Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1112 E. 2021/1109 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1112 Esas
KARAR NO: 2021/1109
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/04/2021
NUMARASI: 2020/599 Esas, 2021/353 Karar
DAVA: ALACAK (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/10/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin devlet kurumlarına ve özel işletmelere teknik destek veren bir firma olup, müvekkili şirket ile davalı bankanın 01.06.2011 tarihli Destek Eleman Hizmet Sözleşmesi imzaladıklarını, davalının ülkedeki tüm işyerlerinde hizmet verileceğini, davalıya verilecek hizmet için 639 eleman görevlendirildiğini, bu şartlarda sözleşme devam ederken, davalıya keşide edilen ihbarname ile, müvekkili şirketin 2011 Ağustos maaşları ile 2011 Temmuz SGK primlerini ödeyememe durumu olabileceğinin bildirildiğini, davalı bankanın; -söz konusu ödemelerin kendileri tarafından yapıldığı, ayrıca davacının borcu nedeniyle Kocaeli … İcra Müdürlüğünün … Esas ve … Esas sayılı dosyalarından kendilerine haciz ihbarnamesi geldiği, tüm bu hususların sözleşmenin 8. maddesi ve sair ilgili maddelerine göre haklı nedenle fesih hakkı tanıdığı- gerekçesiyle 01.06.2011 tarihli destek hizmet sözleşmesini 31.08.2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere feshettiklerini bildirdiklerini, feshin haksız olduğunu, davalı tarafın fesih ihbarnamesinde, müvekkili şirket hakkında icra takibi yapılmış olmasını feshe dayanak gösterdiğini, oysa sözleşmenin 8/3. fıkrasına göre, yüklenicinin katılma ve birleşmeler hariç infisahı, bu sonucu doğuran prosedürlerin başlatılması, iflası veya konkordato ilan etmesi ya da herhangi bir borcu sebebiyle benzer duruma düşmesinin fesih sebebi sayıldığını, sadece müvekkili hakkında icra takibi yapılmış olmasının ve davalıya 89/1 haciz ihbarı gelmesinin 8.3 nolu maddeye göre fesih hakkı doğurmayacağını, sözleşmenin bu maddesinin uygulanabilmesi için müvekkilinin iflas içine girmesi gerektiğini, davalıya gönderilmiş olan haciz ihbarnamelerine konu borçlarla ilgili sulh protokolü yapıldığını ve imzalanan protokol uyarınca borçların ödendiğini, 89/1 haciz ihbarnamelerinin fekkine dair evrakında davalıya gönderildiğini, haciz ihbarnamelerinin çıktığı iki icra dosyasındaki takip toplamının 2.252.000 TL olmasına rağmen 700.000 TL karşılığında sulh protokolü yapıldığını, 700.000 TL ödenerek alacaklılardan ibra alındığını, yargılama aşamalarında dahi müvekkili şirketin faaliyetine devam ettiğini, şirketin sona ermesi gibi bir durumun olmadığını, sırf icra takiplerine dayanılarak sözleşmeyi feshedilmesinin haksız olduğunu, davalı tarafın sözleşmeyi 31.08.2011 tarihi itibarı ile haksız şekilde feshetmiş olmasa idi, sözleşmenin 5. madde gereği 31.12.2014 tarihine kadar devam edeceğini, tam 40 ay daha toplam 639 eleman ile davalıya hizmet vereceğini, 40 ay boyunca müvekkili şirkete her bir eleman için ilk yıl için aylık 32 TL hizmet organizasyon bedeli ödeneceğini, 2012/2013/2014 yıllarında ise artırılacağını, müvekkili şirketin 40 ayda en az 817.290,00 TL kazanç elde edecekken, fesih nedeniyle kazançtan mahrum kaldığını, müvekkili şirketin haksız fesih nedeniyle 40 aylık mahrum kaldığı kar kaybını davalıdan talep edebileceğini, davalı şirketin … grubu içinde yer almakta olup, tüm grup şirketlerin aynı anda aynı ihtarnameler ile sözleşmeleri haksız şekilde feshettiklerini, sözleşmenin 10. maddesi gereğince, davalıya … Bankası T.A.O Koşuyolu Şubesinin 30.05.2011 tarihli 1.000.000 TL bedelli kesin teminat mektubunun teslim edildiğini, mektupların, sözleşmeye göre doğmuş ve doğacak borçların, sözleşmeden kaynaklanabilecek zararların, tazminatların ve sözleşmeden doğan her türlü risklerin teminatı olarak verildiğini, davalının herhangi bir zararının doğmadığını, müvekkili adına işçilere veya kuruma ödeme yapılmış olsa bile bu ödemenin müvekkili şirketin hak edişlerinden kesildiğini, zaten süresinin de dolduğunu belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, 1.000.000 TL bedelli süresi dolmuş teminat mektubunun müvekkiline iadesine, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan kar kaybından doğan şimdilik 50.000 TL müspet zararın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davanın öncelikle usulden reddininin gerektiğini, delillerin hiçbirinin taraflarına tebliğ edilmediğini, savunma haklarının kısıtlandığını, sözleşmenin, 8. maddesi ile müvekkili bankaya tanınmış olan hak kapsamında sözleşmenin feshedildiğini, feshin haksız olduğu iddialarının mesnetsiz olduğunu, 8.1. maddede, müvekkili bankaya sözleşmeyi dilediği zaman 30 gün önceden yazılı bildirimde bulunmak koşulu ile tek taraflı olarak feshetme yetkisi tanındığını, 8.2. fıkrada, firmanın sözleşmenin hükme bağlanan yükümlülüklerinden herhangi birini ihlal etmesi halinde, bankanın herhangi bir önel ve ihtara gerek olmaksızın sözleşmeyi derhal hüküm doğurmak üzere tek taraflı olarak feshedebileceğinin hükme bağlandığını, 8.3. fıkrada ise, firmanın, feshi, iflası veya konkordato ilan etmesi ya da herhangi bir borcu nedeniyle benzer duruma düşmesi halinde bankanın herhangi bir önel ve ihtara gerek olmaksızın sözleşmeyi derhal hüküm doğurmak üzere tek taraflı olarak feshedebileceğinin hükme bağlandığını, sözleşmenin, sözleşme hükümleri ve ilgili yasal mevzuata istinaden feshedildiğini, fesih işleminin hukuka uygun olduğunu, 8.3. fıkra kapsamında da fesih için gerekli şartların gerçekleştiğini, söz konusu hadiselerin davacı firmanın ekonomik güçlük ve temerrüt halinde olduğunu açıkça ortaya koyduğu dikkate alınarak 8. maddesi hükümleri kapsamında sözleşmenin feshedildiğini, davacı firma hakkında başlatılan icra takiplerinin kesinleşmesi, davacı firmanın takiplerin kesinleşmesi sonrasında ödeme yapmaması, müvekkili banka nezdindeki hak ve alacaklarına haciz işlenmiş olmasının davacının borçlarını ödemede acze düşmüş olduğunun açık kanıtı bulunduğunu, sözleşmede eleman sayısına ilişkin hiçbir hüküm bulunmadığını, sözleşme kapsamında davacı firmadan temin edilecek destek eleman sayısının tamamen müvekkili bankanın talebine bağlı olduğunu, davacı firmanın haklarını ödemeksizin iş akitlerine son verdiği işçiler tarafından davacı firma ile birlikte müvekkili banka aleyhine açılmış olan iş davaları olup, işçilik alacaklarından tarafların birlikte sorumlu tutulduğunu, işçiler tarafından takibe konu edilmesi ve davacı firma tarafından hiçbir ödeme yapılmaması sebebiyle haciz işlemine mahal vermemek adına müvekkili bankanın derhal anılan alacaklarla ilgili ödeme yaptığını, bu ödemeler sebebiyle talep ve dava haklarını saklı tuttuklarını belirterek davanın reddini savunmuştur,
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; davalı tarafça sözleşmenin feshi sözleşmenin 8.3. maddesine dayandırılmış ise de; davacı hakkında icra takibi yapılması, davacının 2011 Temmuz ve Ağustos aylarının maaş ve SGK primlerinin maddi sıkıntı nedeniyle ödenemeyeceğinin bildirilmiş olması, sözleşmenin 8.3 maddesinde düzenlenen “davacının iflas etmesi veya konkordato ilan etmesi veya benzeri duruma düşmesi” olarak nitelendirilemeyeceği, takibe konu borçlarla ilgili davacı ile alacaklılar arasında sulh protokolü yapılıp borçların ödendiği ve gönderilen haciz ihbarnamelerinin fekkine karar verildiği, sözleşmenin 3.1.16 maddesinde davacı yüklenicinin çalıştırdığı işcilerin SGK’dan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve davalı işverenin ödeme yapmak zorunda kalması halinde icra takibine gerek kalmaksızın 10 gün içinde davacı yüklenici tarafından ödeneceği, bu ödemelerin yüklenici teminatından mahsup edileceğinin düzenlendiği, personel maaşlarının ve SGK yükümlülüklerinin ödenmemesi durumunda ne gibi işlem yapılacağının sözleşmenin 3.1.11 ve 3.1.16 maddesinde kararlaştırıldığı, 3.1.11 ve 3.1.16 maddelerinin davalıya sözleşmeyi fesih hakkı vermediği, alacağını nasıl tahsil etmesi gerektiği hususunun belirlediği, davalının incelenen ticari defterlerindeki kayıtlara göre davacı şirketin 24.10.2011 tarihi itibariyle hak edişler nedeniyle borç yada alacak bakiyesi bulunmadığı anlaşıldığından davalının, sözleşmenin 5.3 maddesine dayalı olarak sözleşmeyi fesh etmesinin haklı nedene dayanmadığı, bilirkişi ek raporu ile davacı yanın mahrum kalacağı kar tutarının 103.007,20 TL olabileceği hesaplanmış olup, davacının talebinin ise 50.000,00 TL olduğu gerekesiyle davacının kar mahrumiyetine ilişkin davasının kabulü ile 50.000,00 TL’nin dava tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, teminat mektubunun iadesi talebi yönünden ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacının müvekkili bankaya tahdidi olmayan destek hizmeti sağladığını ve söz konusu hizmetlerin müvekkili bankanın günlük işleyişinde önem arz ettiğini, personelin maaşları ile SGK ödemelerini yapamaması ve hakkında kesinleşen takipler bulunmasının davacının ödeme güçlüğü çektiğini gösterdiğini, bu durumun müvekkilinin işleyişinde kesintiler yaşanması ihtimaline neden olacağını, davacının borçları nedeniyle mali sıkıntıya düştüğünü ve 8 maddesinde belirtilen fesih şartlarını gerçekleştiğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: HMK’nın 357 maddesi uyarınca kamu düzeni ve istinaf nedenleri ile sınırlı yapılan inceleme neticesinde; Dava, sözleşmenin erken feshi nedeniyle uğranılan kar kaybının tahsili ile teminat mektubunun iadesi taleplerinden ibarettir. Mahkemenin 2014/1571 Esas, 2018/347 karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiş, davacının karara karşı istinaf kanun yoluna başvurusu üzerine Dairemizin 2018/3197 E – 2019/671 K sayılı ilamıyla: ”…teminat mektup bedelinin dava değeri kapsamında olduğu gözetilerek dosyanın heyete gönderilmesi gerekirken yasal düzenlemenin aksine tek hakimle görülüp karar verilmiş olması, kabul şekline göre ise, teminat mektup bedeli üzerinden Harçlar Kanununa göre gerekli harçların tamamlattırılmadan davanın görülerek esasa dair karar verilmiş olması doğru olmadığı” gerekçesiyle davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. Kararın kaldırılmasından sonra mahkemenin 2019/269 Esas, 2019/62 Karar sayılı kararı ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, davacının bu karara karşı da istinaf kanun yoluna başvurusu üzerine Dairemizin 2020/1391-184 E K sayılı ilamıyla: ”…davacının talebi 50.000,00 TL zararının tahsili ile 1.000.000,00 TL bedelli teminat mektubunun iadesine ilişkin olup, toplam 1.050.000,00 TL dava değeri üzerinden harcın alınması gerekmektedir. Ancak davacı tarafça dava açılırken dava değeri 50.000,00 TL gösterilmiştir. Dairemizin önceki kararında da belirtildiği üzere teminat mektubunun iadesi talebi yönünden davacıya Harçlar Kanununun 30. maddesi uyarınca süre verilmesi, harcın yatırılmaması halinde teminat mektubunun iadesi talebi yönünden HMK’nın 150. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekir. Mahkemece Harçlar Kanunu 30. Maddesi uyarınca işlem yapılmış, davacı taraf teminat mektubunun iadesi talebi yönünden eksik harcı tamamlamamıştır. Mahkemece harçlandırılmayan teminat mektubunun iadesi talebi yönünden dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, davacının peşin harcı ikmal ettiği zararın tazmini talebi yönünden de dosyanın işlemden kaldırılması ve sonrasında davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi yerinde olmamıştır…” gerekçesiyle mahkememiz kararını kaldırmıştır. Kaldırma kararından sonra mahkemece yukarıda yazılı nedenler ile teminat mektubunun iadesi talebi yönünden davanın açılmamış sayılmasına, kar mahrumiyeti yönünden ise davanın kabulüne karar verilmiş, davalı taraf karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. 07.11.2016 tarihli Bilirkişi raporunda özetle; “Taraflar arasındaki sözleşmenin haksız fesih edilip edilmediğinin Mahkemenin yorumuna bağlı olacağı; eğer Mahkeme Sözleşmenin 8.3 hükmünün iflas ve konkordato yanında “her hangi bir borcu nedeniyle benzer bir duruma düşmesi” ifadesinden yola çıkarak sözleşmenin amacının davacı yüklenicinin mali bakımdan güçsüz duruma düşmesi halinde davalının zarar görmesinin önlenmesi olduğunu kabul ederse, geçici de olabilecek mali sıkıntıları da nazara alabileceği, sözleşmenin çok açık olmayan hükmünün yorumunda davacı tarafından yapılan işin mahiyetinin de önem kazanacağı, işyerinin devamı bakımından çok önemli görülen hizmetleri sunan bir firmanın çalışma düzeninin aksaması ihtimalinin hükmün amacı içine her türlü mali güçsüzlüğün gireceği yorumunu haklı kılabileceği; Aynı gerekçelerle bu sebebin güven ilişkisinin sağlıklı işleyecek biçimde ortadan kalkması ve ilişkinin devamının taraflardan birisi için çekilmez hale gelmesi olarak olağanüstü fesih hakkının kullanılmasını haklı kılan bir durum olarak görülebileceği, Mahkemenin bu noktada yorum yapabilmesinin davacının sözleşme çerçevesinde davalılara hangi alanda hizmet verdiği ile yakından ilgili olduğu, somut sözleşmenin konusuna işyerinin günlük devamı için önemli hizmetlerin girdiği yani aksamaya tahammülün olmadığı hizmetlerin girdiği, bu hizmetin verilmeyebileceği endişesi sözleşmenin olağanüstü fesih sebebi olarak değerlendirilebileceği, Dava dosyası ve davalı defterleri üzerinde yapılan mali inceleme sonucu, taraflar arasında gerek yazılı ve gerekse fiili bir ilişkinin mevcut olduğu, yukarıdaki hukuki değerlendirme ve mahkemenizce verilecek nihai karara göre, davacı talebinin kabulü halinde dava konusu kar kaybının denetime elverişli şekilde hesabı için davacının mali verilerine ihtiyaç olduğu, çünkü yerleşik Yargıtay kararlarına göre, bu hesabı yaparken, bu geliri elde etmek için katlanılan giderlerin bu tutardan düşülmesinin gerektiği, diğer yandan davalının sözleşmeyi feshinin haklı olduğuna yönelik iddialanna dayanak olarak sunduğu işçi davalarına ilişkin mahkeme kararlan ve ödeme dekontlarının rapor eki yapıldığı” mütalaa edilmiştir. 01.12.2017 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle; “Davacının, bağlı olduğu vergi dairesine vermiş olduğu 2011 yılı Kurumlar Vergisi beyannamesindeki mali veriler baz alınmak suretiyle yapılan öngörüsel hesaplama sonucu, mahrum kalacağı kar tutarının 103.007,20 TL olabileceği hesaplanmıştır” görüşü ile ek raporunu sunulmuştur. Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 8.3 maddesi; firmanın kendi isteği ile olsun ya da olmasın tasfiyesi, bu sonucu doğuran hukuki sürecin başlatılması, feshi, iflası veya konkordato ilan etmesi ya da herhangi bir borcu nedeniyle benzer duruma düşmesi halinde bankanın herhangi bir önel ve ihtara gerek olmaksızın sözleşmeyi derhal hüküm doğurmak üzere tek taraflı olarak feshedebileceği hükmünü düzenlemiştir. Dosya kapsamından; davacı hakkında icra takibi yapılması, davacının 2011 Temmuz ve Ağustos aylarının maaş ve SGK primlerinin maddi sıkıntı nedeniyle ödenemeyeceğini bildirmesi, sözleşmenin 8.3 maddesinde düzenlenen “davacının iflas etmesi veya konkordato ilan etmesi veya benzeri duruma düşmesi” olarak nitelendirilemeyeceği, davacı aleyhine Kocaeli … İcra Müdürlüğünün … ve … sayılı dosyalarından yapılan icra takipleri nedeniyle davalıya İİK. Md. 89 uyarınca haciz ihbarnamesi gönderilmesi de davalıya sözleşmenin 8.3 maddesine göre fesih hakkı vermeyeceği, takibe konu borçlarla ilgili davacı ile borçlular arasında sulh protokolü yapılıp borçların ödendiği ve gönderilen haciz ihbarnamelerinin fekkine karar verildiği, davalının fesihte dayandığı sözleşmenin 8.3 maddesindeki koşulların oluşmadığından feshin haksız olduğu, nitekim benzer bir olaya ilişkin ve davacının tarafı olduğu davada, Yargıtay 23. HD’nin 2014/2097 Esas, 2014/5182 Karar sayılı kararı ile davalının fesih dayandığı hükmün koşullarının oluşmadığına karar verildiği anlaşıldığından mahkemece feshin haklı nedene dayanmadığı yönündeki tespiti yerindedir. Bu doğrultuda, bilirkişi raporu ile tespit edilen sözleşmenin devamı halinde davacının mahrum kalacağı gelir miktarı gözetildiğinde, mahkemece kar mahrumiyetine ilişkin davanın kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmediğinden davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1- Davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/599 Esas, 2021/353 Karar ve 22/04/2021 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin olarak yatırılan 860,00 TL’nin mahsubu ile bakiye 800,70 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya İADESİNE, 3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ve davanın niteliği gereği vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 4-Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.07/10/2021