Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1476 E. 2021/1241 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1476 Esas
KARAR NO: 2021/1241
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 02/06/2021
NUMARASI: 2021/147 Esas, 2021/448 Karar
DAVANIN KONUSU: İflas (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 156))
KARAR TARİHİ: 04/11/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının sözleşmeden kaynaklı edimini yerine getirmediğini, temerrüde düştüğünü belirterek davalının malvarlığı üzerinde müvekkili şirket lehine İİK madde 159 uyarınca muhafaza tedbirleri alınmasına, davalının tüm mal varlığının İİK madde 161 uyarınca defterinin tutulmasına, davalının İstanbul Anadolu …İcra müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu haksız ve dayanaksız itirazın kesin olarak kaldırılmasına, iflas taleplerinin İİK madde 166 uyarınca ilan edilmesine, davalının haksız itirazı nedeniyle %20’den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesine, davalıya dosya borcunun tamamını ödemesi için depo emri verilmesine, depo emrine rağmen borç ödenmediği takdirde davalı şirketin İİK madde 156/III hükmü uyarınca iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin … grubunun Türkiye’deki iştiraki olduğunu, … şirketleri bünyesindeki İsviçre’de kayıtlı …, Almanya’da kayıtlı … ve Amerika Birleşik Devletlerinde kayıtlı … şirketlerinin yer aldığını, … ile … arasında …’nin ürettiği ilaçların Türkiye’de mukim … tarafından dağıtımı, ithalatı, pazarlamasına yönelik 2008 tarihinde akdedilen tek satıcılık sözleşmesi mevcut olduğunu, tek satıcılık sözleşmesine 2011 yılında yapılan bir ek protokol ile … grup şirketinin de taraf olduğunu, tek satıcılık sözleşmesinin 14.4.maddesi uyarınca … şirketlerinin Türkiye’de bir bağlı şirket veya irtibat ofisi kurması halinde …’ye sözleşmeyi tek taraflı fesih yetkisi verildiğini, … grubunun Türkiye’deki ticari faaliyetlerine Türkiye’de kurulu bir bağlı şirket ile devam etme kararı aldığını ve bunun üzerine …’nin 21 Ocak 2014 tarihinde tek satıcılık sözleşmesinin 31 Ocak 2015’te sonlanacağına dair …’e fesih ihbar mektubu gönderdiğini, müvekkili şirket tarafından imzalanan Geçiş anlaşması tadilinde ürünlerin geçmiş uygulamaya uygun şekilde geçiş anlaşmasında belirlenen yıllık miktarlara bağlı olarak davacıya teslim edileceğinin ilgili ürünlerin ve faturanın davacıya teslim edilmesinden sonra 45 gün içerisinde ürünlerin ödemelerinin yapılacağının ve davacının herhangi bir geç ödemesi için ayda %2 faiz uygulanacağının açıkça kararlaştırıldığını, geçiş anlaşması kapsamında … verilen sınırlı dağıtım haklarının süresinin 31 Aralık 2017’de sona ereceğinin düzenlendiği, bu yönü ile geçiş anlaşmasının aslında bir sulh sözleşmesi niteliği de taşıdığını, …’in Geçiş anlaşmasını imzaladığı günün hemen ertesinde Geçiş Anlaşması’nın ihlal etmeye başladığını, geçiş anlaşmasına göre müvekkili şirkete 2015 yılı Ocak ayı sonuna kadar ilaç ruhsatlarını devretmeyi tahhüt etmişken türlü bahanelerle bu yükümlülüğünü yerine getirmekten kaçındığını, ilaç ruhsatlarının devrini bir koz olarak kullanmaya çalışıp Geçiş Anlaşmasında altına imza attığı hakların yanında bazı ek ticari haklar koparma gayretine girdiklerini, … grup şirketlerinin yazılı ve sözlü uyarısına rağmen davacı’nın sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getirmemeye devam etmesi soncunda 12 Aralık 2017 ve 13 Şubat 2018 tarihlerinde taraflar arasındaki sözleşmelerde açıkça kararlaştırılan yetki şartı uyarınca İsviçre Bern mahkemeleri nezdinde davacı … aleyhine dava açıldığını, bu kapsamda ödenmeyen fatura tutarları ve Geçiş anlaşmasının 4.3 maddesi kapsamında cezai şart talep edildiğini, her iki talepte de aynı mahkeme tarafından tek bir dosya altında değerlendirildiğini, yapılan bu yargılamada davacının kendisini vekille temsil ettirdiğini, yetki itirazında bulunmayarak İsviçre mahkemelerinin yetkisini açıkça kabul ettiğini, İsviçre Berne Kantonu Ticaret mahkemesinin 06 Mayıs 2020 tarih ve HG 17 198/18 17 sayılı kararı uyarınca … aleyhine 5.594.534,61 Euro tutarındaki alacağın faiziyle birlikte tahsiline hükmedildiğini, davacının 25 Haziran 2020’de İsviçre mahkemesinin kararına karşı bu davaya konu talepler bakımından takas mahsup talepleri de incelemeye tabi olacak şekilde temyiz başvurusunda bulunduklarını, 12 Mart 2021 tarihli İsviçre Federal Yüksek mahkemesi kararı uyarınca …in temyiz başvurusunun reddedildiğini ve 06 Mayıs 2020 tarih ve HG 17 198/18 17 sayılı kararının kesinleştiğini, davacının bu kararın Türkiye’de olası tenfizini engellemek için çok çeşitli yollara başvurduğunu, bu davada da davacının tenfizi engelleme ve yabancı mahkeme kararını yerine getirmeme yönündeki kötü niyetli çaba içinde olduğunu, İstanbul 1. Sulh hukuk mahkemesinin 2020/624 Esas-2020/518 Karar sayılı 13 Ağustos 2020 tarihli kararı ile müvekkili şirketin yetki itirazının kabulüne kesin bir şekilde karar verildiğini, davaya konu somut uyuşmazlıkta Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin olmadığını, bu nedenle huzurdaki davanın dava şartı yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmelere göre İsviçre Bern mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacının iflas talebinin yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre yabancı mahkemelerin yetkisini kaldırmayacağını, taraflar arasındaki sözleşmelerin tartışmasız olarak yabancılık unsuru içerdiğini, davacının yetki şartının 805 sayılı kanun uyarınca geçerli olmadığı savının da hukuki dayanaktan yoksun olduğunu beyanla Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi olmadığından dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, İsviçre yüksek mahkemesi nezdinde 4A 350/2020 Esas numarası ile onanan İsviçre Bern Kantonu Ticaret mahkemesinin 6 Mayıs 2020 tarih ve HG 17 198/18 17 sayılı kesinleşmiş kararı olduğu da gözetilerek ve hukuki istikrar ve usul ekonomisine de uygun olarak HMK madde 114 (i) kapsamında kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, davacının taleplerinin İsviçre mahkemeleri nezdinde kesin hükme bağlandığından ve davacının bu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığından davanın HMK madde 114 (h) uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, hiçbir şekilde Türk mahkemelerinin yetkili olduğunu kabul anlamına gelmemekle birlikte mahkemenin bu davayı görmeye yetkili olduğunu kabul etmesi halinde dahi somut uyuşmazlığa konu olaya ilişkin İsviçre yüksek mahkemesi nezdinde 4A 350/220 esas numarası ile verilen kesin hüküm niteliğindeki kararın Türk mahkemelerinde başlatılacak tenfiz sürecinin sonuçlanmasının bekletici mesele yapılmasına, maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine, davacının sair taleplerinin reddine, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, taraflar arasında imzalanan 11/12/2014 tarihli sözleşmenin 7.maddesinde, taraflarca alacak/borç miktarının belirlenmesi bakımından İsviçre Hukuku ve mahkemelerinin yetkili kılındığı, bu itibarla davacının, alacaklı olduğunu ve miktarını İsviçre mahkemesinde açacağı alacak davası ile MÖHUK’un 47.maddesi uyarınca net olarak belirlemesi gerektiği, kesinleştirdikten sonra iflas yollarından birisi ile alacağının tahsili yoluna gidebileceği gerekçesi ile usulüne uygun bir takip ve yetkili yerde açılmış bir dava olmadığından davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; yetki itirazının 2 haftalık cevap verme süresi içerisinde yapılması gerektiğini, davacı (alacaklı) ve davalı’nın (borçlu) İstanbul Ticaret Sicil Memurluğunda kayıtlı, İstanbul Anadolu yakasında mukim, iki ayrı anonim şirket olduğunu, davalının, davacının 1993-2014 yılları boyunca yüklendiği … ürünlerinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde satım, dağıtım ve pazarlama faaliyetleri için zorunlu olarak kurulmuş bir grup şirket olduğunu, dava dilekçesinin 1-8 paragraflarında açıkça izah edildiği üzere davalının, borçlu … A.Ş.’nin 7 Nisan 2014 tarihinde İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu … sicil numarası ile tescil edilmiş, henüz … ile dava dışı 3. kişiler (… şirketleri) arasında tek yetkili satıcılık ilişkisi devam ederken ticari faaliyetlerine başladığını, 31 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe giren ve … ile dava dışı 3. kişiler (… şirketleri) arasında tek yetkili satıcılık ilişkisinin feshini düzenleyen Geçiş Anlaşması kapsamını yeniden düzenleme amacıyla tarafların, hem …’un bu ilişkideki pozisyonu ve hem de diğer eksik hususları tamamlamak amacıyla 26 Mart 2015 tarihinde Geçiş Anlaşması Eki Anlaşmayı akdettiklerini, işbu düzenleme sonrasında …’un, Geçiş Anlaşmasına ancak belirli yükümlülüklerin ifasını teminen taraf olduğunu, Ek Anlaşmanın 6. maddesine göre; …’un …’in 3 yıllık sınırlı tek yetkili dağıtım ve satım hakkını teminen Türkiye Cumhuriyetine yurt dışından ithal edilen ürünlerin sadece …’e teslimini üstlendiğini, Ek Anlaşmanın 6. madde metnine göre “…, bu Tadilatı imzalayarak 2015 – 2017 ürünlerinin ve madde 4.2. içinde listelenen ürünlerin, bu Tadilat ile değiştirildiği şekliyle, Geçiş Anlaşması ’nın hüküm ve koşulları uyarınca Bölge’ye ithali satışı ve bunların …’e teslim edilmesi ile ilgili yükümlülüklerle ilişkili olarak Geçiş Anlaşması’na taraf olacaktır…” düzenlemesinin bulunduğu, yerel mahkemenin 11.12.2014 tarihli Geçiş Anlaşmasının 7. maddesine dayandığı ancak Geçiş Anlaşmasına davalı borçlunun taraf olmadığını ve yetki şartına dayanılmasının mümkün bulunmadığını atladığı, oysaki, arabuluculuk aşamasında davalı (borçlu) tarafından ileri sürülen ve arabuluculuk bürosunun (İstanbul Anadolu Arabuluculuk Bürosu) yetkisine borçlu tarafından itiraz edilmesi üzerine kesin kararı veren İstanbul Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin bu hususu aydınlattığı, İstanbul Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin, 2020/1193 Esas, 2021/1 Karar ve 05.01.2021 Tarihli kararının 3. sayfasında ‘ …11.12.2014 tarihli Geçiş Anlaşmasını tadil eden 26.03.2015 tarihli Tadil Anlaşmasının 8. maddesi…’ atfıyla incelenmesi gereken yetki şartının/sözleşmesinin bu düzenleme olduğu hususunun vurgulandığını, ihtisas mahkemesi olan ticaret mahkemesinin bu vurguyu gözden kaçırdığını, MÖHUK’un 1(1). maddesinde 5718 sayılı Kanun’un kapsamının belirlendiğini ve bu Kanun’un “yabancılık unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde…” uygulanacağının açıkça belirtildiğini, o halde bir hukuki ihtilafta MÖHUK’a başvurulabilmesi. taraflar arasındaki hukuki ilişkinin a priori yabancılık unsuru taşımasına bağlı olduğunu, 5718 sayılı Kanun’un 1(1). maddesinde yer alan ve Kanun’un uygulama alanının yabancılık unsuru taşıyan işlem ve ilişkilerle sınırlandırılan bu hükmün yanı sıra taraflar arasında yapılan anlaşma ile yabancı bir mahkemenin yetkilendirilmesi için hukuki ilişkinin yabancılık unsuru taşıması gerektiğinin MÖHUK’un 47. maddesinde de özel olarak arandığını, MÖHUK’un 47. maddesine göre “(1) Yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi hâlinde geçerli olur. Dava, ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması hâlinde yetkili Türk mahkemesinde görülür. (2) 44. 45 ve 46 ncı maddelerde belirlenen mahkemelerin yetkisi tarafların anlaşmasıyla bertaraf edilemez… ” düzenlemesinin bulunduğunu, somut olayda İstanbul Anadolu Asliye 1. Ticaret Mahkemesinin görevinin; İsviçre, Bem Mahkemelerini yetkili kılan anlaşmanın kendi milletlerarası yetkisini kaldırıp kaldırmadığını incelemek olduğunu, mahkeme bu incelemeyi MÖHUK’un 47. maddesinde yer alan şartlara istinaden yapması gerektiğini, İsviçre, Bern Mahkemesini yetkili kılan anlaşmanın Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini kaldırması için MÖHUK’un 47. maddesinde öngörülen şartların tamamının birlikte gerçekleşmesi gerektiğini, mahkemece 2 (iki) Türk şirketi arasında imzalanan sözleşmede/anlaşmada yazılı yetki şartını büyüteç altına alması gerekirken, eksik inceleme ile davalı borçlunun taraf olmadığı yetki anlaşmasını kararına gerekçe yaptığını, diğer yandan gözden kaçırılan başkaca bir hususun ise İsviçre, Almanya ve ABD’de mukim … şirketlerinin … tarafından yapılan iflas yoluyla takibe ve itirazın kaldırılması davasında taraf gösterilmesi gerektiğini, mahkemenin eksik inceleme ile karar verdiğini, yasanın olaya uygulanmasında hata yaptığını, İİK’nun 154. Madedsi gereğince davanın yetkili mahkemede açıldığını, Yargıtay uygulamaları ve öğretideki düşüncenin bu doğrultuda olduğunu, somut durumda, davacı ile davalı tüzelkişiliklerin 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında hesap ve mali kayıt düzenlerini Türk Muhasebe Standartları (TMS) dikkate alarak tutmak zorunda olduklarını, yetkili olarak tespit edildiği iddia edilen İsviçre’de ise tüzelkişilerin Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS) ve/veya Genel Kabul Edilmiş Muhasebe İlkeleri (GAAP) çerçevesinde muhasebe kayıtlarını tutmak zorunda olduğunu, Usul hükümleri çerçevesinde İsviçre’de dava başvuru giderlerinin ve yasal Avukatlık ücretlerinin Türkiye Cumhuriyeti’nde mer’i düzenlemeler ile kıyaslandığında hak arama özgürlüğü önünde engel teşkil edebilecek derecede yüksek olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.1998/12-287-K.1998/325 sayılı ve 6.5.1998 tarihli kararında; yabancı mahkeme lehine yapılan yetki anlaşmasının geçerli olabilmesi için, Türk kamu düzenine, ahlak ve dürüstlük kurallarına, toplumun ve hukukun temel ilke ve değer yargılarına, adalet ve ahlâk anlayışına aykırı olmaması ve Anayasa’da yer alan temel hakları ciddi şekilde ihlâl etmemesi gerektiğinin ifade edildiğini, ilaç endüstrisine yönelik politikaların bizatihi devlet tarafından belirlendiğini, davalının yüklendiği işin kamu düzeni çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, dilekçeye ekli 6100 Sayılı HMK m. 293 kapsamında milletlerarası özel hukuk alanında uzman olarak kabul edilen ve birçok mukayeseli çalışmaları bulunan Prof. Dr. … tarafından hazırlanan uzman görüşündeki tespitlerinde dikkate alınarak ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, İİK 154. maddesinde düzenlenen iflas yolu ile takibe karşı yapılan itirazın kaldırılması ile borçlunun iflasının karar verilmesi istemine ilişkindir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Yetki itirazının ileri sürülmesi” başlıklı 19/2. maddesinde; “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.” hükmünü içermektedir. Yine, 116/1-a maddesinde “Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazını “ilk itiraz” olarak düzenlemektedir. 117/1. madde ise; “İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez.” hükmünü içermektedir. Son olarak; “Cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127/1. maddesi ise; “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.” şeklinde düzenleme getirmektedir. Davalı vekili 23.03.2021 tarihli dilekçesinde cevap verme süresinin uzatılmasını talep etmiştir. Mahkeme 24/03/2021 tarihinde “Talep eden davalıya dava dilekçesinin 18/03/2021 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmakla, süresinde olan talebin kabulü ile, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317/2. maddesi uyarınca bir defaya mahsus olmak üzere yasal iki haftalık sürenin bittiği tarihten itibaren iki hafta ek cevap süresi verilmesine,” yönünde ara karar oluşturmuştur. Davalı vekili 14.04.2021 tarihinde, sözleşme gereğince yetkili mahkemenin İsviçre Bern Mahkemeleri olduğunu bildirmiştir. Mahkemece verilen ek sürede ilk itirazlar için bir çekince koymadığı bu sebeple yetki itirazının yasal süresi içerisinde yapıldığı anlaşılmıştır. Uyuşmazlık, olayda yabancılık unsuru bulunup bulunmadığı, sözleşmenin kamu düzenini ilgilendirip ilgilendirmediği, tarafların sözleşmede kararlaştırdıkları yetkinin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmıştır. Taraflar arasında akdedilen 11 Aralık 2014 tarihli Geçiş Anlaşması’nın 7. maddesinde; “İşbu Geçiş Anlaşması ve Ürünler 2015-2017 teslimatları (Milletlerarası Mal Satım Sözleşmeleri Hakkında Birleşmiş Milletler. Sözleşmesi hükümlerini hariç kılmak üzere) İsviçre Hukuku’na tabiidir. Her bir taraf Bern, İsviçre yetkili mahkemelerinin münhasır yetkisini kabul eder. ” hükmü düzenlenmiştir. (İİK 156 m ). İİK’nun 154. maddesinde iflas yolu ile takiplerde yetkili icra dairesi ve yetkili mahkeme düzenlenmiştir. İflas davasında yetkili mahkeme borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesidir. (İİK.m.154) İflas davasında yetki, kamu düzeninden olduğundan yetki itirazında bulunulmamış olsa bile mahkeme yetkili olup olmadığını kendiliğinden gözetecektir. İflas takibi yetkisiz yerde başlatılmış ve itiraz edilmemiş olsa bile iflas davasının mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılması gerekir. İflas davasında yetki kamu düzeninden olduğu için yetki sözleşmesi yapılamaz. İflas davasını inceleyen ticaret mahkemesince yetki itirazı olmasa bile yetkili olup olmadığını yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-ç bendinde, yetkinin kesin olduğu hallerde mahkemenin yetkili olması dava şartları arasında yer almaktadır. 5718 sayılı MÖHUK’nın “Yetki anlaşması ve sınırları” başlıklı 47. maddesi hükmü ile Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetki kurallarının münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, tarafların, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan bir uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesini kararlaştırmalarının Türk Hukuku bakımından da geçerli olacağı düzenlenmiştir. Yabancı devlet mahkemesine yetki tanıyan anlaşmanın Türk hukuku bakımından hukuki değer taşıması için öncelikle yazılı ve taraflar arasında yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığa ilişkin olmalı, ikinci olarak söz konusu uyuşmazlık yönünden münhasır bir mahkeme tayin edilmemiş olmalı, üçüncü olarak ise, yetki anlaşması “uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda” olmalıdır. Diğer yandan yetki anlaşmasıyla yetkilendirilen yabancı devlet mahkemesinin HMK’nın 17. ve 18. maddelerindeki düzenlemeye paralel olarak “belirli” olması şartı MÖHUK’nın 47. maddesi yönünden de aranmalıdır. Seçilen mahkemenin belirli olduğunun kabulü için de yetkili kılınan mahkeme ismen zikredilmiş bulunmalıdır. Yabancılık unsuru, bir hukukî işlemi veya ilişkiyi ya da olayı birden fazla devletin hukuku ile irtibatlı hâle getiren unsurdur. Dosya kapsamından;11 Aralık 2014 tarihli Geçiş Anlaşmasının … (İsviçre’de mukim), … (Almanya’da mukim), … (ABD’de mukim) Türkiye’de mukim … A.Ş. (yeni ünvanı … A.Ş.), … Ltd. Şti. (yeni ünvanı … A.Ş.) arasında akdedildiği, bu anlaşmanın imzalanmasından sonra 26 Mart 2015 tarihinde sözleşmenin tadil (“Geçiş Anlaşması Tadili”) edildiği, tadil sözleşmesinin … (İsviçre’de mukim), … (Almanya’da mukim), … (ABD’de mukim), … Ltd. Şti. (yeni ünvanı … A.Ş.) … A.Ş. (yeni ünvanı … A.Ş.) … A.Ş. arasında imzalandığı, Geçiş Anlaşması Tadili’nin 7. Maddesinde; ” Tadil metninin Geçiş Anlaşmasının ayrılmaz bir parçasını oluşturduğu”, 8. Maddesinde ” İşbu Geçiş Anlaşması Tadili ve Ürünler 2015-2017 teslimatları (Milletlerarası Mal Satım Sözleşmeleri Hakkında Birleşmiş Milletler. Sözleşmesi hükümlerini hariç kılmak üzere) İsviçre Hukuku’na tabiidir. Her bir taraf Berne, İsviçre yetkili mahkemelerinin münhasır yetkisini kabul eder.” hükümlerine yer verildiği, Yabancı … Şirketleri ile davacı arasında bulunan tek satıcılık sözleşmesinin sona ermesinden sonra davacı’nın portföy tazminatı dahil tüm taleplerini karşılamak üzere Yabancı … Şirketleri ile davacı arasında Geçiş Anlaşması akdedildiği, daha sonra yapılan Geçiş Anlaşması Tadili ile davalı şirketin Geçiş Anlaşmasının tarafı olduğu, tadil sözleşmesi ile üretici Yabancı … Şirketlerinin, Geçiş Anlaşması çerçevesinde sağlamayı taahhüt ettikleri ürünleri davalı Şirket üzerinden sağlamayı kabul ettikleri, Geçiş Anlaşması Tadili metninin 2 ve 4. Maddelerinde Yabancı … Şirketleri’nin (…, … ve …) yükümlülüklerinin de düzenlendiği, davacı tarafın Geçiş Anlaşması kapsamında tedarik ettiği ürünlerin parasını ödemediğinden, söz konusu alacakların tahsili için davacı aleyhine İsviçre Bern mahkemelerinde dava açıldığı, İsviçre Bern Kantonu Ticaret Mahkemesi’nde görülen bu davanın davacı aleyhinde sonuçlandığı, sözleşme ve tadil sözleşmesi içeriği ve sözleşmede belirlenen yükümlülükler gözönüne alındığında olayda yabancılık unsurunun bulunduğu anlaşılmıştır. MÖHUK’nın 47.maddesine göre, yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi hâlinde geçerli olur. Dava, ancak yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması hâlinde yetkili Türk mahkemesinde görülür. Dosyaya sunulan yazılı sözleşmede uyuşmazlığın yabancı bir devlet mahkemesinde görüleceği kararlaştırılmış olup davalı vekili hem takibe itirazında ve hem de davaya cevabında yetki itirazında bulunmuştur. Yabancı devlet mahkemesince yetkisizlik kararı verildiği de iddia ve ispat edilmemiştir. Yetki sözleşmesi ile yabancı devlet mahkemesinin yetkili kılınmış olması halinde, Türk Mahkemelerinde artık dava açılamayacaktır (açılırsa, davalı Türk mahkemesinde yetki ilk itirazında bulunabilecektir). Ancak yetki sözleşmesi ile yetkili kılınan yabancı mahkemenin kendisini yetkisiz sayması halinde, dava yetkili Türk mahkemesinde görülebilir. Yargıtay 11.H.D.’sinin 19.11.1990 tarih ve 7016-7400 sayılı kararı da aynı yöndedir. HGK da …bu görüşü benimsemiştir. (Bak. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı C.1, s. 645 vd.) 5718 sayılı Kanun ile 12.12.2007 tarihinde yürürlükten kaldırılan 2675 sayılı Kanun’un 31. maddesinde paralel düzenleme bulunmaktaydı. İflas davalarında Türk Mahkemeleri İİK’nın 154/son maddesi uyarınca kesin yetkilidir. Bu yetki kamu düzeni ile ilgilidir. Ancak, iflas davalarında öncelikle alacaklı olduğunu iddia eden davacının alacaklı olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Geçiş sözleşmesi ve tadil sözleşme hükümlerinde alacak borç miktarının belirlenmesi bakımından İsviçre Bern mahkemelelerinin yetkili kılındığı açıktır. Bu itibarla davacı, alacaklı olduğunu ve miktarını somut olayda İsviçre Bern Mahkemesinde açacağı alacak davası ile MÖHUK’nın 47.maddesi uyarınca net olarak belirlemeli ve kesinleştirdikten sonra iflas yollarından birisiyle alacağının tahsili yoluna gitmelidir. Bu sebeple, davacının öncelikle anılan yargı yerlerinde alacağının varlığını ispatlayacak bir karar alması ve bununla Türkiye’de borçlu aleyhine iflas yolu ile takip yapması ve iflas davası açması gerekirken , taraflar arası hukuk ve yetkili yargı yeri seçimini ortadan kaldıracak ve özellikle alacağın başka bir yer hukukuna tabi kılınması sonucunu doğuracak şekilde doğrudan iflas takibi yapması ve bunu dayanak göstererek iflas davası açmasının doğru olmadığı, (Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 14.11.2013 tarih, 2013/4914 E. 2013/7094 K. Sayılı ilamı) yabancılık unsuru taşıyan sözleşmede kamu düzenine aykırılığın bulunmadığı anlaşılmakla davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf maktu karar ve ilam harcı davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.04/11/2021