Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1499 E. 2021/1253 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1499 Esas
KARAR NO: 2021/1253
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 24/03/2021
NUMARASI: 2020/593 Esas, 2021/318 Karar
DAVA: İFLAS (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 156))
KARAR TARİHİ: 04/11/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin 2012/Temmuz-2014/Mayıs döneminde davalı şirketin yönetim kurulu üyeliğini yaptığını, 31/05/2014 tarihinde görevinin sona erdiğini, müvekkilinin huzur hakkı alacakları ödenmediğinden dolayı Bakırköy …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile davalı şirket hakkında ilamsız takip başlattığını, takibin itiraz edilmeden kesinleştiğini, haciz işlemlerine başlamışlarsa da davalı şirketin tek bir taşınmazı dışında mal varlığının bulunmadığını, taşınmazda da taşınmazın değerini aşan başkaca hacizler bulunduğunu, bunun üzerine takibin iflas yolu ile adi takibe dönüştürüldüğünü, davalı şirkete ödeme emrinin tebliğ edildiğini ancak davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın kaldırılmasına ve davalının iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı taraf süresinde davaya cevap vermemiş, 05/10/2020 tarihli dilekçesi ile; davanın TBK’nun 146/4 maddesi uyarınca zamanaşımına uğradığını, davacıya borçlarının bulunmadığını, SPK tarafından davacının yönetim kurulunda olduğu dönemlerde yapılan işlemlerden dolayı idari para cezası uygulandığını, SPK yazısında yapılacak ilk genel kurul toplantısında para cezasının yönetim kurulu üyelerine rücu edilip edilmeyeceğinin bildirilmesinin istendiğini, müvekkili şirket tarafından 08/04/2019 tarihli genel kurul toplantısının 13.maddesinde idari para cezasının yönetim kurulu üyelerine rücu edilmesine karar verildiğini, alacak hakkı ve diğer haklarının idari para cezasına mahsup edildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; davacının söz konusu idari para cezası nedeniyle sorumlu olduğunun kabulünün, ancak açılacak sorumluluk davası sonunda aleyhine hüküm tesisi ile mümkün olduğu, davalı şirket genel kurulunda idari para cezasının yönetim kuruluna rücu edilmesi hususunda karar alınmış olmasının tek başına davalının idari para cezasından sorumlu tutulabilmesi ve bu tutarından kendisinden mahsup edilebilmesi için yeterli olmadığı, davalı şirket tarafından depo emrine konu miktarın belirlenen sürede mahkeme veznesine depo edildiği gerekçesi ile dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Karar yasal süresinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; alacağın zamanaşımına uğradığını, davacının geçerli ve muaccel bir alacağı bulunmadığını, davacının üyelik dönemine ilişkin SPK tarafından uygulanan şirkete uygulanan idari para cezasının davacının alacağından mahsup edildiğini, SPK’nın yazısında; idari para cezasının yönetim kurulu üyelerinden rücu edilip edilmemesi hususunda karar karar alınması ve rücu edilmesine karar verilmesi halinde genel kurul karar tarihinden itibaren 15 iş günü içinde sorumlulara rücu edilme işlemlerine başlanarak idari para cezalarının sorumlulara yansıtılmasına ilişkin muhasabe kayıtlarının ilgili genel kurul kararı ile birlikte kuruma gönderilmesinin istendiğini, müvekkilinin de bu doğrultuda işlem yapmasının zorunlu olup, takas mahsup işleminin yasaya uygun yerine getirildiğini, yasal kesintiler dikkate alınmadan alacağın takibe konulduğunu, sorumluluk davası açılması suretiyle sorumluluğun doğacağının belirtilmesinin SPK mevzuatı açısından uygulanabilir bir görüş olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Dava; takibe itirazın kaldırılması ve iflas talebine ilişkindir. Dosya kapsamından, davalı şirketin eski yönetim kurulu üyesi olan davacının huzur hakkı alacağının tahsili amacıyla davalı şirket hakkında 52.538,00 TL asıl alacak ve 7.83,36 TL işlemiş faizin tahsili amacı ile Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlattığı, takibin itiraz edilmeden kesinleştiği, sonrasında davacının İİK’nın 43 maddesi uyarınca takibi iflas yolu ile adi takibe dönüştürdüğü, davalının takibe süresinde itirazı üzerine itirazın kaldırılması ve davalının iflası için eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. İİK’nın 155. maddesi; “Borçlu iflas yoliyle takibe tabi şahıslardan olup da alacaklı isterse ödeme emrine yedi gün içinde borç ödenmediği takdirde alacaklının mahkemeye müracaatla iflas talebinde bulunabileceği ve borçlunun gerek borcu olmadığına ve gerek kendisinin iflasa tabi kimselerden bulunmadığına dair itirazı varsa bu müddet içinde dilekçe ile icra dairesine bildirmesi lüzumu ve konkordato teklif edebileceği ilave olunur. Ödeme emrindeki müddet içinde borçlu tarafından itiraz olunmamışsa alacaklı bir dilekçe ile Ticaret Mahkemesinden iflas kararı isteyebilir” hükmünü, aynı Yasa’nın 156/3 maddesi; “Borçlu ödeme emrine itiraz etmişse takip durur ve alacaklı bu itirazın kaldırılması ile beraber borçlunun iflasına karar verilmesini bir dilekçe ile Ticaret Mahkemesinden isteyebilir.” hükmünü, 158/2 maddesi ise; Şu kadar ki, borçlu takibe karşı usulü dairesinde itiraz etmemiş veya itiraz ve defileri varit görülmemişse mahkeme yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcunu ifa veya o miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini borçluya veya iflas davasında kendisini temsil etmiş olan vekiline, dava vicahda devam ediyorsa duruşmada, aksi takdirde Tebligat Kanunu hükümleri dairesinde yapılacak tebliğ ile emreder. Borçlu imtina ederse ilk oturumda iflasına karar verilir.” hükmünü düzenlemektedir. Somut olayda, davacının ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinden itirazın kaldırılması ve iflas talebi ile eldeki davayı açtığı, mahkemece davalının takibe itirazının kaldırıldığı ve depo emri gereğinin süresinde yerine getirildiği gerekçesiyle konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği görülmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının huzur hakkı alacağının bulunup bulunmadığı, davalı şirketin huzur hakkı alacağı ile ilgili takas mahsup işleminin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı taraf süresinde davaya cevap vermediğinden, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacak olup, davalının, alacağın zamanaşımına uğradığına yönelik savunması, savunmanın genişletilmesi niteliğindedir. HMK’nın 141/2 maddesi uyarınca davacının davalının savunmasını genişletmesine açık muvafakatinin bulunması halinde davalı savunmasını genişletebilir. Kanunda kullanılan “açık” ifadesi nedeniyle zımni muvafakat yeterli değildir. Somut uyuşmazlıkta, davalının zamanaşımı savunması ile savunmasını genişletilmesine davacının açık muvafakati bulunmadığından, davalının zamanaşımı savunmasının dinlenmesi mümkün değildir. Bunun yanında davalı taraf alacağın SPK idari para cezasına mahsup edilmesi nedeniyle davacının alacağının bulunmadığını ve borcun sona erdiğini savunmuştur. Borcun ödenmiş olduğu gibi bir hakkı sona erdiren itirazın varlığının mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir. İlk derece mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda; dava konusunun, davacının 2012/Temmuz-2014/Mayıs aylan arası davalıdan olan huzur hakkı alacağının tahsili amacı ile yürüttüğü takibe yapılan itirazın iptali ve davalı şirketin iflası talebinden ibaret olduğu, davalının 2012, 2013, 2014 ve 2015 yılları ticari defterinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalının ticari defterlerine göre; takip tarihi (28.01.2015) itibariyle davalının davacıya 52.857,03 TL borcu bulunduğu, ancak davacının asıl alacak olarak 52.538,00 TL talebinde bulunduğu, dolayısıyla davacının (taleple bağlılık ilkesi gereği) 52,538,00 TL alacaklı olarak dikkate alınması gerektiği, davalı tarafından 2013 ve 2014 yıllarında tahakkuk ettirilip, 2019 yılına kadar herhangi ödeme yapılmayan huzur hakkı tutarının Sermaye Piyasası Kurumu tarafından kesilen tdari para cezası gerekçe gösterilerek davalı tarafından 0904.2019 tarihinde davacının cari hesap alacağının mahsup yoluyla kapatılmasının, davalı hakkında verilmiş sorumluluğa ilişkin bir karar bulunmadığından yerinde olmadığı belirtilmiştir. Davalı şirketçe SPK tarafından kesilen idari para cezasının yönetim kurulu üyelerine rücu edilmesi konusunda 2019 yılında genel kurulu kararı alınmış ise de, bu karar davacı yönetim kurulu üyesinin sorumlu olduğu sonucunu doğurmaz. Davacının söz konusu idari para cezası nedeniyle sorumlu olduğunun kabulü, ancak aleyhine açılacak sorumluluk davası sonunda aleyhine hüküm tesisi ile mümkündür. TTK yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bakımından kusur sorumluluğu esasını benimsemiş olup, kusursuzluğunu ispatlayan üye sorumluluktan kurtulur. Dolayısıyla, davalı şirket genel kurulunda idari para cezasının yönetim kuruluna rücu edilmesi hususunda karar alınmış olması tek başına davalının idari para cezasından sorumlu tutulabilmesi ve bu tutarından kendisinden mahsup edilebilmesi için yeterli değildir. Bu nedenle mahkemece davalının takibe itirazının kaldırılması yerindedir. Mahkemece depo emri çıkarılması üzerine davalı tarafça depoya konu bedel ödenmiştir. Bununla birlikte mahkemece, depo emri gereğinin süresinde yerine getirilmesi nedeniyle konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Borçlu, yedi günlük süre içinde faiz ve giderleri ile birlikte borcunu bizzat alacaklıya ödediğini kesin delillerle mahkemede ispat eder ya da borç mahkeme veznesine depo edilirse ticaret mahkemesi iflas davasının reddine karar verir (Mahmut Coşkun,Konkordato ve İflas, 2 baskı sh. 4429). Somut olayda, takipli iflas davasında takibe konu alacağın davalı tarafça depo edilmesi sebebiyle iflas talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, iflas davasının konusu kalmadığı gerekçesiyle dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi doğru olmamıştır. Nitekim Yargıtay 23. HD’nin (2016/9096 Esas, 2020/580 Karar sayılı kararı). Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 24.01.2008 tarih ve 2007/8591 E., 2008/293 K., 20.10.2010 tarih ve 11132 E., 11663 K. sayılı ilamları da bu yöndedir. Ne var ki HMK’nın 26. maddesi uyarınca hakimin tarafların talepleriyle bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği ve istinaf yoluna başvuran tarafın sıfatı da gözetilerek yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir. Açıklanan nedenler ile özellikle istinaf yoluna başvuran tarafta gözetilerek ilk derece mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/593 Esas, 2021/318 Karar ve 24/03/2021 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar harcı davalı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA, 3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 4-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 04/11/2021