Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1229 E. 2021/1250 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1229 Esas
KARAR NO: 2021/1250
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 03/05/2021
NUMARASI: 2019/42 Esas, 2021/313 Karar
DAVA: KONKORDATO (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
KARAR TARİHİ: 04/11/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesi ile; davacı … şirketinin müşterilerine enerji ve zayıf akım kabloları ile elektrik malzemeleri tedariki yaptığını, diğer davacı … şirketinin kablo imal ettiğini, davacı gerçek kişinin ise iki şirketin tek yetkilisi olup, şirketlerin borçları için malvarlığında kefalet ve rehin tesis ettiğini, döviz kurlarında yaşanan istikrarsızlık, bazı alacaklarının tahsil edilememesi, faizlerin artması ve uzun vadeli borçlanma koşullarının zorlaşması gibi etkenlerle şirketlerin borçlarını ödemekte güçlük çektiğini, davacı gerçek kişinin konkordato teklifi ile adi borçların % 90 tenzilat yapılmak suretiyle ödeneceğini, davacı …’in konkordato teklifi ile adi borçlarda % 25 tenzilat ile kalan borçların tasdik kararının kesinleşmesinden itibaren 3 ay ödemesiz geçecek süreden sonra 3 yılda eşit taksitlerle ödeneceğini, davacı …’nun konkordato teklifi ile adi borçlarda % 15 tenzilat ile kalan borçların tasdik kararının kesinleşmesinden itibaren 3 ay ödemesiz geçecek süreden sonra 3 yılda eşit taksitlerle ödeneceğini belirterek öncelikle davacılar lehine geçici mühlet ve sonrasında kesin mühlet kararı verilmesini, yargılama sonucunda davacıların konkordatosunun tasdikini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk derece mahkemesi; borçlu şirketler yönünden adi konkordatoda tasdik koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle borçlu şirketlerin konkordato projesinin tasdikine, borçlu şirketlerin borçlarının tamamının faizsiz olarak, tasdik kararından itibaren 1 yıl ödemesiz geçecek süreden sonra, bir sonraki yılda tasdik kararının kesinleştiği günden başlamak üzere 2. yılda borcun % 6’sının, 3. yılda % 12’sinin, 4. yılda % 20’sinin, 5. yılda % 26’sının, 6. yılda % 36’sının her yıl 12 eşit taksitle ödenmesine, konkordatonun tasdik kararı ile bağlayıcı hale gelmesine, verilen tüm tedbirlerin ve mühlet kararının karar tarihi itibarıyla kaldırılmasına, komiserlerin görevine son verilmesine ve borçlu şirketlere kayyım tayinine, çekişmeli alacaklara isabet eden payların banka hesabına yatırılmasına dair karar verilmesine yer olmadığına, borçlu …’in rehinle alacaklıların yapılandırılması talebi ile davacı gerçek kişinin tasdik talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Alacaklı SGK vekili istinaf talebinde; konkordato sürecinde kurum alacakları yönünden hiçbir açıklama yapılmadığını, kurum alacaklarının konkordatodan etkilenmediğini ve İİK’nın 206 maddesindeki sıra gözetilerek tam olarak ödenmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davacı …’in tasdik talebinin reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Alacaklı … Bankası vekili istinaf talebinde; müvekkili bankanın borçlu … yönünden 279.410,74 TL alacağının 191.797,63 TL’sinin, borçlu .. yönünden ise 1.500.543,53 TL alacağının 980.878,55 TL’sinin borçlu tarafından kabul edilerek kalan kısmının çekişmeli alacak haline geldiğini, projenin gerçeklikten uzak ve gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, borçlu şirketlerin finansal gelişme göstermediğini ve alacaklarını kötüniyetli ödemeden kaçındıklarını belirterek kararın kaldırılmasını ve tasdik taleplerinin reddini talep ve istinaf etmiştir. Alacaklı … Bankası istinaf talebinde; karar duruşmasının tam kapanma tedbirleri dönemi içinde ve alacaklılar olmaksızın yapıldığını, haklı mazerelerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, bu nedenle savunma haklarının ihlal edildiğini, alacaklarının rehinle temin edilmesine rağmen taşınmazın 3. kişi adına kayıtlı olması nedeniyle rehinli alacak olarak sayılmadığını, borçlu … lehine verilen tebdir kararı gereği ipotekli taşınmazın satılamadığını ve rehinli alacaklı olarak sayılmadıklarını, 2 yıldır mühletten yararlanan borçlu için 6 yıllık ödeme takvimi belirlenmesinin uzun olduğunu, ödemelerin hangi tarihte yapılacağı hususunda ödeme takvimi bulunmadığını, borçlunun zaman kazanma amacı ile hareket ettiğini, borçlu … şirketinden 862.806,55 TL nakdi, 60.900,00 gayri nakdi alacaklarının kat edilmesine rağmen nisapta alacaklarının 651.668,15 TL olarak hesaplandığını, gerçek borç miktarları dikkate alınırsa projenin uygulanabilir olmayacağını belirterek kararın kaldırılmasını ve tasdik talebinin reddini talep ve istinaf etmiştir. Alacaklı … vekili istinaf talebinde; müvekkili bankanın borçlu … ‘ten toplam 1.462.350,94 TL, borçlu …’dan ise toplam 41.627,30 TL alacağı bulunduğunu, alacağının bir kısmının borçlu tarafından itiraza uğradığını ve çekişmeli hale geldiğini, müvekkilinin alacağının nisapta eksik gösterildiğini, projenin borçluların gerçek durumunu göstermediğini, çekişmeli alacakların dikkate alınmaması nedeniyle tasdik şartlarının sağlanmadığını, çekişmeli alacaklara isabet eden payın bankaya yatırılması yönünde karar verilmediğini belirterek kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Alacaklı … Bankası vekili istinaf talebinde; müvekkili bankanın borçlu … yönünden 1.131.800,46 TL, borçlu … yönünden 584.944,68 TL alacak talebinde bulunduğunu, borçlunun itirazı üzerine mahkemece nisapta borçlu … yönünden alacaklarının 660.860,67 TL, borçlu … yönünden alacaklarının 464.644,08 TL olarak nisaba dahil edilmesine karar verildiğini, çekişmeli alacaklara isabet eden pay için depo kararı verilmediğini, projenin kazanç getirici olmadığını ve zaman kazanmaya yönelik olduğunu, gerçek borç miktarlarının dikkate alınması halinde nisabın sağlanamayacağını, projede öngörülen vadenin faiz ödemesi yapılmayacağı da dikkate alındığında uzun olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Alacaklı … Bankası vekili, tasdik koşularının oluşmadığını belirterek karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Alacaklı … Bankası ve SGK vekillerinin istinaf talebi yönünden yapılan incelemede; Talep, konkordatonun tasdikine ilişkindir. İİK’nın 306/son fıkrası tasdik kararının mahkemece 288. madde uyarınca ilan edilip ilgili yerlere bildirileceği hükmünü, anılan Yasa’nın 308/a bendi ise konkordatoya itiraz eden diğer alacaklıların tasdik kararının ilanından itibaren on gün içinde kanun yoluna başvurabilecekleri hükmünü düzenlenmektedir. Mahkeme hükmünde de itiraz eden diğer alacaklıların tasdik kararının ilanından itibaren on gün içinde karara karşı istinaf yoluna başvurabilecekleri belirtilmiştir. Somut olayda, tasdik kararının Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan portalında 12/05/2021 tarihinde, Ticaret Sicil Gazetesinde ise 10/05/2021 tarihinde ilan edildiği, alacaklı … Bankası vekilinin son ilandan itibaren on günlük istinaf süresi geçtikten sonra 25/05/2021 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurduğu görülmektedir. Buna göre alacaklı … Bankası’nın istinaf başvurusu yasal süresinde olmadığından, anılan alacaklının istinaf talebinin HMK’nın 352/1-c bendi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerekir. Yine alacaklı SGK vekili tasdik kararına karşı istinaf yoluna başvurmuşsa da, SGK Başkanlığının prim alacakları 5501 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88/16. maddesine göre, İcra ve İflas Kanununa göre değil 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre takip ve tahsil edilmektedir. Bu Kanuna tâbi alacaklar konkordato hükmünün dışında kaldığından (İİK m.308/c) SGK alacaklarının konkordatodan etkilenmediği sonucuna varılmaktadır. Konkordatodan etkilenmeyen alacakların itirazlarının dikkate alınması gerekmediği gibi bunların alacaklılarının toplantıya çağrılmasına da gerek bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile SGK Başkanlığının konkordatonun tasdikine ilişkin olarak istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi istinaf yasa yoluna başvurulması için de aranan bir şarttır. Bu nedenle alacaklı SGK vekilinin istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir. Alacaklılar … Bankası, … Bankası, …, … Bankası vekillerinin istinaf talepleri yönünden yapılan incelemede; Mahkemece, borçlu şirketlerin konkordato projesinin tasdikine karar verilmiş, karara karşı alacaklılar … Bankası, … Bankası, … ve … Bankası istinaf talebinde bulunmuşlardır. Konkordato talepleri ile ilgili 2004 sayılı İİK’nın 285. maddesinde, yetkili ve görevli mahkeme düzenlenmiş, yasada iflasa tabi olan borçlu için, İİK’nın 154. maddesine atıf yapılarak ilgili maddenin birinci veya üçüncü fıkradaki yazılı yerlerdeki asliye ticaret mahkemesinin yetkili ve görevli olduğu, iflasa tabi olmayan borçlu için ise yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu vurgulanmıştır. Somut olayda, davanın, borçlu şirketlerin muamele merkezi asliye ticaret mahkemesinde açıldığı ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 74. maddesinde belirtilen şekilde davacılar vekilinin vekaletnamesinde konkordato ile ilgili özel yetkinin mevcut olduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamından, mahkemece İİK’nın 286. maddesinde sayılan belgelerin eksiksiz olarak sunulduğu belirtilerek borçlu şirketler lehine 29/01/2019 tarihinden geçerli olmak üzere 3 aylık geçici mühlet kararı verildiği ve geçici komiser atandığı, 12/04/2019 tarihli duruşmada borçlu şirketler lehine 12/04/2019 tarihinden itibaren bir yıllık kesin mühlet verildiği, 7266 Sayılı Yasa’nın geçici 1 maddesinde öngörülen durma süresi de dikkate alınarak kesin mühletin 07/07/2020 tarihinden itibaren 6 ay daha uzatılmasına karar verildiği, İİK’nın 297, 299, 300, 301 ve 302. maddeleri kapsamında komiser heyetince borçlu şirketlerin mevcudunun kıymeti takdir edilip, alacakların bildirilmesi ve tahkiki tamamlandıktan sonra alacaklılar toplantısının yapıldığı, iltihak süresinin bitiminden sonra komiser heyetinin İİK’nın 302/son fıkrası kapsamında konkordato projesinin kabul edilip edilmediğine ve tasdikinin uygun olup olmadığına dair gerekçeli rapor ve ek raporlarını mahkemeye sunduğu, bu hususta ayrıca bilirkişiden raporda alındığı, mahkemece İİK’nın 304. maddesi uyarınca tasdik yargılaması için duruşma gününün ilan edildiği görülmektedir. Komiser heyeti 27/04/2021 tarihli son raporunda; borçlu …’in rayiç değer bilançosu uyarınca özkaynaklarının -1.144.338,61 TL olup borca batık olduğunu, şirketin konkordatoya tabi borç miktarının 21.491,165,77 TL olduğu, şirketin konkordato teklifinin alacaklıların % 63’ü ve alacak miktarı yönünden ise toplam alacak tutarının % 54,47’si tarafından kabul edildiği; borçlu … şirketinin rayiç değer bilançosuna göre öz kaynaklarının 733.982,14 TL olup borca batık olmadığı, şirketin konkordatoya tabi borcunun 7.250.407,96 TL olduğu, şirketin konkordato teklifinin alacaklıların % 52.70’si ve alacak miktarı yönünden ise toplam alacak tutarının % 56,08’si tarafından kabul edildiği; borçlu şirketlerin konkordato projesinin yeterli çoğunlukla kabul edildiği, alacaklılara teklif edilen tutarın borçlu şirketlerin iflası halinde ellerine geçecek tutardan fazla olduğu, teklif edilen tutarın borçluların kaynakları ile orantılı olduğu, borçluların teminatlandırması gereken tutar bulunmadığı, borçlu …’ten alacaklılara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden alınması gereken harcın 48.784,5 TL olduğu, borçlu …’dan alacaklılara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden alınması gereken harcın 16.426,78 TL olduğu, borçlu şirketler yönünden tasdik şartlarının gerçekleştiği belirtilmiştir. Alacaklı … Bankası vekili, tam kapanma tedbirlerinin uygulanması sırasında mazeretinin de gerekçesiz reddedilerek duruşma yapılıp karar verilmesinin savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüşse de, tasdik yargılaması için kanunda belirtilen sürelerin kesin olup, tasdik talebinin ivedi işler kapsamında bulunduğu gözetildiğinde, mahkemece duruşma açılarak mazeret talebinin de bu nedenlerle reddedilmesinde usule aykırılık bulunmamaktadır. Müdahillerin bir kısmı, alacaklarının itiraza uğrayan kısmının oy nisabında dikkate alınması halinde tasdikin mümkün olmayabileceğini, proje inandırıcılıktan uzak olduğu gibi alacaklarının mevcut hesaplamanın çok üzerinde olduğunu ileri sürerek tasdik kararına karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Borçlu hakkında kesin mühlet verilmesinden sonra komiser tarafından İİK’nın 288. maddesi uyarınca yapılacak ilanla alacaklılar alacaklarını bildirmeye davet olunur. (İİK.m.289). İİK’nın 300. maddesi gereği komiser, iddia olunan alacaklar hakkında borçluyu açıklamada bulunmaya davet eder. İİK’nın 302/6. maddesi gereği çekişmeli alacakların hesaba katılıp katılmamasına ve ne oranda katılacağına mahkemece karar verilir. Çekişmeli alacağın nisaba katılıp katılmamasına ve ne oranda katılacağına dair yapılan inceleme, alacağın esasına ilişkin ayrıntılı bir inceleme olmayıp, yalnızca söz konusu alacaklılara oy hakkı tanınıp tanınmayacağına yöneliktir. Alacağın mevcudiyeti ve miktarı hakkındaki karar, söz konusu alacağı esastan inceleyecek mahkemeye ait olacaktır. Bildirilen alacağın bir kısmının borçlu tarafından itiraza uğrayarak kabul edilmemesi ve itiraza uğrayan kısmın nisaba dahil edilmemesi, alacaklının bu miktarda alacağı bulunmadığına dair maddi anlamda kesin hüküm oluşturmayacaktır. Somut olayda, alacaklı bankaların çekişmeli alacağının nisaba katılmamasına dair yapılan inceleme ve mahkeme ara kararında hukuka aykırılık bulunmadığından bu yöndeki istinaf talepleri yerinde değildir. İtiraz eden alacaklı … Bankası, üçüncü şahıs rehniyle güvence altına alacağının rehinle karşılanan kısmının rehinli alacak olarak değerlendirilmesi ve adi alacaklı olarak sayılmamaları gerektiğini ileri sürmüşse de, Yargıtay 15.HD’nin 21/06/2021 tarih ve 2021/4461 Esas, 2021/2860 Karar; 16/02/2021 tarih ve 2021/1389 Esas, 2021/275 Karar sayılı ilamları dikkate alınarak talep eden şirket lehine, üçüncü şahsa ait taşınmaz üzerinde tesis edilen ipotek ile teminat altına alacağın nisapta adi alacak olarak dikkate alınmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. İtiraz eden alacaklılardan bir bölümü tarafından, İİK 308/b. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme kapsamında, konkordato projesi uyarınca, çekişmeli alacaklara isabet eden payın kararın kesinleşmesine kadar borçlu tarafından mahkemece belirlenen bir bankaya yatırılmasına karar verebilir düzenlemesi kapsamında çekişmeli alacakları için pay ayrılmamasına karar verilmesinin isabetsiz olduğunu iddia etmiş ise de, düzenleme emredici olmayıp takdiri nitelikte olduğundan ve bu şekilde verilen hükümde bir isabetsizlik görülmediğinden buna dair istinaf nedenlerinin de reddi gerekmiştir. Diğer taraftan iflas tasfiyesinin olası süresi ve iflas halinde alacaklıların alacaklarına kavuşma oranı gözetildiğinde teklif edilen tutarın, borçlu şirketlerin iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağı ve borçluların kaynakları ile orantılı olduğu, konkordato projesinin İİK’nın 302. maddesinde öngörülen çoğunlukla kabul edildiği, konkordatonun tasdikinin gerektirdiği yargılama giderleri ile konkordatonun tasdiki durumunda alacaklılara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden alınması gereken harcın, tasdik kararından önce, borçlu şirketlerce mahkeme veznesine depo edildiği, böylece İİK’nın 305. maddesinde öngörülen tasdik şartlarının sağlandığı da gözetildiğinde mahkemece konkordatonun tasdikine karar verilmesi yerindedir. Açıklanan nedenlerle alacaklılar SGK’nin istinaf talebinin hukuki yarar yokluğu nedeniyle, alacaklı … Bankası’nın istinaf talebinin süresinde olmaması nedeniyle usulden reddine, diğer alacaklılar vekilinin istinaf başvurusunun ise mahkemece konkordatonun tasdikine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından, HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1- İtiraz eden alacaklı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının istinaf başvurusunun, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 308/c maddesinin 3. fıkrası gereğince hukuki yarar yokluğundan REDDİNE, 2- Alacaklı … Bankası’nın istinaf talebinin HMK’nın 352/1.c bendi gereğince USULDEN REDDİNE, 3- İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/42 Esas, 2021/313 Karar ve 03/05/2021 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan alacaklılardan … Bankası, … A.Ş., … Bankası ve … Bankası vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince ayrı ayrı esastan REDDİNE, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar harcı alacaklılardan … Bankası, … A.Ş., … Bankası ve … Bankası tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA, Alacaklı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı harçtan muaf olduğundan harç konusunda karar verilmesine YER OLMADIĞINA, 5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 6-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, İİK’nın 308/a maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren on günlük süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere Hakim …’ın karşı oyu ile oyçokluğuyla karar verildi. 04/11/2020
KARŞI OY Sayın çoğunluk ile uyuşmazlık 3 şahsa ait malvarlığı üzerinde rehin tesis edilmesi halinde, alacaklının rehnin kıymetini karşılayan alacak miktarı bakımından rehinli alacaklı sayılıp sayılmaması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Doktrin ve Yargıtay uygulamalarında, alacaklının konkordato isteyen borçlu nezdindeki alacağının, üçüncü kişi tarafından sağlanan rehinle güvence altına alınması halinde alacağın nisaba dahil edilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Yargıtay ‘ın bu konudaki kararlarının, malı üzerinde rehin oluşturan üçüncü kişinin, borcu ödediği takdirde, konkordato borçlusuna rücu edebileceği gerekçesine dayandırılmaktadır. Prof.Dr. …‘e ait 9 Eylül 2020 tarihli görüşte, özet olarak, öğretide ve uygulamada konkordatoda bir alacaklının alacağının rehinli alacak olarak nitelendirilebilmesi için rehin konusu malın mülkiyetinin konkordato borçlusuna ait olması gerektiği, şayet alacaklının alacağının üçüncü kişi tarafından verilen bir güvence altına alınmış ise, bu alacağın konkordato nisabına dahil edileceği, zira konkordato tasdikinin, alacağı üçüncü kişiye ait bir malla güvence altına alınan alacaklı bakımından mecburiyet doğuracağının ileri sürüldüğü, konkordato sürecinde, bizzat konkordato borçlusuna ait olan rehinli malın rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takibe konu edilebileceği veya bu mal hakkında başlamış olan takibe devam edebileceği, ancak herhalde bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamayacağı ve rehinli malın satışının gerçekleştirilemeyeceği, bu yasağın, rehnin konkordato borçlusu lehine üçüncü kişi tarafından verilmiş olması, yani rehinli malın üçüncü kişiye ait bulunması halinde, aralarında zorunlu takip arkadaşlığı bulunduğu için, üçüncü kişiye sirayet edeceği ve üçüncü kişiye ait rehin konusu mal hakkında muhafaza tedbiri alınamayacağı gibi rehin konusu malın satışının gerçekleştirilemeyeceği, somut olayın özelliklerine göre, konkordatonun tasdiki kararına veya tasdik kararını takip eden bir yıllık sürenin sonuna ya da tasdik kararının kesinleşmesine kadar devam edebilen bu süreç içinde satılamayan üçüncü kişiye ait malın asıl borçluya bu süreç içinde rücu etmesinin de gündeme gelemeyeceği ve dolayısıyla rehinli alacaklının üçüncü kişiye ait malla temin edilmiş alacağını adi alacak olarak konkordatoya yazdırmasının gerekmediği sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Prof.Dr. …, Prof.Dr. … ve Doç.Dr. … tarafından hazırlanan 16.10.2020 tarihli “ Üçüncü Kişi Rehniyle Güvence Altına Alınmış Olan Alacakların Borçlunun Konkordato Nisabında Dikkate Alınıp Alınmayacağı Meselesi “ konulu yazıda, konkordato Kurumunun, vadesi gelmiş borçlarını ödemeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi bulunan borçlunun, kanunda öngörülen şartlarla, mahkeme denetim ve gözetiminde, alacaklıları ile anlaşmak suretiyle borçlarını tasfiye etmesine imkan verdiği, İcra ve İflas Kanunun çeşitli hükümlerinde rehin hakkına ve rehinli alacağa / alacaklılara ilişkin düzenlemeler getirildiği, ( İİK m. 45, 49, 53, 84, 85, 92, 96, 125, 128/a, 134, 145 – 153/a, 185, 193, 196, 206, 229, 241, 248, 257, 266, 268, 279, 289, 294, 295, 297, 298, 302, 307, 308/c, 308/h, 309/g, 309/ı, 325, 326, 331 ), İİK 23. maddesinde, kanun kapsamında, rehin hakkından ne anlaşılması gerektiğinin düzenlendiği, buna göre, taşınır ve taşınmaz rehinlerini kapsayacağının belirtildiği, ipotek kavramının ise ipotekleri, ipotekli borç senetlerini, irat senetlerini, eski hukuk hükümlerine göre tesis edilmiş taşınmaz rehinlerini, taşınmaz mükellefiyetlerini, bazı taşınmazlar üzerindeki hususi imtiyazları ve taşınmaz eklenti üzerine rehin muamelelerini ifade ettiğinin düzenlendiği, İİK ‘da rehin hakkı kavramının TMK ‘dan daha geniş olarak anlaşıldığı, ikinci olarak önem taşıyan hususun kural olarak rehin hakkının kimin tarafından tesis edildiğine dayalı olarak bir ayrım yapılmadığı, konkordatoya ilişkin hükümler içerisinde de rehin hakkına dayalı bazı özel sonuçlar düzenlendiği, İİK m.289. maddede, alacaklılar kurulunun oluşumu açısından 294. Madde hükmünde faizler açısından, İİK 295. maddede, mühlet kararının rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takiplere etkisi açısından, İİK 297.de borçlunun rehin tesisi açısından, 288. de, rehne konu malın kıymet takdiri açısından, 302/5’te rehinli alacağın konkordato projesinin kabulü için aranacak nisapta ne ölçüde dikkate alınacağı açısından, 307. de rehinli malın satışının ertelenmesi açısından, 308/c’de konkordato ile bağlılık açısından, 308/h ‘de rehinli alacaklılar ile müzakere açısından rehin kavramının kullanıldığı, şu halde konkordatoya ilişkin hükümlerin yer aldığı kısım açısından da rehin kavramının aksine bir düzenleme olmadıkça 23. maddesinde çerçevesinde anlaşılması gerektiği, rehnin kimin tarafından tesis edildiğine dair bir ayrım yapılmadığı, kanun koyucunun güncel amacının da bu yönde olduğunun kabul edilmesi gerektiği, alt komisyon raporunda, verilen öneri ile madde başlığının “..rehinli malların…” şeklinde değiştirildiği, borçluya ait ibaresinin çıkarıldığı, değişiklik gerekçesinde böylece üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinli malların muhafaza ve satışının da kapsama alındığının belirtildiği, netice itibariyle, İcra ve İflas Kanunda yer alan rehin ibaresinin aksi açıkça ifade edilmedikçe rehnin kim tarafından tesis edildiğinden bağımsız olarak Kanunun 23. maddesine göre anlaşılacağı ifade edilmiştir. Yukarıda özetlenen akademik görüşler ve özellikle İcra ve İflas Kanunun 23. maddedeki tanımlar, taşınır rehninin paraya çevrilmesine dair yasanın beşinci babının 148. maddesinde yer alan ipoteğin paraya çevrilmesine dair düzenleme kapsamında ki, 149/b bendine göre, borçlu ve taşınmaz malikine ödeme emrinin gönderilmesi gereği, borçlu ve taşınmaz maliki arasında zorunlu takip arkadaşlığının mevcut olması, 302. maddede açıkça, rehinle temin edilmiş olan alacakların, 298. maddesi uyarınca takdir edilen kıymet sonucunda teminatsız kalan kısmının hesaba katılacağına dair düzenlemesi ve 308/h bendinde ki, rehinli alacaklılarla müzakere ve borçların yapılandırılması düzenlemeleri kapsamında ve hiçbir düzenleme de, rehnin yalnızca borçluya ait malvarlığına ait olacağına dair bir düzenleme bulunmadığı ve bu hususun 7101 sayılı kanunla yapılan tasarının ilk halinde konkordatonun tasdikinde aranmışken, alt komisyonda verilen önerge ile borçluya ait ibaresinin çıkarılmış olması karşısında ve yasada rehin hakkının kim tarafından tesis edildiğine dayalı bir ayrım yapılmadığı da değerlendirildiğinde, üçüncü kişi rehni ile teminatlandırılan alacağın adi alacak kabul edilerek masaya yazılması yasanın lafzına uygun düşmeyeceği gibi özellikle kredi kullandıran ve kullanan şirketler açısından nerede ise mali kaynak olarak önemli yer bulan kredi kullanımın imkansız hale getireceği, diğer yandan, çoğunlukla rehinli alacakların yüksek meblağlı alacaklar olması nedeniyle, İİK 302. madde gereğince konkordatonun kabulü için gerekli olan nisaba adi alacaklar şeklinde dahil edilmesinin konkordato müessesinin amacına uygun düşmeyeceği, gerek rehin veren gerekse de rehin karşılığı kredi kullandıran kuruluşların özellikle İİK 294. madde düzenlemesi kapsamında, kesin mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi durur düzenlemesi kapsamında ciddi zararları oluşacağı, yasal düzenlemelerin aksine kabul şeklinde ciddi çelişkiler oluşacağı, bu durumda, yeni yasal düzenleme öncesinde kabul edilen uygulamanın, yürürlükte bulunan konkordato ile ilgili düzenlemeye uygun düşmeyeceği, adi konkordatoda, alacağın üçüncü kişiye ait rehinle güvence altında olup olmadığına bakılmaksızın nisaba dahil edilmemesi gerektiği görüşünde olduğundan karara bu yönden muhalif kaldığımı bildiririm.