 yılı Ocak ve Şubat aylarına ilişkin müşavirlik ücreti farklarının fatura edilerek gönderildiğini ve bu fark faturalarının, davalı tarafından müvekkili şirkete ödendiğini, ancak 2010 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarına ait toplam 52.029,74 TL tutarındaki toplam 3 adet fark faturaların davalı şirket tarafından itiraz edilerek iade edildiğini, taraflar arasında, önceki dönemden 2010 yılına devredilen miktarlar da dahil olmak üzere 31.05.2010 tarihine kadarki cari hesaptan doğan bakiye alacağı toplamının 109.052,95 TL olduğunu, bu alacağının bugüne kadar taraflarına ödenmediğini, ayrıca 31.05.2010 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadarki 7 aylık süre ile ilgili sözleşmenin tek taraflı ve haksız olarak feshedilmesinden doğan müvekkili yönünden yoksun kalınan kazanç ve bu sebepten doğan tüm zararları ile ilgili müvekkilinin, davalıdan tazminat isteme hakkının da doğurduğunu belirterek, sehven asgari ücret tarifesinden düşük ücret hesaplanarak düzenlenmiş bulunan faturalara konu işlerle ilgili yasal olarak uygulanması zorunlu olan 2010 yılı asgari ücret tarifesi esas alınarak yapılacak hesaplamaya göre müvekkili yönünden oluşan 52.029,74 TL’lik ücret farkı alacağını, sözleşmesel ilişki çerçevesinde, önceki dönemden 2010 yılına devredilen miktarlar da dahil olmak üzere cari hesapta duran bakiye 109.052,95 TL’lik alacağı ile sözleşmenin haksız feshi nedeniyle, bakiye 7 aylık süreye ilişkin müvekkilinin kazanç kaybından doğan gerçek zararlarının miktarı bilirkişi marifetiyle tespit olunacağından, fazlaya ilişkin ve sair talep ve dava haklarını saklı tutarak bu alacaklarından şimdilik 10.000 TL’lik kısmının, sözleşmenin feshedildiği 31.05.2010 tarihinden itibaren hesaplanacak faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 16/10/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile, davayı tam ıslah ettiklerini belirterek; 01/03/2010 tarihinden 31/05/2010 tarihine kadar müvekkili tarafından fark faturalarından doğan alacaklarından dolayı ve sehven asgari ücret tarifesinden düşük ücret hesaplanarak düzenlenmiş bulunan faturalara konu işlerle ilgili yasal olarak uygulanması zorunlu olan 2010 yılı asgari ücret tarifesi esas alınarak yapılacak hesaplamaya göre müvekkili yönünden oluşan 52.029,74 TL ücret fark alacağının, hizmet ilişkisine dayalı faturalardan ve dekontlardan doğan alacak olarak 290.160,65 TL bakiye alacağının, sözleşmenin uygun olmayan zamanda ve süresinden önce haksız feshedilmesi nedeniyle 31/05/2010 tarihinden 31/12/2010 tarihine kadar olan bakiye 7 aylık süreye ilişkin müvekkilinin kazanç kaybından doğan 49.229,16 TL tazminatın, sözleşmenin feshedildiği tarih olan 31/05/2010 tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında herhangi bir hizmet sözleşmesi olmadığı gibi hizmet ilişkisine dayalı olarak yapılan bir çalışmanın da olmadığını, sadece müvekkil şirketin gümrükte yapılması gereken bir işi söz konusu olduğunda davacı tarafından Beyoğlu … Noterliğinden düzenlenen vekaletnamelere istinaden yapmış olduğu, gümrük işlemleri olduğunu, davacının yaptığı her bir gümrük işlemi içinde fatura düzenleyerek yaptığı gümrük işinin karşılığını aldığını, cari hesaptan sadece 21.140,71 TL alacağının kaldığını, bu miktar dışında müvekkili şirketten herhangi bir alacağı bulunmadığını, müvekkili şirketin davacı şirkete noterden verilmiş olan vekaletnamesine göre davacının ancak müvekkili şirketin istediği gümrük işlemlerini yapabileceğini, bu vekalet ilişkisinin hiçbir şekilde hizmet ilişkisi olmadığını, davacının dava dilekçesinde bahsettiği Gelir İdaresi Başkanlığının 18.01.2010 tarihli yazısından ve tarifeden haberdar olmaması ve Ocak ve Şubat/2010 aylarında tarifeye göre fatura keserken daha sonra sehven tarife altında kestiğinden bahsetmesinin kabul edilemeyeceğini, davacının iyi niyetli olmadığını, tarifede anlaşma hallerinden de bahsedildiğini, buna göre tarifeye uymanın müvekkili davalı şirkete ait kanuni bir zorunluluk olmayıp, davacıya ait meslek mensuplarını ilgilendiren bir durum olduğunu, davacı şirketin basiretli bir tacir olmak durumunda ve yaptığı işin karşılığını da bilebilecek durumda olduğunu, müvekkili şirketin temerrüde düşürülmediğini, ayrıca davacının muaccel olmuş herhangi bir alacağının da söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesi iddia, savunma, bilirkişi raporuna göre; Beyoğlu … Noterliğinin 25/12/2009 tarih ve … yevmiye nolu vekaletnamesi ile davalı şirket tarafından davacı şirkete Gümrük Müşavirliği ile ilgili temsil yetkisine ilişkin vekaletname verildiği, vekaletnamenin başlangıç tarihinin 01/01/2010, bitiş tarihinin 31/12/2010 olduğu, taraflar arasında ithalat ve ihracat işleri ile ilgili olarak Gümrük Müşavirliği Sözleşmenin bulunduğu, ancak Gümrük Müşavirliği hizmetinin ne şekilde ücretlendirileceği ile ilgili olarak taraflar arasında herhangi bir yazılı sözleşmenin bulunmadığı, asgari ücret uygulaması ile ilgili olarak davalının davacı tarafından bilgilendirildiğine ve asgari ücretin altında iş yapılmayacağına dair bildirimde bulunduğuna dair herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, taraflar arasındaki sözleşme gereğince davalının gümrük işlerinin davacı tarafından yapıldığı, gümrük vergisi ödemelerinin nakliye, ardiye ve komisyon ücret ödemelerine ilişkin dekontların davacı tarafından davalıya verildiği, fatura ve dekontlardan kaynaklanan davacı alacaklarına karşılık davalı tarafından çeşitli tarihlerde ve miktarlarda ödemeler yapıldığı, buna ilişkin tarafların arasında cari hesap ilişkisi bulunduğu, davalı şirketin ticari defter ve belgelerine göre, 31/05/2010 tarihi itibariyle 14.490,18 TL, 31/12/2010 tarihi itibariyle 10.097,76 TL davacıya borç kaydının bulunduğu, davalı şirketin cevap dilekçesinde 21.140,71 TL borçlu olduklarını beyan ettiği, Gümrük Müşavirliği asgari ücret tarifesinin dayanağı olan 4458 sayılı Gümrük Kanunu ve genelgelere göre asgari ücret uygulamalarında gümrük idaresi bakımından esas sorumlu olanın Gümrük Müşavirleri olduğu, yaptırıma bağlanmak suretiyle asgari ücretin altında hizmet verilmesinin ve bu şekilde haksız rekabetin önüne geçilmeye çalışıldığı, dolayısıyla taraflar arasında fiyatların esas alındığı yazılı bir sözleşmenin bulunmaması, sözleşmenin feshinden sonra talep edilen ve davalı tarafın mutabakatı alınmadan sehven gerekçesi ile TTK’nın 23. maddesi yönünden kesinleşmiş 01/01/2010- 31/05/2010 dönemine ait 43 adet fatura için 5 adet fark faturası düzenlemesinin yerinde olmadığı, davacı faturalardan ve dekontlardan doğan 290.160,65 TL bakiye alacağının tahsilini talep etmiş ise de, tarafların ticari defter ve belgeleri, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davacının bu miktar alacağını ispat edemediği, TBK’nın 512. maddesinde; “Vekalet veren ve vekil her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” hükmünün bulunduğu, mülga 818 sayılı BK.’nın 396. maddesinde de benzer düzenlemenin yer aldığı, Beyoğlu … Noterliğinin 25/12/2009 tarih ve … yevmiye nolu vekaletnamesi ile 01/01/2010 tarihinden, 31/12/2010 tarihine kadar davalı tarafından davacıya yetki verildiği, davalı tarafından vekalet ilişkisinin 31/05/2010 tarihinde sona erdirildiği, taraflar arasında birbirini takip eden vekaletler ile müşavirlik hizmetinin verildiği, vekalet hizmetinin 31/12/2010 tarihine kadar devam edeceğinin davacı tarafından düşünüldüğü, buna göre sözleşmenin sona ereceği 31/12/2010 tarihinden 7 ay öncesinde sözleşmenin feshedilmiş olmasının, TBK’nın 512. maddesi (mülga 818 sayılı BK’nın 396. maddesi) kapsamında münasip olmayan zamanda fesih olarak kabul edilmesi gerektiği, 31/10/2014 tarihli bilirkişi raporunda yapılan hesaplamanın yerinde olduğu gerekçesi ile davanın KISMEN KABULÜ ile, a) 21.140,71 TL alacağın dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilemesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, b) 49.229,16 TL kazanç kaybı tazminatının dava tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilemesine, c) Fark faturalarından doğan alacak talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Karar yasal süresi içerisinde taraflarca istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkili şirketin davalıya yaklaşık 20 yıl hizmet verdiğini, yargılama sırasında müvekkilinin fatura ve dekontlardan doğan bir kısım alacaklarının davalı tarafından, davalının da içinde bulunduğu …’e bağlı (grup şirketlerinden olan) … A.Ş’ne müvekkilinin muvafakati ve bilgisi olmadan (fesihten önce ve sonra muhtelif tarihlerde) virman yoluyla devredildiğini, talep üzerine mahkemece, müvekkili ile dava dışı … A.Ş. arasında İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/711 E. Sayılı dosyasında görülmekte olan davanın neticesinin bekletici mesele yapılmasına karar verildiğini, ancak yıllarca bekletici mesele yapılan İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasının neticesi beklenmeden ve davalı ticari defterlerindeki kayıtlar doğru kabul edilerek 22.10.2020 tarihinde usule, yasaya ve hukuka aykırı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, daha sonra İstanbul 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/711 Esas sayılı dosyasının lehlerine sonuçlandığını, müvekkili şirketin dava dışı … A.Ş.’ne borçlu olmadığına karar verildiğini, kararın 28.09.2021 tarihinde kesinleştiğini, dava dosyası bekletici mesele yapılmış olsa idi, fatura ve dekontlardan doğan alacaklarının kabulüne karar verilmesi gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin süresinden önce ve uygun olmayan zamanda feshi nedeniyle kazanç kaybı tazminatı talebinin kabulüne dair hüküm yönünden mahkeme kararının yerinde olduğunu ancak faizin başlangıcının, ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 29.09.2010 olması gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedildiğini, 16.10.2019 tarihli tam ıslah dilekçesinde 01.01.2010-31.05.2010 tarihleri arasındaki 5 aylık süreye ilişkin fatura ve dekontlardan (cari hesaptan) doğan bakiye 290.160,65 TL’nin tahsilinin talep edildiğini, her bir fatura ve dekontun tarih ve miktarlarını gösterir listenin sunulduğunu, davalının ticari defter ve kayıtları incelenerek bakiye alacağın tespitinin talep edildiğini, ancak mahkemece ticari defter ve belgeler incelenmeden bilirkişi heyetinden ek rapor alarak sonuca gittiğini, tam ıslah talebinden evvel yargılama içerisinde yapılan bilirkişi incelemelerinde davalı defterleri üzerinde inceleme yapılmış ise de fatura ve dekontlardan doğan toplam alacak ve davalının bu alacaklara karşılık müvekkiline ödediği miktarlara ilişkin her hangi bir inceleme yahut tespit yapılmadığını, Kaldı ki, fatura ve dekontlara davalının herhangi bir itirazının da bulunmadığını, fatura ve dekontlardan doğan bakiye 290.160,65 TL’lik alacaklarının davalı tarafından dava dışı … hesabına virman yoluyla devir edildiğini ve bu nedenle davalı defterlerinde bakiye alacağımızın eksik göründüğünü, davalı tarafından dava dışı … hesabına 28.02.2010’da 126.074,06 TL, 31.03.2010’da 14.713,59-TL, 31.05.2010’da 14.490,18-TL virman işlemleri yapıldığını ve bunun dışında 2010 yılında başkaca virmanların ve haksız mahsup işlemlerinin yapılmış olabileceğini ve bu nedenle alacaklarının davalı defterlerinde eksik göründüğünü, Gümrük Müşavirliği Asgari Ücret Tarifesi’nin altında müşavirlik hizmeti verilmesinin yasak olduğunu, dolayısıyla, 2010 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında müvekkili tarafından davalıya ait müşavirlik hizmetleri ile ilgili hataen asgari tarifenin altında hesaplama yaparak düzenlemiş olduğu fark faturalarından doğan alacakların ödenmesi gerektiğini, 09.02.2016 tarihli bilirkişi raporunda bu konuda hesap yapıldığını, fark faturası ile ilgili bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu, çelişkinin girilmediğini belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılması ile yeniden yargılama yapılarak, faturalardan ve dekontlardan doğan alacaklarının tespiti için davalının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle hasıl olacak neticeye göre davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; kazanç kaybı yönünden tesis edilen hükmün hatalı olduğunu, 24.05.2019 tarihli bilirkişi raporunda bu konuda ayrıntılı değerlendirme yapıldığını, müvekkili şirketin vekaletname süresince ya da sonraki döneme ilişkin olarak davacıya herhangi bir taahhütte bulunmadığını, aralarındaki ilişkinen sadece vekalete istinaden yürütüldüğünü, davacı ile müvekkili arasında herhangi bir sözleşme ilişki bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, taraflar arasındaki gümrük müşavirliği hizmet sözleşmesinin davalı tarafça haksız feshedildiği iddiasına dayalı kazanç kaybı ve alacak istemine ilişkindir. Davalının kabulü doğrultusunda 21.140,71 TL’lik kısım yönünden taraflar arasında çekişme bulunmadığı, uyuşmazlığın taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunup bulunmadığı, sözleşmenin haksız olarak feshedilip edilmediği, davacının sözleşmeden kaynaklı bir alacağının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmıştır. Mahkemece, tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş, bilirkişi raporları alınmıştır. 28/12/2012 havale tarihli heyet raporunda; davacının dava konusu etmiş olduğu faturalardaki gümrük müşavirliği ücretlerini 4458 sayılı Gümrük Kanunun geçici 6/10. maddesi hükmü uyarınca Gümrük Müsteşarlığı Gümrük Genel Müdürlüğünce yayımlanmış olan 22/01/2010 tarih, 2010/4 sayılı Genelge Eki Ücret Tarifesi ve Uygulama Esaslarında belirtilen tarifeden daha düşük olarak düzenlenmiş olduğu, anılan kanun maddesi ve genelge uyarınca düzenlenmesi gereken fatura tutarları ile düzenlenen fatura tutarlarının karşılaştırılmasına ilişkin tespitlerinin toplam 603.610,00 TL olduğu, ancak düzenlenen fatura tutarları ile mezkur genelge eki ücret tarifesi uyarınca uygulanması gereken ücret tutarları arasındaki farka ilişkin değerlendirmenin heyetlerinin görev alanında olmadığı belirtmişlerdir. Mali müşavir tarafından hazırlanan 03/12/2013 havale tarihli bilirkişi raporunda; taraflar arasındaki farkın 5 fatura ve toplamının 122.294,02 TL olduğu, dava dilekçesinde bu tutarın davalı tarafından kabul edilerek ödendiği belirtilmekteyse de bu tutarın davalı kayıtlarında olmadığına göre fark faturasının da ödenmediğinin anlaşıldığı, dava dilekçesinde 2010 yılı 3-4-5 aylarına alt fark faturaları olarak belirtilen 8 adet fatura üzerinde iptal notu görülmekte olduğu, 226.309,84 TL tutarındaki bu faturaların davalının defterinde de kayıtlı olmadığı, söz konusu dava dosyasına 10.05.2012 tarihinde davacı dilekçesi ile ilave edilen söz konusu faturaların 11.06.2010 tarihinde davacıya iade edilmiş olduğu, dava dilekçesinde 2010/3-4-5 aylara ait olup fark faturası olarak belirtilen 8 adet toplam 226.309,84 TL tutarındaki faturaların iptal nedeniyle davacının defterinde de kayıtlı olmadığı, taraflar arasındaki cari hesaba konu faturalardan doğan 109.052,95 TL alacağın 21.140,71 TL’lik kısmının davalı tarafından kabul edildiği, bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde fark faturalarının hem Asgari Ücret hesaplanmasındaki yanlışlık nedeniyle, hem de hiçbir akde dayanmayan bir bedel olması nedeniyle hukuki olmadığı, Gümrük Kanunu Gümrük Müşavirliği Asgari Ücret Tarifesi yönünden yapılan incelemede; Asgari ücret uygulaması ile ilgili olarak davalının davacıyı bilgilendirdiğine dair ve asgari ücret altında iş yapılmayacağına dair herhangi bir bildirimde bulunmadığı, İş akdinin feshedilmesinin üzerinden 6 ay geçtikten sonra Gümrük Asgari Ücret uygulamasının gündeme getirildiği, Gümrük Müşavirliği Hizmetinin nasıl fiyatlandırılacağı ile ilgili taraflar arasında herhangi bir yazılı metin olmadığı, Asgari Ücret Uygulamasının Gümrük Müşavirleri açısından bağlayıcılığının olduğunu ve uyulmaması halinde yaptırımlarının bulunduğu, sözleşme yaparken bunun esas alınması gerektiğinin ilgili Gümrük Mevzuatında belirtildiği ifade edilmiştir. Farklı bir heyetten alınan 06/11/2014 havale tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafından ibraz edilen ticari defterlerin lehine delil vasfı bulunmadığı, davalının ticari defterlerinin lehine delil vasfının bulunduğu, 4458 Sayılı Kanunun geçici 6. maddesinin 10.fıkrası ile gümrük müşavirleri için getirilen asgari ücret tarifesinin bağlayıcı olduğu, kanun koyucunun Gümrük Müşavirleri konusundan uygulanacak asgari ücret ile ilgili düzenlemeyi 2009 yılında kabul ettiği, davacının davalıya 2010 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarında verdiği hizmet edimi için asgari ücret tarifesine göre hak ettiği ücretin KDV hariç 89.006,71 TL olduğu, davacının bu dönem için KDV hariç 35.101,00 TL fatura düzenlediği, davacının bakiye alacağının KDV hariç 53.905,71 TL olduğu, davacı talebinin 52.029,74 TL olduğu, davacının 109.052,95 TL C/H alacağı ile ilgili 6762 Sayılı TTK 87 maddesine göre yazılı bir C/H anlaşması TTK 92 maddesine göre hazırladığı bakiye cetveli sunmadığı, davacının C/H alacağı ile ilgili aleyhinde delil olarak kabul edilen davalı defter kayıtlarının aksine muteber bir delilde sunmadığı, alacağın ispat edilemediği, bu halde davacının bu başlık altındaki 109.052,95 TL talebinin davalının kabulünde olan 21.140,71.TL’lik kısmının yerinde olduğu, davacı bu alacağı için davalıyı önceden temerrüde düşürmediği, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 1996 yılında davalının davacıyı süresiz vekalet ile vekil tayın etmesi ile başladığı, 2004 yılı Ağustos ayına kadar bu şekilde geldiği, 2008 yılı Ağustos ayından sonra önce 31.12.2004’e kadar süreli vekalet île daha sonra her yıl yenilenen ve 1 yıllık süre ile yetki verilen vekaletler ile devam ettiği, davalının en son 25.12.2009 gün 25452 yevmiyeli vekalet ile davalıyı 01.01.2010 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadar yetkilendirdiği, davacı taraflar arasındaki ilişkinin 31.5.2010 günü sonlandığını beyan etse de dosyaya bir azil sunulmadığı ancak taraflar arasında bu noktada bir ihtilaf bulunmadığı, bu halde davacı yanın 1996 yılından itibaren davalı yana birbirini takip eden vekaletler ile müşavirlik hizmeti verdiği, taraflar arasındaki ilişkinin sürekli borç ilişkisi olduğu eda süresinin sonlanma anını davalının 31.12.2010 olarak belirlediği, taraflar arasında yazılı bir akit olmasa da on dört yıla yayılan bir zaman diliminde davacının davalıya sürekli olarak gümrük müşavirliği hizmeti verdiği, davalı yanın 2005 yılından sonra yıllık vekaletnameler île davacıdan hizmet satın aldığı, en son verdiği vekalet ile hizmeti 31.12.2010 gününe kadar almaya devam edeceği yönünde davacı nezdinde icap oluşturduğu, bu halde 31.5.2010 günlü fesihin BK 396 maddesinde yer alan münasip olmayan zamanda fesih olup, gerek BK 396 gerekse 96. maddeleri nedeni ile davacının zararını tazmin etmesi gerektiği, davacının (7 ay) uğrayacağı kazanç kaybının 49.229,16 TL olduğu, davacının bu alacağı için davalıyı önceden temerrüde düşürmediği belirtilmiştir. Aynı heyet 21/07/2015 tarihli ek raporlarında; kök raporu tekrar etmişlerdir. Başka bir heyet tarafından düzenlenen 10/02/2016 tarihli bilirkişi raporunda; davacı … firmasının davalıya Gümrük Müşavirliği hizmeti ifasında (iş görme) bulunduğu, her yıl mevzuat gereği yenilenmesi zorunlu olan vekaletin vekil eden tarafından feshedilmesi ile davacı … Müşavirlik firmasının geriye dönük olarak yapmış olduğu işlemleri tekrar gündeme taşıması ile kesilen faturaların 2010/4 sayılı genelge kapsamında eksik olması ile fark fatura tanzimi ile alacak, geçmişten gelen cari hesap bakiyesi ve vekalet sözleşmesinin feshi ile kazanç kaybım gerekçe göstererek tazmin talebinde bulunduğu, Gümrük Müşavirliği mesleği genel teamüllere bakıldığında, hiç bir vekil edenin ithalatçı gümrükçüsüne kazandırma taahhüdünde bulunmadığı gibi yapacağı ithalat miktarı yönünden de her hangi bir güvence vermediği, vekâlet sonrası Gümrükçünün yapacağı tek şeyin vekil edenin ithalat yapması ile bu işlerden para kazanması olduğu, başka bir ifade ile işverenin hiç ithalat yapmayabileceği, gümrükçünün vekalet aldığı ithalatçının dönem içerisinde ithalat yapamaması nedeni ile kazanç kaybına uğradığını iddia etmesinin mümkün olmadığı, davacının sehven eksik hesaplama ile düzenlemiş olduğu faturalardan kaynaklı, 51.808,00 TL farkı davalıdan talep edebileceği, cari hesaptan kaynaklı alacak talebinin, davalı kabulünde olan 21.140,71 TL tutar da dahil olmak üzere talep olunan toplam 109.052,93 TL C/H alacağının davacı tarafça ispata muhtaç olduğu ifade edilmiştir. Aynı heyet 13/06/2016 tarihli ek raporlarında; kök raporlarını tekrar etmişlerdir. Başka bir heyet tarafından düzenlenen 30/05/2019 tarihli bilirkişi raporunda; davacının, tacir (TTK.m.14) ve TTK.m.20/2 hükmü ile bağlı bulunduğunu, Gümrük Müşavirliği işi kanunla ve yetkili makamlarca verilen izne dayalı bir iş olmakla davacının en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğunu, (818 sayılı BK.m.99), davacının, davalı şirkete 13.03.2010-31.05.2010 tarihleri arasında kesmiş bulunduğu (29) adet müşavirlik hizmet faturasını TTK.m.23 hükmüne göre davalı şirkete tebliğ ettiği, (29) adet müşavirlik hizmet faturasının TTK.m.23 hükmüne göre kesinleşmesini müteakip “Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Genel Müdürlüğünün 22.01.2010/2010-04 sayılı Genelgesine istinaden kesilmiş faturalarında sehven eksik kesilmiş Müşavirlik Hizmetleri farkı” namı altında davacının davalı şirkete 10.06.2010/… nolu 15.079,22 TL, 10.06.2010/… nolu 15.524,08 TL ve 10.06.2010/… nolu 24.426,44 TL bedelli olmak üzere toplam 52.029,74 TL bedelli Gümrük Müşavirliği Asgari Ücret Tarifesi Farkı konulu (3) adet fatura kestiği, Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı tarafından 22.01.2010/2010-04 sayılı genelge ile yayınlanan Gümrük Müşavirliği Asgari Ücref Tarifesini uygulama yükümlülüğünün davacı firmaya ait olduğu, asgari ücret tarifesini uygulamayan davacı … firması hakkında idarece disiplin cezası ve beyanname başına usulsüzlük cezası uygulanmadığı, davalı ithalatçının Gümrük Müşavirliği Asgari Ücret Tarifesini uygulama gibi yasal bir yükümlülüğü bulunmadığı, Gümrük Müşavirliği hizmetinin ne şekilde ücretlendirildiği ile ilgili olarak taraflar arasında herhangi bir yazılı metnin dosya kapsamında bulunmadığı, Asgari ücret uygulaması ile ilgili olarak davalının davacı tarafından bilgilendirildiğine ve asgari ücretin altında iş yapılmayacağına dair bildirimde bulunduğuna dair herhangi bir bilginin dosyada yer almadığı, davacının 31.12.2009/2009-125 sayılı ve 22.01.2010/2010-04 sayılı Gümrük Müşavirliği Asgari Ücret tarifesinden mesleği ve işi gereği bilgi sahibi olduğu halde Asgari ücret ile ilgili durumun ve 25.12.2009 tarihli vekaletnamesinin feshedilmesi üzerine ve 6 ay sonra tek taraflı olarak davalı tarafın kabulü olmadan gündeme getirilmiş olduğu, 06.07.2009 tarihinde yürürlüğe giren 13.06.2009/5911 sayılı yasanın 65.maddesinde, davacının 01.01.2010-31.05.2010 tarihleri arasında asgari ücret tarifesinin altında tahsil ettiği Gümrük Müşavirliği Hizmet Bedeli ile Asgari Ücret Tarifesi arasında kalan fatura farkının davalı ithalatçıdan talep edebileceğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığı, 818 sayılı BK.m.99 hükmüne göre en hafif kusurundan bile sorumlu olan davacının, asgari ücret tarifesine göre sehven eksik kestiğini iddia ettiği 29 adet Müşavirlik Hizmet bedelini talep edebilmesi için gerekli kanuni ve akdi şartların oluşmadığı, vekaletnamenin belirli süreli 01.01.2010-31.12.2010 olmasının, vekalet sözleşmesininde belirli süreli olduğu anlamına gelmeyeceği, davalı ithalatçı /ihracatçının davacıya geçmişte yaptığı gümrük işlem hacmi kadar gelecekte de aynı miktar işlem yaptıracağı şeklinde bir taahhüdü bulunmadığı, geçmişteki işlem hacmi üzerinden geleceğe yönelik bir müspet zarar hesabı yapılamayacağı, sözleşmenin feshinin geçmişe değil geleceğe yönelik sonuç doğuracağı, müspet zarar iddiasının ispat yükünün davacıya ait olduğu, ancak davacının müspet zarar iddiasının ispata muhtaç kaldığı, davalının, davacıya cari hesaptan kaynaklı borcunun 21.140,71 TL olarak kabul etmiş olması sebebiyle, davacının davalıdan 21.140,71 TL tutarında alacak talebinde bulunabileceği, davacı alacağı konusunda davalıyı 6762 sayılı T.T.K.m. 20/3 ve 818 sayılı B.K.m.101 ahkamına uygun şekilde önceden temerrüde düşürmediği belirtilmiştir. Aynı heyet 24/08/2020 tarihli ek raporlarında; Gümrük Müşavirliği Hizmetlerinde Asgari Ücret uygulamasının dayanağının 4458 sayılı Gümrük Kanununun geçici 6. maddesinin (5911 sayılı Kanunla 2009 yılında ilave edilen) 10. Fıkrası olduğunu, söz konusu fıkrada, “Gümrük müşavir derneklerinin gümrük müşavirlerinin yapacakları iş ve işlemler karşılığı alacakları asgari ücretleri gösteren ve takvim yılı bazında belirlenen Asgari Ücret Tarifesi, Müsteşarlıkça uygun görülerek onaylanmak suretiyle uygulamaya konulur” denildiğini, 2010 yılında başlayan bu uygulama belirtilen yıl için 2010/4 sayılı Gümrük Genelgesi ile yürürlüğe konulduğunu, (2010/4 sayılı Genelge öncesinde (2009/125; sayılı Genelge çıkartılmış; ancak hiç uygulamaya konulmadan 01.01.2010 tarihinden geçerli olmak üzere 2010/4 sayılı Genelge düzenlenmiş ve 2009/125 sayılı Genelge İptal edilmiştir). 2010/4 sayılı Genelgenin ise 2010/8 ve 2010/26 sayılı genelgelerle değişikliğe uğradığını, dava dosyasında yer alan Asgari Ücret Genelge metinlerinin bu değişiklikleri yansıtmadığını, söz konusu Genelgeler konunun tarafı özellikle gümrük müşavirleri olduğu için Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlükleri yanında, Ankara, İstanbul, Mersin, Bursa ve İzmir Gümrük Müşavir Derneklerine yapıldığını, Yayınlanma şekli itibariyle bakıldığında, söz konusu Genelgeyi yapacakları sözleşmelerde dikkate alması gereken kesimin gümrük müşavirliği hizmeti veren “gümrük müşavirleri” olduğunun anlaşıldığını, 2010/4 sayılı Genelge ile asgari ücret tarifesi altında Gümrük Müşavirliği hizmeti veren Gümrük Müşavirleri hakkında, disiplin cezası hükümleri saklı kalmak kaydıyla her beyanname itibariyle Gümrük Kanununun 241/1. maddesinde bahsi geçen usulsüzlük cezasının uygulanacağının belirtildiğini, belirtilen mevzuat düzenlemelerine bakıldığında, asgari ücret uygulamalarında gümrük idaresi bakımından esas sorumlu gümrük müşavirleri olduğunu, yaptırıma bağlanmak suretiyle asgari ücretin altında hizmet verilmesinin ve bu şekilde haksız rekabetin önüne geçilmeye çalışıldığını, 2010 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarına ilişkin fark fatura düzenlemesine esas alınan dava konusu 26 adet faturaların kayıtlardan, gümrük müşavirlik ücretine konu edilen gümrüklenen eşyanın, filmaşin demir, kütük demir ve inşaat demiri gibi gümrük; mevzuatında “dökme eşya” olarak adlandırılan eşya olduğunun anlaşıldığını, her bir beyanname için “dökme eşya ihracatında” 300 TL ayrıca, 10 sayısını aşmamak üzere ilave TIR, konteyner, araç vagonun her biri için 25 TL ilave yapılması 1 gerektiğini, ancak, dosya kapsamından bu şekilde veya Genelgede yer alan şekilde başkaca bir ilave yapılması gerektiğine ilişkin herhangi bir bilgi edinilemediğini, bahsi geçen Genelgenin “Gümrük Müşavirliği Asgari Ücret Tarifesi Uygulama Esasları” bölümünde yer alan 4. maddesinde eşya kıymeti itibariyle kıymete göre kademeli bir tarifelendirmenin mevcut olduğunu, ancak bu durumun “İthalat beyannameleri” için geçerli olduğu Genelgede açıkça belirtildiğini, tarafların anlaşması halinde diğer işlemler için (bu arada ihracat işlemleri için) uygulanması söz konusu olsa da, böyle bir anlaşma olduğu sonucunu ortaya çıkartacak herhangi bir ifadeye rastlanılmadığını, dava dosyasında, taraflar arasında herhangi bir yazılı sözleşme ve fiyatların esas alındığı yazılı bir mutabakat metnine rastlanılmadığnı, davacı … müşavirinin hizmet faturalarını hangi algoritma ile düzenlendiği anlaşılamadığını, ancak toplamda ödenen miktar toplamda ödenmesi gereken asgari ücret miktarının üzerinde olduğu için asgari ücret sonrasında asgari ücret altında kalmadan da sonuçta aynı fatura kıymetine ulaşılmasını sağlayacak bir mutabakatın var olacağını kabul etmek gerektiğini, diğer taraftan konulan asgari ücret gümrük müşavirini bağladığını, Asgari ücret altında iş kabul eden gümrük müşavirleri için yaptırım dahi öngörüldüğünü, mevzuata göre hareket eden gümrük müşaviri için olması beklenen uygulama, asgari ücret düzenlemesi sonrasında hizmet verilen firmalara bu durumun bildirilmesi ve fiyatların yeniden ayarlanması olduğunu, Hizmet alan firmalar açısından bakıldığında ise konulan asgari ücretlerin yüksek bulunması halinde “doğrudan temsil” sureliyle gümrük işlemlerinin bizatihi kendileri tarafından karşılanmasının mümkün olduğunu, Davalı, asgari ücret altında iş yaptığını ve daha önce düzenlediği (17+26= 43 adet) faturalar için asgari ücret tarifesine göre fark istediğini asgari ücret uygulamasının başlamasından 6 ay sonra ve iş ilişkisine son verilmesi üzerine gündeme getirdiğini, yapılan hesaplamalarla ilgili yukarıdaki tespitler bir yana, davalı tarafın mutabakatı alınmadan “sehven” gerekçesi ile TTK.m 23 yönünden kesinleşmiş 01.01.2010- 31.05.2010 dönemine (43) adet esas fatura için (5) adet fark faturası düzenlenmesi de yukarıda yapılan açıklamalar ışığında 6762 sayılı TTK.m.23 yönünden yerinde olmadığını, Mart, Nisan ve Mayıs 2010 dönemine ilişkin KDV dahil 52.029,74 TL tutarındaki (3) adet, Ocak ve Şubat 2010 dönemi için KDV Dahil 30.174,04 TL tutarındaki (2) adet fark faturası düzenlendiği anlaşıldığını, sonuç itibariyle, KDV dahil toplam (52.029,74+30.174,04) 82.199,78 TL tutarındaki (5) adet fark faturalarının, sözleşmeye dayanmayan bir bedel olması itibariyle kanuni ve akdi dayanaktan yoksun bulunduğunu, tarafların kanuni defter kayıtları arasındaki farkın Ocak Şubat 2010 dönemine ait fark faturası olarak düzenlenen (2) adette 30.170,04 TL ve Mart, Nisan, Mayıs 2010 dönemine ait 52.029,74 TL olmak üzere toplam 82.199,78 TL ile sınırlı olduğunu, davacı vekili dava dilekçesinde 30.174,94 TL tutarındaki (2) adet fark faturasının davalı şirket tarafından kabul edilerek ödendiği belirtmekte ise de; bu tutarın davalı kayıtlarında mevcut bulunmadığını, ayrıca Ocak, Şubat 2010 dönemine ait toplam 30.174,04 TL bedelli (2) adet fark faturasının davacı tarafından davalıya tebliğinin ispata muhtaç bulunduğunu (TTK.m.23) ve ödemenin de söz konusu olmadığını, dava dosyasına 10,05.2012 tarihinde konan davalı dilekçesi ve ekleri dikkate alındığında 52.029,74 TL bedelli (3) adet fark faturasının ise davalı tarafından 6762 sayılı TTK.m.23’e istinaden 11.06.2010 tarihinde davacıya iade edilmiş olduğunu, dava dilekçesinde Mart, Nisan ve Mayıs 2010 aylarına ait fark faturaları olarak belirtilen (3) adette toplam KDV dahil 52.029,74 TL tutarındaki faturaların gerek davalının gerekse de davacının defterlerinde kayıtlı olmadığını, davalının 2010 yılına ait ticari defterlerinde davacıya 31.12.2010 tarihi itibariyle cari hesap bakiyesinin 10.097,76 TL olarak görüldüğünü, davalının cari hesaptan mütevellit borcunu önceden 21.140,71 TL olarak kabul ettiğini, davalı, yasal olarak davacı şirkete vermiş bulunduğu gümrükteki işlerini takibi için vermiş bulunduğu süresiz vekaletnameleri, dilediği zaman tek yanlı ve gerekçe göstermeksizin fesih hakkına sahip olmakla, davalının 31.05.2010 günlü feshinin BK.m.396’da yer alan “münasip olmayan zamanda fesih” kapsamında olmadığını, BK m.396 ve BK.m.96 ya göre davacının davalıdan haksız fesih nedeniyle tazminat talebinde bulunamayacağını, Mahkemece davalının 31.05.2010 tarihli feshinin haksız olduğunun benimsenmesi ihtimaline binaen davacının haksız fesih nedeni ile müspet zararının (kazanç kaybı) 49.229,16 TL olarak hesaplandığını belirtmişlerdir. Davacı tarafça, … A.Ş. Bünyesindeki tüm şirketlerin ithalat, ihracat ve sair tüm iş ve işlemleriyle ilgili her türlü gümrük müşavirliği hizmetlerinin 1985 yılından beri davacı şirket tarafından sürdürüldüğünü, en son 01.01.2010 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadar geçerli olmak üzere davalı şirketin de içinde bulunduğu holding bünyesindeki tüm şirketler adına vekaletnameler çıkarılarak davacı şirkete teslim edilmesine rağmen davalının 31.05.2010 tarihinde sözleşmeyi feshettiğini, 2010 yılı Mart, Nisan ve Mayıs aylarına ilişkin toplam 226.309,84 TL tutarındaki 8 adet farklı fatura bedellerinin ödenmediğini, cari hesaptan kaynaklanan 116.294,02 TL alacağın bulunduğunu, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle kalan 7 aylık süre için kazanç kaybı nedeniyle şimdilik 10.000,00 TL zararının olduğunu ileri sürerek, toplam 352.603,86 TL’nin tahsili konusunda davalı … A.Ş. aleyhinde İstanbul(Kapatılan) 46. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/193 E. Sayılı dosyasında dava açılmıştır. Dosyada davalı vekili, taraflar arasında herhangi bir hizmet sözleşmesi olmadığını, gümrükte yapılması gereken bir işi söz konusu olduğunda, vekaletnamelere dayalı olarak davacının gümrük işlemlerini yaptığını ve tüm fatura bedellerinin ödendiğini, kazanç kaybının söz konusu olmadığını, davacının 2010 yılında asgari ücret tarifesinin altında fatura kestiğine ilişkin iddiasının hukuki dayanağı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve dosya kapsamına göre, tarafların ticari defter ve kayıtlarına göre davacının davalıdan 211.969,72 TL alacaklı olduğu, bu alacağın 01.07.2010 tarihli virman işlemi ile davalı tarafından tek yanlı olarak … bünyesindeki … A.Ş.’ye devredildiği, davalının iş bu işlemine davacının muvafakat ve onayı olduğunun ispat edilemediğinden, davacının davalıdan cari hesap alacağı olarak, daha önce verilen hizmet karşılığında, 211.969,72 TL alacağının bulunduğu, bu alacaktan davacının ticari defter ve kayıtlarında gözüken miktarın düşülmesi sonucu 205.969,72 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle bu talebin kabulüne, diğer taleplerin ispat edilememesi nedeniyle reddine karar verilmiştir. Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 16.12.2014 tarih 2014/7620 E. 2014/8171 K. Sayılı ilamı ile “… Davadaki istek kalemlerinden biri, taraflar arasındaki cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsili istemi olup, mahkemece bu talebin kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, davalı vekili dava konusu alacağı taraflar arasında teamül haline gelmiş uygulama gereğince dava dışı … A.Ş’e virman edilerek mahsuplaşmanın yapıldığını ve bu nedenle borçlu olmadığını, nitekim davacının dava dışı olan bu şirket aleyhine açtığı İstanbul 48. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/275 esas sayılı dava dosyasında, … A.Ş’nin karşı davacı olduğunu ve karşı davada davacının alacağı tespit edilirken bu alacağın davacıya ödenmiş olduğu kabul edilerek alacağın tespit edildiğini, bu talebin kabulü halinde davacının bu alacağı mükerrer tahsil etmiş olacağını savunmuş ve yargılama sırasında belirtilen dosyada alınan bilirkişi raporu da dosyaya sunulmuş, mahkemece bu savunma üzerinde durulmadan ve belirtilen dava dosyası incelenmeden karar verilmiştir. Diğer istek kalemlerinden birisi de vekalet akdinin süresinden önce sona erdirilmesi nedeniyle doğan zararın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece bu talebin reddine karar verilmiş ise de, TBK’nın 512. maddesi gereğince, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olup, mahkemece davacının doğan zararının bulunup bulunmadığı ile ilgili davacı delilleri toplanmadan ve bir inceleme yapılmadan eksik inceleme ile karar verilmiştir. Yukarıda izah edilen sebeplerle, belirtilen hususlar nazara alınarak, mahkemece, İstanbul 48. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/275 sayılı dava dosyası incelenerek ve sonucuna göre cari hesap alacağı ile ilgili bir karar verilmesi, vekalet akdinin süresinden önce sona erdirilmesi nedeniyle davacının doğan zararının bulunup bulunmadığı yönünden deliller toplanarak ve gerekirse bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak bir hükme varılması gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Kabule göre de, davalı vekili, taraflar arasındaki cari hesap nedeniyle davacıya 211.969,72 TL borçlu olduğunu kabul etmiş olmasına rağmen mahkemece bu miktarın 205.969,72 TL olarak kabul edilerek hüküm kurulması da doğru olmamıştır.” gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. Davacı tarafça aynı konuda, … A.Ş. aleyhinde İstanbul(kapatılan) 48. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/275 E. Sayılı dosyasında açtığı davada, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/9474 E. 2015/8569 K. Sayılı ilamı ile bilirkişi raporlarına karşı itirazların ciddi olduğu, yeni bir heyetten rapor alınması gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. Borç ilişkisini kuran en önemli kaynak sözleşmedir. Her sözleşme, taraflar arasında bir hukuki ilişki meydana getirir, bu ilişkiye “sözleşmeye dayalı=akdi ilişki” denir. Borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Vekâlet Sözleşmesi”, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 386/1.maddesinde,“Vekâlet, bir akittir ki, onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır. Vekil, vekâlet sözleşmesi gereği başkası adına işler yapmakla yetkilendirilmiş olan kişidir. Vekil bu açıdan bakıldığında, bir avukat, doktor, bankacı, mimar, bir taşınmazı vekâleten satın alan veya satan kimse vb. olabilmektedir. Bu tanımlamadan vekâlet sözleşmesinin unsurları: vekilin, bir iş görme borcunu üstlenmesi; iş görme borcunun, başkasının menfaatine yapılması; iş görme borcunun, müvekkilin iradesine uygun olarak yerine getirilmesi; vekilin, edim sonucunu değil, edim fiilini üstlenmesi; vekilin, iş görme borcunu yerine getirirken bağımsız hareket etmesi; ücret (ki bu unsur zorunlu değildir) biçiminde sıralanabilir. Vekâlet sözleşmesi kural olarak, BK’nun 11.maddesinin 1.fıkrası hükmü gereğince hiçbir şekle bağlı değildir. Yazılı olabileceği gibi, sözlü de yapılabilir. Hatta BK’nun 6.maddesi hükmü uyarınca vekâlet örtülü olarak (zımnen) verilebileceği gibi zımni kabulle de oluşabilir. Vekâlet sözleşmesi, bir iş görme sözleşmesi olduğundan tipik edim bir işin görülmesi veya bir hizmetin yerine getirilmesidir. Vekâlet sözleşmesi eksik iki tarafa borç yükleyen bir akittir. Çünkü vekil, bir edimi ifa borcu altına girmekte ve fakat müvekkil ancak bazı durumların varlığı halinde borç altına girmektedir (BK. M.386/3). Kural olarak vekâlet sözleşmesinin kapsamı, Borçlar Hukukunun genel hükümlerine ve genel ilkelere bağlı olarak tarafların rızalarına göre belirlenir. Ancak, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların vekâlet sözleşmesinin konusunu oluşturması hukuken olanaklı değildir. Sözleşme özgürlüğü ilkesi gereği bu emredici kural dışında kalan her konuda vekâlet sözleşmesi yapılabilir. Eğer, tarafların iradeleri sözleşmenin kapsamının belirlenmesi konusunda yol gösterici değil ise veya sözleşmede bu hususa değinilmemiş ise BK.m.388/1’in düzenlemesine göre sözleşmenin kapsamı sözleşmenin ilişkin olduğu (taalluk eylediği) işin niteliğine göre belirlenecektir. Vekile verilen yetki hukuk düzeninin elverdiği ölçüde tüm hukukî işlemleri yapmak yetkisi veriyor ise genel temsil yetkisinden, belirli bir veya birkaç hukukî işlemle sınırlı kalmak üzere yetki verilmişse özel temsil yetkisinden söz edilir. Temsil yetkisi bir süre ile sınırlı olarak verilmişse yani belirli bir süre içinde kullanılması ve bu sürenin bitimi ile yetkinin de son bulması isteniyor ise süreli temsil yetkisi mevcuttur. Oysa bir süre sınırı konulmaksızın da temsil yetkisi verilebilir. İşte bu biçimde verilen temsil yetkisinin bir süre ile sınırlandırılmaksızın her zaman kullanılabilmesi imkânı vekile tanınmış ise süresiz temsil yetkisinden söz edilir (HGK’nun 04.05.2011 gün ve E:2011/13-161, K: 2011/276 sayılı ilamı). Nihayet, BK’nun 387.maddesine göre, vekilin tevdi edilen işi idare hususunda resmî bir sıfatı varsa veya işin icrası mesleğinin icabından ise yahut bu gibi işleri kabul edeceğini ilân etmiş ise vekalet, vekil tarafından derhal reddedilmedikçe kabul edilmiş sayılır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.503). Somut uyuşmazlık yönüyle “işin icrası mesleğinin icabından” olması halinde, bu gibi kimseler, serbest meslek faaliyetlerini yetkili makamdan aldıkları ruhsata dayanarak icra ederler; bu işleri de, meslekleri gereği yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu kişilerin faaliyetlerinin, BK’nun 387.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Örneğin; 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu kapsamında ruhsata dayalı olarak faaliyette bulunan serbest muhasebeciler gibi). (HGK’nun 22.04.2015 gün ve E: 2013 /13 -1913 K: 2015/1260 sayılı ilamı).
TBK.nın 512. ( 818 sayılı BK.’nın 396. md) maddesinde; “Vekalet veren ve vekil her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda; taraflar arasındaki vekalet ilişkisi 1996 yılında davalının davacıyı süresiz vekil tayin etmesi ile başladığı, 2004 yılı Ağustos ayına kadar bu şekilde devam ettiği, 2008 yılı Ağustos ayından sonra önce 31.12.2004′ tarihine kadar süreli vekalet ile daha sonra her yıl yenilenen ve bir yıllık süre ile yetki verilen vekaletler ile devam ettiği, davalının en son 25.12.2009 gün … yevmiyeli vekalet ile davalıyı 01.01.2010 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadar yetkilendirdiği, davacı, taraflar arasındaki ilişkinin 31.5.2010 günü sonlandığını beyan etse de dosyaya bir azil sunulmadığı ancak taraflar arasında bu noktada bir ihtilaf bulunmadığı, davacı tarafça tutulan ticari defterlerin lehine delil vasfı bulunmadığı, davalı tarafından tutulan ticari defterlerin lehine delil vasfının bulunduğu, taraflar arasında vekalet dışında ayrı bir yazılı sözleşme bulunmadığı, 03/12/2013 havale tarihli bilirkişi raporunda “2010 yılı 3-4-5 aylarına ait fark faturaları olarak belirtilen 8 adet fatura üzerinde iptal notu görülmekte olduğu, 226.309,84 TL tutarındaki bu faturaların davalının defterinde kayıtlı olmadığı, söz konusu dava dosyasına 10.05.2012 tarihinde davacı dilekçesi ile ilave edilen söz konusu faturaların 11.06.2010 tarihinde davacıya iade edilmiş olduğu, dava dilekçesinde 2010/3-4-5 aylara ait olup fark faturası olarak belirtilen 8 adet toplam 226.309,84 TL tutarındaki faturaların iptal nedeniyle davacının defterinde de kayıtlı olmadığı, iş akdinin feshedilmesinin üzerinden 6 ay geçtikten sonra Gümrük Asgari Ücret uygulamasının gündeme getirildiği, ” tespitinin yapıldığı, Asgari Ücret ile mevzuat düzenlemelerine bakıldığında, asgari ücret uygulamalarında gümrük idaresi bakımından esas sorumluluğun gümrük müşavirlerinde olduğu, yaptırıma bağlanmak suretiyle asgari ücretin altında hizmet verilmesinin ve bu şekilde haksız rekabetin önüne geçilmeye çalışıldığı yönündeki bilirkişi tespitinin yanında, davacının defterlerine dahi işlemediği fiyat farkı bedellerinin sözleşmenin sonlandırılmasından 6 ay sonra talep etmesinin ayrıca iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığı, davacı tarafın istinafta ileri sürdüğü fatura ve dekontlardan doğan bakiye 290.160,65 TL’lik alacaklarının davalı tarafından dava dışı … hesabına virman yoluyla devir edildiğini ve bu nedenle davalı defterlerinde bakiye alacağımızın eksik göründüğü iddiasını dilekçeler aşamasında ileri sürülmediği gibi davalının bu yönde de bir savunma getirmediği, davacı tarafın bu konudaki iddialarının aynı konu kapsamında açtığı diğer davalarda ileri sürdüğü, Beyoğlu … Noterliğinin 25/12/2009 tarih ve … yevmiye nolu vekaletnamesi ile 01/01/2010 tarihinden 31/12/2010 tarihine kadar davalı tarafından davacıya yetki verildiği, davalı tarafından vekalet ilişkisinin 31/05/2010 tarihinde sona erdirildiği, taraflar arasında birbirini takip eden vekaletler ile müşavirlik hizmetinin verildiği, vekalet hizmetinin 31/12/2010 tarihine kadar devam edeceğinin davacı tarafından düşünüldüğü, buna göre sözleşmenin sona ereceği 31/12/2010 tarihinden 7 ay öncesinde sözleşmenin feshedilmiş olmasının TBK’nın 512. maddesi (mülga 818 sayılı BK’nın 396. maddesi) kapsamında münasip olmayan zamanda fesih olarak kabul edilmesi gerektiği, davalının 2010 yılına ait ticari defterlerinde, davacıya 31.12.2010 tarihi itibariyle cari hesap bakiyesinin 10.097,76 TL olarak görüldüğü, ancak davalının cari hesap bakiyesi konusunda 21.140,71 TL’lik kısmı kabul ettiği, faturalardan ve dekontlardan doğan bakiye cari hesap bakiyesi ile ilgilide ispat vasıtası getirilemediği, davacının (7 ay) uğrayacağı kazanç kaybının 49.229,16 TL olduğu, mahkemece tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla tarafların istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince tarafların istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 21,40 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcının peşin alınan 1.142,45 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 1.061,75 TL harcın karar kesinleştiğinde istem halinde davalıya İADESİNE, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu Açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.17/03/2022